17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Konsey’in genişleme süreci ile Papadapulos ilgili AB kararlılığını teyit etmesi, 29 Haziran 2005: Komisyon’un Ankara’ya çok katı bir müzakere çerçeve belgesi sunması, 30 Temmuz 2005: Türkiye’nin Ankara Antlaşması ile ilgili EkProtokol’ü imzalayarak AB’nin 15 üyeli Gümrük Birliği’ni 10 yeni üye için genişletme kararı alması. Ayrıca Türkiye’nin Kıbrıs’ın tanınmayacağı hususunda bir deklarasyon yayınlaması, 21 Eylül 2005: AB’nin Türkiye’nin Kıbrıs deklarasyonuna karşılık "karşı deklarasyonu" onaylaması, 3 Ekim 2005: Katılım görüşmelerinin Türkiye ile sembolik şekilde başlatılması, 23 Ocak 2006: Konsey’in, Türkiye’nin Katılım Ortaklığı ile ilgili ilke ve önceliklerle ilgili karar alması, 12 Haziran 2006: AB’nin, Türkiye ile ilgili somut katılım müzakerelerine başlaması ve Bilim ve Araştırma ile ilgili maddenin açılıp kapanması konusunda karara varması, 20 Eylül 2006: Avrupa Komisyonu’nun, Türkiye’nin ilerleme raporunu 8 Kasım 2006 tarihine ertelemesi, 27 Eylül 2006: Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nun, sözde Ermeni soykırımının tanınmasının üyelik öncesi ön koşul olarak getirilmesi yolunda yaptığı çağrıyı geri çekmesi, 8 Kasım 2006: Türkiye ilerleme raporunu yayımlayan AB Komisyonu’nun, imzalanan Ek Protokol’e karşın limanların ve havaalanlarının Kıbrıs Rum kesiminin kullanımına açılmadığı tespitinde bulunması ve Türkiye’ye 1415 Aralık’taki liderler zirvesine kadar süre vermesi, 27 Kasım 2006: AB Dönem Başkanı Finlandiya’nın, Kıbrıs konusunda taraflarla bir süredir sürdürülen görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlandığını açıklaması, 29 Kasım 2006: AB Komisyonu’nun, aldığı tavsiye kararında, Türkiye limanlarını Rumlara açmadığı sürece, hiçbir müzakere başlığının kapatılmamasını kararlaştırması, (Komisyon adına açıklama yapan Olli Rehn, Türkiye yükümlülüklerini yerine getirmedikçe 8 müzakere başlığının açılmayacağını vurguladı.) 7 Aralık 2006: Türkiye’nin, bir liman ve bir havaalanını, Ercan Havaalanı ve Magosa Limanı’nın açılması karşılığında Rum gemi ve uçaklarına açmayı ve 2007’de Kıbrıs’ta bir çözüm girişimi başlatılmasını önermesi, 11 Aralık 2006: AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi toplantısında, Avrupa Komisyonu’nun 29 Kasım’da aldığı tavsiye üstünde uzlaşma sağlanması. (Buna göre müzakereler 8 başlıkta askıya alınacak. KKTC’ye yönelik izolasyonların kaldırılması ise Ocak 2007’de görüşülecek.) C S TRATEJİ 9 gün geçtikçe terbiyesizliğinin dozunu arttıran AB, çifte standartlı, ikiyüzlü davranışlarının yanı sıra iktidara gösterdiği havuçlarla Türk tarımına da darbe üstüne darbe vurdurmuştur. AB uğruna ve oradan gelen emirlerle dünyanın kendine yeterli nadir tarım ülkelerinden biri olan Türkiyemiz, bugün A’dan Z’ye her şeyi ithal eder duruma gelmiştir. Türkiye’ye zeytinyağı konusunda gümrük vergisi uygulayan ve kota koyan AB, Kuzey Afrika ülkelerinden gelen zeytinyağına gümrüksüz ithal izni vermektedir. Türkiye’de AB uyruklu inşaat müteahhitleri ihalelere girip inşaat yapabilmekteler, bize ise bu izin verilmemektedir. AB ülkeleri, Avrupa’nın en genç ve büyük Tır filolarına sahip Türk firmalarının şoförlerine verdiği 90 günlük vize süresini 45 güne düşürmüştür. AB ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan Ukrayna, Rusya gibi ülkelerin firmaları için böyle sorunlar yoktur. Bize ise her geçen gün kolaylıklar getirileceğine boynu bükük yönetimin varlığından yararlanılarak ek sorunlar icat edilmektedir. Bu yönetim anlayışıyla, Türkiye ciğeri beş para etmez bir ülkenin karşısında oyuncak durumuna düşürülmektedir. Çünkü 24 Nisan referandumundan hemen sonra çıkan neticeye tepki koy(a)mayan ve Güney Kıbrıs’ın Londra Zürih anlaşmalarından doğan haklarımız uyarınca bizim üye olmadığımız hiçbir kuruluşa girememesi gerekirken bu konuda elimizdeki kozun yitirilmesine neden olan anlayış, Papadopulos gibi bir EOKA katiline de bize karşı her vesile ile AB’de oyun oynama Kıbrıs konusunda yapılan hata kamuoyu baskısı nedeniyle geriye alınmaya çalışılıyor. Türkiye, AB aracılığıyla 600 bin nüfuslu Kıbrıs Rumlarının insafına terkedilmiş durumda. bugüne dek AB ilişkilerini yürüttü. Teoride yönetimin seçimler öncesi söylemlerine, varsa eğerbirçok ilkesine, yaşam tarzı ve inancına aykırı olması gereken, AB tarafından emir eri gibi kullanılıyormuş görüntüsü veren bu yola boyun eğen bir anlayışla, üniter bütünlüğümüzü tehdit edici boyutlarına rağmen sayısız taviz vermesi ile bugünlere gelindi. Ancak yönetim, içeride milliyetçi çevrelerin ciddi ve dozu daha da artabilecek potansiyel tepkisi ile ve AB’nin her konuda kendisini desteklemeyeceğini anlamasıyla şimdi de stratejisini başka yöne çevirmiştir. Ancak geçtiğimiz ay içinde Alman Şansölye Angela Merkel tarafından da dile getirildiği üzere Haziran 2005’de düşünmeden atılan imzalarla ve Ek Protokol’ün kabulüyle GKRY’nin bir anlamda tanınması anlamına gelecek yanlış adımdan Türk kamuoyunun baskısıyla dönme telaşında olan yönetim, AB yolunda Türkiye için son derece "kıymetli" 4 yılı heba etmiştir. Bu dört yılda ihmal edilen, göz ardı edilen Türk Dünyası’nın bize sunduğu ve sunabileceği olanaklar ve Türk Birliği yolunda atılabilecek somut adımlar tamamen bir kenara itildiği gibi Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ilgili yanlış ve incitici politikalar da izlenmiştir. Bu bağlamda Orta Asya’nın kilit ülkelerinden Özbekistan’a karşı BM’de girişilen kınama kararına olumlu oy verilmesi konusu üzerinde durulması gereken bir olgudur. ABD’ye 9, Brüksel’e 10, Almanya’ya 8, İngiltere’ye 6, İtalya’ya 5 ve Türk düşmanı Fransa ile Danimarka’ya 4’er kez giden yönetim, Türk Dünyası’na hemen hiç gitmediği gibi o yöne açılmış ve açılabilecek kapıları da adeta kilitlemiştir. Türkiye’ye zarardan başka hiçbir şey getirmeyen, saygınlığımıza her vesile ile darbe vurma konusunda fırsatı vermiştir. BLAİR’İN GİRİŞİMİ Yayın organlarında, aslında Türkiye üzerindeki emelleri bağlamında birbirinden hiçbir farkı olmayan batılı emperyalistlerin, kimilerinin iktidarın da hoşuna gidecek şekilde zaman zaman adeta Türkiye dostuymuşçasına abartılı yorumlar yapması da iyi niyetimizin ve sabrımızın istismarına yol açmaktadır. Son olarak İngiliz Başbakanı Tony Blair’in Türkiye ziyaretinde adeta dalga geçer gibi söylediği ve göklere çıkartılan "Eğer hukuki engel yoksa KKTC’ye uçuşlar başlayabilir" şeklindeki açıklaması da temelde Rumlar’ı kıs kıs, bıyık altından güldüren bir şekilde gündeme gelmiştir. Tony Blair’in iktidardan gider ayak, ağzımıza bir parmak bal çalarcasına ettiği vaat, bu husus madem yıllardır İngiltere’nin elinde idiyse niye bugüne kadar uygulamaya geçirilmediği sorusunu da akla getirmektedir. Aslında İngiliz politikacıların "eğer" ile başlayan yaldızlı hiçbir lafının ciddiye alınmaması ve İngilizlere güvenilmemesi gerektiğini bugünkü yöneticilerimiz bilmek istemese de Türk milleti çok iyi bilmektedir. Geleceği karanlık ve hatta 2020’lerde içindeki çelişkilerden dolayı parçalanma noktasına dahi gelebilecek ve her fırsatta önümüze yeni engeller çıkararak giderek pervasızlaşan bir AB’ye siyasal çıkarlar uğruna ve şov yaparak angaje olma, Türkiye için büyük kayıplara mal olacak yılları söz konusu ettiği gibi üniter yapımızı da tehdit eden yönüyle de telafisi giderek güçleşecek tehlikeli boyutlar arz eden bir şekle bürünmektedir. BOYNU BÜKÜK YÖNETİCİLER Türkiye’nin büyük ümitler bağladığı, ancak bir hülya olduğu gün geçtikçe daha net anlaşılan AB yolculuğunun sonunun olmadığını bilen iktidar, kendi çıkarlarıyla örtüşmesi nedeniyle ve o oranda hiç acele etmeden hedeflediği çizgiye ulaşmak yolunda,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle