17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aybike KOCA TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Arş. Masası [email protected] 2006 Merkez Bankası’nın yılı oldu… C S TRATEJİ kaçmadı. Bu doğrultuda söyleşi önerilerini kabul eden Erdoğan farkına varmasa da açık verdi ve "şimdi düşük çıkan anket sonuçlarını kamuoyuyla paylaşıyorum ki ilerde oylarımız arttığında bana inansınlar" diyerek samimiyetinin kurbanı oldu. Bu sıralarda özellikle ABD’nin saygın gazetelerinde, AKP’nin önümüzdeki yıl oy kaybedeceği ve MHPCHP koalisyonunun destek gördüğü haberleri yayıldı. 5 G eride bıraktığımız 2006, son demler mi olacak bilinmez ama AKP’nin damgasını vurduğu bir yıl oldu. 2006’da başta AB süreci olmak üzere ekonomik ya da siyasi pek çok alanda gelişme (!) yaşandı. Özellikle hükümet ile Merkez Bankası (MB) arasındaki ilişki iş ve finans çevrelerini yakından ilgilendiren bir durum halini aldı. 18 Nisan 2006’da MB başkanlığına Durmuş Yılmaz’ın getirilmesiyle birlikte hükümete yakın bir ismin, uyumlu çalışmaktan çok etki altında kalabileceğine dair tespitler gündemde ağırlık kazandı. Yeni yılda eskimiş hedefler devam edecek gibi. Görüldüğü gibi yılın ikinci çeyreğinde başlamak üzere MB, faiz oranlarını sürekli olarak artırdı, faiz hadleriyle oynamanın yanı sıra, alım/satım ihaleleri yoluyla da MB piyasalarda kendisini hissettirdi. Bu dönemde ülkeden yabancı sermayenin çıkmasının önlenmesi/geri döndürülmesi amaçlandı. Hatta yabancı sermayeyi ülkeye çekmeye çalışan hükümet adaletsiz bile olsa vergi muafiyeti uygulamasına gitti. SAHNE FARKLI OYUN AYNI Küresel büyüme oranlarının artmasının da etkisiyle Türkiye’de seyreden yüksek büyümeye karşın işsizlik yüksek düzeylerde gerçekleşti. Öyle ki, 2006 yılında hedeflenen büyüme oranı tutturulursa teorik olarak sürdürülebilir büyüme sağlanmış olacak.(1) Ancak istihdamın gerektiği kadar artamaması Türkiye’nin sürdürülebilir büyümeden çok istikrarlı büyüme yaşadığını gösterdi. Büyüme ile eş zamanlı olarak istihdamda artış sağlanamazsa, sürdürülebilir bir büyümeden söz edilemez. 2005 yılında işsizlik nasıl olsa düşüyor diye bir istihdam politikasının belirlenmemiş olması, işsizliğin 2006’da sorun haline gelmesine neden oldu. 2007’de küresel durgunluğun beklendiğini ve özellikle ABD’de bu yönde bir eğilimin olduğunu dikkate alırsak, Türkiye’nin de bundan olumsuz etkileneceğini söyleyebiliriz. 2006 yılında telaffuz edilmek istenmese de büyük bir sorun olan cari açığın büyüme yavaşladığında küçüleceğini söylemek basit ve kısa vadeli bir belirleme olacaktır. Türkiye’nin 12 aylık cari açığı Ekim sonu itibarıyla 34,2 milyar dolar ile beklenen millî gelirin yüzde 9’una yükseldi. Enerji fiyatlarında 2006 yılında gerçekleşen ve 2007 yılında da devam etmesi beklenen artışın cari açığı körüklediği söylense de birincil faktörün düşük döviz kuru politikası olduğu unutulmamalıdır. Buna karşın 1990’ların başından beri görülmeyen bir artışla 70 doları bulan petrol fiyatlarının beklenmeyen yükselişi, 2006’da Türk ekonomisinde maliyetlerin artmasına neden oldu. Enerji fiyatlarının 2007’de de artması durumunda başta ABD ve Çin ardından da Türkiye bundan nasibini alacaktır. Hele ABD’nin başını çektiği küresel bir durgunluktan bahsedildiği düşünüldüğünde Türkiye’nin olumsuz makro ekonomik verileri ithal etmesi kaçınılmaz olacaktır. Dipnotlar: 1 İktisat literatüründe beş yıl üst üste büyüyen ülke sürdürülebilir büyümeyi yakalamış sayılır. Ancak sadece teorik olarak. CARİ AÇIK VE İŞSİZLİK MB konusunda gerginlik yaşana dursun Mart ayında yayımlanan Dünya Bankası Raporu’ndan sonra Türkiye’de cari açık ve işsizlik konuları gündemdeki konuları hiç yalnız bırakmadı. Yüksek büyüme elde edilmesine rağmen işsizliğin hala fazla (yüzde 11,2) olduğuna dair tespitler ekonomik konulara yön verirken hükümet kanadı daha çok tökezleyen arkadaşlarına omuz vermekle meşguldü. Bir yandan cari açık tartışmaları bir yandan işsizlik oranlarındaki artış derken enflasyon da yükselme eğilimine girdi ve Ocak ayında yüzde 7,93 olan yıllık enflasyon oranı Mart ayında yüzde 8,16’ya çıktı. Bunun üzerine MB 2006 yılı başından bu yana sabit olan faiz oranlarını 27 Nisan’da 0,25 puan düşürdü. Ekonomide gidişat iç gelişmelere bağlıyken dışarıda çok parlak gelişmelerin olduğunu söylemek hata olur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlarından Cüneyt Zapsu’nun ABD’de bir düşünce kuruluşunda yaptığı konuşma ve Erdoğan için sarf ettiği iddia edilen "O’nu çöpe atacağınıza kullanın" ifadeleri günlerce kamuoyunda tartışılmasına rağmen bu konuda hükümetten detaylı bir açıklamanın yapılmaması güven ortamını alt üst etti. Aynı dönemlerde AKP içinde bölünmelerin başladığını, TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın 23 Nisan konuşmasını ve terörist başı Abdullah Öcalan’ın serbest kalması için toplanan imzaları unutmamak gerekir. Zaten bu olayların ardından yapılan anketler de AKP’nin oy oranının yüzde 15 oranında düştüğünü gösterdi. Yılın ortalarına gelmeden yaşanan ufak çaplı ekonomik krizleri tetikleyen iç siyasi olaylar ve bunun dış yansımaları ekonominin hala hassas olduğunu gösterdi. Yaşanan dalgalanmalara karşı 13 gün erken toplanan Para Politikası Kurulu (PPK) 7 Haziran’da faizleri 1,25 puan artırdı. Başbakan Erdoğan bu dalgalanma ve ardından gelen MB müdahalesi için "hiç bir şey yok" ifadesini kullansa da bu dönemde 1012 milyar dolar yabancı sermayenin ülkeyi terk ettiği Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan tarafından dile getirildi. 24 Haziran’da doların 1,77'yi görmesi ise yeni bir MB müdahalesini gündeme getirdi ve 25 Haziran’da faizler 2,25 puan daha artırıldı. Ancak bu da yeterli gelmedi ve 28 Haziran’daki olağan toplantıda sadece borç verme faiz oranı 2,25 puan artırıldı. Böylece gecelik faiz oranlarında, MB borçlanma faiz oranı yüzde 17,25, borç verme faiz oranı ise yüzde 22,25’e yükselmiş oldu. Dalgalanmanın ardından iki ay geçmesine rağmen Türkiye kendini toparlayamadı. Bir de ABD’deki faiz hadleri yükselişi bu denkleme eklenince istikrarı yakalamak uğruna (!) MB faizlerde bir kez daha artışa gitti ve 20 Temmuz’da faizler 0,25 puan daha artırıldı. Babacan’ın desteklediği, Erdoğan’ın ise karşı çıktığı yüksek faiz politikası şimdilerde durmuş gibi gözükse de 2007 yılında da Dövizdeki düşük kur politikası cari açığın önlenememesine neden oluyor. İşsizlik önlenemiyor, Aynı zamanda işsizlik de ABD’de olası bir durgunluğun Türkiye’ye daha olumsuz yansıyabileceği düşünülüyor. SİYASİ TEDİRGİNLİK Yılın ikinci yarısına daha çok politik konuların ve yurt dışı piyasaların gölgesinde kalan bir ekonomik görünüm hakimdi. Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı tarafından yapılan irticai tehdit uyarıları, piyasalarda "ordu ile hükümet arasında gerilim olabilir" şeklinde algılandı. Siyasi gelişmelerin yön verdiği ekonomi üzerinde yurt dışından gelen haberlerin etkisi olmasaydı muhtemelen çok daha inişli çıkışlı bir süreç gözlenecekti. Çünkü tüm sektörler 2007 yılında yapılacak olan genel seçimlerden çok Cumhurbaşkanı’nı kimin seçeceği ve kimin Cumhurbaşkanı olacağı konusundaki tedirginliği yaşadı/yaşıyor. Ancak 28 Kasım’da Papa 16. Benediktus’un 3 günlük bir ziyaretinde "iyi" koşullarda ağırlanması şüphesiz yabancı sermaye sahipleri için önemli bir gelişme oldu. Yılın son çeyreğinde Başbakan Erdoğan’ın güven kazanma turları ve seçimler için tabanı güçlendirme Unakıtan formülleri gözlerden
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle