17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 Armağan KULOĞLU Emekli Tümgeneral ünyada çocuk hakları, özürlülerin hakları, hayvan hakları, çevre hakları gibi birçok hak arayışı kavramı bulunuyor ve bunların temeline bakıldığında birey veya nesneyi insana karşı korumayı esas aldığı görülüyor. İnsan hakları kavramı dinamik bir kavram olup, tarihe ve mekana göre çeşitli şekillerde tanımlandı. Fakat hangi devirde olursa olsun, bireyin insan olması nedeniyle sahip olması gereken haklar bulunuyor. Türkler tarih boyunca insan hakları konusunda sicili en temiz olan, tarih boyunca ve halen, insan haklarına ve özgürlüklerine en çok özen gösteren millet olmuştur. Tercihini daima mazlumdan yana yapmıştır. Türkiye, insan hakları yaklaşımını, ulusal egemenlik temelinde, CumhuriyetLaiklikDemokrasi eksenine oturtmuş, insanı merkeze almış ve bunu anayasası ile tescil etmiştir. Uluslararası anlaşmalara da imza koymuş, bunların uygulayıcısı ve takipçisi olmuştur. D Küreselleşme çağında dış politika aracı olarak insan hakları ve demokrasi… C S TRATEJİ egemenliklerinin tehlikeye girdiğini değerlendirmekte ve bu nedenle onu korumaya yönelik refleksler göstermektedir. Gerek küreselciliğin yarattığı ortam ve gerekse küreselciliğin hedef aldığı ulusdevlet esasına göre kurulmuş ülke ve toplumlarda kendini koruma duyguları, milliyetçilik hareketlerini canlandırıyor, bu durum doğal olarak milliyetçilik duygularının artmasını da körüklüyor. Ancak Türkiye’deki milliyetçilik anlayışı ırkçı bir yaklaşımla ayırımcılığa ve dışlamaya yönelik değil, birleştirmeye, bütünleştirmeye yöneliktir. Atatürk milliyetçiliği olarak nitelendirilen bu milliyetçilik anlayışı; tüm ülkemizin insanlarını kucaklayan ve her türlü ırkçılık, etnik ve dinsel bağnazlıktan uzak, aklı ve bilimi rehber alan, bu arada yoksulluğa, insanın insanı sömürmesine karşı çıkan, çağdaşlaşmayı hedef alan, demokrasi ve insan haklarını öne çıkaran, serbest rekabete açık bir toplum yaratmayı hedefliyor. Bunu yaparken de ülke bütünlüğünü korumayı, ülkenin stratejik çıkarlarını gözetmeyi, Cumhuriyetin temel yapısını sağlamlaştırarak, insanlarının refahını ve mutluluğunu öne çıkarmayı da göz önünde tutuyor. EGEMELİĞİN PAYLAŞIMI Türklerin ve Türkiye’nin insan hakları ve özgürlükleri konusunda geçmişi bu kadar temiz olmasına, bu konuya bu kadar özen göstermesine, uluslararası anlaşmalara tam uymasına, insan haklarını ve özgürlüklerini savunmak amacıyla dünyanın birçok bölgesine BM çatısı altında barış gücü olarak asker ve diğer kamu kuruluşlarının unsurlarını göndererek dünya barışına hizmet etmesine rağmen, özellikle uluslararası kuruluşlardan ve yabancı ülkelerden aldığı tepkiler ve gördüğü muamele dikkat çekicidir. Bunda yaşadığımız çağın en önemli gelişmesi olan küreselleşmenin etkisi olduğu bir gerçektir. Liberal kapitalizmin son aşaması olarak nitelendirilen ve başlangıcı Soğuk Savaş’ın sona ermesi olarak kabul edilen küreselleşme, dünyayı yeniden biçimlendirme aşamasındadır. Küreselleşme yalnız ekonomik alanda değil, hukuki, siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda da yaşanan değişim sürecidir. Küreselleşme sürecinin başlıca özelliği, ulusal sınırların önemini yitirmesi ve ulusdevletin ekonomi üzerindeki denetiminin ortadan kalkmasıdır. Ulusdevlet, sınırlarından geçen bilgi, mal, kapital ve insan kaynakları üzerindeki denetimiyle bir siyasal kurum olarak kendi toprakları üzerinde egemenlik sağlar. Denetim gücünü bir başkası ile paylaşması veya egemenliğinin dolaylı da olsa sekteye uğraması, ulus ÜRKİYE’Yİ ZAYIFLATMA GİRİŞİMİ Batılı toplumların yayılma ve T Ancak yaşadığımız bu çağda, insan hakları, ve demokrasi kavramları, küreselleşme çıkarlarını koruma amacıyla özgürlükler adına hakim unsurların dünyayı kontrol edebilmesinin aracı, bir paravanı olarak kullanılıyor. İnsan insan hakları ve demokrasi gibi bir hakları bireyi merkeze alır. Ancak mevcut uygulama, haklarını ve kolektif hakları ön planda tutuyor, kavramları kullanmaları son azınlık hatta azınlık olmayan toplumları da azınlık kavramı sokmak istiyor ve bu suretle ülkeleri küçültüp dönemde samimiyetsizliklerini içine yutmayı hedefliyor. Türkiye de bu düşüncelerden alıyor. AB tarafından, azınlık olarak kabul de sergiliyor. Batı’nın söylemleri nasibini edilmesi olanaksız olan, hatta bu toplumların büyük bölümü tarafından dahi reddedilen, Türkiye ile eylemleri arasında önemli bir Cumhuriyeti’nin asli unsurları Kürtler ve Aleviler gibi vatandaşlarımızı bütünden koparmaya yönelik sözde farklar bulunuyor. haklarının verilmesi talepleri gündeme getiriliyor. devletin varlığını tehlikeye sokar. Devletin kontrol kapasitesinin azalması, vatandaşlarını diğer güçler tarafından alınan kararlardan ve kendi sınırları dışında oluşan olaylardan etkilenmesine karşı koruyamaması anlamına gelir. Karar alma süreçlerinde giderek artan meşruiyet kaybı da demokratik meşruiyet açığını ortaya çıkarır. Küreselleşmenin politik hedefi, ulusdevlet üzerinde bir hegemonya siyaseti uygulamak ve bu oluşumu zayıflatmak, milliyetçilik duygularını yok ederek emperyalizmin ve dolayısı ile büyük sermayelerin önündeki engelleri kaldırmaktır. Ülkeler bir taraftan küreselleşmenin etkisi ile onun bir parçası olma durumunu yaşarken, diğer taraftan da yine küreselleşmenin etkisi ile varlıklarının ve Bush ve Blair... Devleti oluşturan onurlu kurum ve kuruluşların ve Türklüğü aşağılayıcı ifadelere karşı korumayı esas alan kanunun ortadan kaldırılması isteniyor. Bunlar insan hakları, özgürlükler ve demokrasi maskesi ile küreselleşme oluşumunun, Türkiye’yi zayıflatmaya yönelik yaklaşımları olarak değerlendiriliyor. Aynı şekilde ABD insan haklarını, özgürlükleri sağlamak ve demokrasi getirmek adına Irak’a yaptığı müdahaleyi ve bunun devamında Irak halkına yaptığı insanlık dışı muameleyi, İsrail'in radikal İslami örgütlerle mücadele adına Lübnan’da giriştiği harekatı ve Filistin’deki sivilleri ve masumları hedef alan davranışlarını, bunun ABD ve onun stratejik ortağı olan İngiltere tarafından desteklenmesini, BM’nin olaylar karşısında etkisiz kalmasını ve AB’nin de sessiz kalmakla verdiği sessiz desteği bu kapsam içinde görmek gerekir. Yapılanların insan hakları, özgürlük ve demokrasi ile bir ilgisi yoktur. Batı samimi değildir. Söylemleri ile eylemleri arasında fark bulunuyor. Batı samimi değil ÇİN VE RUSYA Diğer güç odaklarından Rusya ile Çin’in de pek farklı olmadığını ifade etmekte de yarar vardır. Rusya’nın kendi federasyonu içindeki devlet ve toplumlara uyguladığı insanlık dışı baskı ve davranışı, Çin’in özellikle Doğu Türkistan eyaletindeki sadece insanca yaşamak isteyen Türk halkına yaptığı terörist muamelesini ve bu bölgede uyguladığı baskıları da aynı çerçevede görmek ve değerlendirmek gerekiyor. Dünyada gelişen bu yeni durum çerçevesinde küreselleşmenin olumsuz etkilerinden korunabilmek için, ülkenin öncelikle var olması, diğer bir deyimle bekasının muhafazası, egemen olması, bütünlüğünü koruması ve güvenlik içinde olması kaçınılmaz. Bunun gerçekleşebilmesi için de ulusdevlet anlayışının devam ettirilmesi ve üniter yapıdan ödün verilmemesi elzemdir. Özgürlük ve demokrasinin ancak bu konular sağlanabildiği taktirde söz konusu olabileceği, insan haklarının da geliştirilip korunabileceği unutulmamalı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle