17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

birlikte gelişebileceğine dikkat çekiyor. Rogoff ’a göre ABD’nin cari açığının neden olduğu küresel dengesizliğin potansiyel bir risk olarak algılanmasının nedeni, emlak piyasasında yaşanacak çöküşten dolayı tüketim ve dolayısıyla cari açık azalacak olursa buna dolar değerinde büyük bir değer kaybının eşlik edecek olmasıdır. ABD’nin cari açığının dünyanın geri kalanı açısından büyümenin motoru işlevini gördüğünü söyleyen Dooley ve arkadaşları ise ABD’nin açığının büyümesine rağmen sistemin istikrarlı bir şekilde sürdürülebileceğini dolayısıyla doların ciddi bir değer kaybına uğramasına gerek olmadığını belirtiyorlar. Yorumlardan gerçeğe döndüğümüzde, Asya merkez bankalarını paralarının dolar karşısında değerlenmesini engellediklerinden, dolardaki düşüşe rağmen ABD’nin dış ticaret açığının azalmadığını, bunun yerine bu merkez bankalarının ABD hazine kağıtlarını alarak ABD’nin açığını finanse ettiklerini görüyoruz. Doların değerindeki olası değişimin ABD’nin ithal ettiği ürünler üzerindeki etkisinin, ABD’nin ihraç mallarının alıcıları üzerindeki fiyat etkisinden daha düşük bulunması da doların değer kaybı ile dış açığın kapatılmasının zor olduğunu gösteriyor. Doların değerinde söz edilen ölçüde büyük bir düşüş henüz gerçekleşmedi. Çin gibi Asya ekonomilerinin doları desteklemeleri ve petrol ticaretinde dolar kullanımının devam etmesi cari açığa rağmen doların beklenen ölçüde değer yitirmesine engel oluyor. Değer kaybını engelleyen bir başka gelişme ise daha önce söz ettiğimiz faiz artışları. Cari açığın doların değer kaybetmesi yolu ile kapatılması senaryosunun çok daha büyük riskler içerdiği ortada. Değer kaybeden bir para birimine yatırım yapmak cazip olmayacağından bu dolarda büyük bir çöküş olasılığını gündeme getirebilir. Yüksek cari açığın sonucu olarak doların değer kaybedeceği beklentisi 2006’nın Nisan–Mayıs döneminde bir ölçüde gerçekleşmekle birlikte doların 2005’in başlarında Euro ve yen karşısında bu dönemdekinden daha güçsüz olduğu ancak yıl içinde Asya merkez bankalarının ABD hazine bonosu alımlarını artırmaları ve petrol ihraç eden ülkelerin elde ettikleri ekstra kazancın bir kısmını dolar cinsi aktiflerde tutmaları sayesinde yeniden yükseldiği biliniyor. Dolayısıyla bu düşüş geçici de olabilir. verebileceklerine dair açıklamalar yapıyorlar. 2000’den önce cari işlemler açığının finansmanı özel yabancı yatırımcıların ABD aktiflerini diğer alternatiflere göre daha çekici bulmalarına dayanırdı. Oysa ABD’ye son dönemdeki sermaye girişi oldukça farklı bir karaktere sahip ve Asya hükümetlerinin rezerv biriktirerek döviz kuru yönetme stratejilerini yansıtıyor. Özellikle Asya krizinden sonra bu ülkeler paralarına karşı girişilebilecek spekülatif ataklara karşı da rezerv biriktirmeyi ciddiye aldılar. Bu ülkelerin öncelikli amaçları rekabet güçlerini korumak için kendi paralarının değerini düşük tutmaktır. Bu nedenle Asya ülkeleri dolar talep ettikçe ABD’de faiz oranları düşürülse bile doların değeri cari açığı kapatacak kadar düşmez. Yabancı merkez bankalarının dış finansmanda artan payı ise beklentilerde veya ekonomik Bush algılamalarda ortaya çıkabilecek bir değişim dolayısıyla ABD ekonomisini giderek kırılgan hale getiriyor. Minsky’e göre ABD C S TRATEJİ 7 tuttukları rezervleri ivmeli bir şekilde büyüyerek 2004’de 500 milyar dolara ulaştı. Bu birikimin büyük kısmını Asya Merkez Bankaları yapıyor. Çin’in nedeni zaten malum. Diğer Asya ülkeleri ise 1997’de yaşadıkları krizden sonra sermaye girişinde ani bir kesinti ile karşılaştıklarında durumu daha da kötüleştiren IMF’yi çağırmak zorunda kalmamak için rezerv biriktiriyorlar. Aslında ABD ekonomisinin temel özelliği ülkeye dışarıdan yapılan finansal yatırımlar içinde doğrudan yatırımların oranının dünya ortalamasının çok daha üzerinde olması ve ABD’nin yurt dışı yatırımlarından elde ettiği getirilerin yabancıların ABD’den elde ettikleri getirilerden çok daha yüksek olmasıdır. Doğrudan yatırımlar ABD ekonomisini harekete geçiren en önemli unsur. Faiz oranlarının düşük kalmasını sağlıyor ve bu da emlak ve hisse senedi fiyatlarının yükselmesini tetikliyor ki bu da ABD’li tüketicileri harcama yapmaya cesaretlendiriyor. 1990’ların başında 500 milyar dolar olan ABD’deki doğrudan yabancı yatırım 2004’e gelindiğinde 1,7 trilyon dolara yükseldi. Ancak net doğrudan yatırımlara baktığımızda 2001 sonrasında negatif rakamlara düşüldüğünü görüyoruz. Yani ABD’den dışarıya yapılan doğrudan yatırım ülkeye gelenden fazla. Daha önemli bir gösterge ise ABD’ye yapılan doğrudan yatırımların 2000 yılında 321 milyar dolarla en yüksek seviyesine çıktıktan sonra ki bu yıl ABD’ye toplam sermaye girişi olan 1.46 milyar doların yüzde 30’unu oluşturuyordu, hızla düşüşe geçmiş 2003’de 64, 2005’de ise ancak 110 milyar doları bulmuştur. Doğrudan yatırımların payı gittikçe azalıyor. Ancak ABD’nin bu konuda tam bir çaresizlik içinde olduğu da düşünülmemelidir. Hausmann ve Sturzenegger ABD’lilerin ellerinde tuttukları yabancılara ait aktiflerin getirilerinin, ABD aktiflerinin getirilerinden daha yüksek olduğundan, ABD’nin net gelir elde ettiğini yani aslında borçlu değil borç veren konumunda olduğunu iddia ediyorlar. Farklı bir yorumda ise Eichengreen, hızlı üretkenlik büyümesinin ve yüksek işletme karlılığının ABD’yi yatırım için cazip hale getirdiğini ifade Jintao ediyor. Bu görüşe göre önümüzdeki dönemde ABD, cari açığını sürekli artan verimlilik sayesinde sunacağı yüksek getirilerle finanse etmekte zorluk çekmeyecek. Ancak 1996’dan itibaren bilgi teknolojilerindeki atılım ve kürselleşme ile ilişikilendirilen bir üretkenlik artışı yaşayan ABD ekonomisinde 2005’den bu yana emek üretkenliğinin büyümesinin yavaşlamış olduğunu da unutmamak gerek. Dolardaki olası bir değer kaybının, dış denge üzerindeki etkisinin yanı sıra ABD’deki enflasyon ve faiz oranlarını da etkilemesi söz konusudur. FED enflasyon ile mücadelede yüksek faiz kullanma konusunda da bir ikilem ile karşı karşıya. Dolardaki olası bir değer kaybının faizler üzerinde yaratacağı yukarı yönlü baskı ulusal borcun servis maliyetini de yükseltir. Öte yandan talep esnekliğinin düşük olması durumunda dolardaki değer kaybı ithal mallarının fiyatını yükselteceği için enflasyonist bir etki de yaratacaktır. Kısacası dünya ekonomisi bir dehşet dengesi üzerinde duruyor. Bir tarafta tüketimi ile dünya ekonomisini ayakta tutan ABD bir tarafta ABD’yi finanse eden başta Çin olmak üzere mal ihraç eden ülkeler ve diğer bir tarafta da petrol ihracatçıları. Bir de bizim gibi bu denklemi okumaktan bile aciz ülkeler var. AÇIK FİNANSMANINDA DEĞİŞİM ABD’nin cari açığının büyümesinin sonucunda finansal aktiflerinde yabancıların payı da ciddi bir yükseliş gösterdi. Yabancıların sahip olduğu ABD’nin faiz taşıyan aktiflerinin milli gelire oranı özellikle 1999 sonrasında ciddi bir yükselişle yüzde 60’ı aştı. Bu sürecin sonunda cari işlemler açığı, faizlerdeki değişimlere çok daha duyarlı bir hale geldi. 2004 sonrasındaki faiz artışı borçlanma maliyetlerinin artmasına neden oldu bu da cari açığı yükseltti. Cari açığa rağmen milli gelir dengesinin sağlanması ise daha önce de değindiğimiz gibi büyük ölçüde yabancı merkez bankalarının düşük getirisine rağmen rezervlerinde dolar biriktirmeleridir. Ancak bu sürecin ne kadar devam edeceği de tartışmalıdır. Çin resmi yetkilileri rezervlerinde dolar biriktirmeye son Küresel ekonomide yaşanacak krizler ve alınabilecek önlemler hassas dengeler üzerinde duruyor. Türkiye’nin, dehşet dengesini andıran durumu algılayabildiğini söyleyebilmek olanaklı değil. ekonomisindeki kırılganlık 1990’ların sonlarından itibaren artmaktadır. Krugman gibi kimi iktisatçılar ABD’nin Çin’e bağımlılığını oldukça önemsiyorlar. ABD’nin Çinlilerin dolar talebine gittikçe daha bağımlı hale geldiğini belirten Krugman bu sürecin sona ermesi durumunda ABD’nin büyük sıkıntılar yaşayacağına işaret ediyor. Bu görüşe göre ABD, Çin ve diğer hükümetlerin elindeki düşük getirili kredilere bağımlı durumda. ABD’nin cari açığının finansmanına bakıldığında 2000 yılı ile birlikte özel finansmanda ani bir düşüşün buna karşılık resmi finansmanda ise ivmeli bir artışın olduğunu görüyoruz. 2003 sonrasında özel finansman da bir artış trendine giriyor ancak seviye olarak diğerine göre oldukça düşük. Diğer Merkez Bankalarının 2001’de 83 milyar dolar olan dolar cinsinden
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle