Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yiyecek piyasa kurallarının insafına terk edilemez Şemsi BAYRAKTAR TZOB Genel Başkanı S on 10 yılda toplam işlenen tarım alanı 26.8 milyon hektardan 25.8 milyon hektara gerileyerek yaklaşık 1 milyon hektar alan tarım dışında kalmıştır. Bu alanın yaklaşık yarısını buğday üretiminden vazgeçilen alanlar oluşturmaktadır. Tarım dışı kalan 1 milyon hektarın bir kısmı tarım dışında kullanılmış olabilir; büyük bir bölümü ise boş bırakılmıştır. Boş bırakmanın, mevcut maliyetler karşısında yapılan üretimden bir kazanç sağlanamaması yüzünden olduğu söylenebilir. Türkiye, tarımsal üretimini artırabilir. Mevcut üretimini artırmak üzere, henüz sulanmayan 3.5 milyon hektar alanı sulamaya açabiliriz; bitkisel üretimde üretimi artıran en önemli girdilerden tohumluk, gübre, ilaçların yeterli ve doğru olarak kullanılmasını sağlayabiliriz. Son günlerde tartışma konusu olan buğday, çeltik ve bakliyat üretimlerini de artırmak mümkündür. Bunun için bu yıl yetersiz miktarlarda açıklanan başta primler olmak üzere desteklerin de artırılması gerekir. Bu hususta buğday, pirinç ve bakliyattaki durumu değerlendirmek istiyorum. Buğdayda genellikle kendimize yeterli ürün üretmemize rağmen geçen yıl meydana gelen kuraklık üretim açığını ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte son yıllarda buğdayda yaklaşık 1 milyon hektarlık alan daralması görülmektedir. Bu alanın yarısı başka ürüne kayarken yarısı da üretimden tamamen kopmuş, boş bırakılmıştır. Öncelikle bu alanların yeniden üretime buğday üretimine dönmesi sağlanabilir. Bunun dışında üretimi artırma imkanları: Buğday verimini artırmanın en önemli faktörlerinden biri yüksek vasıflı tohum kullanımıdır. Ülkemizdeki buğday ekim alanları dikkate alındığında, yıllık buğday tohumluk ihtiyacımız 600 bin ton civarındadır. 20072008 üretim döneminde ise 179.000 ton sertifikalı tohumluk dağıtımı yapılmıştır. Sertifikalı tohumluk kullanımı daha fazla yaygınlaştırılmalıdır. Kurağa dayanıklı tohum çeşitlerinin üretim ve dağıtımı sağlanmalıdır. Üreticilerin gelir istikrarını koruyacak, tarımsal yapısına uygun bir buğday piyasa düzeni oluşturulmalıdır. Yeni destekleme sisteminde destekler maliyeti azaltıcı yönde ağırlık kazanmalıdır. Kuraklık riski ve bazı değerlendirmelere göre bölgemizin tarımsal kuraklık periyoduna girebileceği düşünüldüğünde tarımsal sulama konusu büyük önem arz etmektedir. Nitekim, geçen yıl yaşanan kuraklık yanında 2008 yılında Doğu ve özellikle Güneydoğu Anadolu bölgelerimiz yeterli yağış alamamıştır. Bu durumda kuraklık, bu yıl da bu bölgelerimizde hububat üretimini aşağıya çekecektir. Yeterli destek verilir gübre, ilaç ve özellikle tohumluk kullanımı yeterli hale getirilirse; ayrıca buğday alanlarından boş bırakılan alanlar üretime yeniden açılırsa; buğdayda sürekli olarak kendimize yeterli hale gelebiliriz. Sonuç olarak, buğday ekim alanlarının yeniden 9.4 milyon hektara ulaşması halinde bu günkü verimle üretim rakamımız 22,2 milyon tona ulaşabilir. Sertifikalı tohumluk kullanımının yaygınlaşması, zamanında ve yeterli girdi kullanımıyla üretim rakamımız %10 daha artırma şansımız vardır. Bu durumda Türkiye mevcut potansiyelini kullandığında yaklaşık 25 milyon ton buğday üretimini gerçekleştirebilir. Halen 18 milyon ton dolayında olan tüketimi dikkate alırsak, bu üretim rakamı kendine yeterliliğin dışında buğdayda ihracatçı bir ülke konumuna gelmemizi sağlar. 2006 yılında çeltik ekim alanı 92.800 hektar iken 2007 yılında kuraklığın verdiği su sıkıntısı ile ekim alanları 88.530 hektara gerilemiştir. Diğer ürünler gibi çeltikte de gübre, motorin ve sertifikalı tohuma da destek uygulanmıştır. Uygulanan destekler olumlu karşılanmakla birlikte girdiler için gerçekleştirilen masraflar ile verilen destek miktarı dikkate alındığında yeterli olmamaktadır. Karadeniz ve İç Anadolu Bölgesinde sertifikalı tohumluk kullanımı halen istenilen seviyeye ulaşamamıştır. Bu bölgelerde sertifikalı tohumlu kullanımının artırılması ile verimde artış sağlanabilir. Çeltik üretiminde son yıllarda artış sağlanmış, artan üretimle birlikte her yıl çeltik için ödenen milyonlarca dolar dövizin önemli miktarı ülke içinde kalmaya başlamıştır. Çeltik üretiminin artırılmasındaki önemli etkenlerden birisi de tarife kontenjanı uygulamasıdır. Uygulama ile ithalatçı firmalara üreticiden ürün alma şartı getirildiği için üretici ürünü daha iyi fiyata satarak çeltik önceki yıllara göre daha iyi gelir elde etmiştir. Ayrıca pazarlama sıkıntısı olmamıştır. 2007 yılında TMO tarafından açıklanan fiyatlara bakıldığında son dört yılda fiyatların değişmediği görülmektedir. 2007 yılında açıklanan fiyat 3 sene önceki fiyatla eşdeğerdedir. Son bir yılda gübre fiyatları %100, mazot fiyatları %23 artmıştır. 2007 yılında üretici 1 kg çeltiği 0,82 YTL/Kg’a maliyetle üretmiştir. Fiyatlara bakıldığında ise TMO’nun uzun dane çeltik fiyatı 0,75 YTL/Kg’dır. Piyasa fiyatları ise 2007 yılında ortama 0,70 YTL/Kg olarak gerçekleşmiştir. 2007 yılında çeltiğe verilen 9 Ykr prim desteği dahi eklendiğinde 2007 yılında çeltik üreticisi ürününü maliyetinin %3,6 altında satabilmiştir. 2007 yılında çeltik üreticisinin yeterli geliri elde edebilmesi için eline geçen fiyatın 1,06 YTL olması gerekirdi. 2007 prim desteği 37 YKR/Kg olsa idi çeltik ekim alanlarının genişlemesine önemli derecede etkili olurdu. Çeltik üreticisi bu durumda iken, 2008 yılının Nisan ayına gelindiğinde pirinç fiyatları son 3 ayda %100’ü aşan oranlarda artış göstermiş bulunmaktadır. Üreten kazanamazken, aracılar nasıl bu kadar kazançlar elde edebiliyor? Çeltik üreten çiftçilerimiz, bu durumu şaşkınlıkla izliyor. İkinci Tarım Şurasında belirlendiği gibi: GAP bölgesinde çeltiğin 2. ürün olarak yetiştirilmesi mümkün gözükmektedir. Ancak, GAP projesi kapsamında da sulanan alanlarda 38.000 hektar civarında bir alanda çeltik ekimi öngörülmüş ise de bölge çeltik ekimine uygun olmasına rağmen çeltik ekim alanlarında artış sağlanamamıştır. Henüz sulama imkanı olmayan 3.5 milyon hektar alanın sulamaya açılması ve bu alanların %5’nin çeltiğe ayrılması halinde, mevcut üretimi üçe katlamamız mümkündür. Halen 550600 bin ton olan tüketimi göz önüne aldığımızda ithalat ihtiyacı kalmayacağı gibi ihracatçı ülke konumuna da gelebiliriz. Ülkemizde üretimi gerçekleştirilen 8 çeşit baklagiller arasında en fazla üretilen nohut, kuru fasulye ve mercimek üretimi son yıllarda önemli oranlarda azalma göstermiştir. 1990 yılına göre baklagiller üretimi %36 oranında azalmıştır. Azalma %88 oranı ile en fazla yeşil mercimek üretiminde görülürken, nohut üretiminde %41, K.Fasulye üretiminde %27, K.Mercimek üretiminde ise %19 olarak gerçekleşmiştir. Tüketim artarken üretimde gerçekleşen bu azalmalar neticesinde dünya baklagil ihracatında ilk sıralarda yer alan ülkemiz bugün kendi ihtiyacını ithal eder duruma gelmiştir. Geçmiş yıllarda dünya baklagil üretiminde ilk sıralarda yer alırken baklagiller üretimine ve üreticisine gereken önemin verilmemesi sebebiyle bugün sofralarımızdaki baklagili Kanada dan temin eder duruma gelmiş bulunmaktayız. Baklagillerden gelir elde edemeyen üretici üretmekten vazgeçerken piyasada tüketiciler yüksek fiyatlardan ürün satın almaktadırlar. Tüketimi karşılayacak ürün bulunmaması gerekçe gösterilerek piyasada baklagil fiyatları hergeçen gün artmaktadır. Özellikle Eylül ayı itibariyle üreticinin elinde ürün kalmamaktadır. Üretimi artırmak için çözüm aramak yerine Üretim azaldı ürün yok bahaneleriyle ithalatın kapısı açılmakta, sonuçta ne üretici ne tüketici kazanmaktadır. Azalan baklagil üretiminin artırılması ve yeniden ihracatçı ülke olabilmemiz için alınması gereken acil önlemler: Üretimden vazgeçen üreticilerin yeniden baklagil üretime yönlenebilmesi için prim desteklemesi yapılmalıdır. Özellikle hasat dönemlerinde baklagil ithalatına kesinlikle izin verilmemelidir. Sertifikalı tohum kullanımının yaygınlaştırılması için tohum desteği verilmelidir. Hastalıklara dayanıklı, verimi yüksek tohum çeşitleri geliştirilmelidir. Sektörün tüm taraflarının bir araya gelerek sorunlara çözüm arayabilmeleri için baklagil konseyi oluşturulmalıdır. Üreticilerin pazarlamada söz sahibi olabilmeleri için baklagil üretici birlikleri kurulmalı, kurulacak birliklerin etkin olabilmesi için kurulum aşamasında desteklenmelidir. Tarım ürünleri ve gıda fiyatlarında günümüzde yaşanan gelişmeleri değerlendirirsek: Yüksek enerji fiyatları sebebiyle biyoyakıt üretiminin artması, küresel ısınma, gelir artışları nedeniyle tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi faktörlerin etkisiyle tarım ürünleri fiyatları tarihsel denge seviyelerinin üzerine çıkmıştır. Özellikle, Çin ve Hindistan’da tüketimin ve tüketici alışkanlıklarının büyüme hızıyla orantılı olarak değişmesi; petrol fiyatlarının yükselmesi ve fosil yakıtların tükenme korkusu ile biyoyakıtların kullanılmaya başlanması, bazı tarım ürünleri fiyatlarının artışında önemli bir etken olmuştur. Tarım ürünleri fiyatlarındaki yükselişin bir diğer sebebi de "iklim değişikliği" olarak gösterilmektedir. Ancak, gerek ülkemizde ve gerekse uluslar arası piyasalardaki fiyat artışlarında spekülasyonun da etkili olduğu kabul edilmektedir. Mevcut durumda tarım ürünlerine ve gıdaya ulaşım, özellikle yoksullar için, artık daha zor olacaktır. Birçok ülkede tarım politikaları bu durum dikkate alınarak değiştirilmektedir. Ülkemizde de, özellikle temel gıda maddelerinde kendimize yeterli olma ilkesi ile, tarım stratejisi yeniden gözden geçirilmelidir. Fransa Tarım Bakanı’nın da işaret ettiği gibi, "İnsanlar için yiyecek piyasa kurallarının ve uluslararası spekülasyonun insafına terk edilemez." Son gelişmeler bir defa daha göstermiştir ki, Ülkemizde de AB’de olduğu gibi, tarım ürünleri piyasalarını düzenlemek üzere güçlü müdahale kuruluşları oluşturulması gerekmektedir." 24