22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TOBB Başkan Yardımcısı ve ATB Başkanı Yavuz: "Yüksek faizdüşük kur" politikası sanayimizi tehdit eder duruma geldi" A NKARA (Cumhuriyet Bürosu) – Ankara Ticaret Borsası Başkanı Faik Yavuz, Türkiye ekonomisinin 2003 yılından bu yana önemli gelişmeler kaydettiğini belirterek, bu olumlu gelişmelerin yanında ''yüksek faizdüşük kur'' politikasının, sanayiyi tehdit eder duruma geldiğini söyledi. Cumhuriyet TarımGıdaHayvancılık ekinin sorularını cevaplandıran Yavuz, ekonomik ve sosyal beklentilerini de açıkladı. Yavuz, ekonomik Yüksek FaizDüşük Kur" politikasına, sanayicimiz şimdiye kadar direndi, ancak rekabet gücünü kaybediyor. Cari açığın finansmanı için, yüksek faizlerle dışardan sağlanan sıcak para girişi ve bu politikaların sonucu olarak, düşük kur ile ithalat artışı körüklenmektedir. İşte bu yüksek faiz nedeniyle sanayicimiz ve KOBİ'lerimiz yatırım yapamamakta ve düşük kur nedeniyle ithal ürünlerle rekabet edememektedir' ATB Başkanı Faik Yavuz, yüksek faizdüşük kur politikasından yakındı. 16 “ “ anlamda da hazinenin yüksek faizlerle borçlanmaya alternatif olarak, koşulların el verdiği ölçüde dış piyasalardan düşük faizle döviz borçlanmasını düşünmesi gerektiğini, banka yetkililerine bütçe disiplini konusunda güvence verilmesi, kurlarda Merkez Bankasının da artık faizleri yükseltmeyi düşünmeyeceği hissini vermesi gerektiğini belirtti. Bu politikaya, sanayicinin şimdiye kadar direndiğini, artık rekabet gücünü kaybetmekte olduğunu, cari açığın finansmanı için yüksek faizlerle dışardan sıcak para girişi ve bu politikaların sonucu olarak, düşük kur ile ithalat artışının körüklendiğini belirten Yavuz, ''İşte bu yüksek faiz nedeniyle sanayicimiz ve KOBİ'lerimiz yatırım yapamamakta ve düşük kur nedeniyle ithal ürünlerle rekabet edememektedir'' dedi. ATB Başkanı Yavuz sorularımızı şöyle cevaplandırdı: Sayın Başkan, Türk ekonomisini özellikle geriye dönük son beş yıllını değerlendirir misiniz ? Türkiye ekonomisi 2003 yılından bu yana önemli gelişmeler kaydetmiştir. Ekonomimizin son beş yılda geçirdiği aşamalarla ilgili birkaç rakam vermek istiyorum: 2003 yılında 239 milyar dolar olan Gayri Safi Milli Hasılanın, 2007 yılı sonunda 500 milyar doları aşmıştır. 47 milyar dolar olan ihracatın, 107 milyar dolar civarında gerçekleşmiştir 1 milyar dolar civarında olan doğrudan yabancı sermaye girişlerinin, 20 milyar doları aşmıştır. Bu gelişmeler, Türkiye ekonomisinde özlenen dengelere ulaşma konusunda umut vermiştir.. Ancak bugün gelinen noktada, tüm bu olumlu gelişmelere rağmen; Yüzde 4 olarak hedeflenen enflasyon oranının yüzde 8'ler civarında gerçekleşmesi, 2003 yılında 22 milyar dolar olan dış ticaret açığının 2007 yılı sonunda 63 milyar dolara ulaşması, yüzde 70'ler civarında devralınan ihracatın ithalatı karşılama oranının yüzde 60'lara düşmesi, 2003 yılında 8 milyar dolar olan cari açığın bugün 38 milyar dolara dayanması, 2003 yılında 145 milyar dolar olan dış borç stokunun, bugün 150 milyar dolarlık kısmı özel sektöre ait olmak üzere 240 milyar doları aşması, iş ve ekonomi çevrelerinde kaygılara yol açmaktadır. Nitekim bu kaygıların kaynağı olan ve son beş yılda izlenen "yüksek faiz düşük kur" politikası, sanayimizi tehdit eder duruma gelmiştir. Bunu sizlere birkaç rakamla açıklamak istiyorum: Son beş yılda gerçekleştirilen ortalama yüzde 7.5 büyüme oranına rağmen istihdam artmamaktadır. Tam tersine işsizlik oranı her geçen gün artmaktadır. Beş yıl önce yüzde 10'dan fazla artan sanayi üretimi bugün yüzde 5'lere düşmüştür. İhracattaki artışa rağmen dış ticaret açığı 65 milyar dolara ve cari açık 38 milyar dolara ulaşmaktadır. Bu cari açığın, finansman sıkıntısı yaratmaması için yüksek faiz politikasına devam edilmektedir. Sanayimizin temel direklerini kemiren bu "yüksek faiz düşük kur" politikasına şimdiye kadar direnen sanayicimiz, artık rekabet gücünü kaybetmektedir. Cari açığın finansmanı için yüksek faizlerle dışarıdan sıcak para girişi ve bu politikanın sonucu olan düşük kur ile dışarıdan ithalat artışı, sanki tüm uğraşılarımızın dışarıdaki yabancılar için olduğu düşüncesini akla getirmektedir. Sayın Başkan, bunun ekonomiye, özellikle de KOBİ’ lere nasıl bir etkisi olmaktadır ? Yüksek faizler nedeniyle sanayicimiz ve özellikle de KOBİ' lerimiz yatırım yapamamakta ve düşük kur nedeniyle de ithal ürünlerle rekabet edememektedir. Yabancı firmalar yüzde 1'ler civarında reel faizlerle kredi kullanırken, bizim KOBİ'lerimiz bunun en az 10 katı kadar yüksek reel faizlerle krediyi çok zor bulabilmektedir. Küresel rekabetin her geçen gün hızlandığı günümüzde, sanayimizin ve bunun temeli olan KOBİ'lerin bu politikalar altında rekabet güçlerini artırmasını beklemek haksızlık olacaktır. Rekabet gücü kazanma bir yana, bu ekonomi politikası etkisi altında ayakta kalanları alkışlamak gerekmektedir. 2001 krizinin finansal sistemimizde yarattığı likidite sıkıntısını aşmak için gerekli olan şimdiye kadar özveri ile izlenen ekonomi politikası, artık genelde sanayimizin ve özelde de çok açık bir biçimde KOBİ' lerimizin aleyhine işlemektedir. Bu nedenle ekonomi, sanayileşme ve KOBİ destek politikalarımızın bir yeniden canlanma motivasyonu ile tekrar düzenlenmesi gerekmektedir. Sayın Başkan, bu nasıl olacaktır? Sizin, iş dünyasının bu konudaki önerileri nelerdir? Her şeyden önce küresel dünyanın bir parçası olduğumuzu vurgulamak ve AB ile bütünleşme sürecimizin kesintisiz ana politikamız olduğunu tüm toplum kesimlerine tekrar hatırlatmak gerekecektir. Son günlerde yaşan kısır döngülerin etkisi altına giren toplumumuzun önünü açmak gerekecektir. Bunun için; İlk aşamada Türk Ceza Kanununun 301. maddesine ilişkin değişiklikler hemen yapılmalıdır. Yeni Anayasa değişikliği AB hedefimiz doğrultusunda kamuoyunun gündemine alınmalıdır. Bu arada başta Sayın Başbakan ve AB ile ilişkilerden de sorumlu Dışişleri Bakanımız olmak üzere, tüm Bakanlarımız her fırsatta ve ortamda bu gündemleri dile getirmelidirler. Böylece AB ile müzakere sürecinin tekrar konuşulduğu, demokratik ve çağdaş yeni bir anayasanın tartışıldığı ve toplumun kaygılarını bıraktığı bir güven ortamında "yüksek faiz düşük kur" politikasında aşamalı düzeltmeler yapmak gerekecektir. Bunun için de; İlk önce Hazine iç piyasadan yüksek faizlerle borçlanmaya alternatif olarak, koşulların el verdiği ölçüde dış piyasalardan düşük faizle döviz borçlanmayı düşünmelidir. Nitekim, 2002 yılında yapılan bir araştırmaya göre, Ülkemiz, 130.4 milyar dolar olan dış borçlarına yılda 6.4 milyar dolar faiz öderken, yine o tarihte 91.7 milyar dolar olan iç borçlarına 26.5 milyar dolar faiz ödenmekteydi. Merkez Bankası yetkililerine sıkı bütçe disiplini konusunda güvence verilmeli ve bu güvence karşılığında Merkez Bankası uygun ortamı sağladığı zaman gecelik faizlerde belirgin indirime gitmelidir. Merkez Bankası kurlarda yukarı yönlü düzeltmelerde artık faiz yükseltmeyi düşünmeyeceğini, gerçek anlamda bir piyasa kuru politikası izleyeceğini finans kesimine hissettirmelidir. Böylece düşük faiz ile dışarıdan döviz borçlanan özel sektör, en küçük bir kur artışında Merkez Bankasının faizleri artıracağı düşüncesine artık kapılmayacaktır. Sayın Yavuz, sizin ikinci bir şapkanız da Kredi Garanti Fonu (KGF) Başkanlığı aracılığıyla KOBİ’lerin finansman kaynaklarına kolay ulaşmalarını sağlamak. KOBİ’ler büyük bir sıkıntı içinde. Sizce bu konuda neler yapılmalıdır ? Ülkemizde ne yazık ki; KOBİ’ ler yeterli ve kaliteli miktarda finansmana ulaşamamaktadır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde yürürlükte olan, "Küçük İşletme Yatırım Şirketleri Finansman Modeli" nin Türkiye'de uygulanmasını arzulamaktayız. Bu proje, "Milli Prodüktivite Merkezi, İhracatı Geliştirme Merkezi gibi birimlerin KOSGEB organizasyonu çerçevesinde düşünülmelidir. KOBİ'lerin gelişimini sağlamak ve uygun faizlerle kaynak ya da kredi bulmasını kolaylaştırmak için, ABD, Avustralya ve Japonya gibi sanayileşmiş ülkelerde başarı ile uygulanan yeni yaklaşımlar uygulamaya Koyulmalıdır. Bu model aracılığı ile KOBİ destek ve teşvikleri daha etkin bir biçimde kullanılacaktır. Ayrıca Halk Bankasının özelleştirilmesinden sonra ticari bankalardan kaynak bulma imkanı olmayan KOBİ' lerin finansman sorunları da çözüm bulacaktır. Bunun dışında ayrıca; KOSGEB A.B.D.'deki SBA (Küçük İşletme İdaresi) modelindeki gibi "Dış Ticaret" ve "Yatırım ve Finansman" fonksiyonlarını üstlenen bölümleri de kapsayacak biçimde tamamen yeni baştan organize edilmeli ve yeni hedefler doğrultusunda bir yönetim anlayışına kavuşturulmalıdır. Milli Prodüktivite Merkezi ve İhracatı Geliştirme Merkezi gibi birimler yeni KOSGEB organizasyonu çerçevesinde düşünülmelidir. Yeni KOSGEB çeşitli bakanlıklar ve kuruluşlarca KOBİ' lere sunulan hizmetlerin koordinasyon merkezi haline getirilmelidir. Sayın Başkan, KGF’ nin bu çalışmalar içindeki payı ne olacaktır? Benim de başkanlığını yaptığım, Kredi Garanti Fonu (KGF) son yıllarda verdiği kefalet hacmiyle önemli bir güce ulaşmış bulunmaktadır. 20.000 YTL olan sermayesi, KOSGEB ve TOBB' nin katkılarıyla 60 Milyon YTL' ye yükseltilmiştir. Burada, bizlere bu desteği sağlayan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımıza ve TOBB Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu' na ayrıca teşekkür ediyorum. KGF, şu anda 9 ilimizde şube açarak oradaki KOBİ' lerimize kefalet vermeye başlamıştır. Bu senenin sonuna kadar 4 ilimizde daha şube açacaktır. Ancak tüm bunlar yeterli değildir. KOBİ' lerimizin özellikle ihracatta diğer ülkelerdeki rakipleriyle mücadele edebilmesi için, başta enerji ve vergi gibi konularda aynı seviyeye getirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, istihdam üzerindeki sosyal güvenlik ve vergi gibi yüklerin azaltılması şarttır. Faik Yavuz 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle