Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İzmir’de her bir ziraat mühendisine düşen tarımsal nüfus 25 bine ulaştı Prof. Dr. Kamil Okyay SINDIR Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı arasabanla girdiğimiz 20. yüzyıldan, uydu teknolojilerine dayalı üretim sistemlerinin ütopya değil tümüyle gerçek olduğu, kerrat cetveli yerine cep bilgisayarlarının, telgraf yerine cep telefonlarının kullanıldığı yeni bir yüzyıla girdik. Emekyoğun üretimden sermayeyoğun üretime ve bilginin de bir meta haline gelmesiyle bilgiyoğun üretime geçildiği günümüzde bilgi ve teknoloji üretimi mühendislik disiplinlerinin temel işlevi haline gelmiştir. Özellikle 80’li yıllardan itibaren üvey evlat muamelesi gören/gösterilen tarım sektörümüz, esas itibariyle ülkemiz ekonomisi ve sosyal yapısı açısından çok önemli bir konumda bulunmakta, istihdamın İzmir’de bir ziraat mühendisine düşen tarım alanı 170 %29’unu GSMH’nın ise bin dönüme, köy sayısı 22’ye ulaştı... %11.6’sını teşkil etmektedir. Ancak ne yazık ki, sahip olduğu farklı iklim ve toprak özelliklerine bağlı olarak çok geniş ve yüksek bir tarımsal üretim potansiyeli ile dünyanın en önemli ülkeleri arasında bulunan ülkemizin, bırakın dünya liderliğini ya da önderliğini, teknolojide süregelen bu çok hızlı değişimi yakalayabildiğini hatta yaklaşabildiğini söylemek oldukça güçtür. Bunun en temel nedeninin tarım sektörümüzün vizyon yoksunu olduğunu ve geleceğe yönelik stratejik amaç ve hedeflerinin ve tüm bunlara bağlı politika kararlarının belirlenmemiş olduğunu söylemek yanlış sorunları ile özdeş olduğu söylenebilir. Ülke nüfusunun olmaz. Bu nedenledir ki, dünya tarımında yönlendiren %13’ünü barındıran Ege bölgesi, ülkemiz GSYİH’nın değil her zaman sürüklenen bir konumda %15.28’ini, tarım alanlarının %10.9’unu, ekilen bulunmaktayız. Son 25 yıl içerisinde uygulanan neoalanların % 9.75’ini, sebze üretim alanının liberal ekonomik, sosyal ve kültürel politikalar ve %19.72’sini, meyve, zeytin ve üzüm üretim alanlarının bunun sonucunda özelleştirmeler ile sosyal devlet ise %30.4’ünü teşkil etmektedir. Katma değeri korumasından uzaklaştırılan ve müşteri pozisyonuna oldukça yüksek, entansif üretim ve polikültür tarımın getirilen köylünün ve çiftçinin, çetin piyasa koşullarına yaygın olduğu Ege bölgemizin tarımsal üretim değeri ve ulusaşırı sermayenin egemenliğine terk edilmeye ülkemizin % 21.4’ünü oluşturmakta ve bölgeler başlandığı söylenebilir. Diğer yandan toprak mülkiyet arasında 1.sırada gelmektedir. Üretim verimliliği dağılımındaki adaletsizlik, çok parçalılık, sulama itibariyle bölgemiz, bitkisel üretimde %215, hayvansal yatırımlarının yetersizliği, kırsal altyapı, kurumsal üretimde ise %138 oranlarında Türkiye ortalamasının yapılanma ve benzeri yapısal sorunlar ile birlikte üzerinde yer almaktadır. Türkiye üzüm üretiminin bitkisel ve hayvansal üretimde verimlilik ve kalite %43’ü, zeytin ve zeytinyağı üretiminin %80’i, kiraz sorunlarının da mutlak surette ve öncelikle çözülmesi üretiminin ise %32’si Ege bölgemizde gerekmektedir. Ayrıca, pamuk gibi çok stratejik yetiştirilmektedir. Büyükbaş ve küçükbaş hayvancılıkta ürünlerde dahi uygulanan yanlış ve eksik politikalar ülke ortalamasına yakın olan bölgemiz yumurta sonucunda zarar eden üreticilerimiz sadece bu tavukçuluğunda ülke toplamının %23.4’ü ile ilk sırada ürünlerden değil, ne pahasına olursa olsun, üretim gelmektedir. sürecinden dahi kaçar olmuşlardır. Sanayi ve hizmet Türkiye’de yer alan 26 büyük akarsu havzasının 5’i sektörlerinin istihdam çağrılarının çok üzerinde olan Ege bölgesinde yer almakla birlikte, bölge, potansiyel tarım sektöründen kentlere doğru artan işgücü göçü su itibariyle ülkenin ancak %9’una sahiptir. Küresel kentlerde sosyoekonomik ve kültürel sorunların ısınma ve buna bağlı olarak su kıtlığı tehdidi ile karşı büyümesine neden olmaktadır. Enflasyon oranındaki karşıya bulunduğumuz bir dönemde Ege bölgemizin artışa rağmen, ürün fiyatlarının 2004 yılının dahi kurak konumdan çok kurak konuma geçiş sürecinde gerisine düşmesi ve bunun yanısıra girdi fiyatlarının olduğu ifade edilmektedir. Bu nedenle sulama ise % 50’lere varan oranlarda yükselmesi sektörün yatırımlarının artırılmasının yanısıra, havza korunumu ekonomik anlamda yaşamsallığı üzerinde oldukça ve tasarruflu su kullanımına imkan veren kapalı sistem K ciddi sorunlar yaratabilmektedir. Aynı zamanda, gübre, ilaç, tohum ve benzeri üretim girdilerindeki dışa bağımlılık ise sürdürülen küresel ekonomik politikalar ve yasal düzenlemeler ile her geçen gün daha da derinleşmektedir. Her ne kadar tarıma aktarılan destekleme kompozisyonunda olumlu bir çeşitlilik uygulanıyorsa da toplam destekleme hacmi oransal olarak gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde kalmaktadır. Örneğin, OECD ülkelerinin tarıma verdikleri ortalama destekleme oranı tarımsal üretimden yaratılan değerin %35’i civarında iken bu oran ülkemizde sadece % 89’dur. Bereketli toprakları, doğal ve kültürel zenginlikleri ve jeopolitik avantajları ile ülkemizin batıya açılan penceresi olarak ifade edilen Ege Bölgemiz, oldukça geniş bir üretim desenine sahip bulunmaktadır. Bölge tarımında yaşanan sorunların ise ülkenin genel sulama yatırımlarının teşvik edilmesinin yaşamsal önemi bulunmaktadır. Plansızlık ve vizyon eksikliği bölge tarımının geleceği üzerinde de önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Özellikle, tekstil sanayimiz için yaşamsal öneme sahip pamuk üretim alanlarının ABD ve AB’nin destekleme politikaları ve damping uygulamalarına bağlı olarak son üç yılda %37, son on yılda ise %46 azaldığı bilinmektedir. Pamuktan uzaklaşan üretici mısır üretimini yeğlemekte, ancak düşük mısır fiyatları ile ayrı bir sıkıntı içine düşmektedir. Zeytin’de ise üreticilere verilen fidan desteği ile alan ve ağaç varlığımızı artırma çabalarının herhangi bir plana ve stratejik pazar araştırmasına dayandırılmadan gerçekleştirilmesi ve sofralık ve yağlık çeşitlerin uygun olmayan ekolojilerde dikimlerinin yapılması da gelecekte bu sektörün yaşayacağı çok ciddi sıkıntıların habercisidirler. Narenciye, özellikle de satsuma mandarin üretiminde, dış ticaret teşvikinden yoksun ihracatçının, dış piyasa fiyatları ile rekabet avantajını yitirmesi sonucunda, alımları durdurması ile üretici büyük zarara uğramıştır. Üretimde verim, verimlilik ve kalitenin en temel dayanağı olan "bilgi"yi, ona en çok ihtiyaç duyan çiftçilerimize ulaştırabilecek, nitelikli ve yeter sayıda teknik personel ile donatılmış bir kamu kurumu niteliği de ne yazık ki kalmamıştır. Örneğin, İzmir ilimizde ilçeler itibariyle Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde kamu hizmeti vermekte olan her bir Ziraat Mühendisine düşen tarımsal nüfus 25 bine, tarım alanı 170 bin dönüme, köy sayısı ise 22’ye kadar ulaşmıştır. Torbalı, Menemen, Ödemiş, Tire, Bergama ilçelerimizde bu rakamlar daha da yüksektir. Kaldı ki, var olan yapıda söz konusu teknik personel de, destekleme ödemeleri ve Çiftçi Kayıt Sistemi bürokrasisi ile boğuşmaktadır. Sonuç olarak devlet ile üretici arasında, eğitim ve yayım amaçlı bağ ortadan kalkmış durumda bulunmaktadır. Görüldüğü gibi, bölgenin sorunlarını ülkenin genel sorunlarından ayırmak olanaksızdır. Tarım sektöründe öncelikle, doğru ve sürdürülebilir bir tarım politikası oluşturulmalı ve istikrarla uygulanmalıdır. Söz konusu politikanın temel amaçları, AB’nin ortak tarım politikasına benzer bir şekilde; tarımda verim artışını sağlamak, kırsalda yaşayanların yaşam kalitelerini iyileştirmek, tarımsal ürün ve girdi piyasalarında istikrar sağlamak, tarım ürünleri arzında süreklilik sağlamak ve uygun tüketici fiyatlarını garantilemek şeklinde sıralanabilir. Tarıma ayrılan destekleme miktarının GSMH’nin en az %3’ü olarak düzenlenmesi gereklidir. Bunların yanısıra, tarım ürünlerinde kalite ve gıda güvenliğini sağlamak ve sağlıklı bir üretim planlaması ile aynı zamanda ülkemizin gıda ihtiyacını da güvence altına almak amaçları da yer almalıdır. Tüm bunlar yapılırken, ülkemizin içinde bulunduğu özel koşulları dikkate almak ve aynı zamanda ulusal ve bağımsız bir irade ortaya koyabilmek gerekir. Tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, kamunun tarım piyasalarında etkin rol alması sağlanmalıdır. Özelleştirme politikaları yerine özellikle girdilerde derinleştirilmekte olan dışa bağımlılığı kıran yatırımlara ağırlık vermelidir. Tüm bunlar ise, ancak yatırıma bütçe ayıran bir anlayış sayesinde olanaklıdır. 31