Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tarım yok, göç var! Günay GÜNER Araştırmacı Yazar T ürkiye’de göç büyük ölçüde tarımsal nüfusla ilgilidir. İnsanlar genellikle kırsal kesimden, köylerden kentlere doğru göç etmektedir. Bu durum ise, tarımsal üretimi, kentleşmeyi, sosyal güvenliği, iş koşullarını, suç oranını, insan haklarını doğrudan etkileyen sonuçlar doğurmaktadır. 1950’de dışa, borçlanmaya bağımlı bir "sanayileşme" ve makineleşme süreci başlamış; bu toplumsal çözülüşün tarımda neden olduğu işgücü fazlası kentlere akmış; 1960’lardan başlayarak da göçün hızlanmasıyla çarpık kentleşme ve gecekondulaşma ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz ki yaşanan toplumsal kırılmalar diğer alanlarda, özellikle de kültür ve bilinç düzeyinde de etkilerini göstermiştir. 1990 Genel Nüfus Sayımına göre şehirlerin toplam nüfus içindeki oranı % 59.01, köy nüfusunun toplam nüfus içindeki oranı % 40.99’dur. 2000 yılı nüfus sayımına göre ise şehirlerin toplam nüfus içindeki oranı % 64.90, köy nüfusunun toplam nüfus içindeki oranı ise % 35.10’dur.(TÜİK, Göç İstatistikleri) Buna göre Türkiye’de iç göç hareketlerinin sürdüğü görülmektedir. Bölgeler odaklı bakıldığında sürekli göç veren bölgeler Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz Bölgeleri, sürekli göç alan bölgeler ise İstanbul, Bursa ve Kocaeli gibi sanayi merkezleri; iklimi elverişli olan Akdeniz, Batı Anadolu ve Marmara bölgeleri olarak belirmektedir. Her yıl özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinden, Ege ve Karadeniz bölgelerine binlerce köylü mevsimlik tarım işçisi olarak göç etmekte; hasat süresi boyunca elverişsiz koşullarda, kurulan çadırlarda yaşamakta; bu olumsuzluktan en büyük payı çocuklar almaktadır. Göçlerin birçok nedeni var. Köylerde tarımı sürdürme, elde edilen tarımsal gelirlerle çağın gerektirdiği gereksinimleri karşılama olanaklarının gitgide zayıflaması; kentlerin sağlık, eğitim, kültür, bayındırlık gibi özellikler nedeniyle çekim merkezleri olmaları; Güneydoğu Anadolu’daki derebeylik düzeni; yine aynı bölgede süren PKK terörü göç nedenlerin en etkilileri olarak belirtilebilir. Tarımdaki güç yitimi de, diğer birçok alanda olduğu gibi, 1980’li yıllarda başlayan ve darbe koşullarıyla örtüşen ekonomik politikalardan kaynaklanmaktadır. Belirtilen politikalar dış dünyanın hegemonya merkezlerinin dayattığı programlar biçiminde, kamu girişimciliğinin yok edilmesi ve kamusal harcamaların kaldırılması amaçlarına yönelik olarak "kararlılıkla", hemen hiçbir muhalefetle karşılaşılmadan uygulanmıştır. Bu uygulama sonucunda da destekler en az düzeye indirilmiş, desteklerin üretimle bağları koparılmış; tarımsal ve köye, kırsal kalkınmaya ilişkin kurumlar ya işlevsizleştirilmiş ya da kapatılmıştır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün kapatılmasıyla köylerin bayındırlık hizmetleri tahrip edilmiştir. IMF ve Dünya Bankası yönlendirmeleriyle, TBMM’de 15 günde 17 yasa çıkarılarak tarım üretiminin koşulları ortadan kaldırılmak istenmiştir. Kuşkusuz ki, söz konusu gerileyişin en ağır etkileri tarımın dar gelirli kesiminde, köylerimizde yaşanmıştır. Belirtilen olumsuzluk üretim miktarlarına ilişkin göstergelerde izlenebilmektedir. (Desteklerin sürdüğü savında olan kesimlerin nominal tutarlar üzerinden sayılara başvurmaları anlamlıdır. Çünkü bu yolla fiyatlar artmış gibi gösterilerek, kamuoyu yanıltılabilmektedir). Örneğin, tütünün ekim alanlarının daralmasıyla birlikte (1992’de 331.158 hektarken 2004’te 192.710 hektar), üretim de düşmüş, 1992’de 334.276 ton iken, 2004 yılında 133.913 ton üretilmiştir. Şeker pancarı 19911998 arasında yaklaşık 400.000 hektar alanda ekilirken özellikle 2000’li yıllardan başlayarak 315.000 hektara kadar gerilemiştir. Nohudun ekim alanları azalmış, üretim 1990’da 860.000 ton iken, 2004’te 620.000 tona kadar düşmüştür. Örnekleri çoğaltmak olanaklı. Kaldı ki, çağımızın teknoloji ve rekabet koşullarında, üretimi yıllar içinde aynı miktarda tutmak bile başarı sayılmamalıdır. Yeni, gelişmiş teknikler kullanılarak verimlilik artırılmalıdır. Oysa verimliliğin gelişmiş ülkeler ortalamasına ulaştırılması, hatta aşılması hedefi bir yana, üretimde belirgin düşüşler yaşandığı, bu durumunsa dışalıma yol açtığı görülmektedir. Ülkemizde 1995–2000 yılları arası göstergelerine göre, köyden kente göçen nüfus 1.168.285’tir. Bu sayı 1985–1990 döneminde 969.871 kişi olmuştur. 1995 yılında işlenen toplam tarım alanı 24,3 milyon hektarken, 2005 yılında 23,8 milyon hektara gerilemiştir. Ayrıca, toplam tarımsal alanın işlenme oranı 1995’te % 62, 157 oranından, 1999’da % 61,968’e, 2001’de % 58,096’ya, 2003’te % 57,504’e düşmüştür.(TÜİK, Göç İstatistikleri) Tarımsal alanların azalması insanların köyden ayrılmaları anlamına da gelmektedir. Bu yönde önemli bir göstergedir. Kitlelerin tarımsal etkinlikten kopmalarına karşın, yaşamlarını köyde sürdürdükleri düşünülemez. Değerli bilim insanı Prof. Dr. Korkut Boratan’ın belirlemesine göre: "bütçe açıklarının Merkez Bankası’nca finansmanına imkân verilmesi; kamuya ait eğitim ve sağlık kurumlarında bedelsiz hizmet sunumu; işgücü piyasasını ve sosyal güvenliği düzenleyen mevzuatta 1980 sonrasındaki tüm kısıtlamaların kaldırılması; tarımsal desteklemenin tüm ürünleri kapsayacak biçimde genişletilmesi... Özelleştirilen kuruluşların yeniden kamulaştırılmasına açık bir programın oluşturulması; yeniden oluşturulacak kamu kuruluşlarında istihdamı koruyacak, artıracak önceliklerin yeniden oluşturulması... Yabancıların borsaya ve kamu borç senetlerine girişlerinin önlenmesi; hatta İMKB’nin kapatılmasının gündeme getirilmesi... Bağımsız bir dış ticaret politikasını kısıtlayan AB ile gümrük birliğinin askıya alınması; iktisadi ve sosyal alanlarda siyasi iktidarların hareket alanını sınırlayan tüm uluslararası bağlantıların gözden geçirilmesi..." gerekmektedir. ("Geçmişe Dönüşü Savunarak İleri Gitmek" Mart 2006, www.bagimsizsosyalbilimciler.org) Hatta bu önlemler gereklilikten öte zorunluluktur. Ülkemizin onyıllardır büyük bir toplumsal yozlaşma kaynağına dönüşen içgöç sorununun çözümü de Sayın Boratav’ın saptadığı halkçı, toplumcu, insan odaklı ekonomik programın kararlılıkla uygulanmasına bağlıdır. Yaşanmakta olan acıların dindirildiği, her alanda geleceğe güvenle bakabilen bir ulusal yapı; alınması zorunlu; yurt yararını esas alan, ülkemiz gerçeklerine ve gereksinimlerine yanıt veren, köktenci kararlarla kurulabilecektir. 25