Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kaçakcılık dışa bağımlılığı artırıyor NKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye'de kayıt dışı ve kaçak şekerin neden olduğu üretim fazlasının 380 bin civarında bulunduğu belirtilirken, bunun orta ölçekli 10 fabrikanın üretimine eşdeğer olduğu belirtiliyor. Türkiye'deki kayıtlı şeker tüketiminin azalmasının başlıca nedenleri, yurtiçinde kota dışı nişasta bazlı şeker (NBŞ) üretimi ve arzı, sentetik tatlandırıcı kullanımının artması ile kaçak şeker olarak sıralanıyor. Şeker kaçakçılığının çeşitli yöntemlerle gerçekleştirildiği ve gerekli önlemlerin alınmaması durumunda dışa bağımlılığın gündeme geleceği kaydediliyor. Şeker Yasası'nın amacını ifade eden 1. maddesinde ``Yurtiçi talebin yurtiçi üretimle karşılanmasına ve gerektiğinde ihracata yönelik olarak Türkiye'de şeker rejimini, şeker üretimindeki usul ve esaslar ile fiyatlandırma, pazarlama şart ve yöntemlerini düzenlemektir'' deniliyor. Söz konusu amacın gerçekleştirilmesi için öncelikle yurtiçi talep miktarının tespit edilmesi, daha sonra da bu miktarı karşılayacak miktarda üretimin, şirketlere kota tahsisatı yapılması suretiyle gerçekleştirilmesi gerekiyor. Maddede işaret edilen tahminin, Türkiye'de son 25 yıllık üretim, ithalat ve ihracat verileri dikkate alınarak elde edilen net yurtiçi satış miktarları ile nüfus artışının karşılaştırılması ve geleceğe dönük yansıtılması suretiyle hesaplandığı belirtiliyor. Şeker Yasası sonrasında yapılan çalışmalar sonucunda da kotalı üretimin uygulanmaya başlandığı 20022003 pazarlama yılından itibaren her bir pazarlama yılı için toplam 2,3 milyon ton düzeyinde kota tahsis edildiği ifade ediliyor. Veriler bu yönde iken, 20022003 pazarlama yılında yaklaşık 200 bin ton, 20032004 pazarlama yılında 250 bin ton ve 20042005 pazarlama yılı sonunda da 380 bin ton şekerin arttığı kaydediliyor. Özellikle 20042005 pazarlama yılındaki kayıtlı arz ile talep arasında oluşan 380 bin tonun orta ölçekli 10 fabrikanın üretimine eşdeğer olduğu vurgulanırken, bu durum, tahminde yanılgıdan daha çok, sektörde başka nedenlerin mevcut tabloyu oluşturduğunu ortaya çıkarıyor. Beslenme alışkanlıkları değişmeyen, geleneksel tatlı kültürünün her kesimde yaygın olarak uygulandığı ve yaşandığı Türkiye'de yurttaşların kendi tercihleri ile şeker tüketimlerini bu ölçüde azaltmalarının mümkün olamayacağını işaret edilirken, şekerli mamul sektörünün, hangi şeker türünü (pancar ya da nişasta şekeri) tercih ederse etsin toplam talebi değiştirmeyeceği belirtiliyor. Sektörün pazarlama yılı sonu stoklarının, 20022003'te yaklaşık 200 bin ton ve 20032004'te yaklaşık 300 bin ton iken, 20042005 pazarlama yılı sonunda 430 bin tona yükselmesinin, bir önceki pazarlama yılına göre yüzde 50'ye yakın bir büyüme göstermesinin tesadüf olmadığı vurgulanıyor. 20042005 pazarlama yılının Bakanlar Kurulu kararıyla Şeker Kurumu ve Hizmet Birimleri'nin kapatıldığı, sektörün tamamen denetimsiz ve kontrolsüz kaldığı, A tam anlamıyla kaosun yaşandığı bir dönem olduğu belirtiliyor. Böyle bir dönemde kota dışı şeker üretim ve arzının yoğun olarak artmasının kaçınılmaz olduğu, özellikle yakın zamanda kota dışı üretilen nişasta bazlı şekerlerin ağırlıklı olarak sahte bal üretiminde kullanıldığı ve ihraç edilen sahte balın iade edilmesi sonucu, Türkiye'nin uluslararası alanda kaybettiği ticari itibar ve bal sektörünün yaşadığı krize dikkat çekiliyor. Bu nedenle toplam kota ile toplam satış arasında oluşan bu farklılığın ana nedenlerinden biri olan kota dışı NBŞ üretiminin varlığına ulaşılıyor. Şekerli mamul sektörünün diyet ürünlerde şeker yerine kullanması yanında, maliyet kaygısıyla özellikle kolalı içeceklerde, meyve suyu ve diğer sıvı içeceklerde şeker muadili tatlandırıcı özelliği olan kimyasal tatlandırıcıların yaygınlaşması şeker talebini azaltırken, bu alanda tüketilmesi gereken şeker ise stoklarda kalıyor. Türkiye'nin ihtiyacının çok üzerinde ithal edilen ya da bavul ticareti yoluyla Türkiye'ye giren ve 200 ile 220 bin kat tatlandırma kapasitesine sahip kimyasal tatlandırıcıların gıdalarda kullanımının günümüzdeki şeker miktarı olarak karşılığı 350 bin tonlara denk geldiği hesaplanıyor. Yiyecek ve içeceklerinde gıda kodeksi ve üretim standartları hiçe sayılarak büyük oranda kullanılan bu tatlandırıcıların ve gıda katkı maddelerinin insan sağlığını tehdit ettiği Kola, meyve suyu ve diğer sıvı içeceklerde şeker muadili tatlandırıcı özelliği olan kimyasal tatlandırıcıların yaygınlaşması şeker talebini azaltırken, bu alanda tüketilmesi gereken şeker ise stoklarda kalıyor. kaydediliyor. Türkiye'de 1990'lı yılların başına kadar birçok üründe doğal yöntemlerle üretilen pancar şekeri kullanılmasına karşın, bugün çoğu firmalar ürettiği meşrubatların ve kolalı içeceklerin hemen hemen tamamında pancar şekeri yerine kimyasal tatlandırıcı ve nişasta bazlı şekerler kullanıyor. Türkiye ve Türkiye şeker sektörü açısından asıl ve büyük tehlikenin, kaçak şeker girişi olduğu vurgulanıyor. Şeker Kurumu'nca yapılacak denetimlerin sıklaştırılması ve diğer gerekli tedbirlerin alınması durumunda kota dışı üretim ve satışın en az seviyeye düşürülebileceği kaydedilirken, kaçak şeker için alınması gereken önlemlerin, diğerine göre çok daha nitelikli ve kapsamlı olması gerektiği belirtiliyor. Ayrıca kaçakçılık konusunda alınacak önlemlerin Şeker Kurumu tarafından değil, daha çok, devletin ilgili birimlerince alınması gerektiğine işaret ediliyor. Edinilen bilgiye göre, Türkiye'ye kaçak şeker girişi birçok yöntemle gerçekleştiriliyor. Çoğunlukla doğu ve güneydoğu sınırlarından ve sınır kapılarından gerçekleştirilen kaçak girişlerin en yaygın olanının, normalde gümrük mevzuatı uyarınca ``yolcu beraberinde zati kullanım eşyası'' sınıfında kabul edilmemesine karşın, yolcuların ve yük nakliyatı yapan taşıma vasıtası sürücülerinin beraberlerinde, çoğunlukla gizleyerek ve fazlaca getirdikleri şekerler olduğu belirtiliyor. İlk bakışta büyük bir meblağ oluşturmayacağı düşünülen bu türden girişlerin, bazı bölgelerde çok etkin biçimde organize olduğu, sırf şeker sevkıyatı için İran, Irak gibi ülkelere günübirlik turlar düzenlendiği belirtiliyor. Hatta bu türden faaliyetlerin yoğunlaştığı dönemlerde, söz konusu bölgelere yakın şeker fabrikalarının satışlarının düştüğü ifade ediliyor. Kullanılan diğer bir yöntemin, sınırlardan yük hayvanları vasıtasıyla Türkiye'ye şeker sokulması olduğu belirtiliyor. Bu yöntemin de yaygın olarak yurtiçine kaçak şeker getirilmesinde kullanıldığı bazı milletvekillerince hazırlanan raporlarda ortaya konduğuna işaret ediliyor. Çeşitli zamanlarda Türkiye'nin çeşitli limanlarından ve serbest bölgelerden, gemiler vasıtasıyla yüklü miktarlarda kaçak şeker getirildiğine ilişkin duyumlar da alınırken, İçişleri Bakanlığı'nın da en fazla kaçak şekerin Mersin limanından Türkiye'ye girdiğini açıklaması bu durumu doğruluyor. Şeker kaçakçılığında başka bir yöntemin. Türkiye'den çeşitli anlaşmalar kapsamında ihraç edilen şekerlerin, ihraç edilmiş gibi gösterilerek yurtiçinde satılması olduğu kaydediliyor. Dahilde İşleme İzin Belgesi sahibi bazı firmalarca, işlemek suretiyle üretecekleri mamulün bünyesinde ihraç etmek için satın alınan C şekerinin (ihraç amaçlı şeker), ihraç edilmeyip, yurtiçinde satılmasının da yaygın olarak kullanılan bir başka yöntem olduğu ifade ediliyor. Türkiye'de kişi başı yıllık şeker tüketimi nüfus artışına paralel olarak artarken, Devlet Planlama Teşkilatı, yıllık yüzde 1.8'lik nüfus artışına göre 2010 yılında Türkiye'nin şeker tüketim ihtiyacının 2,5 milyon tona yaklaşacağını tahmin ediyor. Bu kapsamda Türkiye'de kişi başına yaklaşık 30 kilo şeker düşerken, benzer tüketim alışkanlıkları olan Polonya'da kişi başına düşen şeker tüketim miktarı 4042 kilo civarında bulunuyor. Bu miktarın esas alınarak Türkiye nüfusuyla oranlanması durumunda, Türkiye'deki asıl tüketim ihtiyacının 33,5 milyon ton civarında olduğu ortaya çıkıyor. Türkiye'deki şeker kotasının bu miktar üzerinden müzakere edilmesi gerektiğine işaret edilirken, aksi uygulamalar ve yaklaşımlarla şeker üretim kotalarının azaltılmasının, dahili tüketimi dahi üretimle karşılanamamasına neden olacağına dikkat çekiliyor. Dolayısıyla stratejik açıdan Türkiye'deki en önemli konumundaki şekerde de dışa bağımlı hale gelineceği ve şeker ithal etmek zorunda kalınacağının sinyalini veriyor. 8