22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tarım yüksek öğretimi gözden geçirilmeli öğretimde de Bologna Deklarasyonu Kriterleri esas alındı. Doğal olarak, tarımsal üretim alanlarını kapsayan öğretimlerin tümü ziraat fakültelerinde yapılabilir. Ancak, bu kadar geniş alanın tümünde sadece ziraat mühendisini yeterli düzeyde bilgili kılmak olanaksızdır. Halbuki bölüm eğitimi sürdürülen yapıda, tüm bölümlere verilen sadece "ziraat mühendis’i " unvanı yerine, ayrı unvan ve ayrı diploma verilebilseydi, belki de öğretimle ilgili sorunlar minimize edilmiş olacaktı. Varılan son noktada, yüzeysel bakışlarla, çığ gibi büyümüş işsiz ziraat mühendisi sayısını azaltmak için, öğrenci ve ziraat fakülteleri sayısıyla oynamak yerine, çağın gerçeklerine uygun daha bilimsel temellere dayalı, diğer gelişmiş ülkelerdeki durumlara benzer uygulamalarda bulunmak gerekmektedir. Aynı olmasa bile benzer sıkıntılar yaşayan batı ülkelerindeki gelişmeler ve aranan çözüm yolları da göz önünde bulundurularak, Türkiye’deki durumla birlikte incelenmelidir. Bu gün Türkiye’de ziraat mühendisinin sayısal olarak varlığı, AB ülkelerinin toplam ziraat mühendisi sayısının 20 katından daha fazladır. Gelişmiş ülkelerde, tarımsal yüksek öğretimin giderek artan karmaşasının bir sonucu olarak, çok disiplinli bir alan haline geldi. Tarımsal Yüksek Öğretimde , mühendislikle birlikte biyolojinin sınır hattında yer alan problemlerle de uğraşma zorunluluğu doğdu. Bununla birlikte en son gelişmelerin etkisiyle, çok yeni teknoloji ve bilimsel disiplinler de ortaya çıktı. Bunlardan en önemlisi tabii ki, Elektronik ve Enformasyon teknolojileridir. Böylece ileri kontrol ve ileri teknoloji materyalleri, gelişmiş algılayıcı sistemler ve daha bir çokları, tarım teknolojisinin ayrılmaz parçası haline geldi. Teknolojik gelişme ve artan beklentiye paralel olarak, biyolojik ürünler ve materyaller, bitkisel ve hayvansal üretimin etkileşimi içine girdiler. Bitkisel ve hayvansal üretimde, yeni teknolojilerin öne çıkmasını sağladı. Tarımda hızlı teknoloji kullanılması, makinalaşmanın artması, üründeki hasat sonrası işlemler, çevre teknolojisi ve sulu tarım vb. yeni oluşumların beklentisini getirdi. Bu gelişmeler göz önüne alındığında, Tarımsal Yüksek Öğretimin temelinden doğan ve gelişen, yapılanmaya gerek olduğu, giderek artan bir şekilde kabul gördü. Dünyadaki gelişmelere paralel olarak , gerçek anlamda Tarımsal Yüksek Öğretimin, tarımsal nitelikli mesleklere sahip çıkan eğitim sisteminin geliştirilmesi zorunlu oldu. Tarımsal yüksek öğretimde ülkemizdeki bu gün ki durum fazla iç açıcı değildir. Uygulanan 3 yıl genel tarımsal alanda ve 1 yıl bölüm bazındaki ziraat mühendisliği programı, tarımsal alanın gerçeklerine ve özel girişimciliğe yönelik değildir. O halde yeniden gözden geçirilmelidir ve yeniden yapılanmalıdır. Prof. Dr. Poyraz ÜLGER Trakya Üniversitesi 3. Dönem Rektörü T arımsal üretim çalışmalarının bilimsel yöntemlere dayandırılması için, bu konularda öğretim ve eğitim görerek yetişmiş insan gücüne gereksinim vardır. Ülkemizde bu alanda belirli bir disiplin içinde yapılan eğitimöğretim faaliyeti, 1846 yılında İstanbulYeşilköy Ayamama Çiftliğinde kurulan Ziraat Mektebi’yle başlamıştır. Modern anlamda tarımsal yüksek öğretim ise, Cumhuriyet döneminde etkinlik kazanmıştır. Bu dönemde öncelikle ülke genelinde bir çok ilde "Ziraat Mektepleri" kurulmuştur. Cumhuriyetin 10. yılında yani 1933 de, çıkarılan yeni bir yasa ile Ankara’da "Yüksek Ziraat Enstitüsü"(YZE) açılmıştır. Enstitü içinde Ziraat, Veteriner ve Orman Fakülteleri yer almıştır. Daha sonra 1948 yılında Ziraat ve Veteriner Fakülteleri Ankara Üniversitesi’ne ve Orman Fakültesi de İstanbul Üniversitesi’ne bağlanmıştır. Bunu takip eden yıllarda, 1955’de İzmir’de, 1958’de Erzurum’da, 1967’de Adana’da, ve 1976’de Samsun’da açılan Ziraat Fakültelerini, 1980 ‘den sonraları kurulan 18 adet ziraat fakültesi ile bugün Türkiye’de toplam 23 adet ziraat fakültesi vardır. Ayrıca, Değişik dönemlerde statüleri farklı ve genel olarak Tarım Bakanlığı’na bağlı faaliyet gösteren, Ziraat Okulları, Bahçıvanlık Okulları, Ziraat Liseleri, Tarım Makinaları Eğitim Merkezleri ve Ziraat Teknik Liseleri gibi çiftçilere ve ara insan gücü yetiştirmeye yönelik öğretim ve eğitimler sürdürülmüştür. 1981 yılında Yüksek Öğretim Kanunu’nun (YÖK) uygulanmasından bu yana, Meslek Yüksek Okullarında da tekniker düzeyinde ara insan gücü yetiştirilmektir. Ziraat fakültelerinde yapılan öğretim, çeşitli değişimlere uğramış olmasına karşın, başlangıçtan bu yana, alanın tümünü kapsayacak biçimde planlanmıştır. Dört yıllık (kısa bir süre 5 yıllık) yüksek öğrenim sonunda mezun olanların tümüne "ziraat mühendisi" unvanı verilmiş, farklı alanlarda değişik öğretim uygulamalarının oluşmasına izin verilmemiştir. Aslında, ziraat fakülteleri sadece ziraat mühendisi yetiştiren "ziraat mühendisliği fakülteleri" olarak algılanmış ve tüm düzenlemeler ve şartlandırmalar buna göre yapılmıştır. Türkiye’de tarımsal üretim koşullarının çok ilkel ve zayıf olduğu ilk dönemlerde, bütün alanı kapsayan bilgilerle donatılmış bir teknik elemanın tarıma sunulması mutlaka yaralı olmuştur. Örneğin, şeker pancarı verimi 1926 yılında 872 kg/da iken, 1964 yılında 2530 kg/da ve 2002 yılında 4444kg/da olmuştur. Elbette ki , bu gelişmeye en önemli katkı ziraat mühendisleri tarafından sağlanmıştır. Tarımsal üretimde yöntemlerin bilim ve teknolojiye dayandırılması ile ülkemizde giderek modern üretim yöntemlerinin uygulanması, ziraat mühendisinden istenen özelliklerin, hem alan olarak genişlemesine, hem de bilgi derinliğinin artmasına neden olmuştur. Bu durumda, ziraat mühendisliği öğrenimi, ya alanın tümünü kapsayacak yüzeysel bilgilerle yetinecek, yada derinlemesine bilgiler edinebilmek için bölümlere ayrılacaktı. Bunun sonucu olarak, 1954 yılında 4 yıl süreli, bölümlü öğretime geçilmiştir. 1967 yılında 3,5 genel 1,5 yıl bölümde olmak üzere 5 yıllık ortak öğretim uygulanmıştır. 1977 yılında tekrar 4 yıl süreli, bölümlü öğretim tercih edilmiştir. Bu dönemlerde ziraat fakültesinde bulunan her bölüm mezununa "ziraat mühendisi" olarak aynı unvan verilmiştir. Bu yıllara kadar ziraat fakültelerinde uygulanan Tarımsal Yüksek Öğretim, tamamen kamuya yönelik, daha doğrusu Tarım Bakanlığı teşkilatlanmasına yönelik oldu. 1980 ‘li yıllara gelinceye kadar, Tarım Bakanlığının Gelişmiş ülkelerde tarımsal yüksek öğretim giderek çok disiplinli bir alan haline geldi teşkilatında, bölüm sistemine uygun öğretimin sorunu olmadı. 1980’ li yıllardan sonraları ziraat mühendisliğinde başlayan kavram kargaşası, dünyadaki gelişmeler ve Tarım Bakanlığının yeniden yapılanması, yeni arayışları gündeme getirdi. 1998 yılında ziraat fakültesindeki bölümler dışlanarak, Program bazında eğitime geçildi. Böylece ziraat fakülteleri bünyesinde, Bitkisel Üretim, Hayvansal Üretim ve Tarım Teknolojisi adıyla üç ortak programda 3 yıl genel ve 1 yıl bölümlerde olmak üzere yarı ortak öğretim uygulandı. Son olarak 2003 yılından itibaren 3+1 şeklinde, 3 yıl genel ve 1 yıl bölümlerde olmak üzere 4 yıl süreli ortak program uygulanmaya başlandı. Yeterli araştırmaya dayanmadan yapılan bu değişiklikler istenen ve beklenen yararları sağlayamadı. Bu değişimler yapılırken, tarımsal yüksek öğretimde dünyadaki durum ve değişim hep göz ardı edildi. Oysa ki özellikle ABD ve AB ülkelerinde, 21. yüzyıl gerçeklerine yönelik teknolojik gelişmelere paralellik sağlanarak , daha fazla kalite ve çeşitlilik getirildi. AB ülkelerinde son yıllarda önemli değişimler yapılarak, tarımsal yüksek Hazera’dan hibrit açıklaması: ‘Verimsizlik bizimle ilgili değil’ kavun çeşidinin, dikimi yapılan toprağı yalnız kendisine bağımlı bir hale getirmesi mümkün değildir. Kaldı ki, kabakgillerin ekiminde, münavebe usulü uygulanması (1 yıl kavun ekimi yapılan toprağa ertesi yıl yine kavun ekimi yapılmaması) esas olup iki yıl üst üste aynı verimin alınamaması, tohum cinsinin doğal bir sonucudur. Tüm bunların yanı sıra, yazıda söz edilen Verticillium ve Fusarium isimli mantar hastalıkları dünyanın kavun ekilen çoğu bölgesinde görülmekte olup, dikilen tohum sebebiyle değil, toprak ve harçları ile tarımsal aletler aracılığıyla ulaşmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, halen yürürlükte olan, 2 Eylül 1964 tarihli 11.796 sayılı Zirai Karantina Tüzüğü’nün 4. maddesi uyarınca, ‘İthali yasak bitkiler ile hastalık zararlı ve bunlarla bulaşık bitki ve diğer maddeler yurda sokulamaz ve transit olarak geçirilemez.’ Dolayısıyla yazıda iddia edildiği gibi müvekkilimiz tarafından ithal edilen tohumların hastalıklı olması kanunen de mümkün değildir." ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) – İsrail kökenli Hazera firması, CHP Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un "Şirketin ürettiği hibrit tohumların verimsizliğe neden olduğu" iddialarının doğru olmadığını savladı. Şirketin avukatlarınca yapılan açıklamada, Durgun’un savlarına ilişkin şu görüşler savunuldu: "Gazetenizin 11 Temmuz tarihli Tarım ve Hayvancılık ekinde CHP Hatay Milletvekili sayın Gökhan Durgun’un müvekkilimiz İsrail kökenli Hazera Genetics Ltd. Firması ve ürettiği tohumlar aleyhine çeşitli beyanları yer almıştır. Öncelikle müvekkilimiz Hazera firmasına ait tohumlar uzun yıllardan beri Türkiye’de ekilmekte olup, özellikle hibrit tohum üretimi sonucunda beraberinde verimlilik, hastalıklara karşı dayanıklılık ve kaliteyi getirmiştir. Her ne kadar, yazıda çiftçilerin, müvekkilimize ait kavun ektikleri ve verimli bir yıl geçirdikleri ancak ertesi yıl farklı bir tohum ekince randıman alamadıkları, iddia edilmekteyse de teknik olarak hiçbir 29
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle