03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K ağımızın belki de en büyük çelişkisi, bir yandan bireysellik vurgusu yapılırken öte yandan herkesin aynı üvendireye koşulmak istenmesi, bir azınlık dışında bunun elhak başarılması… En büyük çağ yalanı, yanılsaması demek daha doğru herhalde buna… itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA [email protected] [email protected] ROMANCILARIMIZ ARASINDA1 Ç Romancılığımızda ‘ilk roman’ adımı... kızlar, anneleri kadar kendi geleceklerini de görünür kılarlar bir bakıma. Bu açıdan yapıtı “yedi gün duası günlüğü” biçiminde nitelemek de olası… Roman, en küçük Zeynep’in özöyküsel anlatımıyla geliyor önümüze. Zeynep, o “uzak anne”nin kızlarına ilgisini görüp şaşırırken ablalarından ayrı ama onları da eklediği anılar dehlizinden içeri girmekte gecikmiyor. Çünkü daha ilk gün, annenin on dört yaşından başlayarak tuttuğu günlüğü bulmuştur anlatıcı: “Anneme ilişkin tüm sorularımın yanıtını ele geçirdim.” (18); “İrili ufaklı tam on iki defter…” (34) Üçüncü günün sonunda Zeynep, hiç tanımamış olduklarını kavradığı annesiyle ilgili şöyle düşünecektir: “En mahrem eşyalarını bile yağmaladığımız kadının kim olduğunu bir anlayabilsem…” (92); “Ne kadar az şey biliyorum annem hakkında. Kızlarım da beni bu kadar az mı tanıyorlar?” (88,89) Üç kız kardeş bağlamında örüntülenmiş, bir sahne oyunu gibi de düşünülebilir roman. Çehov’un Üç Kızkardeş’inden farklı olarak elbette. Yaşını başını almış üç kardeş de, yapıp etmelerine bakarak birer ardıl konumunda anneyi benimsemişlerdir aslında. Böylece anneanneden anneye, sonra üç kız kardeşe, onların kızlarına, en az yüzyıllık bir kadın sorunsalı deşilir önümüzde. Çünkü yaralı olan anne değildir yalnız, kızlardır, onların da kızlarıdır… Anlarız ki akıp giden yıllar içinde yaralanan, yarası kanatılan “kadın”dır hep. Yazar, kurduğu roman evrenine yerleştirdiği karakterleri yapılandırıp işlerken “anne” olgusuna açtığı yere dönük vurgusuyla da üzerine düşeni yapıyor. Evreni, yedi gün duası gibi görenek üzerine oturtulmuş bir romanı ilk kez okuyorum. Bu, kuşkusuz yapıttaki açılıma da büyük olanak kazandırıyor. Buna ayrıca dil bilinci, ışıltılı kıvrak dil işçiliği de eklenince, ne yalan söylemeli, su gibi okunan bir roman çıkıyor karşımıza… Annenin on yıllarca süren günlüklerindeki dil değişimi de özenli: “Bu latif deftere hep böyle saadet dolu satırlar karalamak istiyorum.” (35); “Hayatım ne ki, hatıratım ne olsun. Annesinin keyfiyetinin esiri, zavallı bedbaht bir çocuk.” (39) Anlatıcı Zeynep , “bir ikisini burun kıvırarak okuduğu(.) Kerime Nadir romanlarından birinin içinde gibi”dir. (140) Ama o da annedir; bir yandan annesini, öte yandan kendisini bulmaya dönük serüvene atılmaktan geri durmaz bir türlü… Bu olumlulukların yanında Soysal, yinelemeye düşmediği gibi yan anlamca zengin örnekler, işlevsel ayrıntılar da yerleştiriyor anlatısına… Olgusal gerçekliği ele alırken yaklaşı2012 Bu tutumun yazına, sanata uzanmaması olası mı? Nitekim payını kanonik yaklaşımdan alan, neredeyse resmi denebilecek bir şiir, öykü, roman paradigmasıyla karşı karşıya bulunduğumuz yadsınabilir mi? Deneme, eleştiri gibi türler için de söylenebilir bu… Sahneye çıkarılacak şairler, yazarlar için ölçütün de yazınbilirler tarafından değil, işbilir çevrelerce belirlendiği görülmüyor mu artık nicedir? Bu durumda yazınsal alanda ya da türlerde ilk kitaplarını yayımlayıp sonra da gözlerini yazın çevresine dikenler, nefeslerini tutarak bekleyenler ne yapacak? Ağızlarıyla kuş da yakalasalar, yazın çevresi kaynaklı bir “karşılama” görmeyecekleri ortada değil mi? İyi de, geçmişte böyle değil miydi bu? Geçmişte de ilk kitaplar görece örtük kalmıyor muydu kimileyin, sessizlikle karşılanmıyor muydu hiç? Evet ama bu tutum, yazın çevresinden kaynaklanıyordu yine de, “sistem” henüz işin içinde değildi. Bu sözleri, “Romancılarımız Arasında” alt başlığıyla sürdüreceğim dizinin ilk yazısında, ilk romanlarını yayımlayan romancı adaylarını ağırlamaya gerekçe olarak, olguyu daha belirgin kılabilmek amacıyla söyledim bir bakıma… Yıllardır yazarların ya da adayların öykü, roman, oyun türünde ilk kitaplarına yer açmam boşuna değil… Bunlar üzerine iki satır söz etmenin yazınımızın geleceğine yönelik katkı sağlamayacağı savlanabilir mi? Bu nedenle diziye ilk kitaplarını roman türünde yayımlayan iki adayla başlamayı uygun gördüm kendi payıma: Zerrin Soysal, Ayten Kaya Görgün… Her ikisi de birer romancı adayı olarak anılabilir belki ancak yazar yine de, bunun altını çizeyim önce… Çünkü bu yargıyı, yazarların yaşamöyküsü verilerine dayanarak değil romanlarındaki hünerden kalkarak paylaşıyorum… Zerrin Soysal’dan Yedi Gün Duası (Yitik Ülke, 2011), Ayten Kaya Görgün’den Arıza Babaların Çatlak Kızları (Ayrıntı, 2011)… Alın işte iki kadın yazarımızdan kadın varlık sorunsalına yönelmiş kavramsal, toplumsal tabanlı iki farklı roman size… ZERRİN SOYSAL: “YEDİ GÜN DUASI”... Uzakta yitirilen, seksenini aşkın bir annenin cenaze töreni sonrasında göreneklere göre okutulacak dualar için bir araya gelen üç kız kardeşin yakaladığı buluşma günleri… Böylelikle geçmişlerine, şimdilerine, geleceklerine doğru kazıya çıkarken SAYFA 22 ? 6 ARALIK mındaki soyutlayımla, dönüştürümle, yer yer kara anlatı sınırlarında gezinen gülmece kavrayışıyla dikkat çekici bir ilk romana imza attığını kanıtlıyor da denebilir. Kaldı ki bir yandan günlük yoluyla bir iç roman evreni daha kuruyor yazar, öte yandan da her şeyi faş edivermek yerine olup biteni usulca romana katarak ustalık sergiliyor. Kimi söylemci yanlara karşın bir artalan sıkılığı da yansıtıyor yapıt. Ancak romanda göze çarpan kimi aksaklıklar üzerinde de durmalıyım. Kanımca Zerrin Soysal’ın romanında en önemli aksama, olup bitenlerin gereksiz yere yığma ya da dolgu halinde işlevsiz, sıradan, tekdüze aktarılmasıyla çıkıyor ortaya… Yazar, bu konuda çok da iştahlı görünüyor ayrıca. Bundan ötürü roman, daha güzel hale gelebilecekken enikonu zayıflatılmış, sonuçta güzel bir roman imgesinin biraz da sönükleşmiş kopyasını çağrıştırıyor insanda… AYTEN KAYA GÖRGÜN: “ARIZA BABALARIN ÇATLAK KIZLARI”... Uzaklardan gelerek Samsun yolu çevresine yerleşip evlerini kuran, Ankara’nın “her şeye aç, her şeye uzaktan bak(an)” (13) gecekondu mahallelerinden biri… Her hakkı kendinde gören erkeklerle “Allahtan çok kocalarından korkan kadınlar”ın (27) egemenliğinde yaşanan bir ortam… Böyle bir ortamda genç kızlar nasıl boy verir filiz gibi endamlarıyla? Mahallenin iki kızını tanırız ayrıntılı olarak: Liseyi bitirmiş, üniversiteye girememiş iki genç kızdır Eylem’le Sakine. Ancak bütün bu olumsuzluklara karşın bir işleri vardır yine de kızların. Bunlara ikilinin kardeşlerini, mahallenin öteki kızlarını eklemek de olası elbette. Yazar, elöyküsel anlatımla, ama açık biçimi yeğleyerek, temel karakter iki kız aracılığıyla tüm mahallelinin yanında okuru da buyur ediyor çalışma masasına… Gecekondu folklorunu, büyük kente göçü anlatarak başlayan, olgusal aktarımlarıyla anlatımcılığın ardılı görünen bir roman… Böyle bir örgüleme getirildiğinde, sol arabesk bir havanın yayılması da engellenemiyor yazık ki… Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları (1984), bu bağlamda farklı bir aşamaya karşılık gelmişti geçmişte. Ancak her ilk romandan böylesi çıkış beklemek doğru mu? Ayten Kaya Görgün’ün farklı bir roman tadı oluşturduğu düşünülebilir. Alaysamasıyla, trajik denebilecek, dramatik diye nitelenebilecek olaylara, durumlara bakışıyla sergilediği kara güldürü havası, romanı farklı bir yere taşıyor kuşkusuz… NafiyeHıdır çiftinin kızı Eylem’le FincanPaşa ikilisinin kızı Sakine’nin yolu, gecekondu fidanları olarak farklı bir gece serüveninde kesi şecek, bundan sonra roman, kadın varlığın birer öncü simgesi sayılabilecek bu “çatlak kızlar” aracılığıyla çok farklı yerlere gidecektir. Çünkü yaşadıkları toplumu tanıyorlardır, kendi varlıklarının da ayırdındadırlar: “…[S]en kadınsın, burası da Türkiye!” (95) Yazar, romanı örüntülerken dıştan bakışla anlatmayı yeğliyor göründüğü kadarıyla. Bu çerçevede alaysamalı anlatı, eğretilemeler, kadın bakış açısı ile hoş, uçurucu bir roman olarak çıkıyor karşımıza. Ne var ki anlatımcı olmaktan kurtaramıyor yazar kendini. Bunu, iyiden iyiye tadını çıkararak yapıyor belki ama bu tutumu romanın sırtında bir yüke dönüşebiliyor yine de… Öte yandan alaysama, zaman zaman gülmeceye döndüğünde böylesi yapıtlarda görülegeldiğince enikonu çizgiselleşip şablon yönünde ilerliyormuş havası da yayabiliyor. Ayten Kaya Görgün, şimdi değilse de ileride kaleme alacağı romanlarda eksiltili, sıçramalı anlatıma, soyutlayımla dönüştürüme çok daha önem verecektir kaçınılmaz biçimde. Öyle ya, olan biten, büsbütün anlatılmadan, ötesinde susularak da yansıtılıp sezdirilebilir çünkü bunlar her ne ise… Kaldı ki Görgün, eğretileme yoluyla yaptığı göndermelerle başarılı örnekler de sergiliyor… İşlevsel biçimde romana serpiştirdiği “Tik tak, tik tak yemlerini toplayan tavuk” eğretilemesi bu çerçevede örneklenebilir. Ancak böyle başarılı örnekler veren yazar, yinelemeden kendini koruyabilmeli. Sözgelimi okurun önceki sayfalarda öğrendiği bir konunun, olayın, ilişkinin bunu henüz öğrenmemiş roman kişisine aktarılması gerekmiyor, bu, okura yineleme geliyor çünkü… ROMANCILIĞIMIZA KATILAN YENİ ERKE RENK Her iki romanın da romancılığımıza yeni bir erke olarak katılıp farklı renkler taşıdığı görmezden gelinebilir mi? Ayrıca bu iki romanın sinematografik örgüye sahip olduğu da sezilebiliyor üstünkörü okumayla bile. Ayten Kaya Görgün, yaşamöyküsünden çıkardığımıza göre kimi senaryolara imza atmış zaten. Arıza Babaların Çatlak Kızları da buna yatkınlık gösterecek yönetmenler arıyor diyeyim kestirmeden. Ustasının eline düştüğünde Sırrı Süreyya Önder’in Beynelmilel’i (2007) gibi film çıkar bundan… Yedi Gün Duası için ise, Yeşim Ustaoğlu, Pandoranın Kutusu’nu (2009) çekmeden önce, dosya halinde okuyabilseydi keşke bunu demekle yetineceğim… Peki bu iki romana, ötekilerine, belki de ilk roman denilerek göz ardı edilen daha başka pek çok örneğe gereğince yer açıldı mı acaba? O halde bir soru: Yayımlanan, ama bir türlü görülmeyen ilk kitaplara karşı okuryazar olarak hiç mi borcumuz yok? Gelin haftaya birkaç ilk romana daha göz atarak borcun bir kısmını ödemenin bize düşecek küçük sevincini paylaşalım… ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1190
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle