03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Onur Bilge Kula’dan ‘Almanya’da Türk Kültürü’ Almanya’da Türk kültürü, çokkültürlülük ve kültürlerarası eğitim Onur Bilge Kula’nın kitabı, sorunların tanımlanmasının çözüm için yeterli olmadığı, Alman karar alıcıların da çözüm önerilerine uygun yasal düzenlemeler yapmaları gerektiğini gözler önüne sermektedi. Bu durum, yazarının kitaba yazdığı “Almanya’nın Resmi Politikası ve Çokkültürlülük” başlıklı önsözünde ayrıntılı irdelemekte. ? Aytekin KESKİN (*) vrupalılar ve Almanlar ile yaklaşık bin yıl önce Haçlı Seferleri’nde kitlesel olarak karşılaşan Türkler, işgücü gereksinimini karşılamak için 1960’lı yıllardan itibaren Almanya’ya göç etmişler. Böylece Alman toplumunun çokdilli ve çokkültürlü yapısının belirginleşmesine katkı yapmışlardır. Almanya’daki akademik çevreler de yeni toplumsalkültürel duruma uygun araştırma konuları üzerinde çalışmaya başlamıştır. Örneğin, eğitim bilimleri içinde “Kültürlerarası Pedagoji” üzerine araştırmalar kurumsallaştırılmıştır. Çokkültürlülük ve kültürlerarası pedagoji bağlamında Almanya’da ilk uzun erimli çalışmalardan birisi de Onur Bilge Kula’nın, Berlin Hür Üniversitesi’nde sunduğu doktora tez çalışmasıdır. Son yıllarda Türkçede, Batı felsefesinde ve edebiyatında oryantalizm, dil felsefesiedebiyat kuramı alanında özgün eserler üreten Prof. Dr. Onur Bilge Kula’nın bu çalışması, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’nca “Almanya’da Türk Kültürü…” başlığı ile yayımlandı. Kitap 8 bölümden oluşuyor: Çokkültür A lülük; kültür, kültürel gelişme; Almanya’daki Türk göçmen kültürü; göçmenlere yönelik eğitimöğretim politikası; kültürpedagoji ilişkisi; kültürlerarası pedagoji; Türkçenin anadili olarak öğretilmesi, Din eğitimi, barış eğitimi. YASAL DÜZENLEMELER Bu kitap, sorunların tanımlanmasının çözüm için yeterli olmadığı, Alman karar alıcıların da çözüm önerilerine uygun yasal düzenlemeler yapmaları gerektiğini gözler önüne sermektedir. Bu durum, kitabın yazarının kitaba yazdığı “Almanya’nın Resmi Politikası ve Çokkültürlülük” başlıklı önsözünde ayrıntılı irdelemiştir. Kitapta çokkültürlü bütün toplumlar için güncelliğini koruyan, dolayısı ile Türkiye’nin de güncel tartışma konularından olan, çokkültürlülük, çokdillilik, etnisitenin ideolojik amaçla yüceltilmesinin yol açtığı sorunlar, eğitimde anadilinin yeri, dilkültür ilişkisi gibi konular, bilim verileriyle değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeler arasında şu ilkesel belirlemeler yer almaktadır: “Her kültür başka kültürlerin, gelişime açık ve geleceğe dönük çabalarına ihtiyaç duyar. Pedagojinin görevi insanlara, öz kültürün ancak ‘yabancı’ kültürlerin katkılarıyla gelişebileceğini göstermektir; insanları benzeştiren veya ayrıştıran geldikleri soykök (etnisite) değildir; farklılığın sebebi, belli bir yaşam alanındaki deneyimleri ile belirginleşen yaşam biçimidir.” “Batı kültürlerinin teknolojik üstünlüklerini dayanak göstererek, üstün olduklarını ileri sürmeleri kabul edilemez. Hiçbir kültür veya etnisite kendini diğerine karşı üstün göremez.” İlgili çalışma bağlamında irdelenen bir başka konu, Türkiye’de de tartışılan, anadilinin eğitimdeki yeri ve önemidir. “Anadili, çocuğun bireysel, toplumsal ve kültürel gelişiminin taşıyıcısıdır.” Anadilinin okullarda kendine yer bulamaması‚“gençlerin içe kapanmalarının, ırkçılığa ve manipülasyona (güdülenmeye) açık konuma düşmesinin koşullarını” da oluşturur. Ferruh Tunç'un Tunç Ayna'sı, şairinin geniş atlasını ve şiirimizin gelişkinliğini de gösteriyor. Ahmet Telli [email protected] SAYFA 14 ? 6 ARALIK 2012 Dağıtım ALFA 0212 511 53 03 Kitapta belirtildiğine göre, Almanya koşullarında veya herhangi bir toplumda “artan biçimde yinelenen‚ entegre ol/bütünleş!’ çağrıları, çocuklar ve gençler üzerinde bir baskı oluşturmaktadır.” Bu durum gençler için “ya kendilerini yeterince değerli bulmama ya da onaylanma umudu ile kültürel özgünlüğün ve bireyselliğin yitirilmesi tehdidini de beraberinde getirmektedir. Bu süreç, ergin olamayan, eleştiri yeteneği gelişmemiş bireyleri üretir. Bu durumun bir başka yansıması da yaratılan çoğunluk kültürü baskısının olumsuz etkilerinden sıyrılmak için kişinin kendi kültür çevresine sığınmasıdır. Kişilerin kendi kültürlerini yüceltip, diğer kültürlerle iletişimi görece olarak kesmesine neden olmasıdır.” Yabancı çocuğun veya gencin kendini gerçekleştirebilmesi için “evde ailesi ile iletişimde kullandığı anadili yetisinin okulda da güçlendirilmesi gereklidir. Ailede ve okul öncesi evrede erken ikidillilik desteklenmelidir.” İkidillilik gerçekliğinin belirgin olduğu Türkiye’de, bu durumun bilimsel araştırmalara ve politik karar alma süreçlerine yansımaması düşündürücüdür. Dil her şeyin anahtarıdır: “Dil, toplumla bütünleşmeyi, mesleki nitelik kazanmayı olanaklı kılar.” İnsanın çevresi ile irdeleşmesi dili ile gerçekleşir; Fırsat eşitliğinin sağlanmasında dilin işlevi büyüktür. Bu nedenle, Almanya’da Almancanın, Türkiye’de Türkçenin öğrenilmesi ve edinilmesi zorunludur. Bu dilleri çok iyi bilmeden toplumsal süreçlere katılım olanaklı değildir. Eğitimde Türkiye’de Türkçenin, Almanya’da Almancanın dışında bir başka bir dilin eğitim dili olarak talep edilmesinin bilimsel dayanağı son derece zayıftır. Almanya’da her boyutu ile farklı kültürlerle bütünleşmiş bir toplumdan söz etmek pek olanaklı görülmemektedir. Bununla birlikte, olumlu gelişmeler de yaşanmaktadır. Örneğin, farklı kültürlerin köklü geleneği olan sünnetin yasal güvenceye kavuşturulması olumlu bir adımdır. Son yıllarda Almanya basınına yansıyan araştırma verilerine göre, sayıları her geçen gün artan üçüncü kuşak Almanyalı Türkler, Türkiye’yi tercih etmektedir. Yükseköğrenimlerini Almanya’da tamamlamış, birkaç dil bilen bu nitelikli insan gücü Türkiye için çok önemlidir. Bu nitelikli kitlenin Almanya yerine Türkiye’yi tercih etmesinin başlıca nedeni, toplumsalkültürel ortamdır. İşsizliğin yanı sıra, yaşanılan dışlanma ve horlanmadır. Bu ve benzeri durumlar, “Almanya’da Türk Kültürü” adlı kitapta ayrıntılı olarak irdelenmektedir. Almanya’daki yabancıların veya Türkiye kökenlilerin ötekileştirilmesi, en büyük sorunlardan biridir. Ötekileştirme ve dışlama, Almanya’da ırkçı ve dışlayıcı unsurların güçlenmesine de yol açmıştır. 8 Türk’ün öldürüldüğü ve dışlayıcı bir adlandırmayla “dönerci cinayetleri” ile kamuoyuna taşınan cinayetler dizisi, buna örnek gösterilebilir. Bu cinayetlerin faillerine ilişkin bulguların sistem ve düzen toplumu olarak tanımlanan Almanya’da “sehven” yok edildiğinin açıklanması, sorunun derinlerde yatan köklerine işaret etmiyor mu? ? (*) Gießen Justus Liebig Üniversitesi, Almanya Onur Bilge Kula [Çev. A. Keskin], Almanya’da Türk Kültürü ÇokKültürlülük ve Kültürlerarası Eğitim, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2012. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1190
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle