Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Erhan Bener’i anarken Bir edebiyat serüveninin ilk adımı Ayrıntı Yayınları, Türkçe edebiyatın usta kalemlerinden, 2007 yılında kaybettiğimiz Erhan Bener’in bütün eserlerini yayınlamaya başladı. Erhan Bener uzun yazarlık yolculuğuna 1953’te yayımlanan Acemiler kitabıyla başlamıştı. Ardından gelen Yalnızlar, Loş Ayna, Kedi ve Ölüm ile Baharla Gelenin izlediği verimli ilk edebi döneminin ardından on yıllık bir edebi suskunluk, maliye kitapları yazdığı yoğun mesleki çalışmalar dönemi var. Bener’in ilk dönem romanlarında bireytoplum çatışmalarının kaynağına içten bir bakış vardır. Roman kişileri, kendilerini çatışma noktasına getiren nedenleri yine kendileri irdeler, insanın varoluş karşısındaki aczinin farkına varışını ve bu nedenle duyduğu var oluş sancılarını yansıtır Erhan Bener. ? Betül MUTLU rhan Bener’in ilk romanı Acemiler ilk olarak 1952’de Seçilmiş Hikâyeler Dergisi Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Romanda insanı, yaşamı ve toplumu anlamaya çalışan, anlamaya çalışırken de acı çeken üç gencin iç dünyası ruh çözümlemeleriyle ayrıntılı olarak sunulmuştur. Yazar, belli bir olay bütünlüğünün olmadığı Acemiler’i üç kişi ekseninde ele almıştır. Marangoz kalfası Ömer, lise birincisi Necdet ve onun sınıf arkadaşı Tahsin. Olay örgüsü, bu üç kişinin dostlukları ve sohbetleri çerçevesinde ilerler. Bu üçlünün arada sırada bir araya gelmesi romanın başlıca dış aksiyonudur. Her biri ayrı bir bunalım yaşayan bu üç genç erkek, ailevi ve çevresel koşulları, temel arzu ve dürtüleri, karşı karşıya oldukları sorunlar, bu çerçevedeki duruşları, çözümsüzlükleri ve bu çözümsüzlüklerin nedenleri ile ortaya konulur. Ömer eylem, Tahsin düşünce, Necdet runda kalır. Kişi, yapacağı şeyin iyiliğini, doğruluğunu bilir, yine de çekinir, kınanmaktan. Bu yüzden, aklının dilediği yolu değil, toplumun, toplumu istedikleri yöne sürükleyenlerin beğendiği, akıllıca bulduğu bir yolu tutturur. Çok kez acı verici bir karara bağlıdır bu. Yoksa kınanmaları, işten atılmaları, işkenceleri, hatta vurulmaları, asılmaları göze almak gerekir” (s. 93). YAZARIN YAŞAMINDAN İZLER Bu üçlü arkadaş grubu, yazarın 2003’te Orhan Kemal Roman Ödülü’nü alan kitabı İlişkiler’de de karşımıza çıkar. Acemiler’deki Ömer, Necdet ve Tahsin; İlişkiler’de Muzaffer, İhsan Bey ve Mehmet Tahir Bey adlarıyla; Zehra ise her iki romanda da aynı adla yer alır. Acemiler’de hayatın acemisi olan ikisi lise mezunu üç genç arkadaş, toplumsal baskıların bunaltısı içinde insanı ve yaşamı algılamaya/anlamlandırmaya çalışırken İlişkiler’de hata ve sevaplarıyla yaşanmış/ tüketilmiş ömürler söz konusudur. Ancak aradaki ortaklıktan yola çıkarak İlişkiler’i Acemiler’in devamı olarak algılamak yanılgı olur. Her iki romanda da Erhan Bener’in eserlerinin ana izlekleri açıkça gözlemlenmektedir. Bu izlekler, toplumun bireyin özgürce düşünmesini engelleyen ezici yapısı, bireyin istemi dışında yaşam hikâyesini sürdürmek zorunda oluşu ve bu nedenle de hep oyuna başvurması, seçimlerin belirleyici gücü olarak sıralanabilir. Acemiler’de kolaylıkla kavranabilen bu izlekler, İlişkiler’de çok çeşitli olay örgüleriyle ayrıntılı bir biçimde anlatılır. Yaşamın acemileri, acı deneyimlerden geçmiş, yenilmişlerdir. Acemiler Bener’in yaşam öyküsünden de izler taşımaktadır. Anne ve babası, arkadaşları ve ilk aşkı bu romanın esin kaynağı olmuştur. Ayrıca lise yıllarını geçirdiği Kayseri, gerçekçi tasvirlerle romanda yer alır. Kayseri, roman kişilerinin aldıkları kararlarda, hayatın akışına kapılışlarında ve güçsüzlüklerini algılayışlarında en etkin öğedir. Ömer, ait olduğu toplumsal sınıfın törel yargıları altında ezilmekte; Necdet ve Nesrin’in aşkı bu küçük kentte umutsuz bir şekilde bitmekte; Tahsin için ise kent bir var oluş sorununa dönüşmektedir. İnsanlar ve olaylar bu kent içinde kaynaşmakta, kent akışa karşı koyamayan kalabalıkları barındırmaktadır. Kayseri, sokakları, kahveleri, ören yerleri, istasyonuyla roman kişileri için birer mekân olduğu kadar, kentin kimliğini yansıtan, ruhunu yaşatan ortamlar olarak da betimlenirler. Kimi zaman da kent hakkında yapılan tasvirler, izlenimciliğin dışında sembolik anlamlar kazanır. Kayseri, bu şekilde heybetli, ulaşılmaz, varlığıyla insanın, toplumun üstünde bir kent olarak belirir. Aşılmazlığıyla insanları ezer, bir örnekleştirir. Acemiler, Erhan Bener’in uzun soluklu edebiyat serüveninin ilk adımıdır. Gençlik bunalımlarının ele alındığı bu roman, bir yandan 1950’li yılların sosyal ve kültürel iklimine ışık tutarken bir yandan da o dönemin gençliğinin yaşadığı ruhsal çatışmaları ayrıntılı olarak sergilemektedir. Bu yönüyle her yaştan okuyucunun zevkle okuyabileceği bir romandır. ? Acemiler/ Erhan Bener/ Ayrıntı Yayınları/ 192 s. ARALIK 2012 ? SAYFA 13 Erhan Bener, bu ilk romanın yayımlandığı yıllarda kişilerinin iç dünyasını ve ruhsal çatışmalarını anlatısının merkezine almış olması ve ayrıntılı tasvirlerindeki başarısıyla Dostoyevski’ye benzetilmiştir. E ise düşü temsil etmektedir. Hayatının baharında olan ve sorunlar içinde bunalarak çıkış yolları aramaya çalışan bu gençler, yaşamın acemisidir. Üçü de bir yandan alacakları kararların ağırlığı altında ezilmekte, bir yandan da kendi kişiliklerini toplumsal normlar ve beklentiler karşısında sürekli sorgulamaktadırlar. Kendilerini toplum karşısında uyumsuz, huzursuz, yalnız ve çaresiz hisseden bu üç gencin toplumun genel ilkelerine ve biçimlendirici gücüne karşı çıkacak iradesi yoktur. Roman boyunca her biri, bir diğeriyle aynı sonuca çıkan bir örnek olaylar karşısında güçsüzlüğünün farkına varır. AYRINTILI TASVİRLER Erhan Bener, bu ilk romanın yayımlandığı yıllarda kişilerinin iç dünyasını ve ruhsal çatışmalarını anlatısının merkezine almış olması ve ayrıntılı tasvirlerindeki başarısıyla Dostoyevski’ye benzetilmiştir. Gerçekten de onun bu romanındaki kişiler, yaşadıkları ruhsal çatışmalarla Dostoyevski’nin kişileriyle ruh akrabasıdır. Yoksul Ömer, gebe bıraktığı ancak âşık olmadığı Zehra ile evlenip evlenmeme konusunda kararsızlık yaşarmaktadır. Vicdanı, toplumun değer yargıları ve annesinin zorlamaları karşısında yazgısını kabullenmek dışında çaresi kalmaz. Felsefe meraklısı Tahsin de güçsüzlüğünün farkındadır. Köyden kente gelip başarılı bir lise öğrenimi yapmıştır. Ancak köylü oluşu ve kent yaşamına uyum sağlamakta zorlanışı kişiliği üzerinde ciddi baskı oluşturmaktadır. Ailesinin, mezuniyetinden sonra onu köye dönmeye zorlaması da bunalımının bir başka nedenidir. Artık ne köylü ne de kentli olabilmektedir. Yaşamını yönlendiren olaylar üzerinde etkili olamaması ona güçsüzlüğünü acı bir şekilde duyurmaktadır. Babasıyla iletişim kuramayan, kendisini annesine daha yakın hisseden Necdet, öğretmeni Nesrin’e âşıktır. Nesrin de onu sevmektedir, ama bu ilişkinin toplum tarafından uygun bulunmayacağı düşüncesini ileri sürerek bitmesini ister. Necdet’e, Kayseri gibi bir kent ortamında bekâr bir kadın olarak yaşamının ne kadar zor olduğunu, sadece sevgiye dayanarak sorumlulukları ve yorgunlukları aşamayacaklarını, bu nedenlerle başka biriyle evleneceğini söyler. Bu sözlerle büyük bir düş kırıklığına uğrayan Necdet, güçsüzlüğünün farkına varır, umutsuzluğa kapılır: “İnsan çok zaman yalnızlığından yakınır. Oysa, günlük yaşayışında bile öylesine kalabalıktır ki içi, değil, yasalara, törelere az da olsa ters düşen, salt kendini ilgilendiren, en suçsuz, en aydınlık kararları alırken bile, salt kendi başına, salt kendisine göre, davranamaz, düşünemez. O içindeki kalabalığı da hesaba katmak zo6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1190