Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y 985’in Martıydı, Harold Pinter ve Arthur Miller, Gündüz Vassaf’la birlikte Cumhuriyet’in Cağaloğlu’ndaki binasına gelmişlerdi. Gazetenin terasında ağırlamıştık Pinter’la Miller’ı. Türkiye’ye, 12 Eylül askerî darbesinden beş yıl sonra Uluslararası PEN ve Helsinki İnsan Hakları Gözlemi adına, yazarlar, bilim insanları, sendikacılar ve gazetecilerle görüşmek üzere gelmişler, bu arada o dönemde çeşitli baskılara uğrayan, dahası bir süre kapatılan Cumhuriyet’e de uğramışlardı. Pinter ile Miller, Türkiye’deki baskılar ve işkencelerle ilgili çok yoğun bir “gezi”deydiler. Görüşmeler siyasal konularda yoğunlaşıyordu. O yüzden, Pinter’a, İngiliz Erkek Lisesi’nde okurken Gitgel Dolap adlı tek perdelik oyununu sahneleme ya da daha doğrusu sahneleyememe serüvenimizinden söz açma olanağı bulamamıştım. GİTGEL DOLAP’A OKUL YASAĞI Gitgel Dolap’ın Türkçesi, 1962’de Memet Fuat’ın de yayınevi’nce yayımlanmıştı. Biz, oyunu keşfettiğimizde, Lise I’deydik. Cem Ergin, Mehmet Gök ve ben, az çalışmamıştık oyuna. Cem ve Mehmet, oyundaki iki kiralık katili, Ben ve Gus’ı oynayacaklardı. Ben de yönetmenliği üstlenmiştim. Provalar için sahne gerekiyordu. Ne var ki, okulumuzun müdürü Mr. Birks, daha en baştan, işin tekerine çomak sokmuş, sahneyi vermeye yanaşmamıştı. Anımsadığım kadarıyla, Gitgel Dolap’ı İngilizce değil de Türkçe oynamak istememizden pek hoşlanmamıştı. Ama sonradan, Mr. Birks’ün aslında oyunun kendisinden hoşlanmadığını anlayacaktık. Her yıl, gülünç bir Shakespeare müsameresi sahnelemek dururken, Gitgel Dolap gibi sert, eleştirel bir oyun da nereden çıkmıştı! İngiltere’de de tutucu çevrelerin tepkisini çeken Pinter gibi yazarı nereden bulmuştuk! Evet, sonunda, Pinter’ın kara mizah yüklü ilk oyunlarından Gitgel Dolap’ı İngiliz Erkek Lisesi’nde oynayamamıştık. Ama dert değildi. Sınıfta ve bizim evin salonunda yaptığımız provalarda oyunun tadını fazlasıyla çıkarmıştık… ELİ BOŞ DÖNMEDİ! Harold Pinter, Türkiye’den eli boş dönmedi. Daha doğrusu, Pinter’ın Türkiye izlenimleri, bize iki kısa oyun olarak döndü. 1989’da dilimize de çevrildi bu oyunlar. One for the Road ya da Bir Tek Daha, 12 Eylül döneminin işkencelerini konu alıyordu. Mountain Language ya da Dağ Dili ise, Kürtçeye getirilen yasakları... 2005’te de, Nobel Edebiyat Ödülü’ne SAYFA eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr Bir Harold Pinter kutlaması 1 değer görülecekti Pinter. Kuşkusuz, Doğum Günü Partisi, The Caretaker, Yuvaya Dönüş, İhanet gibi oyunların, The Servant (Genç Hizmetçiler), The GoBetween (Arabulucu), The Last Tycoon (Seni Kaybetmek İstemiyorum), The French Lieutenant’s Woman (Fransız Teğmenin Kadını) gibi filmlerin senaryolarının yazarı olarak… Kolay kolay hiçbir edebiyat akımına sığdırılamasa da, insanlığın ve yaşamın “saçma”sını çağdaş İngiliz tiyatrosuna yansıtan yazar olarak… SİYASAL EYLEMCİ Kimileri, bir yazara Nobel Edebiyat Ödülü’nün verilmesinde hep siyasal gerekçeler ararlar. Oysa Pinter, yapıtlarında, dolaysız politikaya hiçbir zaman yönelmemiş bir yazardı. Buna karşılık, nitelikli yazarların çoğu gibi, gereken durumlarda siyasal bir tutum benimsemiş, her zaman toplumsal muhalefetin önünde yürümüştü. 194849 yıllarında, henüz 18’indeyken, Soğuk Savaş politikasına karşı çıkmış, İngiliz ordusunda askerlik yapmayı reddetmiş, ama “Yaşım tutsaydı, II. Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı savaşırdım” demekten de geri kalmamıştı. 1950’lerin sonlarından başlayarak, Nükleer Silahsızlanma Kampanyası’na katılmıştı. Güney Afrika’daki ırkçılığa karşı yürütülen savaşıma destek vermiş, yapıtlarının Güney Afrika’da sergilenmesini reddeden İngiliz sanatçıların yanında yer almıştı. KURBANLAR VE AİLELER Pinter, yaşamının özellikle son yirmi beş yılında, gerek denemelerinde, gerek söyleşilerinde siyasal sorunlara daha da odaklanmıştı. Az önce sözünü ettiğim Türkiye ziyareti, onun bu uğraşının bir parçasıydı. Ülkemizdeki muhalif aydınlar ve politikacıların yanı sıra, politik baskıların kurbanları ve aileleriyle de görüşmüştü. Aynı zamanda, ABD’nin Küba’ya uyguladığı ambargoya karşı İngiltere’de kampanyalar yürüten Küba’yla dayanışma hareketinin de etkin bir üyesi olan Pinter, 1991’de Körfez Savaşı’na, 1999’da Kosova Savaşı sırasında NATO’nun Yugoslavya’yı bombalamasına, 2001’de ABD’nin Afganistan’a silahlı müdahalesine var gücüyle karşı çıkmıştı. 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgal etmesine karşı çıkarken, bu işgale destek veren İngiltere Başbakanı Tony Blair’i 2011 “yolunu şaşırmış bir ahmak” olarak nitelemiş; ABD Başkanı George W. Bush’un yönetimini de Nazi Almanya’sındaki yönetime benzetmişti: ABD, dünya egemenliğini ele geçirmeye çalışırken, Amerikan halkı ve İngiltere’nin başbakanı sırtlarını arkalarına yaslamışlar, seyrediyorlardı… WILFRED OWEN NE DERDİ? Sözünü kimseden sakınmayan Pinter, İngiltere’deki savaş karşıtı harekette etkin bir rol oynamış, Savaş Koalisyonunu Durdurun adı altında düzenlenen mitinglerde konuşmalar yaparak ABD’nin saldırısını sık sık eleştirmişti. Savaşın acımasızlığına karşı duyduğu öfkeyi ve “sığır gibi ölenler”e duyduğu acımayı dile getirdiği şiirleriyle tanınmasına karşın, I. Dünya Savaşı sırasında yazgının bir oyunu sonucu Fransa cephesinde ateşkese bir hafta kala öldürülen Wilfred Owen adına konulan şiir ödülünü 2007’de alırken yaptığı konuşmada, “Wilfred Owen, Irak’ın işgali karşısında ne derdi?” diye sormuştu. “Haydutça bir eylem, apaçık bir devlet terörü, uluslararası hukukun herkesin gözleri önünde ayaklar altına alınışı…” JOHN MALKOVICH VE JULIAN SANDS Harold Pinter, 2005 yılında şiirlerinden oluşan bir dinleti sunacaktı. Ancak bir süre önce yakalandığı gırtlak kanseri şiir okumasını olanaksız kılacak kadar ilerlemişti. O yüzden, şiirlerini, Manzaralı Bir Oda filmindeki oyunuyla tanındıktan sonra Warlock’la ünlenen Julian Sands’in okumasını istemiş, dahası nasıl okuyacağını da anlatmıştı. Sands, Pinter’ın 2008’de yaşamını yitirmesinin ardından, Los Angeles’taki bir anma toplantısında onun şiirlerinden oluşan dinletiyi yinelemiş, kayda almış, orada bulunamayanlar için de birkaç CD hazırlamıştı. Orada bulunamayanlardan biri de sinemanın yaşayan efsanelerinden John Malkovich’ti. Şimdilerde, MalkovichSands ikilisi, Edinburgh Festivali’nde Pinter’a bir saygı gösterisi sunuyor: Bir Harold Pinter Kutlaması. Ama Malkovich sahnede değil; uzun zamandır ilk kez sahneye çıkan Sands’i yönetiyor. Gösteri, Edinburgh Festivali’nin ardından İngiltere’yi dolaşacak. ÖDÜNSÜZ MEYDAN OKUMALAR Pinter, Malkovich’i de, Sands’i de gerek yapıtları, gerek kişiliğiyle derinden etkilemiş bir yazar. Yirmi sekiz yıl önce Ölüm Tarlaları’nda birlikte oynarken tanışmalarından bu yana Pinter hayranlığını paylaşıyorlar. Malkovich, daha Illinois Eyalet Üniversitesi’nde tiyatro okurken büyük bir ilgi duymuş Pinter’a. Chicago’daki Steppenwolf Tiyatrosu’nda Pinter’ın birkaç oyununu yönetmekle kalmamış, Eski Zamanlar’ın BBC yapımında onunla çalışmış. Sands ise, Pinter’ın dilinin zenginliğinin, acımasız, yıkıcı mizahının, hırçın, sert, ödünsüz meydan okumalarının, bir oyuncu için olağandışı bir olanak olduğu kanısında. Malkovich ile Sands, bir gün bir Pinter oyununda birlikte oynamayı düşlüyorlar. Bu oyun, büyük olasılıkla, Pinter’ın 1975’te yazdığı No Man’s Land (Tarafsız Bölge) olacak... Edinburgh Festivali’ndeki etkinlikleri The Guardian’dan okurken, Malkovich’le Sands’in Pinter’a “saygı duruşu”nda bulundukları Bir Harold Pinter Kutlaması’nı görünce, bir selam da ben göndereyim dedim, yıllar önce bir İngiliz okulundaki tutuculuk yüzünden Gitgel Dolap’ını sahneleyemediğimiz ustaya… Kimileri, bir yazara Nobel Edebiyat Ödülü’nün verilmesinde hep siyasal gerekçeler ararlar. Oysa Pinter, yapıtlarında, dolaysız politikaya hiçbir zaman yönelmemiş bir yazardı. Buna karşılık, nitelikli yazarların çoğu gibi, gereken durumlarda siyasal bir tutum benimsemiş, her zaman toplumsal muhalefetin önünde yürümüştü. 6 18 AĞUSTOS CUMHURİYET KİTAP SAYI 1122