Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
maz, lioğlu. com alışmaveriyor. mak cağım” cek biri le gönrendimış. Ne üzden ğil. Sizi ci ve açan, s Sevmaya” n kitap mdaki a basılık Yayatımıden çıken güzel dığı Yaşar çocukçocukırla karm için dilimiğımdaki ısıyla sleyen, yüremli kahm etsin, Sevgi Sakarya’yı kaybettik. Aslında o, bildiği ama önde oluşturduğu gülümseyen sıcak duvarının ardında yıllardır ciddi bir sağlık sorunu yaşıyordu. Ama bu, onun var olmasına, üretmesine, insan yüzünü, duygularını, tutkularını yaşamasına engel olmadı. Gerçekten güzel kitaplar yazdı. Çocuk edebiyatında “tiyatro” alanındaki boşluğu doldurma çabasında onun katkılarını unutmak mümkün değil. Türkiye’de ilk “tiyatro seti” ni oluştururken onun desteğini fazlasıyla görmüştüm. Yakınmasız çalışan ama duygularını mertçe paylaşan güzel bir insandı. Sevgi Sakarya’nın ardından 1999’dan beri kimseye mektup yazmadım. Bana yazdığınız için teşekkür ederim. yıl 2005 sonları maalesef kurban sizsiniz. duydum ki okuyan bir kişisiniz. dedim ki bu mektubu da okur herhalde? Şimdi o kurban mektubunuzu okuyor ve cevaplandırıyor. tiyatro oyunları, öykü denemeleri derken birde başınıza mektup çıktı. bilemiyorum. bu durum nereye kadar gider. Vallahi ben de bilmiyorum. Sürprizleri severim. aslında kendimi sizin yerinize koyduğumda hiç hoşlanmayacağım bir durumla karşılaşıyorum. birileri yazıyor ve siz okuyorsunuz. yani bir an gelir insanın içi kabul etmez. çok zor bir durum. (Kendimi her yemeği tadan aşçı gibi hissettim ama sanırım öyle değil. Çünkü her metin içinde bir insan taşır. Ve ben bu insanı keşif yolculuğunu severim. Kimi erken biter, kimi okyanustur seni bilinmezlere sürükleyen.) ben aylık okuyacağım kitap listemi çıkarır onları okurum. fakat sizler öyle mi, benim gibi yazabildiğini sanan hatta kendini yazar sanan kaç kişiyi okumak zorunda kalıyorsunuz. Dediğim gibi kimi yolculuklar erken biter. Aslında ben biraz dertleşmek için yazıyorum. “bakın durum daha tehlikeli” Aklına bir sürü hikaye gelen fakat pek te yazamayan biri olarak biraz sıkışmış, sıkılmış durumdayım.” Bakın bu cümleleri çok duyuyorum. Duymak istemediğim kişilerden bile. Bunlardan biri de sizsiniz. “Bu işi pek kıvıramamakla birlikte kendimi kırtasiye yüklü çalışma masamda ve bilgisayarımın karşısında bulmam, bununla kalmayıp size yazdıklarımı getiriyor olmam beni çok mahçup ediyor aslında.” Şimdi ne diyeyim ben burada. Söyleyeceğim her şey zerafet gösterisi olacak ben de bundan hoşlanmam. “Nereye varmak istediğimi anlamışsınızdır herhalde? ben yine bir öykü bitirdim ve yine onu çok severek yazdım. Belki de tek derdim sadece paylaşmak. Zaten yazar olmanın en önemli kuralı yazdığını paylaşma isteğidir. Hani bir şeyler üretirken emek veriyor ya insan, ben de, sizi paylaşmak için belledim yaa,(teşekkürler) yayınevimi seviyorum yaa.. (özellikle sizi sayın neydim) (başı öne doğru eğilir, utanmıştır. Yere bakarken parmaklarıyla oynamaya başlar) çünkü başından beri bana özel davrandınız. (Çünkü gerçekten özelsiniz. Nitelikli bir yazarsınız) hele son geldiğimde dedim ki, iyi ki bu yayınevi. ilk geldiğim yer ve ilk kitabım. beni öykü yazmaya teşvik eden biri var. “ben yazmayı çok ciddiye alan biriyim.” Tabii bir heveslen bir heveslen başınıza kaldım işte.. narçiçeği öyküm beni hüsrana uğrattı ama, gördüğüm yakınlık çok etkiledi. (Her öykü bir aşktır.Aşklar kolay terkedilmez.Saklanır. Siz sadık davranmıyorsunuz.) necdet çek sandelyeni yanıma. şimdi hatan ilk sayfada sevgi (iç ses) nasıl yani? necdet uzun cümleler kuruyorsun, yaş sınırını belirlemelisin sevgi (iç ses) şey ben aslında yazar değilim. sadece hikayelerim var. “tanrım ne kadar güzel bakıyor, ne kadar da zarif beni kırmadan anlatmaya çalışıyor.” (Tanrım!!!/ Sus ey kulum!)bir dakika önemli bir şey söylüyor. necdet bu yazdığın şeyi 60 sayfa olarak tekrar bekliyorum. sevgi (iç ses) hadii yaa! yazıcıdaki mürekkep bitti, yenisini almak lazım. necdet bak hikayeni beğendim. sevgi (iç ses) ee tamam o zaman. al gitsin, editörünüz yok mu? her şeye rağmen hikayemin iyi olduğunu duymak beni yine heyecanlandırdı. yayınevinden çıktım bir yere oturdum tabii içmeye başladım. (İnsan çağırır. Biz de severiz içmeyi değil mi?) aynı zamanda artık elime bile almak istemediğim. salak kelebeğin hikayesini tekrar okudum. beni artık hiç ilgilendirmediğini fark ettim. (Anlaşıldı bu öfke bana. Küstümleri oynuyoruz.) isterse aya gitsin bana ne. benden uzak olsun da. ben onun götüreceğim yere götürdüm. ve bitti. bilet yok. başka yere gidemez artık. o kırmızı kelebeği başka bir yere götürmek isteyen varsa, varsın götürsün. bir kelebeğinde peşinden bu kadar .koşulmaz ki canım.... Kelebekler bir gün yaşar, ama yaşar, o nedenle peşinden koşmak çok zamanını almaz insanın. o yüzden kendime bir kuş buldum. yabani bir serçe, ona açtım hava yollarını onu dolaştırdım. onun maceraları vallahi daha güzel. hem serçem erkek, salak dişi bir kelebek değil. (Bu cümleye itirazım var.) şu anda serçem, hikayede ki adıyla çıtçıt, dediğiniz gibi, rafta dinleniyor. aklım fikrim onda yazmaktan vaz geçemiyorum. düşüyorum kalkıyorum yazıyorum. kim bilir belki de kırtasiyeyi seviyorum. fakat kitap kokusunu sevdiğim bi gerçek. size soruyorum, bir öyküyü bir ay dinlendirmek makul bir süre mi? şunu yirmi güne indirsek olur mu? Anlaşıldı bu serçeyi siz çok sevmişsiniz getirin ve anlatın bakalım. Ama ne kadar sadık olacaksınız onu bilmiyorum. Eleştiri aldığınızda bu serçeyi de terk ederseniz içmeye gitmeyi yasaklayacağım. Sevgilerimle Necdet Neydim Son Söz: Keşke sizinle iki kadeh içmeyi ve keyfimizce söyleşmeyi başarabilseydim Sevgili Sakarya. Kalbinizin ne denli narin çırpındığını biliyordum ve kıyamıyordum. Yine de bu mektup hoş bir anı benim için. Öncü güzel kitaplarınız, Serçeniz “Çıt çıt” ardınızdan sizin için cıvıldayacaktır. Kelebekler bir gün yaşarlar. Öyle diyordunuz. Yaşam aralığı göreceli bir kavramdır. Bilir misiniz ki o bir gün kelebek için ne denli uzundur? Ama sizinki kısaydı. Gerçekten kısaydı… Ë Yrd. Doç. Dr. Necdet NEYDİM evgili Sevgi Sakarya ile editör yazar yazışmamızı sizlerle paylaşmak istiyorum. Sevgi Sakarya, gerçekten içten, doğal, ne yaptığını bilen, eleştiriye açık ama ona duyduğu öfkeyi bile sıcak ve sevecen üslubuyla eleştirebilen, içindeki fırlama çocuğu, deliliği, delikanlılığı korkmadan, sakınmadan ortaya koyabilen, çok kişinin belki de görmezden geldiği bir tiyatro emekçisi, çocuk tiyatrosu için çok şeyler yapmış ve yapabilecek bir emekçiydi, oyuncuydu, yazardı. Mizahi bir dili vardı. Keskinliği kadar sıcaklığı insanı çekiyordu. Aşağıda onunla yaptığımız bir yazışma var. O denli hoş ki, bugün onu paylaşmamam bencillik olur diye düşündüm. Mektupta italik yazılar Sevgi Sakarya’nın diğerleri benim. Sevgili Sakarya bana “sayın neydim” diye hitap ederek başlamıştı mektubuna ben de ona aynı espriyle yanıt vermiştim. S ner.com 2 kitap)/ Erko an Er 15 Aralık 2005 Sayın Sakarya, (yahu ne kadar resmi bir hitap bu? Eh ne yapalım siz bana öyle derseniz (sayın neydim,) ben de öyle derim.) ak bilgi “ Sayın Neydim, a biraz ve o kurbir kez meyen o KİTAPÇI Artık Kendim Yetiştirebilirim/ Resimleyen: Georgie Birket/ Mavibulut Yayıncılık/ 2011/ Okulöncesi/ Islak pamuk arasında yeşerip filizlenen fasulye nasıl heyecanlandırır, mutlandırır çocukları… Yeşil yeşil pırıldar gözleri, pamuk topağının ardından güneşe gülümseyen filizcik gibi. Hazır yaz gelmiş, balkonlar, bahçeler şenlenmişken, çocuklarla evde, balkonda neler yapabiliriz bir bakalım. Önce tohum sağlamak gerekiyor elbet. Sevdiğiniz, balkonunuzda, bahçenizde kolaylıkla yetişecek bitkilerin tohumlarını satın aldıktan veya olanaklıysa bulduktan sonra başlıyor serüven. Çok güzel resimlerle anlatılmış bahçıvanlığa giden zorlu ama eğlenceli ve kıvanç dolu yolculuk. Bitkinize gereğince özen gösterildiğinde yaşanacak mutluluğa ise değer biçmek olası değil. En lezzetli domatesler günaydınlayacak sizi, belki daha becerikli bir bahçıvan olacaksınız; salatanızın tadına doyamayacaklar. Bir gün siz de o bitkiler gibi kocaman olacaksınız. Büyümenin en önemli göstergesi de kendi kendinize bir şeyler başarmak, üretmek değil mi zaten? CUMHURİYET KİTAP SAYI tişkin e görevi persç çizer alarında ykeli de an penale gel Dizi halinde okuyucuyu bekleyen kitaplarda dikkat çeken başka bir nokta ise hemen her kitapta yer alan ama asla gözümüze sokulmayan insanlık değerleri. Bir yetişkin ve “birey” olabilmek için kendimizi geliştirmemiz gerektiğini yaşamdan karelerle duyumsatan çok renkli ve eğlenceli bir dizi. İyi okumalar, kolay gelsin. Dizinin diğer kitapları: Artık Kendim Temizleyebilirim, Artık Kendim Pişirebilirim, Artık Kendim Tamir Edebilirim. s kurgu, iğindeki gelmi edin, Dizisi’ni h kitaplanacaksı sihirlidir uk Dizisi, Yücesoy, tik Ro Dalgacık ile Yakamozun Masalı/ Levent Turhan Gümüş/ Resimleyen: Vaghar Aghaei/ Can Çocuk/ 2011/ 48s./ 89 Küçük Dalgacık “Kayalara çarpıp parçalanarak köpüklere bölünmekten sonra da bu köpükleri toplayıp yeniden Dalgacık haline gelmekten yorulmuş. ‘Dünyanın herhangi bir köşesinde, hiçbir iş yapmadan dinlenebileceğim bir yer olmalı,’ diye geçirmiş aklından.” Ve böylece, bir dalganın ancak masallarda gidebileceği yerleri dolaşmaya başlamış. Çocukların seveceği bir okuma yerine, deniz konulu sanatsal bir dilin peşine düşen masal, betimlemelerle bezenmiş. Masalın sonunda sevinen biri var, o da Dalgacık: “Sudan çıktıktan sonra da dans etmeye devam eden şeytanminarelerini, püskülleri kırmızı mercanbalıklarını, altın renkli kumlarıyla kendisini ağırlayan o küçük koyu hiç unutmamış Dalgacık.” Masaldan tadımlık bir paragraf: “Zümrüdüanka’nın, küçük Dalgacığı bıraktığı yer, inin cinin top oynadığı, koca koca dağların dev dalgalar gibi bir uçtan bir uca uzandığı, göz alabildiğine beyaz bir yermiş. Dalgacık, her zamanki delişmenliğiyle o dağ senin bu tepe benim dolaşırken kendisini birdenbire bir ırmak denizi içinde bulmuş. Ama bu ırmak, o bizim bildiğimiz, içinden şırıl şırıl suların aktığı ırmaklardan değilmiş. Bu bir buzul ırmağıymış. Burada rüzgâr, buzul kovukları arasında uğultularla dolanıp dururmuş. Dalgacık, uçsuz bucaksız beyazlık içinde kendini birden çok küçük hissetmiş. Çaresizlik içinde, ‘Burada da yalnız değilim, en sakin görünen yerin bile bir sesi var,” diye kendi kendine söylenirken boş bulunmuş. Sen misin boş bulunan, şiddetli bir rüzgâr önüne katıp götürmüş bizim Dalgacığı. Giderek hızını artıran rüzgârın kanadında, kıtlıkların, savaşların içinden, cehennem gibi yanardağlardan geçmiş. Kurumuş ırmak yatakları, heyelan altında kalmış köyler görmüş. Rüzgârla üzerinden geçtikleri birbirinden yeşil vahalar bir süre sonra sapsarı birer çöle dönüşüyormuş.” Küçük Bir Kız Tanıyorum Altı Yaşında/ Nezihe Meriç/ Çınar Çocuk/ 2011/ 101s./ 8+ “Yeryüzünde, adı Ayşe olan ne çok kimse vardır kim bilir. Kimse bilemez. Ben bir tanesini tanıyorum. Bu, beş yaşını bitirip, altısına basan küçücük bir kız.” Önemli öykücülerimizden olan Nezihe Meriç (19252009), Ayşe adlı karakteri için, “O, benim bir parçam,” diyor kitabın girişinde. “Çünkü benim bu öykülerimle geldi yeryüzüne.” Yeryüzünde çok sayıda Ayşe olsa da, bu Ayşe’nin eşi benzeri yok. Akıllı, küçük bir kız o. Annesi babası işe gittiğinde evde tek başına kalacak kadar akıllı… Eyvah, ya yalnız evde başına kötü bir şey gelirse? Gelmez, gelmez… Çünkü yazarı onu çok seviyor, üzerine titriyor. Kötü bir şey olmasına asla izin vermez. “Bu öyküleri yazarken yüreğim sevgiyle kabarıyor. Seviniyorum. Çok eğleniyorum kendi kendime,” diyor, baksanıza. Anne ve babasının anaokuluna paraları yetmeyince, Ayşe’nin evde yalnız kalması gerekeceğine karar verdiler. Ayşe yalnız kalır mısın? Olur mu? “Peki,” der Ayşe, “Ben büyüğüm. Kalabilirim.” Ev sahibi kendisi gelip oturacağı bahanesiyle onları evden çıkarınca, Ayşeler yazarın onlar için hazırladığı mahallede yeni evlerine taşınırlar. Bu ilk kitapta Ayşe ve ailesini yakından tanıyoruz. Anneanne, babaanne, karşı komşular, apartmana yeni taşınanlar, Güler Abla ve tabii küçük kızın düşleri… Ayşe’nin evin içinde tek başına geçirdiği günlük küçük serüvenlerle zaman akıp gider. Bir gün elbet Ayşe altısını bitirip yedi yaşına girecek. O zaman ne olacak? O zaman “Küçük Bir Kız Tanıyorum Yedi Yaşında” adlı kitapla tanışacak okurlar… İlk baskısını 1992’de yapan ve Ayşe’yi altı yaşındayken okurlarla tanıştıran Meriç, kahramanını 19921998 yılları arasında on iki yaşına kadar izleyerek, diziyi yedi kitap olarak bitiriyor. SAYFA 25 1122 1122 18 AĞUSTOS 2011