Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ahmet Soysal’dan ‘ lke Olarak Yaşam Üstüne Notlar’ Gelişkin bir kendi yolunda MiniEtika Ahmet Soysal’ın önceki yapıtlarından olan Birlikte ve Başka, Madde ve Karanlık ile Devrim Düşüncesi kitaplarıyla birçok yönden bağları olan bir kitap İlke Olarak Yaşam Üstüne Notlar ya da MiniEtika. Yapıtın en etkileyici özelliği retorik yükünden kurtarılmış bir yazı uzamında, düşünsel derinliğin ve yalınlığın eşzamanlı olarak parlıyor olması. Çalışma, Türkçe’nin kendi felsefi ufkuna doğru çekilmesi, dilin içinde düşünme ve düşünceyi dille ilişkiye sokma açılarından önemli bir girişim. Ë Volkan ÇELEBİ apıt, Beyaz dergisiyle başlayan, Birlikte ve Başka ile gelişen ve fenomenolojinin ağırlığının hissedildiği kimi düşünce ve izlekleri (öznelerarası ilişki, iktidar ve kurumlar, konum, başka düşünce ve başka insan…) temelde insanın kendisi, başkası ve toplumla olan ilişkileri düzleminde ele alıyor. İnsanın bireysel varlığının en uygun olan yaşama düzlemine çekilmesi ile yola koyulan kitap, dünya ve toplumsal kapsamı olan etik çerçeveyi esas alarak yeniden bireyin dünya karşısındaki genel tutumu sorusuna kıvrılıyor. Kitap, felsefe tarihinde ortaya konmuş etik tasarılarla; örneğin Aristoteles, Spinoza, Kant ya da Levinas’ın projeleriyle bağlarını büyük oranda kesiyor. Evrensel yasa, “a priori buyruk” ya da başkasını hedefleyen ama maddi temele dayanmayan tanrıbilimsel çıkarımlar büyük ölçüde MiniEtika’nın güzergâhının dışında kalıyor. Elbette kavramsal rastlaşmaları, etiğe dayalı ortak bir hissi, adaletsizlik ve anlamsızlığa karşı sorgulamaların etrafında bir toplanışı MiniEtika duyumsatıyor bize: Başka bir deyişle etik ile ilgilenen her düşüncenin uğradığı ya da geri bıraktığı sorgulayıcı yaz(g)ı MiniEtika’yı da sarıyor. DÜNYA, BAŞKASI VE İNSANIN KENDİ BEDENİ MiniEtika’nın yalnızca felsefeciler için yazılmadığı düşünürün anlatım tekniğinden kolayca anlaşılıyor. Öte yandan bu yalınlığın arkasında kavramsal bir mimarinin işlediğini düşünmek için düşünürün yapıtlarındaki temaları hatırlamak yeterli: Özne, duyumsama ve beden olarak yaşam ile olan ilişki; bir iç karanlığa dokunma olarak estetik deneyim ve duyumsama üzerinden tinselleşen içkin öte. Adaletsizliğe karşı siyasi varoluş ve devrimci arzu. Yakın bir okumayla, maddi bir fenomenolojinin, MiniEtika’nın bütününü gizliden yönlendirdiği sonucuna varılabilir. Buradaki “maddi” sıfatı yaygın anlamının tersine insanın dünyayla, başkasıyla ve kendi bedeniyle olan duyumsama ve ortak varoluş ilişkilerine çekiyor bizi. Bu çekilmede dünyaya aşkın ya da önsel düşünceler bulunmaz. Madde ve his temelli bir içkinlikten türeyen tinsel öteler söz konusu. Örneğin MiniEtika açısından bu öteler anlam, adalet, özgür yaşam alanı, aşk, dostluk, komünizm ve devrim olarak yorumlanabilir. Kendi iç işleyişine geçilecek olursa, yapıt altı bölümden oluşuyor: “Etika’ya Giriş: Kendi’nin Etikası”, “Anlam ve Adalet”, “Başka İnsan”, “Arzu ve Tutkular”, “Toplum ve Genel Tutum Sorusu.” “Kendi’nin Etika’sı”, insanın kendisi için varoluşsal bir denge (hazlar ile acıların dengesi) meydana getirecek yaşamsal bir uygunluk düzlemini oluşturma düşüncesini açıyor. Bu düzleme en büyük tehdidin kurumsal ve toplumsal belirlenmişlik olduğu ifade edilirken, bireyin ancak imkânları doğrultusunda bu belirlenmişliğe karşı çıkarak özgür, mutlu ve anlamlı bir yaşam alanı üretebileceği savlanıyor. “Anlam ve Adalet” bölümü, bireyin kendi varoluşunun ve dünyanın varoluşunun anlamı ya da anlamsızlığı sorusunu barındırıyor. Anlamın bireyin ya da dünyanın varoluşunda vücut bulduğu oranda adaletin gerçekleşebileceği ileri sürülüyor. Çeşitli anlamsızlık ve adaletsizlik örnekleri sunuluyor. Anlamsızlık ve adaletsizliğe direnen felsefenin, devrim ve komünizmle yakın bağı ve bu düşüncelere duyduğu istek vurgulanıyor. Felsefenin, anlamsızlık ve adaletsizliğin anlam ve adalete dönüşeceği dünyasal bir düzen yolunda duyduğu bu devrimci istek yaşamın, yaşayan bedenin güçlü ve kesin bir olumlanışını duyuruyor. Öyle ki, ancak bu olumlanış sayesinde duyumsama, çaba, ihtiyaç, hayal ve yönelim temelinde yaşayarak varolan ve anlamlanan insan, kendi kendisini ve dünyayı sınayabilecek ya da ancak bu sayede bu sınamadan kendisi geçebilecektir. “Başka İnsan”, “ben” ile “başkası” arasındaki ilişkiyi, anlam ve adalet arasındaki ilişkiden doğuyormuş izlenimini vererek ele alıyor. Başkasının “ben”de yarattığı etkiler arzu, düşmanlık, yakınlık, merhamet etkileri olarak sıralanıyor. Aldırışsızlık ise bu etkilere tamamen duyarsız olmak anlamına geliyor. Merhamet, MiniEtika’nın bütünü açısından, ihtiyaç ya da arzuya dayanmayan başkasının bende yarattığı temel duygu olarak ele alınıyor. Merhamet etkisi, sorumluluk duygusuyla da yakın ilişkiye sokularak “ben”in, diğer insanlar, haybir araya getiren ama aynı zamanda bu ikisini aşan bir uzam olduğu belirtiliyor. Öyle ki toplumun etikası “birebir” (bensen ya da benbaşkası etikası) tarafından tüketilemez. Toplumun dayandığı sembolik düzenlerin etik ile ilişkiye girmesinin en temel sonucu politik bir savaşım ufkunun doğmasıdır. Bu ufuktaki politik bilinç, öznelerin yemek, barınma, temel maddi ihtiyaçlar, arzusal ve aşksal yaşam, kültürel ve tinsel yaşam için bir araya gelişlerinden doğar. Fakat bu ufuk aynı zamanda bir mücadele ufkudur: Etik sorgulamanın yakınlarındaki devrim ve komünizm düşünceleri yerleşik düzenlerin bir kesim ya da çıkar grubu adına değil tüm toplum adına kesin bir sorgulanışı ve eleştirisidir. “Genel Tutum Sorusu” bölümü, insanın başkasını ve toplumsal alanı gözettiği etik uzamda “Nasıl olunmalı?” sorusuna yöneliyor: Dünya karşısında nasıl bir tutum almalıyız? Bu, başka insanın ve toplumun etikası içerilerek, “kendi”nin etikasına bir dönüştür. Yaşamsal uygunluk düzlemi sorunu daha da derinleştirilmiş ve doğru bir yaşam pratiğinin oluşturulması sorununa evrilmiştir artık. Söz konusu pratik, bir öğretinin ya da ideolojinin yapılandırılması anlamına gelmez, tam tersine gerçekliğin düzenine ait olanı bütün sembolik konumlanmaları anlam ve adalet arayışında askıya alır. Öte yandan anlam ve adalet düşünceleri hiçbir zaman mutlak bir gerçekleşmeye dönüşmez. Ölüm, “benim ölümüm”, “başkasının ölümü” tam da bu mutlaklığın sınırını çizer ve onu sonlandırır. Yaşamdan yana tavır alan olumlu duygulanım ve dinginlik ancak yaşayan “ben”i ölüm olgusu karşısında yeniden yaşama bağlayabilir. Bu bağlanma yaşama ve onun canlı ruhuna bağlanma; ona açılma ve onu açmadır. Bireyin güçlü, yaşama bağlı ve tutarlı varoluş sahibi olabilmesi duygusal ve düşünsel yönelimlerini gerçekleştirebilmesiyle, onları kendine ve dünyaya açabilmesiyle olanaklı. Bu açmada estetik bir alanın kurulması önem kazanır. Bu alan, yaşamın çeşitli anlarında bedenin çalıştırılmasıyla (örneğin yüzmekten), ihtiyacın tatmin edilmesiyle (örneğin yemek ve içmekten) ya da doğal yönelimlerin tinsel bir uzama doğru geliştirilmesiyle (bir manzarayı izlemek, havayı içine çekmek, bir bitki ya da hayvanı hissetmek, bir ışığı süzmek ya da bir sanat ürününü görmek ya da ortaya çıkarmaktan) ortaya çıkar. Bu uzamın kuvvetlendirilmesi mutlak bir gerçekleşmenin ya da mutluluğun olanaksız olduğunu bilen bireyin yönelimleri üzerinde sürekli çalışması ile mümkün. “Kendi”, “başkası” ve “toplum”; gelişen “kendi”yi yönlendirdikçe bu çalışma daha da olgunlaşacak ve canlı birey dünya karşısında daha güçlü ve tutarlı bir konum kazanacak. Gelişkin bir kendi, maddeden tine doğru yönelen etik ve estetik bir kendi olacak. İlke Olarak Yaşam Üstüne Notlar ya da MiniEtika/ Ahmet Soysal/ MonoKL Yayınları/ 54 s. AĞUSTOS 2011 SAYFA 13 Ahmet Soysal Y vanlar ve bitkilerle olan ilişkilerine kadar genişletiliyor. Merhametin “ben”i öznel bir uçurumda, aşırı bir duyarlık anında, insanın kendisiyle başkası arasında insani bir yarılması olarak betimleyen bölüm, merhamet içindeki bu savrulmanın bireyi salt edilginlikte bırakmayabileceğini, onu bir yapma ve eyleme olanağına çekebileceğini anlatıyor: Acı çeken başkasına yardım etme, onun yanında olma, onun için bir şeyler yapma bu en insani olanağı merhametin içinden sunuyor. “Arzu ve Tutkular”, başkasının “ben”de yarattığı arzuyu konu ediniyor; arzunun merkezi konumunda aşk (kıskançlık, bağlılık, bağlılıksızlık) ele alınıyor. Elbette başkasıyla dostluk da bu bölümün konusu. Bütüncül bir ele geçirme ve cinsellik yönelimi olmayan bir yakınlık ilişkisi olarak inceleniyor dostluk. Arzu ilişkisinin kökeni bilinçdışı olarak işaretlenirken, bedensellik bu kökenin dışavurum mekânı ve devinimi olarak sergileniyor. Böylece arzu ilişkisinde ben, diğer bedene, dendiği üzere onun sesine, bakışına, kokusuna, dokunsal özelliğine yöneliyor. Cinsel ilişki ve haz ile bütünlenen ve doruksal anda aşk ile ayırt edilemez hale gelen “bedensel temas ve içiçelik”, özbedenin yerine eşsiz bedenlemelerin geçtiği bir oluşa gönderiyor bizi. Arzu ilişkisinin içerdiği eşitsizlik ve asimetri öne çıkarılırken, ele geçiricilik ve ele geçirilen olarak tarafların bir çözümlemesi yapılıyor: “Nesneleşen ve nesneleştiren.” Yine de bütün bu analiz ele geçirmenin ben ile başkasının imgesel kurgularıyla doğrudan ilişkili olduğunu ve gerçek ele geçirmede ideal (hayali) ele geçirmenin temel olmasının zorunluluğu üzerinde duruyor. RUHA AÇILMA YA DA ONU AÇMA “Toplum” bölümünde, toplumun kendinin etikası ile başkasının etikasını 18 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1122