Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Elif Şafak’tan ‘ skender’ ‘Biz kadınlar da çok masum değiliz’ Ë Gamze AKDEMİR orunlu ilişkiler; anneoğul başta olmak üzere, karıkoca, babakız ve babaoğul. Ailevi türevleriyle her kuşaktan ikili saklambaçlar gibi İskender… Evet, o ikili ilişkilerin üzerine çok eğilen bir roman. Dediğiniz gibi başta anneoğulla başlıyor ama geniş perdeden bakarsak sılagurbet, DoğuBatı, gitmekkalmak, gidenler ve kalanlar gibi bir sürü başka ikilikleri de önemseyerek ve severek yazdım. Tabii ki büyüteci özellikle aileye tutmaya çalıştım. Hep şu vardı aklımda: Bu kadar sevip de bu kadar yanlış anlamayı, bu kadar incitmeyi nasıl başarıyoruz. Severek kırıyoruz aslında. “KADINLI ERKEKLİ ÇOK ARIZAMIZ VAR” Anlık oldukları kadar birikimler sonucu da dışavurabiliyor bu duygu. İskender diyor ya annesine içimde biriken cerahatın farkında değildi diye. Sevginefret kol kola büyüyor, dallanıp budaklanıyor ve birbirine dolanıyor sonunda… Çok da genç İskender, başlarda 15 yaşında, yeni delikanlı... O yaşta çok öfkeli olabiliyor, o yaşta çok bildiğini zannedebiliyor bir şeyleri. Bir yanıyla baktığımızda sıkışmış ve çok incinmiş bir karakter. Bir o kadar da başkalarının üzerinde baskı uygulayan, inciten bir karakter. Zaten onu anlamak bana önemli geliyor. Birçok kırılma noktası var küçük küçük, böyle fay hattı gibi ama ona bakmazsak yani bugün inciten insanın dün nasıl incindiğini göremezsek biz bu işi çözemeyeceğiz. Onun için asıl şu önemli: Erkekliğin şahsında kadının rolünü konuşmaya hazır mıyız? Pembe’de de bunu görüyoruz, kadına dayatılan bir dünyanın zihinsel olarak da fiziksel olarak da kurbanı oluyor. Oğluna düşkünlüğü, erkek çocuğun kadınlar tarafından da bu kadar yüceltilmesi düsturu… Kuşak kuşak böyle bu. Hep önceki kuşağın yüklerini omuzlarımızda taşıyoruz. Pembe’ye baktığımızda öyle bir annenin kızı ki hep oğlum olsun diye çırpınmış ve oğlan doğurmaya çalışırken can vermiş. Böyle bir annenin kızı olarak üstelik yedinci, sekizinci kızı olarak dünyaya geliyor Pembe, ikizi Cemile’yle. Bunun yarattığı bir psikoloji var tabii, önceki kuşaktan ağır bir yük devralmışlar. Sonra kendileri de sonraki kuşağa bir yük devrediyor. 2011 Fotoğraflar: Uğur DEMİR S Kutuplardan ve kutuplaşmalardan herkes gibi hazzetmeyen bir yazar Elif Şafak. Sancıları ve çelişkileriyle insanı okumayı seviyor. Yeni romanı İskender‘de de 70’lerin giderek yükselen ırkçılık hareketleri nedeniyle sokakları sert çatışmalara sahne olmuş Londra’ya göç eden TürkKürt kökenli Toprak ailesinin “birey” öyküleri anlatılan. Başta antikahraman İskender ve annesi Pembe’nin sevginefret sonra yine sevgi, yine nefret ilişkisini sorgulayan roman, hemen her karakter özelinde birbirine hem yaban hem ciğer olmanın da öyküsü. Romanda asıl ve en sık sorgulanan ise cinsiyetçi ideoloji ve onun fallus merkezciliği. Bu bağlamda yalnız erkeklerin değil kadınların hem kendine hem erkek dünyasına bakışındaki arızalara da yakın plan yapıyor Şafak. Kocaman genellemelere prim vermiyor hiç. Mikro incelemelerden, kazılardan, öze inmekten yana. Çok dindar biri değil, bilginin ve mananın peşinde olduğunu söylüyor. Elif Şafak’la İskender‘i konuştuk. SAYFA 16 18 AĞUSTOS Annelik adeta takıntı derecesinde demirbaş tema yapıtlarınızda, gelecekteki bizin referansı oluyor ailemiz dercesine... Ama annelik zaten takıntılı bir durum. Çocuğumuzu çok severek de zarar verebiliyoruz, kavanoz gibi üzerine kapanabiliyoruz, pek çok şey dayatabiliyoruz, hayallerimizi farkında olarakolmayarak baskıyla transfer edebiliyoruz. İskender’e erkeklik kalıbını oturtan da büyük oranda annesi Pembe. Sünnet sahnesi mesela. İskender sünnetten kaçınca “Babanı utandırıyorsun” diye azarlıyordu. O yüzden oralarda biz kadınlar da çok masum değiliz. İskender, kadın açısından ağır bir roman mı? Düşündürücü, yer yer çok hüzünlü ama aynı oranda umutlu bir roman. Değişime inanan, değişimin kapısını hep açık tutan bir roman. Kadınlı erkekli çok arızamız var. O yüzden olaya töre üzerinden hiç bakmadım. Töre deyince sanki Doğu’da bir yerde az eğitimli, az gelirli insanların sorunu gibi basmakalıp algılanıyor. Şunu göstermek istedim; bu hepimizin sorunu. Kadına yönelik sözlü ve fiziksel şiddet çok yaygın. Ailelerimizdeki kalp kırıklıkları, ömür boyu kapanamayan yaralar var. Sonra el âlem ne der, aman kimse duymasın diye diye, kendi kalbimizi dinlemeye fırsat bulamıyoruz. Mutsuzluklar, tatminsizlikler biriktiriyoruz, harcanıyoruz. Adem mesela çok mutsuz bir adamdı. Hayatı ıskalamış, omuzları düşmüş bir adam… Çok hem de. Bir kadın seviyor, o kadının bakire olmadığını öğrendiğinde o kadının yanında durmuyor, o cesareti göstermiyor. Böyle çok erkek var. Sırf aile, çevre baskısı yüzünden sevdiği kadınla evlenmeyen ya da evlenemeyen ve ömür boyu o mutsuzluğu üzerinden atamayan hatta sevmediği bir kadınla evlenmek zorunda kalan. Bu nasıl bir yük? Amcaya bakarsak, onun öyküsü erkin öyküsü, o zehrin ta kendisi ve en sinsisi aslında… Tabii amca, İskender’i dolduruşa getiriyor ve sonra onu ortada bırakıp geri çekiliveriyor hiçbir dahli yokmuşcasına. Bir sürü dedikodu yayan, bu yükü İskender’in omuzlarına maharetle yıkan o oysa. Dediğiniz gibi en sinsisi kesinlikle. Böyle o kadar çok insan var ki. Kullanılıyor ve kurban da ediliyor İskender. Bir başka açıdan bakınca Hatip karakteri de kullanmaya çalışıyor İskender’i. Üstüne, 70’lerin ırkçılığın alıp yürüdüğü Londrası’nın sert ortamı da eklenince buluğ çağındaki bir gencin kafa karışıklıkları ve üstündeki baskı katlanıyor. “KİTAP, TUTUNDUĞUNU SANIP DA TUTUNAMAYANLARIN ÖYKÜSÜ” “Bir mesafe olmalı. Düşmanınla senin aranda, yediğin darbeyle iç organlar arasında, bireyle toplum arasında, geçmişle bugün arasında, anılarla vicdan arasında. Mesafe seni korur. Sıkı bir yumruk yemenin püf noktası, mesafeyi nasıl yaratacağını bilmektir.” Hayata bir İskender yorumu! Yumruk yumruğa dans! Aynen, hayat onun için bir boks maçı, hep böyle hissetmiş. Hatta hayatta kalabilmek, yaptığına dayanabilmek için, annesinin hatırasıyla kendi arasına bile mesafe koymaya çalışıyor. Yazarken beni en çarpan yerlerden biriydi. Hep yumruğu önce ben atayım duygusu; gard duygusu. Aynı kandan ayrı insanlar olmanın ve günahı sevabıyla sürülen apayrı hayatların da öyküsü okuduğumuz. Herkes birbirine anbean hem yaban hem ciğer! Çok doğru nitelediniz; hem yaban, hem ciğer… Baba çekip gitti gideli ailenin reisicumhuru İskender! Dünyayı yönetmek istiyor. Esma hepten değiştirmek istiyor, Yunus’un tek arzusu ise âlemi anlamak. Tutkularıyla dopdolu anne Pembe ayrı bir evrende, işte baba Adem ayrı bir evrende. Yazgısıyla evli teyze Cemile’ye gelince uzaktaki memleketlerinde, Mala Çar Bayan köyünde Rabbe adanmış hayatında yörenin eli şifalı tevekkülkâr ebesi. Hepsi birbirlerine hem yakınlar hem de bir o kadar ırak. Günlük alışkanlıkları sıyırırsak düşünün ne konuşuyor ne paylaşıyor ki bu insanlar. Bizler gibiler. Bizler de ailelerimizle pek konuşmuyoruz aslında yani beraber televizyon seyrediyoruz, yemek yiyoruz, bir şekilde zaman geçiriyoruz o kadar. Bahsettiğiniz o hem yaban hem ciğer durum kalıcılaşıyor o zaman da… Aidiyet... Aidiyetsizlik... Çok kimliklilik, altkültürlülük, üstkültürlülükte yaban hissetmek... Her daim gurbette ve her daim yaban olabilen öykülerimiz... Tutunamayanların öyküsü de diyebilir miyiz İskender’e? Çoğu kez tutunduğunu sanıp da tutunamayanların öyküsü. Evet, bu tutunamamanın ve tutunamayanların öyküsü. Güya tutunuyor herkes bir yere, bir dala, bir anıya, bir maziye ama birbirlerine ellerini uzatmıyor kolay kolay ve o zaman da savruluyor. Devrimci grupla, Yunus arasındaki ayrımları da hayli matrak bir biçemde okuyoruz… Hayli ironikti o ayrım gerçekten ve böyle birbirine hiç değmeyen, birbirinden sakınan o kadar çok “ayrı dünyaların insanları” var ki gerçek ha ¥ ¥ yat Öy Marks’ Selamla kalbine yapsın? duyuyo sa olsun Kim rı 70’le adanmı rel heg vuran b grup p Avr aldığım boş evl gruplar nı fikirl daha so hippi, ö nun tek şamam Ama şu ri de ço gılamad dil var sındaki şeyleri de hüzü manlar Yap nuşalım mazoşi şündür tın... Eve edebiya culukla şünüyo yıpratıc yorsunu sevdala yani. Ç oldu. A sıyla ço dışımd nu terc nım he Ner be’niz, hiç? Şöy yorum çok sev hasretim laşmam tekrar g ve mutl sıyla gu ni daha merak maya d “HER ROM “Ok metinle nırım. Çok o kadar yorum. nim sev lar açar ya dave te yarat herkes kendi g okuyor daki ro Bir leyen b der’de… man İsk Doğ kücülü CUMHURİYET KİTAP SAYI 1122 CUMH