Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
E. Hallet Carr’dan ‘Lenin’den Stalin’e Rus Devrimi’ Bütün iktidar Sovyetlere! reketlerin başında gelir. Carr, buralarda derinleşmez, konuya değinmekle yetinir. Genel anlamaya da uyacak şekilde Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDİP) kurulmasını merkeze alarak yazımını sürdürür. Tarihin her dilimine, her detayına emekçilerin ve onların temsilcileri olan kesimler açısından bakmayı da ihmal etmez. BOLŞEVİK PARTİSİ Carr’ın çalışmasında Lenin, Plehanov ve Martov adları özenle anılması gereken kişiler olarak karşımıza çıkar. RSDİP, 1898 yılında bunların yönlendirmesiyle kurulur. Fakat kısa süre sonra her üçü de farklı siyasetler izler. Bu farklılıklar düşmanca değildir. Ama parti içinde ve Sovyetlerde bitmez tükenmez tartışmaların en ciddi olanlarını temsil etmişlerdir. Carr, haklı olarak bu tartışma hatta çatışma diyebileceğimiz mücadeleleri felsefi, ideolojik ve siyasi çerçevede göstermekle dikkat çekici bir tutum sergiler. Bu çerçevedeki farklılıklar yazara doğal görünse de ilerleyen yıllarda daha sert tartışmalara neden olduğu için de sorunludur. Carr, 1920’lerin ortalarından itibaren Stalin’in yükselişini ve otoritesini “diktatörlük” tarzında uygulamasını Sovyetlerin “kötü günler”inin başlangıcı olarak görür. Devrim için mücadele ettiğini ilan eden bir partinin dinamik ve değişken bir pozisyon alması kadar olağan bir durum olamaz. Bolşevik Partisi de Carr’ın gösterdiği gibi hareketli, değişik siyasal ve felsefi akım ve anlayışların bir arada olduğu bir parti görünümündedir. Siyasal konularda Lenin’in, bu hareketli düşünce yapısına en yakın kişi olduğu söylenebilir. Yazarın işaret ettiği üzere Lenin, başlangıçta Marx’ın devrim düşüncesine riayet ederek burjuva demokratik devrimden sosyalist devrime geçişi savunduğu halde ilerleyen süreçte demokratik görevleri de olan sosyalist devrimi savunur. Aynı Lenin, iktidarın komünist partisi için vazgeçilemez olduğunu düşündüğü halde, Bolşeviklerin Sovyetlerde çoğunluğu sağlaması üzerine “Bütün İktidar Sovyetlere” diye manevra yapabilmiştir. Carr, Lenin’i tasvir etmedeki başarısını aslında devrimin diğer figürlerinde de gösterir. Bu bağlamda yazarın Lenin, Troçki ve Stalin yanında Zinovyev, Kamenev ve Buharin gibi devrimin ağır topları üzerinde de durduğu görülür. Carr’a göre Lenin, vasiyetinde Troçki için Stalin’e oranla daha değerli ifadeler kullanmıştı ancak Stalin’in atraksiyonları karşısında ve Troçki’nin sağlık sorunları yüzünden buradaki dengeler Stalin’in lehine neticeler vermiştir. 1919’da kurulan Komünist Enternasyonal (Komintern) söz konusu olduğunda Carr, sözü Zinovyev’e getirir. Kominter’in detaylarını 2011 Geçen yüzyılın tarihseltoplumsal niteliklerine ilişkin olarak yazılacak ya da ortaya konabilecek her düşünce ve eser de mutlaka Sovyet deneyimine dair işaretler olacak. Zira çağ, büyük oranda bu deneyimin damgasını taşır. Dolayısıyla tarih alanında entelektüel faaliyet yürütüp de Sovyetleri görmezlikten gelecek bir göz henüz bulunmuyor. Bu konuda gören gözlerden birini ise kuşkusuz ki İngiliz sosyal tarihçi Edward Hallet Carr taşıyor. Bu bakımdan Rus tarihine ilişkin yazılmış en kapsamlı çalışma Carr’a aittir dense yeridir. Onun geniş kapsamlı çalışmalarının bir anlamda özeti sayılabilecek Lenin’den Stalin’e Rus Devrimi adlı çalışma da bu bağlamda dikkate alınması gereken eserlerden biri. Ë Mehmet AKKAYA arr açısından yirminci yüzyılın dört önemli kırılma noktasından söz etmek mümkün: İlki Birinci Dünya Savaşı. İkincisi Bolşeviklerin iktidara gelmesi, üçüncüsü 1929 dünya kapitalizminin ekonomik krizi, dördüncüsü ise İkinci Dünya Savaşı’dır. Bu kırılmalar içinde Carr, Sovyet Devrimi’nin tarihinde derinleşmeyi seçer. Onun Sovyet taraftarı olduğu söylenemez, Stalin karşıtı olduğuna ise şüphe yoktur. Her süreç geçmişin izlerini taşır ifadesi Carr bakımından da anlamlıdır. Bu yüzden de yazar, çalışmasına Sovyet Devrimi’ne temel oluşturan ya da miras aldığı dinamikleri deşerek başlar. Daha sonraları Sosyalist Devrimciler olarak tanınacak olan Rus Narodnikleri bu dinamik haSAYFA 10 18 AĞUSTOS veren yazar Zinovyev’i övmek istercesine onun başkanlığa atanmasının, Pravda gibi parti gazetesindeki ve “Bolşevik” gibi parti dergilerindeki işlevinin altını çizer. Yazar, Kamenev’i de anarken triumvira ifadesini kullanır, zira Stalin, Zinovyev ve Kamanev üçlüsünü kastetmektedir. Bu blok mensupları ilerleyen yıllarda yollarını elbette ki ayırmışlardır. SAVAŞ KOMÜNİZMİ Carr’a göre, Çarın eski generalleri de asla boş durmuyor, yeni yönetime karşı direniş gösteriyor ve özellikle köylülerin ve emekçilerin bir kesimini çevrelerine toplayarak ülkenin birçok yerinde ayaklanmalar örgütlüyordu. Bunlardan en önemlisi Kolçak birlikleriydi ve üstelik emperyalist ülkeler, Sovyetleri tanıma yerine Kolçak hükümetini tanıma eğilimindeydi. Çarın eski generallerinden birisi Denikin bir diğeri de Yudeniç’ti. Yenilinceye kadar her üçü de Kızıl Ordu’yu bir hayli uğraştırmış ve yeni rejimin insan gücünü ve devrimci enerjisini bir hayli sömürmüştür. Askerden dönüp de istihdam edilemeyenler, çete ve eşkıyalar biçiminde kentlerde ve köylerde tatsız olaylara neden oluyordu. Devrim sırasında topraklara kendiliğinden el koyan köylülerin askerler için, kentler için de çalışması bekleniyordu. Kolhoz ve Sovhoz’larda örgütlenerek çalışan kesim, ekonomik ve buna bağlı olarak politik baskı altındaydı. Dolayısıyla Savaş Komünizmi Döneminin bir an önce sona ermesi gerekiyordu. Toplum gerilmişti, ipler her an kopabilirdi. Bunu gören Lenin, Buharin, Stalin ve Zinovyev gibi birçok parti lideri iplerin gevşetilmesinden yanaydı. Troçki ise bu “gevşetme” siyasetine karşıydı. Lenin buna rahatlama siyaseti diye sahip çıktı. Hatta Taylorizmi bile savunmuştur. Sonunda kısaca NEP adı verilen yeni bir ekonomik politika yaşama ağırlığını koymaya başladı. Carr açısından aslında bu uygulama sınırlandırıl C mış bir liberalizmdi. Yoksul köylüler, özellikle de orta köylüler ve zengin köylü olarak bilinen kulaklar, tüketeceklerinden fazla ürünlerini devlete değil de özel kişilere satabilecekti. Moskova’da çeşitli pazarlar yanında bir de ticaret borsası kuruldu. İthalatta ve ihracatta da kolaylıklar vardı. Eleştirildiği gibi bir “demir perde”ülkesinden söz edilemezdi. Bu serbestlik elbette ki gelecek açısından riskliydi, belki de Troçki’nin kaygıları yerindeydi. Kaldı ki uygulama sırasında özellikle kırda (kentle birlikte) adeta yeni bir burjuva sınıfı doğuyordu. Carr’ın bildirdiğine bakılırsa işte bu sınıfa karşı 19281933 yılları arasında uygulanan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde büyük bir şiddet uygulandı. NEP dönemi boyunca tarımla sanayi arasında, bir bakıma işçilerle köylüler arasında bir mesafe oluşmuştur. Lenin gelişmelerin sonunu göremeden yaşamını yitirdi. Yeni tipte zenginler ve sömürücüler ortaya çıkmaya başladı. Kentler de ekmek kuyruklarına bile rastlamak mümkündü. Bu durum parti içi mücadelenin de keskinleşmesi anlamına gelmişti. Carr’ın sunumuna bakılırsa, Troçki’ye göre “makas’ın bıçakları arasındaki fark giderek açılıyor ve Sovyetler köklü sorunlarla karşıkarşıyaydı. Ekonomik ve sosyal sorunlar parti içi mücadeleyi her geçen gün keskinleştirdi. Zinovyev ve Kamenev triumviradan koparak Troçki’ye yaklaştı ve Birleşik Muhalefet’i kurdu. Peşinden de Stalin’in önderliğindeki parti güçlerince merkez komitesinden ve daha sonra da partiden atıldı. Carr, her üçünün de mücadele ve yaşam serüvenini etkili bir üslupla sergilemiştir. Yine Carr’ın sunumuna bakılırsa bütün NEP döneminde Stalin’in yayında görülen Buharin de 1928’ten itibaren Birleşik Muhalefet’in yazgısını paylaşmak zorunda kalmıştır. Carr, “devrimin ilk yarım asrındaki tüm sıkıntılar, iç nedenlere ya da Stalin diktatörlüğünün demir yumruğuna bağlanamaz” dese de (s. 265), gerçekte sorunu bu doğrultuda ortaya koymayı seçer. Tek ülkede sosyalizm, sendikaların serbestliği, yeni ekonomik politikanın yanlışlığı, kulaklara karşı şiddet, dış ilişkilerde yetersizlik, ülke dışındaki komünist partileriyle temaslar noktasında verimsiz bir tutum aldığı için Stalin ve onun önderlik ettiği tüm parti yönetimini eleştiren bir tutum almıştır. Bu eleştirilerinin kimi noktalarında “terörizm” “şiddet” ve “yukarıdan devrim” gibi ifadeler de kullanmıştır ki yazarın bu bakımdan gerçekleri yansıttığı düşünülemez. Carr da anlaşılan birçok burjuva tarihçisi gibi Sovyet tarihine yaptığı tüm katkılarına rağmen, sosyalizm deneyimini Batı tarzı bir kalkınma modeli olarak görmek istemiştir. Lenin’den Stalin’e Rus Devrimi/ E.Hallet Carr/ Çeviren: Levent Cinemre/ Yordam Kitap/ 270 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1122