20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Salman Rushdie’den öyküler ‘Doğu, Batı’ Sen gerçek bir ‘virgülsün’ Salman Salman Rushdie’nin tek öykü derlemesi Doğu, Batı, Begüm Kovulmaz’ın çevirisiyle Türkçede. Hint asıllı bir Britanyalı olan Rushdie bu öykülerde, her iki yakasında da nefes aldığı toprakları ve bu toprakların insanlarını anlatıyor. Öykülerde, yüzyılları aşarak gelen DoğuBatı ikilemine modern bir vurgu da yapan yazar, her iki kültürün belirleyici motiflerinden oluşan bütünlüklü bir tablo sunuyor. Ë Eray AK oğu ve Batı dünyası arasında “çekişme” de diyebileceğimiz bir kültür kargaşası, bu kendine has koku ve dokusu olan evrenlerin, birbirlerini tanımaya başladığı zamandan itibaren insanlık gündeminde yer alan bir konu. Bu kültür kargaşası, varlığı kabul gördüğünden beri derin ve farklı boyutlarıyla irdelenmiş; her iki medeniyette de konu üzerine yapılmış birçok araştırmanın yanında, edebi yapıtlar da kaleme alınmış. Doğulular, Batı kültürünün kendi birikimleri üzerine bir medeniyet inşa ettiğini savunmuş hep. Batılılar ise kurduğu “yüksek” medeniyetten sonra, Doğu toplumlarına yukarıdan bakmaya başlayarak konunun daha da ilgi çekici bir hal almasını sağlamış. “Oryantalizm” ve “Şarkiyatçılık” gibi kavramlar da bu çatışmanın ardından baş vermiş... Tüm bunların sonucu ise bugün hâlâ dalları yakalansa da köklerine ulaşılmaya çalışılan, tartışılıp konuşulan, edebi yapıtlarda da modern şekliyle kendine yer bulmaya devam eden bir konunun, değer kaybetmeden işlenebilir konumda gündemimizde yer alıyor olması. Türkiye’nin de sadece konumu göz önüne alındığında dahi bu çatışmadan uzak kalması düşünülemezdi tabii. 1839’da Tanzimat Fermanı’yla başlayan Osmanlı’nın Batılılaşma serüveninden sonra gündeme girmiş bu konu bizde. Edebi eserlere yansıması ise bundan birkaç on yıl sonrasına rastlar. Ahmet Mithad Efendi’den Halid Ziya Uşaklıgil’e, Halide Edib Adıvar’dan Yakup Kadri Karaosmanoğlu’na, Ahmet Hamdi Tanpınar’a, Türk romanının büyük ölçüde temellerini atan yazarlar da bu konunun etrafında bir hayli gezinmiş. Daha yakına gelirsek Orhan Pamuk’u da bu ikilemin doğurduğu yazarlar arasında gösterebiliriz. Dünyaya baktığımızdaysa Salman Rushdie’nin gerek yapıtları gerekse de yaşamıyla DoğuBatı ikileminin tam ortasında kalmış bir yazar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Rushdie, Urduca ve İngilizce konuşan Müslüman bir ailenin oğlu olarak 1947’de Bombay’da dünyaya gelir. 1961’de de lise eğitimi için İngiltere’ye gönderilir ve yazarın DoğuBatı ikilemindeki yaşamı böylelikle başlamış olur. Hint asıllı bir Britanyalı olan Salman Rushdie’nin edebi ve entelektüel kimliğinden uzun uzadıSAYFA 8 21 TEMMUZ veriyor okuyucuya. Odağımızı Doğu’dan alıp Batı’ya çevirdiğimizde ise her şeyin tepetaklak değiştiğini görebiliriz. “Doğu” öykülerinden halk hikâyeleri tonu alırken “Batı”da modern edebiyatın yansımalarını görüyoruz. Ayrıca öykülerin beslendiği kaynaklar da birden değişiveriyor. Doğu’nun sözlü anlatı geleneğiyle halk hikâyelerine yaslanan anlatım, Batı’da Shakespeare ve Yunan mitolojisine yaslıyor sırtını. “Doğu” öykülerinde hikâye öne çıkarken “Batı”da anlatım, vurgu yapılmak istenen temel öğe haline geliyor. Yani yazarın neyi değil, nasıl anlattığı esas vurgu konusu haline geliyor. Tüm bunların ekseninde mekân ve karakterler de Batı’ya göre değişime uğruyor. ESAS ÇÖZÜM: DÜĞÜM Kitaba ismini de veren üçüncü bölüm “Doğu, Batı” ise gerçek çözümü getiriyor kitaba, yani düğümü. Kitabın esaslı öykülerini de bu son bölüme saklamış yazar. Bu iki kültürün, beraber yaşamaktan kaynaklı benzeşmelere sahne olsa da aslında insan olmak dışında ne kadar ayrı ve kaynaşsa da birbirinden ne kadar farklı damarlarda akmaya devam eden görkemli nehirler olduklarına vurgu yapıyor bu bölümde Rushdie. Doğu ve Batı’yı hayat bir şekilde iç içe sokuyor, bir araya getiriyor; ancak bu buluşmada hiç sorunlar yaşanmıyor mu? Elbet yaşanıyor. İşte son bölümdeki öyküler bu “sorunlar” üzerine kurulmuş, yani gerçekler üzerine. Bu sorunlar da genelde yaşayış farklılıkları, dil ve kültür zemininde birleşiyor. Yuva ve yurtsuzluk sorunu da bu “Doğu, Batı” öykülerinde vurgu yapılan önemli sorunların başında geliyor. Kitabın son öyküsündeki kahramanın “emzik” almak için gittiği bir eczaneden “meme ucu” istemesiyle tokadı yediği sahne, özellikle göçmenlerin “dil” sorunlarına vurgu yapan vurucu bir kare. Bu sahne aslında Rushdie’nin benzersiz hayal gücüyle kurmak istediği dünyanın da önemli bir örneği. Çok acıklı bir durumu okuyucuya yansıtmaya çalışırken bile hınzır çocuk hallerini bir kenara bırakamıyor ve oyuna kendini kaptırarak üzücü sahneleri, eğlenceli bir şekilde yazmaya engel olamıyor Rushdie. Öykülerin çoğunda bu “hınzır yazar”, sayfanın bir yerinden selamını gönderiyor bize. Rushdie, bize Doğu’yu ya da Batı’yı anlatsın fark etmez, değişmeyen tek şey ise dilindeki büyü ve hiç eksilmeyen bu hınzırın “kendince” eğlence arayışı. Bu eğlence tek taraflı da değil tabii, okurunu da bu karnavala katmak isteyen bir ses yankılanıyor kitabın sayfalarından. Rushdie’nin alışıldık büyüsü, aynı büyü kadar kuvvetli gerçeği ve derin birikiminin, ayrıca kendi yaşantısının vurucu yansımalarını görüyoruz Doğu, Batı’da. Yazar, bu kitabı üzerine yapılan bir söyleşisinde şöyle diyor: “Bu hikâyeleri Doğu, Batı ismi altında yayımlamayı düşünürken en önemi konunun virgül olduğunu gördüm. Zira bana öyle geliyor ki, ben o virgülüm işte ya da en azından o virgülde yaşıyorum.” Yazara bu öyküleri okuduktan ve onun her iki dünyanın hem bu kadar içinde, bir o kadar da dışında olduğunu gördükten sonra hak vermemek imkânsız. İki kültürün de sahibi ama aynı zamanda hiçbiri… Evet, sen gerçek bir “virgülsün” Salman. [email protected] Doğu, Batı/ Salman Rushdie/ Çeviren: Begüm Kovulmaz/ Can Yayınları/ 180 s. D ya bahsetmeye ise pek gerek yok. Dünyanın sayılı entelektüel birikimlerinden o. Edebi verimi de on roman ve bir kısa öykü derlemesini bulmuş. İşbu yazının konusu da yazarın tek öykü derlemesi olan ve geçtiğimiz günlerde Türkçede okuyucularıyla buluşan Doğu, Batı. İKİ KELİMEDEN BİR HAYAT Doğu, Batı, Salman Rushdie’nin büyük bölümü daha önce bazı ecnebi gazete ve dergilerinde yayımladığı dokuz öyküden mürekkep. Edebiyat tarihinin kadim şahsiyetleri ile popüler kültürün, masallar ile tarihin, fantastik ile gerçekliğin kesiştiği bu dokuz hikâye, Doğu ile Batı karşılaşınca neler olduğunu anlatıyor bize. Bu dokuz öykü kendi arasında üçe bölünmüş bir de: “Doğu”, “Batı” ve “DoğuBatı” diye. Aslında bir bakıma kendi hayatının özeti iki kelimeden öyküler devşirmiş Rushdie bu kitabında. Doğduğu topraklardan kendini bulduğu topraklara uzanan süreci ve bu iki medeniyetin de kendi içinde barındırdığı insanları ve yaşayışlarını, kültürleri ve hayatlarındaki yerlerini öykülerine taşımış. Kitap “Doğu”dan anlatmaya başlamış masallarını. Biz de Rushdie’ye uyalım ve güneşin doğduğu yerden bahsederek girelim kitabın içine. Rushdie’nin “Doğu”su her şeyiyle, tam manâsıyla Doğu. Yazarın seçtiği mekânlar, karakterler, yaşayış ve diyaloglar yüzümüzü güneşin doğduğu yöne döndüğümüz noktada tam anlamıyla bir bütünlük oluşturuyor. Tüm bunların yanında Doğu dendiğinde akla gelen mistisizm de eksik olmuyor tabii öykülerden. Rushdie’nin “Doğu” öykülerini biraz eşeleyip kaynaklarına inersek kültürümüze çok da yabancı olmayan unsurların üzerine kurulduğunu Rushdie, bize Doğu’yu ya da Batı’yı anlatsın fark etmez, değişmeyen görürüz bunların. tek şey ise dilindeki büyü ve hiç eksilmeyen bu hınzırın “kendince” Özellikle “İyi Nasihat eğlence arayışı. 2011 Yakutlardan Bile Ender Bulunur” ve “Sakalı Şerif” öykülerinde yazar, günümüz Türkiyesi’nin de kadim kaynakları arasında bulunan İslam kültürünün, Doğu toplumlarındaki yakın dönemde görülen yansımalarını işliyor. Kader, tevafuk, inanç ve batıl ekseninde dönen bu öyküler, eski anlatılardaki “kıssadan hisse” tadını da içinde barındırıyor. Ayrıca, yine Doğu toplumlarında belirgin olan dedikodu, saklı saklı içki tüketme, umacılar, dilenciler ve mucizeler gibi bize yabancı olmayan unsurlar da sağlam bir motif olarak yerini alıyor bu öykülerde. “Doğu” öykülerine sadece içeriği bakımından Doğulu demek, onları yazan kadar okuyacaklara da haksızlık etmek olur. Yazar bu öykülerde, geçmişten gelen ve her şeyi gören, tek sesli bir tanrıanlatıcı tonundan yakalıyor hikâyeyi. Her şeyi görüp geçirmiş biri olarak konuşan “bilge” anlatıcı, Doğu’nun eski hikâyelerindeki anlatıcının sesinden ses CUMHURİYET KİTAP SAYI 1118 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle