25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

brahim Dizman’dan Süleyman Çelebi kitabı Çocuk işçi büyüyünce Süleyman Çelebi daha on yedi yaşında çocuk işçi olarak başlar çalışma hayatına. Yirmi sekizinde DİSK’in Örgütlenme Daire Başkanı olur. DİSK Genel Başkanlığı’na giden yolda, 12 Eylül’ün en ağır faturasını ödeyenler arasında yer alır. DİSK mensubu olarak dört yıl cezaevinde kalır. Hayatı boyunca işçi sınıfını ve eylemlerini kararlılıkla savunan ekibin içinde yer alır. DİSK’in yeniden açılış sürecinde, yaşanan baskılara karşı koyarak örgütlenme çabasını devam ettirir. 1 Mayıs alanının yeniden işçilere açılmasında bayrağı en önde taşır. İbrahim Dizman, Süleyman Çelebi: Emeğe Adanmış Yaşam kitabında, bir işçi önderinin yaşamını, sendikal mücadelesinden yola çıkarak anlatırken, ülkemizin son elli yıllık tarihine de ayna tutmayı amaçlıyor. Ë Rozerin DOĞAN imi insanların hayat hikâyesini sadece bir biyografi olarak okuyamazsınız. Hayat hikâyeleri, yaşadıkları dönemle öyle özdeşleşmiştir ki, yaşadıkları dönemin derin tarihini, sosyal, siyasi izlerini de taşır. Hele bulunduğu yere en alttan başlayarak gelmişse, bir başarı öyküsüyle pekişmişse. İşte Süleyman Çelebi’nin hayat hikâyesi; Türkiye’nin son elli yılını kapsayan, işçi mücadelesinin, siyasal çalkantıların derin izlerini taşır. EMEĞİN YANINDA BİR HAYAT 1970’li yıllar, “sabahın bir sahibi” var diyerek yürüyen işçilerin Türkiye’ye damgasını vurduğu, dalga dalga büyüyen mücadelenin yıllarıydı. Süleyman Çelebi, o yıllarda çocuk işçilikten DİSK Başkanlığı’na giden yolu başarıyla yürümüş bir işçi önderi. İşçi sınıfı hareketi yükselirken, sınıfın duyarlıklarını yüreğinde duyumsamış, yıllarını grev çadırlarında, fabrika tezgâhlarında, direnişlerde, eylemlerde ve hapislerde geçirmiş bir sendikacı. Süleyman Çelebi iplik fabrikasında çocuk işçi olarak başlar çalışma hayatına. On sekiz yaşında sendikanın şube başkanı olur. İşçilerin hayatını kolaylaştırmak için onlarla ele ele mücadele eder. 1516 Haziran’da büyük işçi direnişinin örgütleyicisi ve önderlerinden olur. Titizlikle fabrikadan fabrikaya örgüt kuran sendikacı olarak öne çıkar. DİSK’in yedinci genel kurulunda yaptığı konuşmayla yıldızı parlar. DİSK başkanı olur. 12 Eylül darbesinden sonra cezaevinde yatar. Çıktıktan sonra yılgınlık yerine, bilenerek mücadelesine kaldığı yerden devam eder. DİSK yeniden açılır. Bundan sonra Taksim alanının 1 Mayıs’ta işçilere açılması için mücadele eder. 1 Mayıs 2010 günü kırmızı kazaklı Çelebi, onca yıl yeraltında, umutla, sabırla bekleyen ve şimdi yeniden bir ırmak gibi çağlayan kitlenin karşısına, 1 Mayıs Taksim Meydanı’na başı dik çıkar. “Ben emeğin yanında bir yaşam seçtim. Zordu ama büyük bir heyecan hissettim içimde. Kemal Türkler’i, Abdullah Baştürk’ü, Kemal Nebioğlu’nu, daha nice dürüst, devrimci, yüreği işçiler için atan sendikacıları tanıdım. Türkiye’nin her yerinde özveriyle çalışan sendikacıları tanıdım; yoksuldular ama onurluydular. Devrimci ve umutluyduSAYFA 14 21 TEMMUZ K lar. Birlikte meydanlarda taleplerimizi haykırdık, grev çadırlarında çay ve sigara eşliğinde soğuğa direndik. Türküler söyledik birlikte, güldük, ağladık, dertlerimizi paylaştık. Ruhumun köklerine sindi onlar.” Çelebi’nin hayat hikâyesinin özetidir bu cümleler. “Mutluyduk, umutluyduk” sözcükleri hayatının özeti olur. Yaşadıkları bütün zorluklara rağmen devrimci ve umutludurlar. Gelecek güzel günlerin inancıyla, her türlü sıkıntıyla baş edebiliyor, mutluluğun paylaşmaktan geçtiğini bilerek ve özümseyerek yollar katediyorlardı. Hiç şüphesiz sahip oldukları gücün farkında ve Türkiye’nin demokratik, sosyal hayatına kattıklarının bilincinde, her türlü olumsuzluğa direnme ruhuyla, büyük işlere imza atıyorlardı. GÜZEL BEBEK EVLATLIK VERİLMEZ Çelebi’nin dedesi Çelabadze Hasan savaşa gider ve savaşın sonunda köyüne dönemeyenler arasındadır. Babası Mahmut Cemal ise sevilen, sözü dinlenen, çalışkan biridir. Bu yüzden muhtar olur, kendini de Demokrat Partili hisseder. Muhtarlık yaptığı yıllarda Anadolu Ajansı’nın yaptığı bir haberi, yalan haber olarak değerlendirdiği için “devlete küfür” ettiği gerekçesiyle cezaevine konur. 1960’ın ardından Mahmut CeSüleyman Çelebi iplik fabrikasında çocuk işçi olarak başlar çalışma hayatına. derler. Derler, çünkü bundan sonra çocuk düşünmezler. Ama bir süre sonra altıncı çocukları doğacaktır. Altıncı çocuklarını evlatlık vermek durumunda kalacaklardır. “Ve soluğum tükenmedikçe bu doyumsuz dünyada/ güneşe karışmadıkça etim/ kavel grevcilerinin türküsünü söyleyeceğim/ ve izin verirlerse istinyeli emekçiler/ ve izin verirlerse İstinye’de emekçi kardeşlerim/ izin verirlerse kavel grevcileri/ ve ben kendimi tutabilirsem eğer/ sesimi tutabilirsem/ o çoban ateşlerinin parladığı yerde/ ve erkekçe direnilen yerde Kavel’de karın altında nişanlanıp/ dostlarımın arasında öpeceğim nişanlımı/ Kavel kapısında.” Hasan Hüseyin’in dizelerinde hayat bulan Kavel direnişi, 1961 Anayasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra yükselen direniş ruhunun bir göstergesidir adeta. Bu aynı zamanda işçi sınıfını DİSK’e çıkaran yolun ilk adımları olur. Yıl 1962’dir. İşçiler haklarını almak için tarihe geçecek eylemlere imza atar. İbrahim Dizman, Çelebi’nin hayat hikâyesini kaleme alırken, Türkiye’nin sendikal tarihini, hatta önemli hatlarıyla siyasal tarihini de aktarmayı ihmal etmemiş. Dizman’ın kaleminden, yapılan uzun işçi yürüyüşleri, etkileyici bir anlatımla kitapta yer alırken, karşımıza dirayetli, dışarıdan değil içerden işçinin yanı başında mücadele eden bir işçi liderinin portresi çıkmış. Gün gelmiş şehir şehir dolaşmış, gün gelmiş grev çadırlarında sabahlamış, gün gelmiş çıplak ayaklarla işçilerle birlikte yürümüş. Yalnız Çelebi’nin değil 1960’lı yıllarda Abdullah Baştürk, Kemal Türkler gibi işçi sınıfının önemli liderlerinin mücadeleleri de kitaba girmiş. SORARLAR BİR GÜN SORARLAR 1977, 1 Mayıs tarihe; “Kanlı 1 Mayıs” olarak geçti. Verilen canların hesabı tutuldu. Ruhi Su “Sorarlar bir gün sorarlar” dediğinde, birçoğu için bu bir ant oldu. O alan yıllarca işçilere kapalı kaldı. Ama mücadele devam etti. Gün geldi devran döndü. Tarih 1 Mayıs 2010. Yer, Taksim Meydanı: “Kırmızı kazaklı adam, Kemal Türkler’in, Abdullah Baştürk’ün kürsüsünden, alandaki masal kahramanına seslenmek üzere bir adım öne çıktı. Derin bir soluk aldı; yıllar yılı grev çadırlarından, miting alanlarından, fabrika yemekhanelerinden, sendika lokallerinden, işkencehane hücrelerinden, cezaevi koğuşlarından biriktirdiği duygularıyla konuşmaya başladı.” Arkasında dünyayı avuçlarında tutan güçlü kollu, üreten ellerle o günden bugüne belleklerden silinmeyen o büyük afiş duruyordu. Çelebi o kürsüden; işçi sınıfına, aydına, yurtsevere, yürüttükleri mücadelenin sonucunu almış bir dinginlikle sesleniyordu: “Türkiye işçi sınıfı tarihini şanla yazmıştır. Kavel’de grev hakkının kazanılmasından Tekel’deki onurlu direnişe kadar bu tarih her gün yazılır. Sermayenin saldırıları, iktidarların baskıları bizi yıldıramaz. Birlikte mücadele verdiğimizde, işçi sınıfının gücünü gösterdiğimizde, aşamayacağımız engel yoktur. 1 Mayıs 2010 bunun açık kanıtıdır.” Kürsüden akan ırmağa seslenen adamın, çocuk işçi olarak başladığı yürüyüşü, o gün, Taksim alanında tarihi bir kez daha yazıyordu. Sormuşlardı. Almışlardı. Süleyman Çelebi: Emeğe Adanmış Yaşam/ İbrahim Dizman/ Heyamola Yayınları/ 336 s. İbrahim Dizman, Çelebi’nin hayat hikâyesini kaleme alırken, Türkiye’nin sendikal tarihini, hatta önemli hatlarıyla siyasal tarihini de aktarmayı ihmal etmemiş. mal’in de yargılanması biter. Altı ay cezaevinde kalır. Cezaevinden çıkınca, kendisine iftira attığını düşündüğü köylülerine küser ve İstanbul’a göçmeye karar verir. Bu, ailenin ve tabii ki Çelebi’nin hayatında bir dönüm noktası olur. Yıllar sonra göçtüğü topraklara gider. Virane evini, dede evini bulur: “Gittim, gördüm, ata yurdunu. Akrabalarımı buldum. Duygusal bir buluşmaydı. Uzun yıllar sonra tanıştık. Dedelerimin yaşadığı toprakları gezdim, köylerini buldum. Kendimi köklerimle buluşmuş gibi hissettim.” Çelebi, Gürcü ve Müslüman bir aileden gelir. Rusların baskılarını arttırması üzerine gitmekten başka çare kalmaz Çelabadze ailesine. 1880’li yıllarda aile göçüp Vona (Perşembe) Fatsa arasında Ordu kazasına bağlı Aziziye köyüne yerleşir. Ailenin 1952 yılında adını Süleyman koydukları bir çocukları olur. Bu arada Çelabadze ailesinin soyadı Çelebi olmuştur. İstanbul’da “hala” dedikleri uzaktan bir akrabaları vardır. Ailenin çocukları olmaz. Süleyman doğunca “bize verin evlatlık edinelim” derler. Akrabalar varlıklıdır. Küçük Süleyman’a İstanbul’da iyi bir yaşam vaat edillir. Aile bu teklifi düşünür. Fakat ablaları “Bu bebek o kadar şirin ki vermeyelim” der. Çelebiler akrabalarını da kırmak istemez. “Bunu değil, bundan sonra bir çocuğumuz daha olursa onu verelim” 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1118 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle