Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
hiçbir aman espitimir iki ığı, inn Demir min deki ni de YE kaliştirgıç a yaşaDeğişti r ve nin k jondönen n… ı neı aslınazı… önce i o yadolu tiğiniz ak dekarşısi aynı da, his klaşçine bir a boşdönaya, pmaya azı uçrsun tuı birğa soluendiliamak ratın teyazıyverdi. yek için nızda, rosonra üyora yüzü başdönmesiyle cesaret edilebilecek türden, çılgınca bir his olsa gerek bana o ilk cümleyi yazdıran ve yaşamayı bırakıp gitmeye niyetim olmadığını açık ettiren... Aradagerçeklik... Romanın bütünü bir aradagerçeklik diyebilir miyiz? Evet, tabii; orada yaşıyoruz zaten, aradagerçeklikte. Yazı sayesinde bu bölgeyi keşfetmemiş olsaydım topraksız kalırdım. Bu etkiyi yaratabilmek için kendimce sıkı bir sınavdan geçtim. Romanın yayımlanması süreci bile bu hisse eşlik etti. Mayıs ortasında kitabı elime aldığımda bu aradagerçeklik hissinin konu mankeni olmuştum. Kitap çıktı mı gerçekten, yoksa başlangıçta düşünü kurduğum kitabı mı hatırlıyorum? Hem gerçeği sakınmadan, olanca netliğiyle anlatacaktım hem de yazdıklarımı, kurduklarımı, düş dünyamı o gerçekliğin içinde nefes alabilecekleri bölgelere yerleştirecektim. Düş ile gerçeğin aynı bünyede uyumlu yaşaması çok önemliydi. Organ nakli yapılmış gibi. Sorunuz bu bakımdan çok anlamlı. Bunu düşündüğünüze göre sizin için bünye kendisine takılan organı kabul etmiş sanırım. İnsanın yaşadıkları, yapıta dönüştürme sürecinde başına gelenleri, bütün samimiyetiyle kendini olabildiğince şeffaflaştırarak yazısına dahil etmeyi göze alıyorsa hem yapıtın hem de hayatın sınırlarını genişletiyor gibi bir hissim var. En azından böyle bir genişliği yaratma yolunda çaba harcamış olmak bile sanki insana o genişliğin tapusunu veriyor. “DOĞANIN İÇİNDE BİR GEZGİN HAYATI YAŞIYORUM” ¥ zının buyruğunda, ‘Dokuz yıldır doğanın içinde gezgin bir hayat yaşıyorum. İstanbul’da yaşadığımı söylemek yanlış olur; İstanbul bir bakıma bavulumu hazırladığım, arkadaşlarımla, ailemle buluştuğum yer’ diyor Pelin Özer. oğaadın ıda, azgeçeyleri, ını, sıa tırimi öz etcümzan ki” gibi ; Söz, si. Kiinden akıma la a ¥ 1118 Canlılar için hafızasız olduğunu ve her fırsatta onlara değersizliklerini duyurduğu kente veryansın koşutunda toprağa uzanarak doğaya bin beş yüz kere haklıca sığınış… 17 Haziran’da, Tepe’de olmaya karar vermişti. Her geçen gün daha da canlanıyor, zihninin sayfalarını çevirip okumayı sürdürüyordu. Bir rüyaya hazırlanır gibi hazırlanıyordu 17 Haziran’a, o adı bir günlük aslı sonsuz yolculuğa... Her gün yürüyüş yaparak doğadaki ayrıntıları kaydediyor önce. Bir yandan da AteşHavaSuToprak metinleri kuruyor… Romanında baskın ve aslolan doğanın ruhta kavrulan terminolojisinden yola çıkarak sorarsam bir doğa yürüyüşü bu metin... Öze ve töze yolculuk... Bu metnin bir doğa yürüyüşü olarak okunmasını çok istemiştim. Ateş, Hava, Su, Toprak metinleri yürüyüş sırasında tutulmuş kayıtlardır bir bakıma. O metinleri gerçekten yürürken kurdum, “Toprak Kitabı”nı yazmaya, kış sonu bir yaylada toprağa serildiğim ânı anlatarak başladım. Kentin dışına iten, ezen havasından eser yok doğada, ifademe göre çevreliyor beni. Üşüdüğümde üstümü örtüyor, acıktığımda doyuruyor. Haiku şairlerinin adresi olmazmış. Onlar köy köy dolaşır, haikuları karşılığında karınlarını doyurup yağmurdan, soğuktan korunacak bir dam altı bulurlarmış. Bizim saz şairlerimiz gibi. Hep bu hisle yazdım, yazıyorum. Dokuz yıldır doğanın içinde gezgin bir hayat yaşıyorum. İstanbul’da yaşadığımı söylemek yanlış olur; İstanbul bir bakıma bavulumu hazırladığım, arkadaşlarımla, ailemle buluştuğum yer. En önemli beslenme kaynağım doğa, sorularımı hiç yanıtsız bırakmıyor, anlayışını, şefkatini esirgemiyor benden. Doğadaki direnişi, canlılığı, meydan okumayı, bilgeliği, sürekli yinelenen doğumu ve ölümü izlemeye başladığımda önümde yepyeni bir hayat açıldı sanki. Yeni çalışmanızı sorarak bitirelim söyleşimizi. Okuru başka hangi rafine metinler bekliyor? Şiirler, söyleşiler, denemeler, gezi yazıları hep devam ediyor, dergiler yazıyla ilişkimi ayakta tutuyor ama 17 Haziran’ın yayımlanmış olması, başladığım ikinci romanın devamı açısından çok önemli. Yine soluğumu tutarak yazmayı deniyorum. Daha ham, diyalog halinde akan ama tekil bir metin olacak. Bu sefer daha da yalın olmaya çalışıyorum, doğanın içinde tam anlamıyla çırılçıplak. gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr 17 Haziran/ Pelin Özer/ Alef Yayınevi/ 152 s. 21 TEMMUZ 2011 SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1118