27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

olsun Bazı veda. ı olmak hepia tam onra ektupdanım. m, ok isterse le bir h, şimm beni e bileOysa ıkta da ir, düşup bir ‘dü, bir yen, nı bekasıl azı yaşa bekmesi de nçlimden ma şehem sızca r Maave çedını dalı bir m. Bağı da ne etse z. On sini yam hocabelki den bekli gazeti ve ayım alar” nra mnuna ekıl, rf adlı iirleri la ilgili air i Zarf” n adı a kudiyotabım cü basbaskıye ciderin de uyor, öyle andı. ına üşünir Zarf lumlu, eni şiirir kısmı a soneın ¥ r 1118 ¥ düşünceden okur tarafından okunduğunu biliyorum, bu da ayrıca beni sevindiriyor. Vicdan mektupları diyelim, hayata, insana, gençlere, hayvanlara, doğaya dair bir vicdan ve mektupları. Haziran, Tekrar’daki mektupların toplandığı kategoriler ve bu kategorilerdeki duygu geçişleri… Hemen her duygu var… Haziran, Tekrar, benim “Açık Mektup”larımı topladığım ilk kitap. Rahmetli Erdal Öz okurmuş gazetede, bunlardan bir kitap yapalım dedi, henüz iki yıldır yazıyordum. Sevgili editörüm ve genel yayın yönetmenim İlknur Özdemir de o zamanlar Can’daydı, birlikte çeşitli başlıklarla bölümlere ayırdık kitabı. Bu yeni baskısında da o bölümler vardır. Mektuba, mektup; aşka, kardeşliğe, arkadaşlığa, çocukluğa, hayata ve ölüme, zamana, yola, şiire ve yazıya mektup… Bir de “Seyrek İnsanlar Seçkisi” adını verdiğim küçük portre denemelerimin yer aldığı bir bölüm vardır ki bunlar da gazetede yayımlanmıştı, çok sevdiğim ya da o sıralarda yitirdiğim kimi insanlara yazılmış mektuplardır. Galiba şiiri nasıl mektup niyetine yazıyorsam, bu mektupları da konu ve bağlam ne olursa olsun bir uzun mektubun bölümleri gibi yazdığımı düşünüyorum. Gazete köşeyazısı olarak yazıldılar ama kültürsanat sayfasında yazıldıkları için, editörüm sevgili Cem Erciyes’in de hoşgörüsüyle sanki dergi yazısı gibi kaleme alındılar, yani özellikle ilk birkaç yılın ‘açık mektup’larının güncellikle neredeyse hemen hiç ilişiği yoktur. İstediğim gibi yazdım, yaza yazdım, güze yazdım, kuşa yazdım, sokağa yazdım, eve yazdım, düşe yazdım... Hemen her duygu var doğru… Sonraları tabii Türkiye’nin de gündemi iyice yakıcı olmaya başlayınca, F tipleri, ölüm oruçları, Hrant Dink cinayeti... O zaman doğal olarak o meselelerle ilgili de hayli ve sert yazılar yazdım. Sivas Madımak katliamı, Kürt çocuğu Uğur’un terörist diye bedeninin delik deşik edilmesi, Seyfi Turan’ın dipçikle ruhunun ve bedeninin kırılması gibi vahşetler karşısında kimse sessiz kalamazdı, ben de kalmadım. O yazıları daha sonra yayımlanacak ve muhtemelen de adı Vefa Bazen Unutmaktır olacak denemeler kitabında topladım. Haziran, Tekrar kendi çapında küçük bir okuyucu kitlesi yarattı, yıllardır aranan bir kitaptı, birkaç okur bulamadığını söyledi, en son da sevgili şair kardeşim Ercan Yılmaz söyleyince, ben de İlknur Hanımdan “umumi arzu” üstüne, yeni baskısını yapıp yapamayacaklarını sordum, o da sağ olsun haziranda tekrar yayımladı kitabı. Yani Can Yayınları’nda ilk o yayımlamıştı, yeni baskısını da yine Kırmızı Kedi’den onun yayın yönetmenliğinde yayımlamış oldum. Ee, ne de olsa, Haziran Tekrar, editör, tekrar! “HER ŞEY KIZIM NAR NİYETİNE” Minik kızınıza atfen Nar’lı mektupları da anlatın Haydar Ağabey… Tabii, “İki küçük nar” yazısından tutun başka mektuplara kadar pek çok yerde var Nar. Toplu şiirlerimin ilk cildinin adı da Nar ve 2000’de yayımlanmıştı, yani on bir yıl önce. Şiirde, yazıda, mektupta, düşüncede, ruhta Nar’ı olgunlaştırdıktan sonra da Nar geldi yani. Şimdi de yazıyorum elbette, Nar’a açık mektup yazdım, Nar şiirleri yazdım. Sonbaharda iki yeni kitabım çıkacak, biri tümüyle kendi şiirlerimden oluşan ve adını Aşk Şiirleri Antolojisi koyduğum yeni şiir kitabım ile ilkokul çocukları için yazdığım şiirli bir alfabe olan Nar Alfabesi yayımlanacak. Bu kitabı da Nar’la konuşur gibi yazıyorum, hayvan lar, bitkiler, meyveler üstüne 29 harf ve her harften üç şiir olmak üzere, toplam 87 şiirden oluşan bir alfabe. Hepsi mektup niyetine, hepsi şiir niyetine, hepsi Nar niyetine... Şiir ve mektuplarınızdan güç alarak siz ailesine hayli bağlı, onları ölesiye özleyen, rol model alan büyümemiş bir çocuk gibi Haydar Ergülen… O çocuk hep çıkıyor karşımıza hemen her satırda, dizede, sayfada... Şimdi sözü o çocuğa verelim… Derdini yazıyla daha iyi anlatan ya da öyle sanan bir çocuktum. Genellikle şiir, deneme, mektup gibi şeyler yazan çocuklar daha içe dönük, daha mahcup çocuklar olurlar. O mahcubiyetten ötürü de hayata fazla açılamazlar ve biraz daha mahrem ya da özel diyebileceğimiz, belki de daha kişisel diyebileceğimiz bu tür yazılara ve şiire düşkün olurlar, ben onları ‘arka oda çocukları’ olarak niteliyorum. Ben de öyleydim, çocukluğunu yaşamayan çocuklardan yani. Yaz günleri bile evlerin serin arka odalarında kitaplar okuyan, yazılar ve şiirler yazan hülyalı çocuklar. Sonra da büyüdüklerinde, yaşamadıkları çocukluklarına duydukları derin ve yakıcı özlemden doğru ‘Haziran, Tekrar’ gibi kitaplar yazarlar! Sanki o haziranları çok ve çocuk olarak yaşamışlar gibi, aslında haziran, bir kez! demek isterler. Bir daha çocuk olmayacaklarını bilirler, bu yüzden de içlerini yazıya, şiire dökerler. Eh bir de yaş 50’yi geçince, ben 55 oldum, çeneleri düşer, bire bin katarak anlatmaya başlarlar. Şiir yetmez, yazıya sarılırlar ve durmadan anlatırlar. Benim son yıllarda düzyazılarımın çoğalması, düzyazı kitaplarımın sık yayımlanması biraz da bundandır, yani ihtiyarların bazılarına özgü o çenesi düşüklük sebebiyledir. Bu yıl benimle ikinci kez söyleşi yapıyorsunuz sağolun, ilki Zarf kitabım nedeniyle idi, arada başka özel bir kitap daha yayımladım, trenler üstüne yazdığım kırk kadar yazının toplandığı Trenler de Ahşaptır yayımlandı, uzun bir tren övgüsü diyelim, tabii bütün trenlerin geçtiği Eskişehir övgüsü de sayılır o kitap aynı zamanda. Şimdi de ‘Haziran, Tekrar’. Ama sorularım bitmiyor hiç değil mi? Bu söyleşilik son sorum da düzyazıyla ilişkinizi açmanızı ilişkin olsun… “Düzyazı yazmak, şiir yazmayı azaltıyor, bu da iyi bir şey” demiştim, diyorum ama. Düzyazının da çoğalması tehlikesi var. Ayrıca kendimde şöyle bir şey fark ettim, kuşkusuz düzyazıyı şiire göre daha kolay ve rahat yazıyorum, çünkü gündüzleri yazıyorum, daha uzun zamanlarda. Şiiri gece yazıyorum, pek çok ‘gece bekçisi’ arkadaşım gibi! Şairler gece bekçisi değil midir? Geceler kısa, kızım Nar küçük, bazen onunla erkenden uyuyoruz. Hem de bir hiyerarşi sıralamasından filan değil ama şiir benim için önceliklidir, düzyazı daha sonra gelir. Fakat şöyle düşünmeye başladım, yani bir şiir tanımı olarak, “şiir, denemedir” diyorum ve şiirin adının gerçekte “deneme” olması gerektiğini söylüyorum. Çünkü her seferinde şiire acaba bu sefer yazabilecek miyim, nasıl başlayacak duygusu, acemiliği ve hevesiyle oturuyorum. Yani her seferinde deniyorum. Oysa düzyazı için elime kalemi alıp yazmaya başlıyorum. Bu yüzden son dönem şiirlerimde düzyazının, düzyazılarımda şiirin payı arttı. Bazen de bir şiiri önce “düz” yazıp, sonra şiire dönüştürdüğümü itiraf etmeliyim! İşte böyle… gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Haziran, Tekrar/ Haydar Ergülen/ Kırmızı Kedi Yayınları/ 186 s. 21 TEMMUZ 2011 SAYFA 17 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1118
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle