09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ar k’ Psikolojik ya da fiziksel şiddetin ve bu şiddete tanıklığın sınır veya kimlik tanımamasıyla ilgili. Hangi şartlara doğmuş olursa olsun, kişilerin, maruz kaldığı olaylara benzer tepkiler verebilmeleriyle ilgili. Dolayısıyla Derdâ ve Derda’nın ruh ikizliği doğuştan gelmiyor. Sadece ikisinin de üzerinden geçmiş olan hayatın bıraktığı tekerlek izleri öylesine benziyor ki, birbirlerinden başka çareleri kalmıyor. ¥ ndiğu” ür uğu eti, an. edilditler ve debiyanuz… k sayınılıyor nin her uğunu n bu gıçtan a ha cede bir Ama m! İki sınız âyeleridemenden da? ayatlar n¥ olaAz’ın et ni yan, mak ğı bu ık şacaceması çıı, saan! ageçlua geyazadeveriçine muş lırsa gen tüyrek; baapa .com 1105 ‘OYUNLAR İLHAMI HAYATTAN ALIR’ “Sadomazoşizm denilen oyundaki roller, sokaktaki insanların gündelik yaşantısının bir parodisiydi. Sadece bir canlandırma (…) Yalnız bu parodide, sahibe hayatı, köle de insanı simgeliyordu. Ve bütün insanlar hayat tarafından dövülür, nadiren de ödüllendirilirdi. Bu kadar basit.” Hakikaten, romanda biraz acı, biraz da iğrenme duyduğumuz olaylar aslında hayatta yaşadıklarımızın bir tezahürü mü? İnsanın bilmediği bir şeyi hayal etmesi nasıl mümkün değilse, böylesi bir oyunu da yoktan var etmesi mümkün görünmüyor. Sadece acı ve zevk alışverişi üzerine kurulu bir iletişim biçiminin gökten zembille inmiş olduğuna inanmak biraz zor. Mutlaka bir ilham kaynağı vardır ve oyunlar ilhamı hayattan alır. Aradaki “lütfen, rica ederim,” gibi nezaket sözlerini kaldırırsanız, birçok insan ilişkisinin sadece acı ve zevk alışverişinden ibaret olduğu görülebilir. Umursamazlık ve şiddet: Sadizm ve mazoşizm. Doğu’yla Batı arasında yaşananlar gibi… Romandaki benzetme bu yönde, ne dersiniz? Aslında rollerin sırayla değiştiği bir hal bu. Bu yüzyılda acı veren Batı’yken, gelecek yüzyıl sadist rolüne Doğu’nun geçebileceğine ilişkin bir cümle. Batı’nın “Müslüman kadın nükleer bir bombadır” cümlesi gibi düşündüğü bir yaşantıda, bu düşünceye sebep Avrupa’da çöreklenen cemaat ve aşiret sisteminin etkisi büyük sanırım? Bu düşüncenin temelinde, daha çok, Az/ Hakan Günday/ Doğan Kitap/ tanımama yatıyor. Bu da karanlıkta kala356 s. na kimlik yakıştırma çabasını getiriyor. Eğer dünya hakkında pek de fikri olmayan bir İngilizsen ve komşun, yüzünü asla görmediğin, simsiyah kumaşlar içindeki bir kadınsa, hayal gücünün devreye girme ihtimali çok fazla. Özellikle de kitlesel iletişim araçlarının yönlendirdiği hayal gücünün. Tabii ki cemaatlerin Batı’da daha görünür olmasının da bir etkisi var bütün bu algıda. Ama sonuçta, her şey, tarafların birbirini yanlış anlaması üzerine kurulu. Gerçeğin algısının ne kadar farklı olabileceğine bir örnektir aslında bu hikâye. Özellikle bu sarmalda İngiltere’yi seçmeniz de bir tesadüf olamaz? Gidip gözlemlediniz mi örneğin? Özellikle böyle bir amacım yoktu ancak bazen farkında olmadan, bazı görüntüler aklınızda kalır. Tabii, Londra’nın kaotik yapısının romandaki ters karşılaşmalara son derece elverişli olduğunu da belirtmeliyim. Dolayısıyla Bir kelimeden karanlık bir destan yaratmış yine Günday. Modern çağda geçen, “az” postmodern bir peri masalı anlatmış. birbiriyle asla yan yana CUMHURİYET KİTAP SAYI 1105 gelmeyecek insanları aynı sahnelere düşürmek istiyorsanız şehir olarak Londra’yı seçmekte fayda var. Romanın ikinci bölümünde başta da konuştuğumuz gibi bambaşka bir hayatı yaşadığını düşündüğümüz Derda’nın hayatını okuruz. Adında sadece şapkası eksik Derda’nın hikâyesi de mezarlıkta başlar, yeraltında ve hücrede devam ettikten sonra gene mezarlıkta son bulur. Şimdi düşündüm de bu romanın ana kahramanı ne Derdâ ne de Derda; alabildiğine Oğuz Atay, ne dersiniz? Ana kahraman mı bilemem ama bu romandaki hayali olmayan tek kahramanın Oğuz Atay olduğunu biliyorum. Kimisi deli diye düşünecek, kimisi zır deli Derda’nın Oğuz Atay’ı keşfedişi, onu sahiplenmesi, günlüklerini okuyunca da çektiği bunalımı, acıyı sahiplenip intikam sürecine yol alması!.. Sanki Derdâ’da olduğu gibi Derda’da da bir insanlık parodisine tanık oluyoruz okur olarak? Kurulan ilişkideki saflık derecesiyle ilgili bir durum. Tarafların saflıklarıyla ilgili. Canı yanmış bir dostun intikamını alırken bedelini asla düşünmemekle ilgili. Sanki Derda gibi Hakan Günday’ın da Oğuz Atay’ı sahiplenemeyen, onu anlayamayan dönem aydınından bir intikam alma biçimiydi bu yazılanlar... Galiba, ben, bugüne kadar sanatı hak ettiği biçimde değerlendirilmemiş ve değerlendirildiğine tanık olamamış bütün insanların intikamıyla ilgiliydim bütün bunları yazarken. Van Gogh’dan Oğuz Atay’a kadar bütün sanat dehaları adına bir intikamdı. Romanın sonunda, Hakan Günday kendini nerede görüyor? Yazarlık kariyerinin hangi aşamasında? Derdâ’nın da sık kullandığı gibi “her neyse…” Her roman öncesinde ilk kez yazıyormuş gibi hissettiğim için bu konuda pek bir fikrim yok. Dolayısıyla belki de benim yazarlık kariyerim her romanda yeniden başlayıp bitiyor. 21 NİSAN 2011 SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle