09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hakan Günday’la ‘Az’ı konuştuk ‘Bu hikâye, gerçek algısının ne kadar farklı olabildiğine bir örnek’ Hakan Günday’ın kaleme aldığı Az, on bir yaşında bir tarikat şeyhinin oğluyla evlendirilen korucu kızı Derdâ ile hapisteki bir gaspçının aynı yaştaki oğlu “mezarlık çocuğu” Derda’nın bir mezarlıkta kesişen hayatlarının, bu iki çocuğu kırk yıl boyunca her tür şiddetle yontup birbirlerine hazırlayışının, (bütün anlamlarıyla) Yazı’nın bu iki çocuğu birleştirmesinin hikâyesi. Çocuk şiddeti, hayatın şiddeti, aşkın şiddeti, inancın şiddeti, hırsın şiddeti üzerine, A’dan Z’ye şiddet üzerine, dilin ve yazının şiddetiyle bir roman. Günday’la yeni romanı üzerine söyleştik. Ë Erdem ÖZTOP eni kitabınız Az yayımlandı. Öncelikle bu romanın oluşum aşamasını konuşalım mı? Nasıl ortaya çıktı hikâye? Doğu’daki Yatırca adlı kasabadan çıkıp, İngiltere, İstanbul, Edinburgh’ta geçen bir hikâye… Bir romanda ayrıntılı bir olay örgüsü okumak daima ilgimi çeker. Dolayısıyla bu defa, böylesi bir anlatım biçimi kullanmak istiyordum. Olaylar, neden ve sonuç ilişkileri içinde ilerleyecek ve karakterlerin her adımında açıklanabilir bir neden bulunacaktı. Sonrasındaysa, hikâyenin bir karşılaşma üzerine kurulabileceğini düşündüm. Birbirinden her anlamda çok uzaklarda olan iki insanın karşılaşması üzerine. Bir yandan da farklı çıkmazlarda olan çocuklarla ilgili yazmak istiyordum. Hepsi bir araya geldi ve ortaya bu roman çıktı. Sizin için askerlik süreci hayatınızın bir miladı gibi hissettirdi bana en azından yazdıklarınız bağlamında. Büyük bir besin değeri taşıyor bence. Askerlik dönüşü muazzam bir askerlik eleştirisinin merkezinde olan Ziyan’ı okuduk. Şimdi de gene oralardan, Yatırca’dan başlayan bir hikâyeyle karşımızdasınız! Herhangi bir olayın hayatınızın miladı olduğunu söylemek için o olayı yaşadığınızda kaç yaşındaysanız, sonrasında en az bir o kadar yıl geçmesini beklemek gerekir ama askerlik sürecinde tanıklık ettiklerimin üzerimde büyük bir etkisi olduğu da bir gerçek. Eğer insana ilişkin bilgiler, bir hikâye anlatıcısının kullandığı renklerse, o günlerden sonra benim paletimdeki renk sayısı artmıştır. Pek çok siyasi ve polisiye damarı olan bir roman var bu kez karşımızda. ve kimlik ra doğm kaldığı meleriy Derda’ yor. Sad olan ha lesine b çareleri ¥ Y Uyuşturucu ticareti, İslamın alet edildiği insanlar, küçük kadınlar; aşiretler ve dini cemaatler. Yeraltı, gerilim edebiyatına başka damarlar da ekliyorsunuz… Aslında belki de, bu kadar çok sayıda farklı çevrenin hikâyede kullanılıyor olmasının nedeni, insan ilişkilerinin her yerde aynı dinamiklere sahip olduğunu anlatmak ve daha da ilginci, bütün bu ilişki biçimlerinin, aslında başlangıçtan sona kadar dört duvar arasında da hayat bulabileceğini bilmek. Evet sadomazo ilişkilere geleceğim… Onun da yaşam çemberinde bir açıklaması olduğunu okuyoruz. Ama önce biraz karakterleri konuşalım! İki dönemeci olan bir roman yazmışsınız bu kez. Derdâ’yla Derda’nın hikâyelerini okuyoruz. Aslında ruh ikizi mi demeli onlara ya da bilinçakışı tekniğinden mi söz etmeliyiz tam da bu noktada? Aslında aynı zamanlarda, farklı hayatlar yaşasalar da aynı acıları çeken, sonunda benzer hazlara ulaşan iki in¥ sanın hikâyesi… ‘Az’ postmodern bir peri masalı Ë Eray AK ir romancı var. Adı: Hakan. Soyadı: Günday ve bu adam 2000’den beri yazdıklarını okutuyor bize. Kelimelere de sanırım biraz “takık”. Hatta romanlarını bir küçük kelimeden devşiriyor demek bile yanlış olmaz onun için. Baksanıza şu romanların isimlerine: Kinyas ve Kayra, Zargana, Piç, Malafa, Azil, Ziyan. Hepsi de bin bir çağrışıma açık ve içinde düş barındıran sözcükler. Son romanı da öyle: Az. Bir kelimeden karanlık bir destan yaratmış yine Günday. Modern çağda geçen, “az” postmodern bir peri masalı anlatmış. Kahramanları Derda ve Derdâ’nın aynı zamanlarda ayrı yerlerde birbirlerine yaşamalarını masallaştırmış. “Az, dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış on binlerce kelime ve yüzbin B lerce cümle var” (s. 349). Bir kahramanını A’ya, diğerini de Z’ye bindirmiş bu romanında Günday ve onları, harflerin akrabalıklarından, alfabedeki dostluklarından yararlanarak “onbinlerce kelimenin” alkışında bir mezar başında buluşturmuş. Yani, Derda/â’larına zıtlıklarıyla var olan bir dünya yaratmış ve onlar dünyalarında meğer sadece birbirleri için yaşamış. Sadece bu mu? Günday’dan bu kadar “az” şey beklemek, onun hem genç hem usta kalemine sanırım artık çok gelir. Bu peri masalının içine tarikat girmiş, polis girmiş, mafya girmiş, uyuşturucu girmiş, cinayet girmiş; girmiş oğlu girmiş. Bunları geçtim, Oğuz Atay bile girmiş, hatta başrollerden biri ona verilmiş. Yukarıda sayılanlardan birini bile bulmaya hasret kaldığımız şu cânım roman dünyasında, Günday hepsinin hakkını vermiş. Peki, kritik soru: Hepsi var da edebiyat var mı? O da var. Edebiyat zaten Günday’ın serüveninin başından beri hiç eksik olmadığı için mürekkebinde, Az’a edebi haz da dört başı mamur sindirilmiş. Tüm bunları sıralayıp okuyucuya romanda ne bulacaklarına dair biraz ipucu verdikten sonra, bazı tavsiyeler vermek de gerekir. Sonuçta okuduğumuz yazar Günday; biraz delişmendir de kalemi... Az’ı okurken tetikte ol okuyucu. Günday’ın bir çöpü bile sana ileriki sayfalarda bir silah olarak doğrultacağını bilerek çevir sayfaları. Çöpten silah yaratan adamın, karakterlerden nükleer bomba yaratabileceği ihtimalini de asla aklından çıkarma. Romanda karşılaşmalara da özellikle dikkat edersen senin için çok iyi olur, çünkü yanından geçerken yere okkalı bir balgam savuran ve senin ardından tumturaklı bir küfür salladığın adamın, yıllar sonra baban olarak karşına çıkabilme ihtimalinin düşüklüğü, Az’ın tesadüflerden doğan masalının en güçlü yanını meydana getiriyor. Bunu da yaz bir yerlere, elbet lazım olur bu da romanı okurken. Ayrıca öfkeni yatıştıracak bir şeyler de alırsan yanına iyi edersin, çünkü bir masalda gerçeğin içine bu kadar batmak insanın sinirlerini bozabilir. Günday’ın yarattığı bu masalda gerçekler, o kadar derin acılara karanlık bir ışık tutuyor ki bu ışıktan gözlerinizin kamaşacağı ve o karanlık ışıktan başka bir şeyi göremeyeceğiniz, körlüğün sınırından döneceğiniz saklanamayacak bir gerçek. Dikkatli ol! Bir de uyku belası çıkabilir karşına. Ertesi sayfada ne olacağı merakı, sabahlar olmasın psikolojisine sokabilir seni. Aman! Günday’ın kotardığı, “Labirent de neymiş yahu!” dedirten kurguya da biraz dokunmadan geçmemek gerek. Hayat gibi her şey zıddıyla var oluyor bu sayfaların içinde. Her zıt parça, yan yana getirildiğinde anlamsız “nesneler” gibi dursa da yazarın bir küçük ilmiği ya da sihirli dokunuşu mu desek onları bir yapbozun parçaları haline getiriveriyor. Yani doğru parçayı doğru şekilde metnin içine yerleştirmek gerekiyor. İçi fazla fazla doldurulmuş bir yastığa benziyor roman. Dikişler sağlam atılırsa rahat edecek, güzel bir uyku çekeceğiz. Yoksa gecenin bir yarısında yastığın patlamasıyla saçılan tüylerin arasında uyanacağız. Ama rahat olmak gerek; çünkü yastığı diken Hakan Günday. O yüzden başını yavaşça yastığa koy ve gözlerini ağır ağır kapa okuyucu… [email protected] CUMHURİYET KİTAP SAYI 1105 ‘OYU ALIR “Sad roller, s şantısın canland sahibe du. Ve dövülü kadar b acı, bira lar aslın tezahür İnsa mesi na oyunu d görünm şi üzeri gökten mak bir ğı vardı Aradak ket söz ilişkisin den iba Um mazoşiz nanlar yönde, Aslı hal bu. gelecek geçebil Batı bir bom bir yaşa rupa’da teminin Bu d tanımam na kiml sını get hakkınd mayan komşun mediğin lar içind hayal g girme i Özellik şim ara diği hay ki cema ha görü bir etki gıda. A şey, tar yanlış a kurulu. ne kada ne bir ö hikâye. Öze İngilter bir tesa gözlem Öze amacım zen fark zı görü lır. Tab tik yapı ters kar rece elv belirtm birbiriy SAYFA 4 21 NİSAN 2011 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle