22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Altay Gündüz’den insanlar, hatıralar, olaylar ve düşünceler üzerine Geçmişe yolculuk Altay Gündüz Geçmişe Yolculuk‘ta Türkçe, gerektiğini düşündüğü zaman Osmanlıca, kimi zaman da benimsemediği yeni sözcükler yerine, halkın kullandığı, yerleşmiş sözcükler kullanmayı seçmiş. Hakuran kafesi, hırtlamba gibi giyinmek, taraz taraz saçlı… Geçmiş dönemlerde yaşamış insanları o dönemin Türkçesiyle konuşturmuş. “Gün geçtikçe çoğalan İngilizce sözcüklerle yozlaşan Türkçenin günümüzdeki keşmekeşi içinde meramımı, rahatça ve en anlaşılır biçimde ifade etmek istedim” diyor. Ë Yeşim ÖZDEN ir varmış bir yokmuş. Develer tellal, pireler berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken… Evvel zaman içinde kalbur saman içinde; cinler cirit oynarken eski hamam içinde… Raviyanı ahbar ve nâkilanı âsar rivayet ederler ki, çok eski zamanlarda… Bu sözleri çocukken defalarca işitip büyümüş olanlarımız çoktur. Şimdilik. Sadece bir nesil sonra, Anadolu’nun bir yerlerinde hâlâ torunlarına masal anlatan nineler, yeğenlerini gündüz uykusuna yatıran halalar ve teyzeler yaşamdan, masal anlatmak ve masal dinleyerek büyümek gibi bir yaşamsal ayrıntı da günlük hayattan çekilince, ne olacak, üzerinde düşünmek için üşenilmemesi gereken bir mesele. Kişiliğimize, olanı, insanı ve dünyayı algılama tecrübemize yeni şeyler eklenirken, bir şeyler hem de güzel ve ince olan bir şeyler yaşama biçimimizden tamamen mi çekip gidecek? ve teyzesi tarafından denize böyle alıştırılmış. Teyzesinin ellerinin güzel olduğunu, tırnaklarının uzun, bakımlı ve ojeli olduğunu hatırlıyor. Teyzesinin tırnaklarını ojesiz gördüğünü hiç hatırlamıyor. Babasının pürüzsüz buğday rengi cildi hatırında. Usturayla sabunsuz tıraş olduğu. Büyükbabası da usturayla tıraş olurmuş ama sabun kulllanırmış. Yazar bir dönemki ülkemizin günlük hayat ayrıntılarından birini şekillendiren bu hatıraları şöyle ifade ediyor: “Babamı, büyükbabamı, kayınpederim Hikmet Bey’i ve öteki büyüklerimi hiç tıraşsız görmedim. Ben de onlar gibiyim.” Mekânlar. Evlere giderken taş döşeli patikaların sağına soluna yol boyunca dikilmiş lavanta çiçekleri, sardunyalar. Saksılara sokulmuş çıtalara takılı yumurta kabukları. Eski insanlar yumurta kabuklarının uğur getireceğine inanırmış, kabuklar bitkilerin nazara gelmesini önlermiş. Yazarın çocukluk, ilk gençlik yıllarının peşinde pek çok yer ve mekânın geçmişten bugüne nasıl geldiğinin, gelip gelemediğin izini sürebiliyorsunuz. Gazinolar kapanmış, bahçeler başka bir şey olmuş, parklar da. Semtler duruyor ve fakat her biri artık bir başka. Üsküdar’daki Tulumbacılar Sokağı’na adını veren itfaiye istasyonu yok artık. Beylerbeyi, Beyoğlu, Tophane, Çamlıca, Teşvikiye, Yeşilköy, Pendik… Erenköy’de geçen yazlar. 1930’larda Boğaz’a işleyen Şirketi Hayriye vapurlarının adlarını da buraya not düşmek o zamanların toplumsal algısının nasıl olduğu hakkında bir fikir verebilir: Dilnişin (Sevimli), Tarzı Nevin (Yeni Biçem), Süreyya (Aynı adı taşıyan yıldız kümesi; Ülker, Lat. Pleiades), Şihap (Kıvılcım), İnşirah (Ferah). “Beylerbeyi’ndeki Yaşantımız” bölümünün girişine Charles Dickens’ın “Ev sevgisi, yurt sevgisinin gelişimi sağlar” sözünü alıntılayan Altay Gündüz, 1927 doğumlu. Şişli Terakki Lisesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi mezunu. Betonarme yapı tasarımı mühendisliği B şarkıya, Çin atasözlerinden, Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirine uzanan bir yelpaze içinden yaptığı alıntılar, onun ufkunun genişliğini ve yaşama sanatının naif gayretkeşliğini işaret ediyor. Yazarın önce aile yaşantısından, sonra meslek hayatından, duygusal, düşünsel ve kültürel buluşmalarla şekillenen kişisel dünyasından hafızasının seçip aktardığı anılarla gözler önüne serilen, 1930’lardan günümüze uzanan bir hayatın izinde Türkiye. Köroğlu gazetesi varmış örneğin. Gündüz’ün çocukluk ve gençliğinde haftada iki kez tabloid boyutunda yayımlanan bu gazetenin amacı, kültür düzeyi düşük halka siyasal olayları mizahla aktarmak, karikatürlerle betimlemek, böylece onları aydınlatmak ve bilinçlendirmekmiş. Artık görseli de olan basının bazı sayfalarında ya da ekranlarında en basit bağlaçların bile önden ya da arkadan gelen sözcüğe doğru aralıkla bağlanmadığı günümüzde Köroğlu gazetesi gibi dikkat çekici pek çok kıyaslanası örnek var kitapta. Gündüz’ün Memet Fuat ve Piraye ile ilişkisi, Oğuz Atay ve Affan Balaban gibi kültür kişiliklerimiz... Tan Olayı, 5 Nisan 1946’da İstanbul’a gelen Missouri Zırhlısı, 67 Eylül 1955 Olayları, 27 Mayıs 1960 Müdahalesi, Altıncı Filo ve öğrenci olayları, 1 Mayıs 1977, 12 Mart, 12 Eylül, 2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı, 17 Ağustos Depremi… Yazar tüm bu toplumsal olayları kendi düşüncelerine de yer vererek anlatıyor. ESKİ GÜNLER ESKİMEYEN GÜNLER Kitaptaki “Çocuk Dergileri, Çizgi Romanlar ve Güdümlenme” bölümünde ruhsal gerilimleri azaltıcı kaçış romanlarının, yoğun ve meşakkatli yaşantıları olan insanların bilinçaltlarına belirli bir düşünce sisteminin, dünya görüşünün aktarıldığını söyleyen yazar, beyaz ırkçılığa, Martin Luther King’e dikkat çekiyor ve Amerika’yı temsil eden çizgi kahramanların düşmanlarının düşmanlarımız olduğunu söylüyor. Çocukken, okuduğumuz çizgi roman ve izlediğimiz kovboy filmlerinden sonra sokak oyunlarında sopadan atlarımızla Kızılderililer’den kaçtığımızı hatırlıyorum. “Eski Sinemalar, Filmler ve Güdümleme” bölümü de üstünde durula durula okunması gereken hayati bir bölüm. Bu bölümden minik bir alıntı: “Gerilim ve şiddet filmleriyle bireyin, olaylara hayalinde katılması ve gerçek kaynağını bilmediği öfkesinin yatıştırılması sağlanır. Bu yolla tatmin ve teskin (!) edilen birey, ertesi gün işinin başına döner ve bu böylece sürüp gider; çemberin dışına çıkamaz. Polisiye filmlerde, yasa ve düzenin adil savunucularına gammazlar da katılır, muhbirlik iyi bir şeymiş gibi gösterilir. Kimi filmlerde toplumun en yoksul kesimi, karmaşaya ve cinayete açık suçlu sınıf olarak betimlenir /…/ Bilimkurgu filmlerinde sistem, kendi bildiği tarzda bir geleceğin ideolojisini yapar.” Altay Gündüz kitapta Türkçe, gerektiğini düşündüğü zaman Osmanlıca, kimi zamanda da benimsemediği yeni sözcükler yerine, halkın kullandığı, yerleşmiş sözcükler kullanmayı seçmiş. Hakuran kafesi, hırtlamba gibi giyinmek, taraz taraz saçlı… Geçmiş dönemlerde yaşamış insanları o dönemin Türkçesiyle konuşturmuş. “Gün geçtikçe çoğalan İngilizce sözcüklerle yozlaşan Türkçenin günümüzdeki keşmekeşi içinde meramımı, rahatça ve en anlaşılır biçimde ifade etmek istedim” diyor. ? Geçmişe Yolculuk/ Altay Gündüz/ Yapı Kredi Yayınları/ 556 s. SAYFA 9 Altay Gündüz , Geçmişe Yolculukta Memet Fuat ve Piraye ile ilişkisinden de söz ediyor. Nâzım Hikmet, Piraye, Memet Fuat Çankırı cezaevi’nde (1940) MASALDAN PAYINA DÜŞENİ ALAN YAZAR Ses tonu ve yüz ifadesi masalın gidişatına göre değişen tatlı dilli bir haminne. Alçak koltuğuna oturur, önce kahvesini içer. Sonra hırkasının cebinden teneke tütün tabakasını çıkarır, sigara kâğıdı koçanından bir yaprak koparır, sağ elinin işaretparmağı ile ortaparmağı arasına sıkıştırdığı kâğıda tütün koyar, sarar, bir kenarını yalar, sivri koni bir sigara oluşturur. Sigarayı kibritle yakar, bir nefes çeker ve tekerlemeyle masal başlar. Bir varmış bir yokmuş. Masalın sonu ise masalın bitmesi anlamına gelmez, fikri sorulan çocuk, yanıtı üzerine ya gülümseyen bir aferin alır ya da “Kıssadan hisse almamışsın” tümcesinin arkasından gelen bir yorum… Geçmişe Yolculuk’un yazarı Altay Gündüz de her çocuğun hakkı olan masaldan payına düşeni almış o şanslı insanlardan. Naif aile anılarının başını böyle bir haminne, büyükanne, teyze çekiyor. Sonra, gülümseten ve bilgilendirip zihin açan günlük hayat hatıraları. Gündüz, annesinin ve teyzesinin yüzmeyi çok iyi bildiğini söylüyor, hele annesi bıraksalar Boğaz’ı geçecek kadar iyiymiş yüzmede. Yazarın haminnesi onları sahile indirir, Havuzbaşı yöresinde, o zamanlar sığlık olan bir yerde bellerine ip bağlayıp denize sokarmış. Gündüz de beş altı yaşındayken annesi alanında, İTÜ ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde verdiği dersler ve yaptığı akademik çalışmalarla, yönettiği lisansüstü ve doktora tezleriyle, Cumhuriyet gazetesinin “Olaylar ve Görüşler” sayfasında ve gazetenin Bilim ve Teknik ekinde yazdığı yazılarla topluma çok emeği geçmiş bir yurt insanı. Madonna’nın Live to Tell şarkısından Cats müzikalinde Clare Burt’un söyledi “Memory” adlı Gündüz, kitabında 67 Eylül 1955 Olayları, 1 Mayıs 1977 gibi toplumsal olaylara da yer veriyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1070
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle