Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
masama bilgisayarımı, telefonumu ve kitaplarımı yerleştirdiğim anda, orası benim evime dönüşür. Telefonum beni her coğrafyada çocuklarıma yaklaştıran bir nefestir. Her yerde uyuyup, her şeyi yiyebilirim. Günlük 23 rem periyodu (yaklaşık 34.5 saat) uyku yeterlidir. Cerrahın ülkesi, dili, dini, kültürü olmaz, çünkü insana hizmet için yemin etmiştir. Gecenin en sessiz anında çalan bir telefon, tüm meslektaşlarım gibi beni de yeni bir yaşama kapı açmak için çağırır ve biz hiç yüksünmeden koşarız. Çok farklı şehirlerin, çok farklı kültürlerin, çok yerde yaşamış olmanın ve tıbbi camiayla organik ilişkilerin, şiirime en önemli katkısı “seyyahlık” olmuştur! Şiiri bir seyyah gibi yazıyorum; nesnelerin arasından hızla akıyor sözcükler. Bu nedenle sık sık boşluklar, kolajlar, anlam kırılmaları, ritimde sıçramalar oluyor, hızlı yaşantıma paralel şiirimde. Benim şiirsel metinleri bu kadar rahatlıkla parçalayıp, bu kadar kolaylıkla yeniden kolaj yapmamda, sanırım cerrah olmanın etkisi var. BİR FELSEFE SORUNU... “Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar.” Albert Camus’den yapmış olduğun bu alıntı dikkatimi çekti. Aşktan bahsederken, insan için bu intihar da neyin nesi oluyor Hilal? “Yaşamın yaşamaya değmediği” hususundaki düşüncelerini de paylaş bizlerle. O alıntıyı yaptığın Gecikmiş Mumya şiiri, Sylvia Plath’in intiharının nedenlerini anlatmış olduğu “Lady Lazarus” şiirine hitaben yazıldı. Aslında o düşünceler benim değil, kendini üç kez öldürmeyi denemiş olan Sylvia Plath’in fikri. Çok güzel bir kadın ve iyi yazan bir şairdi Sylvia Plath. Yaşamın yaşamaya değmediğini düşünmüyordu sanırım, sadece acıyı ve uyumsuzluğu yaşama nasıl sığdıracağını bilemiyordu. Lazarus sözcüğü de İncil’den alınmıştır; İsa’nın öldükten sonra dirilttiği Lazarus karakterinden. Ben o doğum sonu depresyon döneminde empati kurduğum Sylvia Plath’ı ve onun Lady Lazarus’unu anlamaya çalıştım o şiirde. Kişisel fikrimi merak ediyorsan söyleyeyim: Her insan hayatının belli bir döneminde intihara yakın durabilir. Önemli olan, hayatın insana tekamül amaçlı verilmiş bir sınavlar bütünü olduğunu bilmek. Bu nedenle intiharın, insan yaşamında pragmatik olmadığına, evrimsel süreçle ters düştüğüne inanırım. Hayat her koşulda yaşamaya değer, çünkü yaşamak öğrenmektir. Bir kadın doğum doktoru olarak dünyaya bir can getirirken birtakım olumsuzluklar da oluyordur şüphesiz. Ölüm kavramının, akşam ve gece imgeleriyle dizelerine yansıyışını ve şiirine kırılışını söyleyerek bitirelim... Akşam ve gece imgelerini ölümle birleştirmiyorum aslında. Onlar bir tür çözülme gibi benim şiirimde; insanın kendisiyle baş başa kaldığı anlardaki yüzleşmeler gibi. Doğum da ölüm de hayatın iki kapısı; birinden girip öbüründen çıkıyoruz. Her şey geçer, hayat kalır. Her ölüm, yeni bir doğumun kapısı. ? Gecikmiş Mumya/ Hilal Karahan/ Mühür Kitaplığı/ 80 s. ¥ Her şehirde, her koşulda, yazı Jale Baysal’ın anısına Kitapların izinde Bibliyografik nitelendirmelerine bakarak bir dönemin yayın yaşamını açıklamayı amaçlayan Osmanlı Türklerinin Bastıkları Kitaplar, ele aldığı yayınlarla, Türk toplumunun uygarlık düzeyine yükselme çabaları içinde bulunduğu bir zaman dilimini aydınlatmayı da hedefliyor. Ë Edibe TURHAN da Jale Baysal’ın öğrencilerinden Hasan S. Keseroğlu ile İlkim Mengülerek bir araya gelerek, kutulardaki fişleri yayımlanacak biçimde baskıya hazırlar, sona dizin eklerler ve metni günümüz Türkçesi ve kütüphanecilik terimlerine uygun duruma getirirler. Jale Baysal bu çalışmayı yaparken 47 bini aşkın kitap ve kitap künyesini tek tek elden geçirdiğini söyler. Günümüzdeki bilgisayar teknolojisinin olanaklarından yoksunluğu da eklersek bu, günümüz araştırmacısı için neredeyse olanaksız bir boyut kazanır. Ancak Baysal bu işi tek başına kotarmış; tez Hocası, İÜ Edebiyat Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü’nün kurucusu Rudolf Juchhoff’a da Almanya’da aynı çalışmayı yapmasına esin kaynağı olmuştur. Basımevinin bulgulanıp kullanıma başlamasından 275 yıl sonra, basımevini Osmanlı Türklerinin kullanması; böylesine geç kullanılan önemli teknoloji ile nelerin basılmış olduğunu görmek gerçekten önemli. Önemli çünkü basılan kitap o dönemin önemsediği bilgiyi, ürettiği bilgiyi, gereksinim duyduğu bilgiyi görmek açısından büyük bir anlam taşıyor. Bu durum Osmanlı toplumunun bilgi, kültür ve eğitim durumunu görmemizi kolaylaştıracak önemli bir kaynağı ortaya çıkarıyor ve Osmanlının yayın yaşamını görme olanağı sunuyor. OSMANLI YAYIN YAŞAMI Kitabın ilk bölümünde nitelemesi yapılan kitapların özellikleri (yazar adı, kitap adı, basım tarihi gibi özellikler), çevrimyazı, konusal ayırım, basımevleri, istatistikler gibi konular ve bunlara ilişkin karşılaşılan sorunlar üstünde durulurken; ikinci bölümde şu başlıklar altında kitapların künyeleri veriliyor: “İslam dini”, “İslam felsefesi”, “başka dinler”, “tasavvuf”, “retorik”, “garip bilimler”, “ahlak”, “genel felsefe”, “dil”, “sözlükler”, “edebiyat”, “tarihi”, “tenkit”, “nazım”, “münşeat”, “roman”, “hikâye”, “masal”, “tiyatro”, “atasözleri”, “güzel sanatlar”, “tarih”, “yıllıklar”, “takvimler”, “resmi yayınlar”, “sosyal konular”, “öğretim”, “askerlik”, “coğrafya”, “seyahat”, “matematik”, “geometri”, “fen”, “ziraat”, “tıp bilimleri”, “bibliyografya ve kataloglar”, “Avrupa’da basılanlar”. Son başlık altında ise “Görülemeyen” 147 yapıtın künyesi yer almıştır. Görüldüğü gibi kitap Türk yayın yaşamının ciddi bir boşluğunu doldururken, Osmanlının yayın yaşamı konusunda da kültür tarihçileri ve yukarıda tek tek sıralanan konularla ilgilenecek tarihçilere de önemli ufuklar açacak bir nitelik taşıyor. Değerli bilim insanı Jale Baysal yanında, bu önemli katkılarını unutulmaktan kurtaran öğrencileri Hasan S. Keseroğlu ile İlkim Mengülerek’e de ne kadar teşekkür etsek az. Toprağınız bol olsun Jale Baysal. Önemli çalışmanızla aramızdasınız. ? Osmanlı Türklerinin Bastıkları Kitaplar/ Jale Baysal/ Yayıma Hazırlayan: Hasan S. Keseroğlu, İlkim Mengülerek/ Hiperlink Yayınları/ 302 s. SAYFA 15 ladığı Osmanlı Türklerinin Bastıkları Kitaplar doktora tezidir. Çalışma, doktora tezi olarak kabul edildikten sonra 1968’de metin bölümü olarak (ilk 80 sayfası) yayımlanır. Osmanlı Türklerinin 1729’daki ilk kitaptan 1875’te ilan edilen I. Meşrutiyet’e kadar bastığı 3 bin 66 kitap künyeleri tezin ekidir ancak bu bölüm yayımlanamaz ve kutular içinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin Genel Kitaplığı’nda tutulur (hâlâ oradadır). Bunu 11 Ağustos 2009 günü yitirdiğimiz değerli araştırmacı Jale Baysal’ın 1967’de hazır Araştırmacı Jale Baysal, 1967’de hazırladığı ‘Osmanlı Türklerinin Bastıkları Kitaplar’ için 47 bin kitabı tek tek elden geçirmiş... CUMHURİYET KİTAP SAYI 1070