04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

sizleştiren işbirlikçi sömürgen yöneticilerden sonra, gereğince direnmeyen sanatçınındır. Çünkü toplumun dili, sanatçının ta kendisidir. Dil olmayınca bellek olur mu? Bütün anımsama yeteneği genlerimize kalır, yani hayvanlaşmaya başlarız ki, zaten bugünkü gidiş de, insanlığımızı azaltan bir yöndedir. 12 Eylül 1980’den beri, toplumuzun insanlığı her geçen gün biraz daha azalıyor. Naci’yi kaybettikten sonra Türkiye’deki edebiyat eleştirmenliğinin bir döneminin kapandığı söylendi. Fethi Naci sanki son kalemdi romanı her yönüyle çözümlemede ve tavizsiz eleştiride… Bugünkü Türkiye’de edebiyat eleştirisi yapılıyor mu sizce? Bana, yanıtlarımla zarar verdirecek sorular soruyorsunuz. Evet, Fethi Naci’nin ölümüyle Türkiye’de edebiyat eleştirisinin bir dönemi kapanmıştır. Asım Bezirci ve Mehmet Fuat öldükten sonra Naci, o dönemin son halkasıydı. Biliyorsunuz, bunlardan Asım Bezirci’yi şeriatçı yobazlar, Pir Sultan’ın, Âşık Veysel’in Sivas’ını katil Hızır Paşa’nın Sivas’ına çevirerek devletin yöneticilerinin gözü önünde yaktı. O kuşak kendini işiyle görevli sayan bir kuşaktı. Yeni bir kitabın ardından yazamamışlarsa, hepsine yetişemediklerindendi ve bunun için üzülürlerdi. Sonra sonra, yalnızca ya da çoğunlukla sevdiklerini yazan, sevmediklerini görmezlikten gelen bir kuşak yetişmeye başladı. Ben daha onların bu sorumsuzluğuna alışamamışken, şimdi cambaz ve hacıyatmaz başka bir kuşak yetişiyor. Kitabı kendi seçmiş gibi yapıyor, yazısının konusu olan kitabı yayımlayan yayınevinden eleştiri ya da tanıtım maskeli övgü yazısı karşılığında para aldığını, yani kiralık kalem olduğunu çok kişi biliyor da okurlar bilmiyor. Bu kadar satılmamış olanlar da, gazetecilikten, dergicilikten, yayıncılık ve televizyonculuktan başka, bankadan inşaatçılığa değin bir sürü işi olan, basınyayını ise o işlerinin tehditpropagandapazarlık aracı olarak kullanan yeni işadamı tipinin işlerinin yürüdüğü arı kovanlarına çomak sokmaktan korka korka, keçiboynuzu yazılarla, gerçekte yok olmuş olarak var görünmeye çalışıyorlar. İşte bunun için diyorum, Fethi Naci iyi bir dönemde yaşadı, bu bakımdan şanslıydı. Karşısında yalnızca polis baskısı vardı. Şimdi polis baskısına da gerek yok ki. Çünkü basınyayın, doğrudan doğruya “finanskapital” mi, “patronağa” mı, ne derseniz, işte onların elinde. Bugün Fethi Naci’nin, Asım Bezirci’nin, Mehmet Fuat’ın dürüst ahlaklarıyla eleştiri yazmak isterseniz, dergiyi kendiniz çıkaracaksınız, kendiniz dağıtacaksınız, (ama gazete satıcılarına dağıtamazsınız, onlar yalnızca işadamıpatronun dergilerini dağıtabilirler, sizin derginizi sizden alamazlar) dergilerde biriken, yazılardan oluşan kitabınızı da kendiniz yayımlayacak, kendiniz dağıtacaksınız. Açlıktan ailenizi de kendinizi de öldürmeden bunları yapabilirseniz, Türkiye’de edebiyat eleştirisi yapmanız için de özgürce yorumlar yapabildiğiniz her türlü yazıyı yazmanız için de önünüzde hiçbir engel yok. ? Yazının Gül Dikeni/ Yayıma Hazırlayan: Hürriyet Yaşar/ İthaki Yayınları/ 260 s. ¥ bunda en büyük pay onu bellek Hep gülen biri: Fethi Naci Ë Hüseyin PEKER 008 yılındaki ölümünden bu yana hiç unutulmamış Fethi Naci. İçten içe yaşatılmış. İşte Hürriyet Yaşar’ın hazırladığı Fethi Naci’ye Armağan kitabı Yazının Gül Dikeni gibi şiirsel bir başlıkla karşımıza dikelince ilk anımsadığım bu oldu. Her şey dün gibi. Hani Haydar Ergülen’in söylediği “Onların varlığı zaten bir ödül gibi gelirdi insana: Memet Fuat, Mehmet H. Doğan, Fethi Naci” sözleri de olmasa böyle ünlü denemecilerin ardı ardına gitmesi kederden öte şeyler yaşatacak bana. Belki özlem, belki bitmeyen kalan tortular. Tabii araya Hüseyin Cöntürk’ü de katmalıyım. Ama Cöntürk’le Memet Fuat’ın dostluk yakası daha sınırlı ölçülerde kalmış. Oysa Doğan’la Naci öncelikle Turhan Günay’ın sözleriyle “hep gülen biri”leri olarak yerleşmişler usumuza. Mezartaşında bile İnsan Tükenmez’den öte bir şey yazmayan Fethi Naci “yirmidört saat edebiyatçı” olarak anılıyor, dilini esirgemeden kullanan edasıyla. “Sözünü sakınmayan, düşündüğünü ne pahasına olursa olsun söyleyen bir eleştirmen” olarak bilindiği noktada. 2 ANILAR DOLUDİZGİN Onun cuma buluşması müdavimlerinden içki ve edebiyat dostu Ferit Edgü, 100 soruda noktaladığı eleştirmeni 1950’lerin Balıkpazarı’ndan mı, 1980’lerin Bodrum’undan mı anacağını şaşırıyor. Anılar o denli doludizgin ki! İçkili denize atlanan günlerden, genç yaşta yitirdiği unutmadığı kızı Deniz’den mi? Kırgınlıklarından, alınganlıklarından mı? Küsmelerinden mi? Dostu, Karpuzcu Fethi Aga’nın oğlu Fethi Naci’yi neresinden anlatabilsin? Tahsin Yücel ise Ataç gibi önyargıdan uzak biçimde sürdürdüğü eleştiri anlayışını anlatıyor Naci’nin. Peygamberin Son Beş Günü romanı için yaptığı “Ne biçim sosyalist roman bu!” eleştirisine rağmen, ona nasıl yaklaştığını, Gerçek yayınevine uğrayarak bunu kırgınlığa dönüştürmediğini anımsatıyor. Gene Turhan Günay’ın şu sözlerini anmadan edemeye ceğim: “Türk edebiyatı anlaşılacaksa, tarihi yazılacaksa, en azından Türkiye’nin modern edebiyat tarihi yazılacaksa, en başta Fethi Naci’nin kitapları okunmalı.” Necatigil ödülüne katkı sağlayan, 2003 yılına kadar desteğini esirgemeyen Naci, roman ve öykü eleştiri çalışmalarına ve eleştirilerine ağırlık veren biri olarak bilinse de Şiir Yazıları kitabıyla şiirden de uzak durmadığını göstermiştir. Hatta Melih Cevdet Anday’la şiir yüzünden kırgınlıklar yaşadığı hâlâ anılır. Naci, hiç kimseyle küsmedi ama eleştirel yazıları nedeniyle ona kırılan, küsen çok yazar oldu. O bu yanıyla tarafsızlık ilkesini yaşatmayı bilen de bir kimliktir. Doğaldır ki kitaptaki ilginç yazılardan biri Cemil Kavukçu’nun “1998 Yazı” başlıklı öyküsel tatlar veren bölümüydü. Motorlu araç ehliyeti almayan, cep telefonu, bilgisayar gibi teknolojik gelişmelere bilinçli uzak kalan Naci’nin, Edremit’deki Kavukçu’ya ait yazlık evde geçirdikleri 3 günü anlatır Kavukçu, şiirsel bir dille. Naci’nin getirdiği Tekirdağ rakısıyla çarpışan Kavukçu rakıları, hepsinin 3 günde tuzbuz edilişi. Sabah kahvaltısının bir birayla karşılanış fasılları. Bu yazıdan Naci’nin Giresun’dan kalma alışkanlıkla kirazla rakı içmeye bayıldığını öğreniyoruz. DERİN SOHBETLER... Değerli dostu Mücap Ofluoğlu’nun, Yaşar Kemal’in, eşi Lale Kalpakçıoğlu’nun, Erdal Öz’ün ve daha birçoklarının yazılarda fotoğraflarda adı geçiyor. Yaşanmışlıklar, o derin sohbetler. Fethi Naci’nin sevmediği iki yazar arasında Elif Şafak ve Ahmet Altan’ın adının Tevfik Çavdar’ın yazısından öğreniyorum. Semih Poroy’un F.Naci portresiyle açılan, Cevat Çapan, Tahsin Yücel, Ayşe Sarısayın, Yiğit Bener, Doğan Hızlan, Derviş Şentekin, Mehmet Seyda, Eray Canberk, Cemil Kavukçu, Tevfik Çavdar, Turgay Fişekçi, Korkut Boratav, Naci Güçhan, Uğur Kökden, Ferit Edgü, Hasan Pulur, Oğuz Demiralp, Nazar Büyüm, Adnan Binyazar, Mümtaz Soysal, Haluk Sunat, Hüseyin Peker, Necati Doğru, Hüseyin Tuncer, Haydar Ergülen, Okay Gönensin, Kaan Aslanoğlu, Hikmet Altınkaynak, Süreyya Berfe, Metin Fındıkçı, Sait Maden, Aydın Boysan’ın uğurlamalarıyla devam eden, Fethi Naci’den seçmeler ve yapıtları ile sona eren temel bir yapıt bence bu derleme. “Dünya Bir Gölgeliktir” Fethi Naci. Senin yapıtla kurduğun sıcak dostluğu kimse kuramadı. İçtenlikli ve sıcak sesinin yeri doldurulamadı. Papaz eriğinin tadı unutulmadı, Cunda adasındaki tadından çok, adını beğendiğin istifno otunun da. Gel de sevdiğin türküleri çalalım. Zaten gitmedin ki! İki yıldır içimizdesin. ? “Dünya Bir Gölgeliktir” Fethi Naci. Senin yapıtla kurduğun sıcak dostluğu kimse kuramadı. İçtenlikli ve sıcak sesinin yeri doldurulamadı. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1070 SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle