Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. ÇOCUKGENÇLİK OKUMA Kemal Ates Kemal Ateş’ten gençlere... ‘Kontör’ mü alırdınız, kitap mı? kurbanı olmamalı. 12 Eylülcüler, dernek yapısındaki Türk Dil Kurumu’nu, hiçbir yargı kararı olmadan, Atatürk’ün kalıtını görmezden gelerek, bir devlet dairesine dönüştürdükten sonra TDK’de ne gibi yaklaşımlar oldu, sonuçları neydi, bunu merak eden gençler soruların yanıtını Dil Hurafeleri’nde bulacaklar. 1982 Anayasası ile kurum el değiştirdikten sonra yayımlanan TDK 1985 kılavuzunda alışveriş, ilkokul, anneanne gibi birleşik sözcüklerin ayrı yazıldığını, aynı kılavuzda bazı sözcüklerin (mes’ut, neş’e, san’at…) Arap ağzına yakın bir imla ile yazıldığını okuduğunuzda şaşıracak mısınız bilmem. Kemal Ateş’in 2005 kılavuzuyla ilgili değerlendirmesi şöyle: “Uzlaşma konusunda bazı değişiklikleri içeren kurumun 2005 kılavuzu öncelikle yalın, kolay anlaşılır bir kılavuz değil. Bu kılavuzu anlamak için herkesin en az 4 yıl Türkoloji öğrenimi görmesi gerekir. Örneğin bileşik sözcükler konusunda “alet ve eşya adları”, “hastalık adları”, “biçim adları” (ne demekse), “yiyecek adları”, “oyun adları”, “renk adları” vb. diye uzayıp giden tuhaf sınıflandırmanın kılavuzu ne kadar gülünç ve karmaşık hale getirdiğini koca kurumda görebilecek tek bir sorumlu yok muydu acaba? Ayrıca kılavuzda araştırmaya, derleme çalışmalarına dayanmadan yaygınlaşmış olan “ dil hurafesi” diyebileceğimiz bazı yanlış kurallara da yer verilmiş.” (s. 23) Kurumun yazım kurallarında attığı ve atamadığı adımlar özetlenirken bu karmaşanın siyasi nedenlerine de değinilmiş. Liderlerin ve görsel/yazılı basının dili de kitapta büyüteç altına alınmış. Ateş diyor ki: “Sağlık programlarında bile hekimlerin yanına bir de din adamı koymayı unutmayan TV kanallarımız, dilimize de dinimize de zarar verme konusunda adeta birbiriyle yarışıyorlar.” (s. 85) Dil devriminin güçlü rüzgârını estiren pek çok ünlü yazar, şair ve bilimadamı da anılmış kitapta. Dağlarca’yla ilgili bölümde bakın neler diyor: “Söyleşilerimizden birinde, kendisinin yalnızca şiir yazdığını, tek bir makale bile yazmadığını söyledikten sonra; ‘Ancak bana bir makaleyi getirin, size onu şiir yapıvereyim,’ demişti. Bütün dünyası şiirdi. Şiir için sopa yemeye bile hazırdı. Böyle anlatırdı şiire düşkünlüğünü.” (s. 47) Dil Hurafeleri’nde anılan yazarlardan biri de Sait Faik. “Kumpanya adlı öyküsünde kahramanımız sokak adlarının değiştirilmesinden yakınır. Yıllar sonra geldiği mahallesinde yürürken yeni tabelaları görmemek için başını kaldırıp bakmaz. Yeni İncirler, Akzadeler, Borazancıbaşı, Dört Yetimler, Kirazlı Çeşme, İki Ahmetler gibi sokak adlarının değiştirildiğinden kaygılanır.” (s. 55) Kemal Ateş istiyor ki, Sait Faik’in Kumpanya öyküsünü bir kez de bu gözle okusun gençler. Öyküdeki gibi semtimize, mahallemize asılan tabelaları görmemek için kaçımız başımı önümüzde yürüyoruz dersiniz? Ateş, söz varlığı ve ses bilgisi açısından Anadolu ağızlarından yararlanan yazarlarımıza dikkat çekiyor, Rıfat Ilgaz, Oğuz Tansel, Adnan Binyazar, Tahsin Yücel, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Talip Apaydın, Dursun Akçam, Ümit Kaftancıoğlu, Abbas Sayar, Mehmet Başaran bu isimlerden bazıları. Dil Derneği Başkanı, dil emekçisi, yazar Sevgi Özel, 11.1.2010 tarihli Cumhuriyet’teki bir yazısında “Türkçe, yıllardır MEB’in ağzında bozuluyor” demişti. Kemal Ateş de bu konuya değiniyor Dil Hurafeleri’nde. Milli Eğitim Bakanlığı’nın çocuklarımızı ve gençlerimizi dil kirlenmesinin kuşatılmışlığından kurtarmasını beklemek saflık olur değil mi? Ders kitapları “bedava” olurken, kalitenin göz ardı edildiğinin altı çizilmiş kitapta. Ders kitaplarının yanlışlarla dolu olduğu vurgulanırken, 100 Temel Eser uygulamasının edebiyatta bir zevk sınırlamasından başka anlam taşımadığını savunulmuş. Kemal Ateş, eskiden Aziz Nesin, Haldun Taner okutan öğretmenlere soruşturma açılır, kitap toplatılırdı diyor ve ekliyor “ Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenin öğrencinin özgürce kitap seçimini önleyerek, okul müdürlerini kitap toplama sıkıntısından kurtarmak istiyor. Aklı başında, işini, mesleğini bilen öğretmenin bu listelere araç olacağını sanmıyorum.” (s.87) Üniversite öğrencilerinden dilekçe yazmaları istendiğinde dilekçeyi “sevgilerimle”, “teşekkürlerimle” diye bitirenler olduğunu okuyunca gülüyoruz ağlanacak halimize. Kemal Ateş derslerinden birinde okumaları için öğrencilerine küçük bir kitap listesi verir. Sınıftan çıkarken bir öğrenci yanına yaklaşır: ‘Hocam bunların hepsini nasıl alacağız? Bir haftadan beri kontör alacak para bulamıyorum,” der. Çocuğun parası olsa kontör alacaktır, kitap değil! Eleştirimiz, şarjı bitmiş, kontörsüz gençliğe değil; Türkçeye ve gençlerin dil bilincine, okuma sevgisine bilerek, isteyerek saldıranlara elbette! Her yıl 26 Eylül’de Dil Derneği İzmir Temsilciliği ve Konak Belediyesi işbirliği ile düzenlenen İzmir Türkçe Günleri de, Dil Hurafeleri’nin sayfalarına konuk olmuş. “Küreselleşen aydınlarımız pek önemsemese de 26 Eylül’lerde kutlanılan Dil Bayramı giderek halkın sahip çıktığı bir bayram haline geldi.” (s. 53) Dil Derneği İzmir temsilcisi, dil emekçisi Y.Bekir Yurdakul’un İzmirli dilseverlerin bir araya gelmesindeki rolüne değinmiş Kemal Ateş. Özellikle genç izleyicilerin katılımının önemsendiği İzmir Türkçe Günleri’nin yapıtta anılmış olması, İzmir’de yaşayan bir dilsever olarak bana da erinç verdi doğrusu. Atatürk ilke ve devrimlerinin coşkulu savunucusu Dil Derneği direnç ve dayançla ilerliyor yolunda. Derneğin çalışmalarıyla ilgili ayrıntılı bilgiye www.dildernegi.org.tr adresinden ulaşılabilir. Dil Hurafeleri hepimizi bir kez daha, duyarlığa çağırıyor. ? www.maviselyener.com *Dil HurafeleriTürkçenin Güncel Sorunları, Kemal Ateş, İmge Kitabevi, 147s, 2010, 14+ “Sözünü bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz, Sözünü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz,” diyor Yunus Emre. Sözünü pişirip de diyen, yazar/araştırmacı/akademisyen Kemal Ateş bu kez Dil Hurafeleri adını verdiği deneme kitabıyla sesleniyor okuruna. Dil Hurafeleri’nde Türkçenin güncel sorunlarına değinilirken dil ve anadili öğretimi konusunda beyin fırtınası da yapılıyor. Kitapta iki ana başlık var: Türkçenin Güncel Sorunları ve Türk Edebiyatında Yerel Dil. Gençlerin ilgisini çekecek bir dille sesleniyor yazar. Pek çok yetişkinin yaptığı gibi, gençleri suçlamıyor; tam tersi, onlardan yana bir tutum sergiliyor. “Gençlerin ‘örnek’ ya da ‘farzımuhal’ yerine ‘atıyorum’ demelerine ben hafiften gülsem de kızamıyorum. Bu kullanımı izleyelim bir süre. Alışırsak genelleşebilir.”(s, 43) Ateş bunları söylerken dili varsıllaştırmanın yolunun alfabeyle, harflerle oynamak değil, dile kafa yormak olduğunu vurguluyor. Ë Mavisel YENER ilini, sözcüklerini çabuk unutan bir ulus olduğumuzu yüzümüze vuran Macar yazara kızdınız mı yoksa? O halde, “Türk beyleri Türk adını unuttular” sözünü Göktürk yazıtlarında taşlara kazıyan Bilge Kağan’a da kızmalısınız! Kemal Ateş diyor ki: “Birbirini yiyen balıklar gibi sözcükler birbirini yedi. Anadolu bir dil mezarlığına döndü. Bu mezarlıkta yatan ölü sözcükler sekiz cildin üstündedir.” (s.10) Dil Hurafeleri, gençlerin – belki, öğretmenlerin de aklına takılan soruları yeniden soruyor ve yanıtlıyor. İşte bu sorulardan bazıları: Türkçe okunduğu gibi yazılıp, yazıldığı gibi okunan bir dil midir? Harf sayısı artınca dil zenginleşir mi? Türkçede cümleler rakamla başlamaz mı? Türkçede “ve” ile cümle başlar mı? “Ne…ne bağlacı ile kurulan cümlelerin yükleminin hep olumlu mu olması gerekir? Türkçede uzun ünlü yok mu? Bu soruların yanı sıra, dilin varsıllaşması için önerilerde bulunurken “Ekler Türkçe için neden önemlidir?”, “Dilbilgisi kitaplarında sözü edilmeyen, uzmanlarca bilinmeyen Türkçe ek hangisi?” gibi soruları herkesin anlayabileceği bir dille açığa kavuşturuyor. Türkçenin önemli varsıllığı olan eklere ayrı bir bölüm verilmiş kitapta, yaklaşık 160’ı bulan ekten söz edilmiş. Ateş diyor ki “Ekler bir dil için sözcüklerden daha önemlidir. Bir dile her yıl onlarca sözcük katılabilir, ancak beş yüz yılda tek bir ek katılmaz. Bu nedenle eklerin yok olması sözcüklerin yok olmasından çok daha büyük bir kayıptır.” (s. 77) İlk kez Nabizade Nazım’ın Karabibik’te kullandığı, dil devriminden sonra biraz daha işletilerek “baklagiller” gibi bazı terimler türettiğimiz –gıl/gil eki Kemal Ateş’in yitip gideceğinden kaygılandığı bir ek. Ateş, örneklerini gençlerin ilgisini çekecek noktalardan seçmiş: “Dikkat ediyorum, televizyonlarda bir tek Mehmet Ali Erbil kullanıyor, ‘annenler’ demiyor da ‘annengil’ diyor o, doğrusu da bu. Belki bilerek, belki bilmeden güzel bir ekin yaşamasına güç veriyor. Karşılaşırsam kutlayacağım onu.” (s. 78) Kitapta, bazı eklerle ilgili dil yanlışlarına da değiniliyor. “Televizyonlarda bazı konuşmacıların ‘İslamik’ dediğini işitince kulaklarıma inanamadım. Önceleri haftada bir aldığım bir gazetede rastlıyordum ‘laikçi’ sözcüğüne, Türkçede böyle bir sözcük yok, yeni bir sözcük olarak sözlüklere girme olasılığı da yok. Çünkü yanlış türetilmiş bir sözcük.” (s. 78) Bilmediğim bir sözcük öğrendim kitaptan: Yıbıl. “r” harflerini “y” gibi söyleyenlere Anadolu’da “yıbıl” derlermiş. Bu sözcüğü edebiyatta ilk kez Rıfat Ilgaz kullanmış. Başka dillerde bu konuşma bozukluğunun tek sözcüklü bir karşılığı yok. Bu da dilimizin zenginliğinin örneklerinden biri. Peki, neden unutup gittik Yıbıl sözcüğünü? Kemal Ateş, bu noktada yazarlara çok iş düştüğünden söz ediyor. Ölü sözcükler mezarlığındaki sözcükleri tarama ve derleme yoluyla günışığına çıkarmanın yanı sıra, yazarların bu sözcükleri kullanmasını sağlamak gerektiğine dikkat çekiyor. “Bu konuda yalnız araştırmacılara değil, yazarlarımıza da çok iş düşüyor. Bir yandan eski metinleri bulup okurken, bir yandan da halk diline kulak vermeliyiz. Edebiyatın ağırlık merkezinde dil vardır, dilin merkezinde ise halk dili…” (s. 35) Belki bazı okurlarımız “Bu kitaptan niçin gençlik sayfasında söz ediliyor?” diye sorabilirler. Bu kitap gençlik sayfasında, çünkü her dil o ulusun gençlerine emanettir! Türkçe ilgisizlik ve bilgisizliğimizin D Nilay Yılmaz İstanbul Bilgi Üniversitesi İnönü Cad. No: 28 Kuştepe/ İstanbul Tel: 0216 381 17 50 www.nilayyilmaz.com sihirlidegnekcumhuriyet@gmail.com SAYFA 24 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1070