04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SİHİRLİ KONUK Didaktik, fantastik, çekomastik Ë Keriman GÜLDİKEN Temmuz 2010 tarihli Cumhuriyet Kitap ekinde Tülin Tankut tarafından yazılan “Çocuklarda Okuma İştahsızlığı” başlıklı yazıyı okuduğumda çok değişik duygulara kapıldım. Öncelikle bu başlıklı bir yazıda çocukların okuma iştahsızlığına dair bir şey bulamamak beni şaşırttı. Başlığı görüp ‘hımmm, bakalım neymiş bu iştahsızlık’ diyerek yazıyı sabırla sonunu kadar okuduysam da tatmin edici bir cevap alamadım. Olabilir dedim kendi kendime, bazen böyle şeyler yapılır. Başlık okurun dikkatini çekmek üzere farklı düzenlenebilir. (Bakınız; şu anda okuduğunuz yazının başlığı) Fakat oturup bunları yazma nedenim daha çok hayal kırıklığı. Yıllardır pek çok yazar ve yayımcının “fantastik edebiyat kötü değildir” (şiddet içermek zorunda değildir), “çocuk edebiyatında didaktizm olmamalıdır”, “edebiyatın öğretmek gibi bir işlevi olmak zorunda değildir”, “edebi kitaplarla eğitici kitaplarının anne baba ve öğretmenin düşüncesinde kategorik olarak ayrılması gerekir”, “çocuk edebiyatını eğitimin esaretinden kurtarmak gerekir” gibi düşünceleri değiştirmek uğruna verdiği hani neredeyse kahramanca mücadelenin karşısında hâlâ aksi düşünceleri böylesine savunan yazarların olmasıydı beni hayal kırıklığına uğratan. Aksi düşünceler her zaman olabilir tabii ki, herkes bu görüşleri paylaşmak zorunda değil. Ama yine de hangi düşünceyi 29 görüşü ifade ederse etsin böyle yazıların en azından bazı asgari özellikleri içinde barındırması gerekir diye düşünüyorum. Mesela kendi içinde tutarlı olmak, anlaşılır olmak gibi... Şimdi bunlara değinmek istiyorum: 1)”Çocuğun düşünce dünyasını zenginleştiren fantastik edebiyat yerinden edilirken gerçeklerden kopuk bir edebiyat egemen oldu.” Şimdi; ‘gerçeklerden kopuk’ ifadesi, fantastik edebiyat için sıkça kullanılan ‘gerçeküstü’ ya da ‘gerçek dışı’ ifadeleriyle aynı anlama gelmese de ‘gerçeklerden kopuk’ olmayan fantastik edebiyat olur mu, diye sormadan edemiyorum. Bu soru da bu cümleyi kendi içinde çeliştiriyor. En azından benim için. 2) “Gerçek dışı olaylarla ‘gerçek’i gizleyen bir anlayışın ürünü olan kitapların, çocuğun özgür bir kişilik geliştirmesine katkıda bulunması beklenebilir mi?” Eyvah! Şimdi de ‘gerçek dışı’ ifadesi doğrudan kullanılmış. İyice kafam karışıyor. Gerçek dışı olanı içeren kitaplar özgür kişilik gelişiminin önünde bir engelmiş... Fantastik edebiyat gerçek dışı öğeler içerdiğine göre bu durumda fantastik edebiyat köle çocuklar mı yetiştirir? Ayrıca bu ifadelerin, aynı paragrafta “Piyasaya sürülen fantastik çocuk kitapları...” diye başlayan cümlenin sonunda yer alması neye karşı olunduğu konusunde yine kafamı karıştırıyor. Fantaziye mi karşı, fantastik kitapların sanayiye dönüşmüş yan ürünlerine mi? 3) “Didaktik olmakla eleştirilmek bir yazarı yıldırmamalıdır. Unutulmamalıdır ki, yıllardır toplumsal konulara eğilen, mesajı olan kitaplar didaktik damgasını yediği için piyasadan dışlandı. Çocuk edebiyatında belirleyici bir rolü bulunan olup bitenlerden ders çıkarma kavramı tu kaka edildi.” Buraya kadar şunu anlıyorum. Didaktik olmak kötü bir şey değildir. Didaktik olup çocuklara ders veren kitaplar yazmalıyız. Ama devamını okuyorum: “Didaktik bir tutum en başta düşünce özgürlüğünü engellediği için kabul edilemez.” Bir dakika, hani didaktik olacaktık, ders verecektik? 4) “İkincisi bilginin edebiyata nasıl yedirildiği önemlidir; sindirilmemiş bilgi sırıtacağından okuru sinirlendirir.” Öncelikle ‘ikincisi’ kelimesiyle başlayan bu cümleyi okuyunca ‘birincisi neydi ve bu neyin ikincisiydi?’ diyerek okumamda geriye döndüğümde ne ‘birincisi’ni bulabildim ne de bunun neyin ikincisi olduğunu... Ama bunu bir yana bırakırsak ‘edebiyata bilgi yedirme’ ifadesinin gerçekten benim için tutulacak hiçbir yanı yok. Ayrıca ‘sindirilmemiş bilginin sırıtması, okuru sinirlendirmesi’ de nedir? Yani didaktik olunmalı, çocuk, kitaplar (edebiyat) vasıtasıyla mutlaka eğitilmeli ama bunu sezdirmeden yapmalıyız mı denmek istiyor? Yani didaktik olmak konusunu tartışmayı bıraktık, yöntem üzerinde mi konuşuyoruz? Gerçekten anlam veremiyorum. 5) “Asıl sorgulanması gereken, yazarları ‘farklılaşma’ya değil, ‘homojenleşme’ye yönlendiren piyasa baskısıdır.” Nasıl yani? Bir yazar oturup kitap yazacakken ‘piyasa’yı düşünmeli midir? Yazarın yaptığı sanatını icra etmek değil midir? Sanatçı sanatını yaratma sürecinde piyasa baskısını kriter olarak almalı mı dır? Bu olsa olsa yayınevlerinin düşüneceği bir olgudur. (Neyse ki ülkemizde ve dünyada ‘piyasa kitapları’ dışında kitaplar yayımlayan yayınevleri de, yazan yazarlar da var.) Sonuç olarak bana göre; İyi bir çocuk kitabı isteyenin ders çıkartabileceği, isteyenin başka bir ders çıkartabileceği, istemeyenin de hiç ders çıkartmayacağı kitaptır ama asla ders çıkartmak gibi bir rolü daha en baştan sırtına yüklenemez. Fantastik edebiyat kimseyi gerçeklikten koparmaz, olsa olsa hayal gücünü geliştireceği, farklı düşünme yolları gösterebileceği için gerçekleri daha iyi görmemizi, hayata farklı açılardan da bakabilmemizi sağlar. Yazar kitap yazar ve öyle düşünüyorum ki ülkemizdeki yayımcılığın geldiği çeşitlilikte kitabını yayımlatacağı bir yayınevi elbet bulur. Bulamasa bile yazar yazar. Yayımlamasa bile yazar çünkü yazmadan yaşayamaz. Benim yazar tanımım budur. Ayrıca eklemek istediğim bir nokta daha var: Yazarların öznel düşüncelerini anlatırken okuru ikna etmek için bir kanıt göstermesi gerektiğini hissettiğinde “Bunu anlamak için şöyle bir etrafımıza bakmak yeterli” ya da “Sadece şöyle bir etrafımıza göz atsak yeter” gibi ifadeler kullanma alışkanlığının sona ermesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun yerine ya “bence” denerek savların öznel olduğunun altı çizilmeli ve böylece karşı taraf şöyle bir etrafına bakmadığı için bir şey bilmemekle itham edilmemeli (o kişinin etrafı neresiyse artık) ya da varsa bir araştırma sonucu, anket ya da veriyle düşünce desteklenmeli. ? KİTAPÇI Şeker Kız ve Büyülü Elma Seza Kutlar Aksoy/ Resimleyen: AnSu Aksoy/ Can Çocuk/ 78 s./ 2010/ 8+ yaş Şeker çok yetenekli bir kız. Kendisi de bunun farkında ama bu yetenekleri zaman zaman başına iş açıyor. Örneğin resim yeteneğini bilenler, ev ödevlerini ona yaptırmak için yalvarıyorlar. Şeker’in serüvenlerini okuyacağımız Şeker Kız ve Büyülü Elma’da neler yok ki! Seza Kutlar Aksoy, “Şeker Kız ve Büyülü Elma”yla hayal dünyasının kapılarını aralıyor. Şeker Kız elmalarla konuşan, tavukların sırtına binip oradan oraya koşturan, masal dünyasında yaşayan farklı bir çocuk. Küçük okurlar, Şeker Kız ile birlikte sağlıklı beslenmenin önemini kavrıyor, ormanların yok oluşunun tehlikesini görüyor, yiyeceklerin doğallığının korunması konusunda bilinçleniyor. Aksoy’un kalemi çocukları hem edebiyata hem eğlenceye çağırıyor. AnSu Aksoy’un resimleriyle renklenen Şeker Kız’ın serüvenlerini zevkle okuyacaksınız. Kedi Kız Minus Annie M. G. Schmidt/ Çınar Yayınları/ Resimleyen: Carl Hollander/ Türkçeleştiren: Gül Özlen/ 176 s./ 2008/ 8+ yaş Hemen her mahallede elinde torba ile dolaşıp sokak kedilerini besleyenlere rastlamışsınızdır mutlaka. Her sabah ve her akşam düzenli olarak ve neredeyse aynı saatlerde çıkarlar sokağa. Gözleri arabaların altında, kapı aralıklarında, ağaç diplerindedir. Kendi kendilerine konuşur gibi biraz da gülümseyen bir ifadeyle aranır dururlar. Çok bekletmez sokak kedileri, onlar da alışmış adımlarla tıpır tıpır yaklaşır, torbadan paylarına düşecek olan lokmayı kapmak için birbirleriyle yarışırlar. Gözlerini yemek getiren o tanıdık gözlere dikip mırıl mırıl dolanırlar eteklerinde. Konuşur gibi. Sahi hiç düşündünüz CUMHURİYET KİTAP SAYI 1070 A. Akal, Ç. Gündeş, N. Yılmaz, M. Yener mü, kediler konuşsaydı birbirlerine ya da onlara bu denli yakın olan insanlara neler anlatırlardı? Tibe bu soruların yanıtını biliyor. Hani şu genç gazeteci Tibe. Ah! Size ondan söz etmedim henüz değil mi? Tibe genç bir gazeteci. Biraz çekingen bir adam. İçine kapanık, sessiz biri. Bu özellikleri bir gazeteciye pek yakışmıyor, haklısınız. Üstelik işinde de pek başarılı değil, en çok ve hatta sadece kediler hakkında yazılar yazıyor. Eh! Kedilerin de her gün dikkat çekecek olaylar yaşamadıklarını düşünürsek… Gazetenin yazıişleri müdürü Tibe’ye son bir şans veriyor. En kısa zamanda çok ses getirecek bir haber hazırlamasını aksi halde işine son vereceğini söylüyor. İtiraz edecek durumda olmayan Tibe bir haber bulurum umuduyla sokağa çıkıyor. Tüm gün dolaşmasına karşın ne manşet olabilecek bir haber yakalayabiliyor ne ilginç biriyle karşılaşıyor. Bir köpekten korkup ağaca tırmanan o genç kadın dışında… Akşam evine dönerken balıkçıdan hem kendisi hem evdeki kedisi Flüf için balık alan Tibe yemekten sonra daktilosunun başına geçip yazısını hazırlamaya koyuluyor. Tibe geceyi daktilosunun başında geçirirken sokakta sokak kedisi yaşlı Bayan Morye de uzun zamandır görmediği yeğeni ile karşılaşıyor. Bayan Morye yeğenini tanımakta bira zorlanıyor. Nasıl zorlanmasın, öyle değişmiş ki yeğeni. Bir kere kuyruğu yok. Parlak kürkünün yerinde de yeller esiyor. Şık bir etek ceket takım giymiş, yumuşacık patilerinin yerinde de topuklu ayakkabılar var. Oldukça şık ve alımlı bu genç kadın gerçekten onun yeğeni olabilir mi gerçekten? Neden olmasın… Bu genç ve alımlı genç kadın bir kediymiş desem, bir zamanlar başına gelen korkunç bir olaydan sonra böyle insanlaşmış desem… Zamanla Tibe’nin hayatında da çok büyük değişiklilere neden olacak desem… İnanmadınız mı? Eh! Doğru olup olmadığını anlamak elinizde; Kedi Kız Minus, kitaçının raflarına kıvrılmış sizi bekliyor. Resimlerini Carl Hollander’in hazırladığı Kedi Kız Minus, Hollandalı yazar Annie M.G. Schmidt’in en bilinen eselerinden. 1911 yılında dünyaya gelen yazar, Hans Christian Andersen Ödülü dahil pek çok ödül almış. İlk şiirini ondört yaşında yazan Schmidt öyküler, romanlar, radyo ve sahne oyunu kaleme aldı. “Asla annenin dediklerini yapma, o zaman her şey yolunda olur!” diyerek antiotoriter, isyankar ve komik yapıtlar üreten yazar başarısının sırrını da “Ben hiç büyümedim, hep sekiz yaşında kaldım,” diyerek açıklamıştır. Kitabı Türkçeleştiren Gül Özen’in çevirisinin de çok özenli olduğunu da hemen belirtmek gerek. Hollanda Edebiyatı Üretim ve Çeviri Fonuna kayıtlı bir çevirmen olan Özen, Türkçeye pek çok yapıt kazandırmış. Kedi Kız Minus’u almaya giderken yanınıza bir tas su almayı unutmadınız değil mi? Bu sıcaklarda sokak hayvanlarının en çok suya gereksinimi var. Kral ile Deniz (21 kısacık öykü) Heinz Janisch/ Resimler: Wolf Erlbruch/ Türkçeleştiren: Ayça Sabuncuoğlu/ İş Bankası Kültür Yayınları/ 2010/ 48 s./ 69 yaş “Kitabıma tanıtım istiyorum!” der kral. Cumhuriyet Sihirli Değnek Ekibi, “Bu o kadar kolay değil, önce öyküleri okumamız gerek,” diye yanıtlar kralı. “Ama ben kralım,” der kral. “Benim dediğim olur.” “Bu sayfaların kralı da biziz ama,” der ekip. “Kralların tacı olur,” der ve çıkarıp gösterir kral. Tacını çıkarınca kral da ekipten biri olur… İşte bu da, varsayalım ki yirmi ikinci kısacık öykü… Kral, karşılaştığı nesne ve kavramlara sorular sorar, kimi kez onlardan taleplerde bulunur. Yorgunluğa hükmedeceğini, geceyi aydınlığa çevirebileceğini, bulutları tutabileceğini, gökyüzünden bir örtü isteyebileceğini düşünür. Kraldır o ve herkes onu dinlemeli… Kısacık, gerçekten çok kısacık, okunması hoş, naif öyküler… Resimleme, renkli kraft kâğıttan kolajla yapılmış, bu da öykülerin ruhuna uyumlu ilginç bir kitap çıkarmış ortaya. Gerçekten kısa deyince ne anlaşılıyor bilemeyiz ya, işte bir örnek. Kitaptaki öykülerden Kral ile Resim: “‘Güzel görünüyorsun,’ dedi kral, resimdeki kuşa. ‘Teşekkürler,’ dedi kuş. ‘Bence de. Yine de bir şey eksik.’ ‘Neymiş o?’ diye sordu kral. ‘Kanatlarımın altındaki rüzgâr,’ dedi kuş ve resimden uçup gitti.” ? SAYFA 25
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle