Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mehmet Başaran ve şiiri üzerine Mehmet Başaran Köy Enstitüleri, eğitim, sanat ve edebiyat alanında ülkemize kalıcı, yaratıcı değerler kazandıran; bugün 80. yılında da adından söz ettiren cumhuriyet kurumlarının başında yer alır. 1926 doğumlu Mehmet Başaran da Kepirtepe Köy Enstitüsü (1943), Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü (1946) eğitiminden geçerek yazın dünyasında şair,öykücü, romancı kimliğiyle Türk halkının hiç de hak etmediği yönetimlerin çilesini halkı için çekmiş, şairliğini, yazarlığını onlar adına bilemiş; yapıtlarını onların çekisi, acısı, yaşama sevinciyle mayalandırarak yoğurmuştur. Ë Vedat YAZICI iirde Başaran imzasıyla tanırız onu. 1940’lı yılların sonunda Köy Enstitüleri kaynağından beslenen yeni güçler köy yazınını devinime geçirir. İlk şiirleri 1945’te Köy Enstitüleri Dergisi’nde yayımlanan Başaran, enstitülü şairler kuşağının öncüleri ara Ş sındadır. İlk kitabı 1945’te yayımlanan Ahlat Ağacı (l), edebiyat dünyasında geniş yankı uyandırır. Orhan Veli 1953’te Ülkü dergisinde şunları yazar: “Halkın çocuğu halkın şiirini söylüyor. Karacaoğlan, Başaran, Köroğlu, Dadaloğlu sarmaş dolaş.” “Ne dolmaz çilen varmış/ ilk kez kırağı yaktı canını/ aşkı sonra bulutların/ rüzgârın cilvesi değil miydi/ döken yapraklarını/(...) /Durmuşsun kırların bir ucuna/ ah senin halin köylü hali/ yaşarsın kıraç toprakta/ servisimin misali.” “Ahlat Ağacı” şiirinde işlenen izdem (tema), Başaran’ın sonraki şiirlerinin de temeli gibidir. Bundan böyle o, şiirlerinde köy insanının yaşayışını kıraç toprakla buluşturacak, sanatını yetiştiği toprağın insanına adayacaktır. Başaran şiirinde doğa, devrimci gücünü toprak insanıyla paylaşmak için vardır. Emeği sürekli sömürülen halk, bu doğa içinde direnç aşılanarak var edilmeye çalışılır. “Evlerimizin önü göz dolusu kır/ babamızdan kalmamış harcanan yenen/(...)/ Kazandığımız topraktan denizden/ düzde dorukta terimiz yansır” (2). Kocakent dediği İstanbul’dadır 1960’lı yıllarda. Kocakent’in taşını toprağını altın belleyip göçen gecekonduların yaratıcılarını, emekçilerini, kentsel dokuyla bağ kuramayan kırsal kesim insanını kentli karşısında yücelterek destanlaştırır. Bu Kocakent’teki ilk izlenimlerini, tarihsel doku içindeki insanın çelişkili yaşantısını, gözlemlerini içtenlikle, çarpıcı özellikleriyle şiirine yerleştirir. (3) “Köylünün karnında kırk tane gelecek yıl”; gelecek kaygısı. Bitmeyen çile. Köy ve Toprağı, insanı, emeği, barışı, kutsayan şiirin adı: Başaran köylü, değişmez kara yazgı. Şair kemiklerinde uğultusunu duyumsar köyünün. Karanlığın beyleri tuz yalatmaktadır halka. Zalımın tüfekleri kurşun sıkmaktadır umuda. (4) Köy Enstitülerinin baş ilkesi imece “en yoğun sevi”dir Başaran için. Köylü “tohumlardaki devrim”dir. Güneşi kanında duyumsayansa köydür. Topraktadır, tarladadır onun işi. Toprağı işleyenden ayırmaz hiç şiirini. Köylü hep altta kalmıştır ama; “kişi kişiye kul.” Güzelek köyünden Bayram Ali’nin ağzından duyurur köylünün öfkesini: “Altta kalmışım altta/ kimden kime medet/ hey gidi kahpe dünya/ pıtraklı memleket” (5). Acılar denizinin içindedir artık. Sevgili kızı Deniz’i, can yoldaşı Hatun Birsen Başaran’ı zamansız yitirişini, onların “koparılıp alınmış yaşamlarını” şiirinin dokusuna var gücüyle sindirerek doğayla adeta özdeşleşir; imgelerin sonsuz çağrışımlarına bürünerek sevdikleriyle buluşur; acısını s(ç)ağaltır. Sis Dağının Başında Borana Bak Borana (6) kitabının girişine “Altmış yıldır kıyılarak, sürülerek aydınlanma savaşımının ateşini canlı tutanlara; o ateşe canını katan sevgili kızım Deniz’in, eşim Hatun Birsen’in anılarına saygıyla...” sözlerini alarak olgunluk dönemi şiirlerini acılara adayacaktır. Başlangıçtaki şiirlerine yaşadığı çevreden somut örnekler getirir, koyar. Gittikçe öze bağlı kalınarak soyutlanır bu örnekler. Yerelden evrensele açılımı, iç dünyasındaki çokça acılarla arınan değişimlerle birlikte şiir dilini, söyleyiş ve kurguyu geliştirerek sürdürdüğünü, şiirini dil tadından, anlaşı lır söylemden ödün vermeden olgunlaştırdığını izleyebiliriz. Halk dilinden, söyleyiş özelliklerinden, söz kalıplarından olabildiğince yararlanır: Çalgı çağnak, şavk, cücük, gövermek, tuu be, nodul, eşeğin dişi gunnar, bissürü, gayrı...vb. örnekleri şiir özüne sindirir. Başaran özde anlaşılır olan şiirin yanındadır. Kapalı şiire yüz vermez. Sözcük seçiminde, imge buluşunda yaratıcılığını ustalıkla kullanmasını bilir. Biçimde devrik tümce düzenine bağlanır. Uzunlu kısalı dizeleri bölümlemede, dize öbekleri oluşturmada özgürdür. Son kitabı Koca Bir Troya Dünya’da (7) “Deniz’e merhaba” der: “Toprağıyım acının, özlemin, unutuşun” şiiriyle doğaya karışmanın sonsuz erincini yüreğine akıtır: “Toprağıyım gayrı ağacın çiçeğin kuşun/ toprağıyım acının özlemin unutuşun/ kaç ağustos gömülü yüreğimde/ içimde ayazı kaç kışın/ ormanları ardından yürüten ozan/ yeniden külünden doğan Anka/ dönecek mi gidenler kırlangıçlarla/ boşlukta kendimin ağıtı sesim.” Toprağı, insanı, emeği, barışı ve özgürlüğü kutsayan; acılardan damıtılan şiirin kurucusu Başaran nice şiirlerle yolun açık olsun. ? (1) Ahlat Ağacı, Yücel Yayınevi, İstanbul, 1953. (2) Karşılama, Varlık Yayınevi, İstanbul, 1958. (3) Kocakent, 2. Baskı, Faik Akçay Yayınları, İstanbul 1981. (4) Meşe Seli, Başak Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1993. (5) Pıtraklı Memleket, Prospero Yay., 2. Baskı, Ankara, 1994. (6) Sis Dağının Başında Borana Bak Borana, Güldikeni Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2000. (7) Koca Bir Troya Dünya, Çınar Yay., İstanbul, 1997. Bartoloméo de las Casas’tan tarihi bir soruna dair: Yerlilerin Gözyaşları Bartoloméo de las Casas Yerlilerin Gözyaşları’nda Latin Amerika’da sömürgeciliğe karşı direnen ilk gerilla önderi Kasik Hatuey’in yakalanıp diri diri yakılışı sonrasındaki gelişmeleri enine boyuna anlatıyor. yazlara kölelik yaparak cezalandırdıklarını da söyleyebiliyordu. Ne var ki Avrupalılar, sömürgeci güçlerin yaptığı katliamları da yine bu misyonerlerin yazdıklarından öğrenebildi. Yüzlerce yıl önce yerlilere yapılan insanlık dışı uygulamaları ise ilk kez Bartoloméo de las Casas’ın eserleriyle anlamak mümkün oldu. Tarihçi ve papaz olan Casas Amerika yerlileri üzerindeki baskılara karşı çıkan, sömürge sistemlerini eleştiren, köleliğin kaldırılması talebinde bulunan ve insan hakları savunucusu olan ilk Avrupalı sayılır. Bartoloméo de las Casas, 1520 yılında İspanya Kralı V. Carlos’a yerlilere yapılan kötü muameleleri anlatarak yerlilerin Hıristiyanlığı ancak barışçıl yöntemlerle kabul edebileceğini savunur. Bunun üzerine Kral V. Carlos köleciliği yasaklayan bir yasa çıkartır ve Casas’ın “özgür yerli kentler” kurulması önerisini de kabul eder. Casas’ın “özgür yerli kentleri” düşüncesi ve bunu uygulamaya koyması ütopik sosyalist Thomas More’u da etkiler. More’un yazdığı Ütopya adlı eserinin esin kaynağının Casas’ın düşünceleri olduğu söylenir. Ne var ki, özgür yerli kentleri projesine Santo Domingo’lu encomienda sahiplerinin karşı çıkmaları ve köleci İspanyolların bazı yerlileri kışkırtmaları üzerine “özgür yerli kenti” saldırıya uğrar; bu deneme Ocak 1522’de başarısızlıkla sonuçlanır. Başka din adamları, yerlilerin çektikleri acıların geçmişte işledikleri günahlar nedeniyle Tanrı tarafından cezalandırıldığını söyleyerek köleliği yasaklayan yasanın yürürlükten kaldırılmasını sağlar. Ancak Casas bu konudaki mücadelesinden geri adım atmaz; bütün yaşamı boyunca insan haklarını savunarak köleciliğe karşı mücadele eder. Casas’ın çabaları sonunda Kral V. Karl Hint Adaları Yeni Yasası’nı (Leyes Nuevas) imzalar. Bu yasalara göre encomienda babadan oğula geçmeyecek, bir kuşak sonra yerliler özgür bırakılacaktı. Ancak, sömürgecilik ve köle ticareti, köleciliğin ekonomideki önemi nedeniyle Casas’ın düşlerinin gerçekleşmesine izin verilmez. Bunun üzerine Casas Amerikan yerlilerinin haklarını savunmak için dilekçeler, broşürler, kitaplar yazmayı yaşamının son yıllarına kadar sürdürür. 90 yaşına kadar düşüncelerini, projelerini yazmaya, yetkililere iletmeye devam eder. Öldükten sonra Peru genel valisi Francisko de Toledo’nun önerisi üzerine kral, Casas’ın bütün eserlerini toplattırır. Engellemelere rağmen Casas’ın yapıtları Avrupa’da çeşitli ülkelerde yayınlanır, aydınlar arasında büyük ilgi görür. Ë Mustafa YELKENLİ ömürgeci güçler işgal ettikleri her bölgeye Hıristiyan din adamlarını da götürerek yerli halkları Hıristiyanlaştırarak onların kültürel ve inançsal zihniyetlerini de şekillendirmeye başladı. Bu misyonerlerin görevi yerli halklara Tanrı inancını aşılayarak kiliseye bağlı kılınmalarını sağlamaktı. Birçok din adamı, yerli halkların dinsiz olduklarını söyleyerek Tanrı’nın bunları beSAYFA 26 S Birçok Hıristiyan din adamının, yerlileri ilkel ve aşağı olduğu için köle sayılabileceği konusunda düşünce ileri sürünce Bartoloméo de Las Casas, bu ırkçı düşüncelere karşı çıkarak İspanyolların yerlilerle yaptığı savaşı haksız olarak nitelendirir. Yerlilerin mallarının yağmalanmasını, topraklarının gasp edilmesini ve yerlilerin köle olarak çalıştırılmasını haksız bulur. Ülkesinde İspanyol düşmanı ilan edilen Casas bu fikirleriyle uluslararası hukukun ve insan haklarının ilk savunucusu olarak kabul edilir. Casas’ın düşünceleri birçok düşünürü etkilediği gibi 19. yüzyılın başında Meksika’nın bağımsızlık mücadelesinde ve yine başta Latin Amerika’nın devrimci önderi Simon Bolivar olmak üzere birçok devrimciye esin kaynağı olur. Daha sonra Mayaların torunları atalarının çektikleri acıları insanlığa duyuran Casas’a saygılarını, Meksika’daki Chiapas eyaletinin başkentine verdikleri isimle dile getirir: San Cristobal las Casas. Sömürgecilerle gittiği her yerde yerlilerin acılarına tanıklık eden Casas, bu halkların acımasızca nasıl yok edildiğini eksiksiz bir şekilde Yerlilerin Gözyaşları adlı kitabında yazar. Bir din adamının döneminin iktidarlarının temel siyasetine yönettiği eleştirileriyle büyük ilgi uyandıran bu eseri aynı zamanda sömürgeciliğe karşı olan seslerin yükselmesine, kolonizasyon siyasetinin vahşet ölçülerinde acımasızca uygulanılması insanların vicdanlarında çığlıkların yükselmesine neden olur. ? Yerlilerin Gözyaşları/ Bartoloméo de las Casas/ Çeviren: Oktay Etiman/ İmge Kitabevi/ 144 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1053