22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ miyiz? Stefanos, ne zaman bir rüyasını hatırlayacak olsa ışık değişiyor, renkler koyuluyor, sesler keskinleşiyor. Bu tekrarlar, romanın akışı içinde rüyaların kolayca ayırt edilmesini sağlayan teknik bir işlevi yerine getiriyor; ama bence tekniğin ötesine uzanan anlamlar da içeriyor. Rüyanın ve hatırlamanın doğasının çeşitli biçimlerde, döne döne kurcalanması hangi nedenlerden kaynaklandı? Renk ve ses değişimine ilişkin olarak yaptığım vurguyu sezgiyle açıklayabilirim, bilgiyle değil. Öncelikle her an rüya üzerine bir bombanın patlayacağı bir romanda neyin rüya neyin gündelik yaşam olduğunu ayırt edecek teknik uyarılara ihtiyacınız olur. Fakat bundan ötesi, belleğimizin ve anımsamanın doğasının yalnızca zihinsel değil duyusal olduğunu çocukluğumdan beri kendi bedenimde deneyliyorum. Bu benim bedenimde olduğuna göre tüm insanlığın ortak deneyimidir. Çünkü her yazar gibi ben de insanlığı kendi bedeninde sınayan bir duygu, düşünce ve bilgi araştırmacısıyım. Son bölümün sonu, bir bakıma romanın üstkurmacası sayılabilir. Daha geniş açıdan bakıldığında ise ‘Rüya Körü’, yazarın bütün kurmaca yapıtlarının üst kurmacası olarak da okunabilir ya da okurla hesaplaşması. Bu konuda ne söylemek istersin? Kendi edebiyatımın üstkurmacasını yaptığımı hiç aklıma getirmemiştim; fakat temalar düzeyinde düşünülürse size hak veriyorum. Yine de ben bu kavrama biraz mesafeli baktığımı belirtmeliyim. ‘Rüya Körü’, Bizans tarihindeki 34 yıllık bir zaman dilimini kapsıyor. Romanın zengin kadrosu içinde bazıları gerçekten yaşamış, bazıları doğrudan yazar tarafından yaratılmış pek çok kişi yer alıyor. Gerek bireysel yaşamlar planında gerek toplumsal planda gerçeğin yüzü bakış açılarına göre değişiyor. Tarihe bakışındaki, tarihi analiz edişindeki farklılık, üzerinde duralım biraz da. Bu farklılık, Bizans ordularının komutanı Türk asıllı Yannis Aksukos, Bizans sarayında konuk gördüğümüz Kılıçaslan, Konya’ya giden Stefanos ve siyasal ilişkiler bağlamındaki evlilikler dolayısıyla belirginlik kazanıyor. Ayasofya, bu açıdan da önemli bir yer tutuyor romanda. ‘Rüya Körü’, geçmişin ve geleceğin sürekli açıklandığı bir şimdiki zaman romanı. te “Anadolu Selçuklu Devleti” adıyla bir devlet var olmamıştı; bu devletin adı “Konya Rum Sultanlığı”ydı. Ben romanda bunu kullanıp geçtim, açıklamaya hiç başvurmadım. “Anadolu Selçuklu Devleti”, ulusal devletin tarihi yazılırken, tarihçiler tarafından konulmuş bir addır. Konya Rum Sultanı’nın, Anadolu Selçuklu Devleti diye bir devletin başı olduğunu bildiği söylenemezdi. Bir de Ayasofya’yı hayal ettim: Minareleri yoktu o zamanlar; tavanında kocaman bir pantokrator (Evrenin hâkimi, İsa) betimi vardı. Bunu Kapadokya kiliselerinden çıkarımlar yaparak söylüyorum ve elbette büyük olasılıkla şimdi o tavanda alt katmanda duruyor. Geleceği hayal ettim, belki bir gün insanlık hem şimdiki hem önceki tavanın sırayla izlenebileceği simülatif gösteriler yapacaktır dedim, müzede… FARKLI BİR DİL ‘Rüya Körü’nde önceki tarihi romanlarından, özellikle de Kalenderiye’dekinden farklı bir dil tutumu içinde olduğun görülüyor. Neden? Çünkü burada heterodoksi yok, ortodoksi var. Dervişle keşişi yakın mağaralarda göremiyoruz. Hıristiyan ve Müslüman köylerinden geçmiyoruz. Mümkün elbette buna bakmak, nitekim çok küçük ölçekte de olsa farklı dile biraz yaklaştım ve hemen uzaklaştım. ‘Kalenderiye’nin baktığı dünyaya baksam, o dil beni kovalardı. Biraz önce verdiğin bir cevaba takılı kaldı aklım. “Bu romanda zaman, benim” dedin. Buradan yola çıkarak zamanbilinçbellek yazma bağıntıları ve yazmanın yazarı, yazarın yazıyı dönüştürmesi üzerine başlıbaşına çalışmalar yapılsa diye düşündüm. Bir de ‘Rüya Körü’nde zamana ait yeni aforizmaların olduğunu söyledin. Romanı okurken onlardan bazılarının altını üçer kez çizmiştim. Stefanos’un yazdıklarından bir alıntıyla noktalayalım bu söyleşiyi: İnsan daima unutur. Çünkü süreğen olarak geçmişte veya gelecekte duramaz. Yapabildiği tek tanrısal eylem hatırlamaktır. Zamanın dayanılmaz üstün gücü, çığlıkları taşıyıp götürür uzaklara; doğmuş her şey karanlıklara dalar. Değerini ve gücünü kutsadığımız, kahraman saydığımız yahut saymadığımız ne varsa kaybolur. Yalnızca apaçık ortada olanlar görünmez ve gizlidir. Hatırlayışın ışığına tutulana kadar. ? Rüya Körü/ Gürsel Korat/ İletişim Yayınları/270 s. SAYFA 5 BİZANS ELEŞTİRİSİ Bizans çağına bakan kuruluş romanları “çürüme”, “kokuşmuşluk” ve “yozlaşma” gibi ahlaki tezler üzerinden Bizans eleştirisi yapmıştır. Talih, insanları romancının yargılayıp mahkum ettiği tarihi kişilerin romanını okumaktan ve öylesi romanları beğenen bir saflık düzeyinde bulunmaktan korusun. Benim romancı olarak insanlığa ait olan hiçbir toplumsal ve tarihsel düzeyi ve kişiyi yargılama yetkim yok. Bilgi düzeyinde yapabildiğim tartışmayı romanda yapamam. Romanda aslına sadık olmaya çalıştığım şeyleri bırakırım sadece, isteyen de tartışır. Örneğin, Bizans İmparatorluğu kavramını hiç kullanmam, çünkü 17. yüzyıldan itibaren, yani Bizans yıkıldıktan çok sonra bu kavram, dönemi adlandırmada kullanıldı. Doğu Romalıların kendilerine Bizans dendiğinden haberi yoktu. Aynı şekilde hiçbir zaman tarih CUMHURİYET KİTAP SAYI 1085
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle