Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yasemin Arpa ile Dağlarca üzerine tap, benim resmileşmediğim dönemin tanıklığı olması açısından da çok önemli. ‘DAĞLARCA ŞİİRİNE ULAŞAMAMA GİBİ CİDDİ SORUNLA KARŞI KARŞIYAYIZ’ ‘Dağlarca şakasına tanığım’ Yasemin Arpa’nın, Dağlarca ile 199192 yılları arasında yaptığı söyleşiler büyük şairi daha iyi anlamak ve şiirine dahil olmak için önemli bir belge ve belki de şu ana kadar yayımlanmış eser içerisinde yüz elliye yakın kitabı olan şairi okura en çok yaklaştıranı. Arpa, Dağlarca İle... ‘Söz Kuşlarından Kalan Parıltı’da daha önce Dağlarca okumamış okuru bile, şairin uçsuz bucaksız dünyasına ve şiirine dâhil ediyor, bu süreci bir tanıklığa dönüştürüyor. Bu özel Dağlarca kitabını ve Dağlarca’yı Yasemin Arpa ile konuştuk. Ë Kaan MERT anıklığa gelmeden önce nasıl tanıştığınızı sorabilir miyim? Dağlarca’yla tanışmam aslında bir tartışmayla başladı. Okula konuk olarak geldiğinde niçin kültüryazın yaşamında kadın olmadığına dair sözlerini çok maço bulunca feminist damarım kabarmıştı ve sınıfta tartışmaya başladık. Sonra zil çaldı, hızımı alamayınca Dağlarca’nın dinlendiği konuk odasına gittim ve devam ettim. Onun verdiği yanıt karşısında geri adım atmak gibi bir şey yok o beni her zaman cesaretlendirdi. 1.52 yıl söyleşi yapabilmişsek bu bana olan sabrından. “HER TÜMCESİ BİR ŞİİR DİZESİ GİBİYDİ” Dağlarca bu tanıklık için neden sizi seçtiğini anlatmış zaten ama bir de sizden duyalım dilerseniz… Dağlarca ile 9192 yıllarında, o ya da ben hasta olmadığımız ya da önemli bir işimiz çıkmadığı zaman cuma günleri Moda’daki Baylan Pastanesi’nde bir araya gelip saatlerce söyleşiyorduk. Daha sonra 13 yıl ara verdik ve tekrar karşılaşmamızda 4.5 saatlik bir söyleşi yaptık. Ben soru sormaktan yoruldum ama Dağlarca “Hadi sor’’ diyordu. Yaşının verdiği yorgunluğa karşın bilinci taptazeydi ve çok şaşırttı beni. Dağlarca’yla aramızda bir hayli yaş farkı olmasına rağmen takvim dışı bir yaşıtlığı yakaladığımın farkındaydım onunla bu söyleşileri yaparken. Aslında söyleşi derken, “söyleşi yapalım da ileride bu kitap olsun” niyetiyle yola çıkmamıştık. Her şey doğaçlama ve birbirimizin sohbetini sevmekle başladı. Sonrasında da kitap yapma düşüncesi oluştu. Dağlarca’nın her konuşması her tümcesi bir şiir dizesi gibiydi. Hem düşünce hem de dildeki güzelliğiyle. Ben bundan olağanüstü etkilendim. Şiiri çok seven biriydim ama Dağlarca şiiri üzerine özel bir düşkünlüğüm yoktu açıkçası. Yani okullarda ne kadar Dağlarca şiirini ya da bayramlarda ne kadar Dağlarca şiirine ulaşabiliyorsak o. Ama tanıdıkça, Dağlarca’nın şiirine, şiirini oluşturmasına tanıklık ettikçe ona ve onun şiirine daha çok yaklaşabildiğimi hissettim. Bugün, hâlâ ondan belki çok uzağım ve asla bir DağSAYFA 16 T larca uzmanı, Dağlarca bilirkişisi iddiasında olmayacağım. Haydar Ergülen, Dağlarca’yı en iyi anlatan ozanlardan biri Dağlarca’nın ve Dağlarca şiirinin imkânsızlığından ve hep onun büyük şaka olduğundan söz eder. Ergülen’in sözleriyle: “Dağlarca bir şakaydı ve gerçekte var olmamıştı. Dağlarca’nın şiiri de var olmamıştı. O kitapları o yazmadı. Dağlarca bir imkânsızlıktır. Bence en doğru tanımlama bu. Enis Batur da Dağlarca şiiriyle ilgili değerlendirmelerde benzer vurguyu yapıyor. Örneğin Dağlarca’nın İçimdeki Şiir Hayvanı kitabı çıktığında, Enis Batur, “Dağlarca daha ne yapsın?” demişti. Onun yanıtını ise yine Ergülen veriyor: “Dağlarca aslında öldüğü zaman bize zaman bıraktı. Artık şiir yazmayacak ve biz bundan sonra onun şiirini anlamak için geniş bir zamana sahibiz. Yani hâlâ yazmaya devam etmiş olsaydı ki 150’ye ya kın kitabı var onu anlamamız olanaklı olmayacaktı ama bir es verdi ve bunu iyi kullanalım.” Sonsuz çağrışımları olan ve sanki hiçbir zaman ulaşılamayacak bir yeri var gibi geliyor Dağlarca’nın. Buna bütün duyularımla tanıklık etmiş olduğum için de evet imkânsızlığına tanığım ben de. Genellikle biyografilerde ya da biyografik söyleşilerde “hayranlık, yazarın zaaflarından biri oluyor. Siz de yayıma hazırlarken böyle bir şeyin önüne geçmeye çalıştınız mı? Ben iyi bir aracı, iletici olmaya çalıştım ve aslında bundan hiçbir zaman emin olamadım. O yüzden benim ne düşündüğümden çok, kitabı okuyanların ne düşündüğünü merak ediyorum. Bu hayranlığı beğeni diyelim özellikle gizlemeye çalışmadım. Ama zaten kitap ağırlıklı olarak Dağlarca’nın kendi ağzından birebir söylediği ya da dikte ettirdiği notların ağırlığından ya da benim o andaki tanıklıklarımdan oluştuğu için çok fazla yorum katıldığını sanmıyorum. Hepsini kitaba aktarmamış olabilirim ya da kendime gizlediğim yanlar mutlaka olmuştur diye düşünüyorum. Ayrıca birinden ya da bir ozandan etkilenmiş olmak ayıp değil. Biliyor musunuz, 13 yıl sonra Dağlarca’yla tekrar söyleşi yapmaya gittiğimde, artık görmüyordu, ben de meslekte 13 yılı geçirmiştim ve Dağlarca bana şöyle dedi: “Sesin resmileşmiş.” Bu beni üzdü. Bunu üzerine siz ne söylediniz? Bir şey söyleyemeDağlarca, “Kendimin ancak binde birini gösterebildim” der. 83 yaşındim, üzüldüm sadece. dayken bile, hayatı boyunca Türkçe ve şiir çalışması yapan biri olarak O yüzden de bu kihâlâ şiir için yapacağı şeylerin olduğuna inanıyordu. Dağlarca “Hiçbir şey tamamlanamadı” diyor, bu cümle kitabın geneline de sızıyor sanki. “Hiçbir şey tamamlanamadı” derken, sizce bir yandan kendisini de katıyor mu bu öze? İlk başta “Yarıda Kalan” olsun diye önermişti kitabın adını. Ben “Yarıda Kalan” adına tepki vermiştim. Çünkü hani yaş olarak o benden çok ileride; o 77 yaşında ben 24 yaşındayım o zaman. Yaşamla ilgili onun kredisi daha az ve o ölüm duygusunu çağrıştırıyor diye tepki göstermiştim. Ondan sonra zaten Söz Kuşlarından Kalan Parıltı olsun dedi. Dağlarca, “Kendimin ancak binde birini gösterebildim” der. 83 yaşındayken bile, hayatı boyunca Türkçe ve şiir çalışması yapan biri hâlâ şiir için yapacağı şeylerin olduğuna inanıyordu. Sanıyorum bu kadar aralıksız şiir çalışmasının motor gücü de bu olmalı. Tamamlanamamış sayması. Bir de bizim onun ne kadarını gördüğümüzle ilgili bir sorun var. Dağlarca’nın yapıtlarına ulaşamamak, onun yapıtlarını gerektiği gibi değerlendirememek, onun şiirine ulaşamamak gibi bence ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Dağlarca’nın her şeye üstten baktığı, hayatla ilgili en önemli soruları cevapladığı gibi bir havası olduğu söylenir… Daha ilk şiir kitaplarından bu yana Dağlarca için benzeri değerlendirmeleri yapanlar var. Yaşının çok üstünde bir insan algısı... Dağlarca kendi soyadını bile kendisi vermiş. Pek başkasına söz hakkı tanımayan ayrıksı biri, başka bir yerde duruyor. Hazır gelmişti sanki bu gezegene, öyle söyleyebiliriz. Başka bir gezegene gitmek isteyişi de bundan olabilir. Bu gezegende gerçekten anlaşılmamasından ve hakkının yenmiş olmasından... Peki, bu “bilgece durum”un rahatsız edici bir yanı yok mu? Sanırım Dağlarca bunu kanıtladı. Ben bundan hiç kuşku duymadım, duymam da. Bence Dağlarca şiirini biraz da ulaşılmaz kılan şey onun felsefi olarak da bulunduğu nokta. Yani hem çok saydam gibi geliyor şiirleri ama bir yandan da çok çağrışımlı ve kendini tam olarak vermeyen kapalı bir tarafı var. Dediğim gibi sadece şiirlerinden yola çıkarak Dağlarca’yı tanımak belki daha zor ama onun şiiri üretme sürecine tanıklık etmiş biri olarak düşünce evriminin de konuşma sistematiğinde çok başka olduğunu görüyorsunuz. Tümceleri de şiir gibi felsefe yüklüdür. Ben bunu sizin değerlendirdiğiniz gibi üstten bakma olarak görmüyorum. Kitaptaki en etkileyici bölümlerden biri “yalnızlık”la ilgili olanı. Yalnızlığı böyle anlatabilen bir dize daha var mı sizce? Şairane değil de daha çok felsefi bir tanımlama… Bence bunu ancak şiirle anlatabilirsiniz. Bu beni de çok etkileyen bir bölümü kitabın. Ben evir çevir on dokuz yıldır bunları okuduğumda özellikle, bu bölümü okuduğumda yalnızlığa dair bende yarattığı duygular çağrışımlar ciltlerce ansiklopediye sığmaz. Dünyada 6,5 milyar insan bir araya gelse ve hepsi yalnızlığa dair bir tümce söylese ve onları birleştirsek bu kadar büyük bir tümce olmayacak. Bence Dağlarca’nın büyüklüğü de burada. Peki, insanı okurken bile bu kadar etkileyen cümleleri ilk ağızdan ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1085