Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
mım kadar güzel olmalı. Üzülmek mi? Bunu hiç istemiyorum. Büyük sözler etmeyi gereksiz buluyorum. Her şey yaşamım kadar açık ve sade olmalı. Yaşamak bir türküyse, bunu, bu türküyü, en güzel biçimiyle söylemeye çalıştım. Zafer şarkısının söylendiği günler de gelecek. Kısa da olsa onurlu yaşamanın yolunu seçtiğim için mutlu gidiyorum. (…) Yüreğimin tüm sevgisiyle, tüm onurlu güçlerimle, seni, sizi, hepinizi kucaklar, doyasıya öperim. (…)” 2342 Komünist Manifesto’dan sonra dünya dillerine en çok çevrilen sosyalizm klasiği, Paul Lafargue’nun Tembellik Hakkı’ndan: Ekonomi uzmanları da işçilere “Toplumsal zenginliği artırmak için çalışın!” deyip duruyorlar hep. Ama, bir başka ekonomist, Destutt de Tracy, onlara şöyle yanıt veriyor: “Yoksul uluslarda halkın rahatı yerindedir. Zengin uluslardaysa, halk genellikle yoksuldur.” 2343 Üsküdar’a 1992’de taşındık. Çalışma odamın üç duvarına kol, kanat geren kütüphanem istiap haddini 2000’in başlarında aşmıştı. Genel raf temizliğini bu güz yapabildim. Nice kitabın, “Ohhh” çekişini duyar gibiydim. Tasfiye edilecekler, mükerrer olanlar, ciltçiye gitmesi ve yeniden okuma listesine alınması gerekenler de eksik değildi. Kitap fuarı ziyaretlerinden birinde Can Yücel’e kitap imzalattığımı unutmuşum. Ama Cemal Süreya’ya hem de iki kitabını birden imzalattığımı anımsıyorum. Tarih: 05.11.88, Yer: 7. Kitap Fuarı, Tepebaşı, İstanbul! Cemal Süreya iğreti bir masaya oturmuş elindeki süslü dolmakalemini tedirgince sallıyor. Kitap imzalatmaya gelen kimse yok. Onun Edebiyatistanda bir aura’sı vardı ama ölümünden sonra çok satar oldu (Toplu şiirlerinin yer aldığı Sevda Sözleri YKY’de 40. baskısında). Vaktinin bolluğundan istifade yavaş yavaş, yaşamında ilk kez karşılaştığı bir okuruna Sıcak Nal’ı, “Kardeşim Selçuk Altun İçin” diye imzalıyor. Belki nezaketen kitap imzalattığımın o da farkında. Yaşamı gibi ölümü de gizemliydi. “Her ölüm erken ölümdür” dizesi bir şiir şiddetindedir. 2344 “Kütüphanenizdeki kitapların hepsini okudunuz mu?” sorusundan daha iticisi bir şair veya yazara “Neden yazıyorsunuz?” sorusunu yöneltmektir. Çünkü o iki temel sözcüğün muhatabı, yanıtını süsleyerek abartacaktır. Sözü, stand up filozofumuz Metin Üstündağ’a bırakıyorum (Denemeyenler): Neden yazıyor’um’sunuz’lar? (1) “vallahi, bilmiyorum.. bırakmayı çok denedim ama olmuyor.. ümitsizim.. tedavi görüyorum” “siz neden yazmıyorsunuz.. neyiniz eksik” “yazıyorum çünkü; dünyanın tüm matbuat araçgereçlerini ve onları üretenleri yazarak imha etmeye yeminim var” “vallahi yazmaktan, neden yazdığımı düşünmeye zaman ve fırsat kalmıyor.. ama şunu diyebilirim: hem beğeniyorlar, hem de üstüne para veriyorlar.. onun için yani” “yazıyorum çünkü; şimdilik elimden başka bir halt gelmiyor.. ayrıca çocukken resmi bir kuruluşta memur olmak gibi bir düşüncem de hiç olmadı.. hem, hayatımızın yeni geyik muhabbetlerine ve akreplere ihtiyacı yok mu” “neden mi yazıyorum.. neden yaşadığıma cevaplar bulmak için sanırım.. eskiden böyle değildim.. ne zaman başıma bir hayat düştü, işte böyle oldum” “beni yazmaya iç ve dış mihraklar itti.. yazmayıp da gidip cinayet işlesem, birkaç mahalle havaya uçursam daha mı iyi yani.. yazdıklarımı başka birileri yazsa, yazabilse, ben de gider başka bir şey olurdum herhalde.. o zaman da neden başka bir şey oldun ¥ diye sormazdınız umarım.” 2345 Kitap önerileri: Bugünlerde Bahar İndi – Yaşar Kemal, YKY / O Yaz – Birsen Ferahlı, YKY / Aşkolsun Kanser – Meral Tamer, Doğan Kitap / Erzurum, Bir Kentin Soluk Yüzü – Feridun Andaç, Dharma / Atanmış Erkek – Moris Farhi (Çev.Püren Özgören) Everest / İstanbul Yahudi Cemaati’nin Tarihi (14531566) – Minna Rozen (Çev. Serpil Çağlayan) İş Kültür / Proust Projesi – Ed. Andre Aciman (Çev. Başak Bingöl), SEL … 2346 Gıda maddesi: “Et” hususunda oldukça mızmızım bu yüzden genelde kıymadan yapılmış kebapları yeğlerim. Beni 05.10.10 öğlesinde NusrET Steak House’a götüren Tayfun Bayazıt bu açıdan vizyonumu değiştirdi, tabağımda kırıntı bırakmadım. Üç gün sonra Nur’u götürdüm o da etkilendi. İşin sırrı mıdır ama Nusret Gökçe yerini açmadan önce, Buenos Aires ve New York mutfaklarında incelemelerde bulunmuş. Şu sıralarda bir roman yazsaydım anlatıcısını NusrET’e yollardım. (Adres: Çamlık, İhsan Aksoy Sok. No.16 Etiler) 2347 Her yıl Kıbrıs(?) büyüklüğünde toprağımızı erozyona kaptırdığımız, sonunda ülkenin çöle döneceği hep vurgulanır. Ondan daha önemlisi ruhsal erozyonumuzdur; ben buna sığlık katsayısı diyorum ve bu tehlikeyi pek umursayan yok! İnsan yaşlandıkça galiba daha yargılayıcı oluyor; bugünü zaman tünelinde teraziye koymadan edemiyorum. Sosyal yaşam dinamiklerini, parlamentoyu, bürokrasiyi, medyayı, edebiyat dünyasını, hatta “sosyete”yi dünle karşılaştırdığımda sığlaştığımızı düşünüyorum. Unvanları CEO’ya dönüştüğünden beri buna şirket genel müdürlerini de eklemeliyim. (Bunun nedenleri arasında önce, 12 Mart ve 11 Eylül kaos ortamının mimarları olan ve iktidarları sırasında sağlık ve eğitimin önemini ıskalayan malum politikacılar aklıma gelir.) 2348 20.09.10! Piramit Sanat Galerisi’nde entegreyetenek Bedri Baykam’ın dostu, ressam Rene Moncado’nun söyleşisine katıldım. Güney Amerika kökenli Moncado, sanatı çocuklara sevdirmek için ABD’de nice sanatçının ilkokullarda gönüllü çalışmalar yaptığından da bahsetti. Bu bağlamda şirin bir anekdot da anlattı. Anımsadığım kadarıyla; Bir ressam, gönüllü eğitmenlik yaptığı minik öğrencilerden en çok ilgilerini çeken bir kişi veya şeyin karakalem resmini yapmalarını ister. Bir muzip kız henüz kalemini eline almamış, önündeki kâğıda bakarken sanki kendi kendine konuşmaktadır. Ressam: Sen neyin resmini yapacaksın? Öğrenci: Tanrı’nın! Ressam: Ama onu gören olmamıştır ki! Öğrenci: On dakika sonra herkes görecek. 2349 09.10.10 tarihli Cumhuriyet’ten öğrendiğime göre, Frankfurt Kitap Fuarı’nda Yayın Özgürlüğü Özel Ödülü SEL Yayıncılık’ın genel yayın yönetmeni İrfan Sancı’ya özgülenmiş. İrfan Sancı, küresel yazarlardan çeviri üç kitabı müstehcen bulunduğu için geçen mayıstan beri yargılanmakta. Ödülünü, aynı zamanda duruşma günü olan 02.11.10 tarihinde aldı. (SEL, Kitabistanın bir “butik” markasıdır. Beyefendi duruşlu İrfan’ın ana hedefi nitelikli kitaplar yayımlamaktır. Ona nicedir eşi Selma Hanım ve bir yıldan beri kızı Bilge de el vermektedirler. Bilge’den umutluyum.) 2350 “Axl Rose”, Oral Sex’in anagramıdır. ? SAYFA 11 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1085