Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. ÇOCUKGENÇLİK OKUMA Tuhaf insanlar mahallesinde bir Susam Susam, amcasıyla birlikte yaşayan bir çocuk; çevresinde öyle tuhaf kişiler var ki… Bahçesinde tekne yapan Nuh, apartman dairesinde fil besleyen adam, her gün başka dilde konuşan Elmacık, orkestrasını yitiren Bay Minör ve diğerleri… Bu roman kahramanları güçlü karakterleriyle romanın çatısını oluşturuyor. Ë Mavisel YENER ahi mi Susam, üç haftalık sömestr tatilinde geçen bir roman. Susam, Topaç adındaki amcasıyla beraber, mahallede bahçe içinde kalmış son iki evden birinde yaşıyor. Topaç Amca, Kule’nin tepesindeki lokantanın ünlü aşçısı. Kuleden kente bakmak çok hoş, ama bir o kadar da düşündürücü. Günlerden bir gün, Kule’nin asansörü bozulunca Topaç Amca istifa mektubu yazıp Susam’a veriyor. Çünkü her gün dokuz kat merdiven çıkabilecek durumda değil. Lokantanın müdürü Asık Surat, asansör tamir edilene kadar lokantada yatıp kalkabileceğini söylese de Topaç Amca, yeğeni Susam’ı yalnız bırakamayacağını söylüyor. Susam “olsun, ne güzel, Kule’de yaşarız” dese de, Kule’ye çıkan her merdiven Susam’ı insanlardan biraz daha uzaklaştıracağı için, Topaç Amca bunu istemiyor. Susam, amcasının istifa mektubunu vermek amacıyla Kule’ye gittiğinde Asık Surat’ı bulamıyor; lokantanın baş garsonu Çimdik bu mektubu almak istemiyor. Susam Asık Surat’ı bulamayınca Topaç Amca bir türlü istifa edemiyor. Romanın sonuna değin, Susam kaç kez Kule’ye gittiyse hiçbirinde de Asık Surat’ı bulamayacaktır, bunun şaşırtıcı nedenini kitabın sonunda öğreneceğiz. Soru sormayı çok seven Susam, her şeye şaşıran bir çocuk. “Sahi mi?” sözünü öyle çok kullanıyor ki, her şaşırdığında okuru gülümsetiyor. Susam’ın yaşadığı mahallede ilginç insanlar, ilginç öyküler var. Susam, olup bitenleri defterine not almaya başlıyor. Büyüklerin davranışlarını dikkatle izliyor. Tuhaf insanlar mahallesindeki bazı tiplerden söz edelim. Mahallede bahçe içinde kalmış evlerden biri Nuh’a ait. Nuh, bahçesinin içinde bir tekne yapıyor. Bu tekne günden güne büyüyor, neredeyse bahçeden sokağa taşacak. Oralarda bu tekneyi yüzdürecek ne deniz var ne de göl. Ama Nuh, günün birinde çok yağmur yağacağına, dört bir yanın deniz olacağına inanıyor. Bu teknenin onu ve sevdiklerini boğulmaktan kurtaracağını biliyor. Nuh’un her gün bıkıp usanmadan sorduğu bir soru var: “Bugün yağmur yağacak mı?” Kitaptaki metinlerarası göndermeye tek örnek bu değil. Susam büyüyünce matematik öğretmeni olmayı düşlüyor, çünkü matematik öğretmenini çok seviyor. Matematik öğretmeni kimyager olmak isteyen biri; şekeri hiç tükenmeyen sakızı bulmak istiyor. Bunun için gizli gizli çalışmalar bile yapıyor. Bay Minör de mahalledeki tuhaf tiplerden. Bay Minör, Susamların evinin hemen bitişiğinde yükselen Uzay Apartmanı’nın giriş katında tek başına yaşıyor. Bay Minör, orkestrasını kaybetmiş bir orkestra şefi. “Yaşam sevincini, coşkusunu, ince uzun sopasını, izleyicilerini, konser salonunu, nota kâğıtlarını kaybetmiş biri o.” (s. 27) Topaç Amca’yla Bay Minör’ün ortak yanları var. Orkestrası olmayan bir şefle, mutfağı olmayan bir aşçının ortak yanlarını siz bulun! Mahalledeki Şenlik Büfe’yi çalıştıran Şenlik Abla ve kızı Gamzeli de Susam’ın öykü kahramanlarından. Şenlik Abla, Susam’ı ne zaman görse “Koleksiyonun var mı?” diye soruyor. Bu soru Susam’ın aklını kurcalıyor, kafasını koleksiyonculuğa takıyor. İyi de, ne biriktirecek? Pul, kibrit kutusu, kuru çiçek, rüyalar derken, gerçek anlamda biriktirilenin ne olduğunu Topaç Amca ona fısıldıyor: Anıları biriktirmek. “Güzel anılar, yaşlanmakta olan büyükler için en değerli koleksiyon parçaları olmalıydı.” (s. 43) İyi ama çocuklar için biriktirilecek en önemli şey nedir? Bu sorunun yanıtını romanın sonunda bulacak Susam. Ne kadar yalnız insan varsa bu mahallede yaşıyor Kitaptaki kahramanların ortak yanlarını bulmak okur için eğlenceli bir oyun olabilir. Örneğin, Bay Minör’ün üst katına taşınan Ekvator çok ilginç biri. Evinde yavru bir fil besliyor. Bu tuhaf filin adı: Gana. Ekvator, fili büyüttükçe, evde Ekvator’a yer kalmıyor. Ahmet Önel, romanın derin katmanlarına inebilen okurlar için, yer yer simgeci yaklaşımda bulunuyor. Tıpkı Ekvator’un evinde beslediği “fil”in anlam yelpazesinin bizi düşündürdüğü gibi… Denize yüzlerce mil uzaktaki bir kentte tekne yapan biri, evinde fil besleyen yalnız adam, her gün başka dilde konuşan Elmacık, kimyager olmak isteyen matematik öğretmeni, kızını tek başına büyütmeye çalışan Şenlik Abla, Çimdik, Eflatun Hanım, orkestrasını yitiren adam ve Topaç Amca’yı bahçe partisinde bir araya getiren anahtar isim Susam. Eflatun Hanım ve Elmacık romanın önemli karakterlerinden. Elmacık, her sabah başka bir dilde konuşuyor. Doktorlar bu hastalığa çare bulamıyor. Elmacık, Eflatun Hanım’ın kızı. Aslında Topaç Amca’nın da kızı, ama Topaç Amca eşinden ayrı olduğu için kızını yıllar sonra, Nuh’un bahçesinde düzenlenen partide görecektir. Partiye gelen herkesin beklentisinin farklı olduğunu anlarız. O partiden sonra yaşamlarında çok şey değişir. Bahçe partisinin ardından ilginç olaylar devam eder, mahallede bir düş hırsızı türer, yetişkinler uyku uyuyamaz olur. Günlerden bir gün kente bir sirk gelir. Sirkin gelmesiyle bütün sorunlar tek tek çözülmeye başlar. Herkes fazla yükünden, takıntılarından kurtulmaya başlar, yitirdiklerini bulur. Bunun nasıl olduğunu söyleyecek değilim! Sorular kitabın son sayfalarına kadar sürüyor, heyecan ve merak da sürüyor elbette. Asansör bozulduğu için işinden istifa etmeye çalışan Topaç Amca asansör tamir edilince yeniden çalışmaya başlayacak mı? Topaç Amca iyi bir baba olmayı başaracak mı? Susam gerçekte kim? Bu soruların şaşırtıcı yanıtlarını bulurken kendimizi felsefe okyanusuna dalmış bulacağız. Kızını ihmal eden bir babaya hak vermek kolay değil ama “…kızını ihmal eden bir adama hak vermek kolay değil ama yine de anlamak için çaba göstermek gerekiyor.” (s. 228) Topaç Amca öz kızını ihmal ettiği halde kardeşinin oğlu Susam’a neden bu denli yakınlık gösterir? Çocuğunu aramayan bir babanın duygu ve düşüncelerini Topaç Amca’nın iç sesinde buluruz, bütün önyargılarımızı yeniden gözden geçirtir bize Topaç Amca. Kızını ara(ya)mayan babanın da korkuları vardır. Her insanın içinde sayısız fırtınalar olduğunu bir kez daha duyumsatır kitap bize. Susam’ın yaşıtlarıyla olmak yerine yetişkinlerle birlikte olması, bunun doğurduğu sonuçlar da romanda vurgulanır. Susam’ın niçin Topaç Amca’sıyla yaşadığını, Susam’ın anne ve babasına ne olduğunu ilerleyen sayfalarda öğreniriz. İlginç gelişmeler devam eder, yaşamda sorular bitmez. Kitabın ana izleklerinden biri aile olma kavramı. “Topaç Amca, Eflatun Hanım ve Elmacık yakın zamana kadar şirin bir aile olmalıydılar. Ama hayatın bilinmeyen yanları kimi zaman insanları şu sözünü ettiğimiz sınırların dışına atıyordu. İyi de, yaşanan tatsız olaylarda sınırların dışına atılmış olan kimdi acaba? Topaç Amca mı, Eflatun Hanım mı? Yoksa Elmacık mı?” (s. 157) Başta Susam olmak üzere, roman kişilerinin hiçbirinin ailesi yok. Ama hepsinin ailesinin “yerine koyduğu” bir şeyler/birileri var. Susam’ın ailesiyle ilgili pek çok merak ettiği şey söz konusu, ama Topaç Amca “Kimi gerçekler kimi yaşları beklemeli” diyerek gerçeği ona anlatmıyor. Aslında, bir çocuğun annesiz babasız büyümesi bir felaket değil, ama asıl can sıkıcı olan bunun nedenlerini bilememek. Roman kişilerinin hepsi bir biçimde terk edilmiş, kendi yalnızlıklarıyla kuşatılmış. Terk edenlerin ve edilenlerin sorgulanması da var kitapta. “Bir insanın sevdiklerinden uzaklaşmaya karar vermesi belki de çarpışmaların en büyüğüdür,” (s. 161) Terk etmek de edilmek kadar can acıtır. Bunu kimi zaman çocuklar da yaşar. Önemli olan, doğru soruları doğru zamanda sorarak yaşama sıkı sıkı tutunmaktır, tıpkı Susam’ın yaptığı gibi. Susam, akşamları el ayak ortadan çekilince defterini iş başına çağırır. Ara sıra onun notlarını okumamıza da izin verir. Çünkü Susam’a göre: “Yazılan bir metnin yalnız onu yazanla sınırlı kalması gerekmez.” (s. 111) Susam bu tuhaf tipleri eleştirdiği, onlara inanmadığı anlarda Topaç Amca’nın sözü aklına gelir: “Her insanı kendi gerçeğinde değerlendirmeliyiz.” (s. 112) Susam’ın roman boyunca aldığı notlar her yaşantıdan, her ilişkiden nice öyküler çıkabileceği iletisini veriyor çocuk okura. Elmacık’ın her sabah başka bir dilde konuşmasından yola çıkılarak dil konusunda düşündürüyor yazar. “İnsanların günümüzde aynı dili konuşsa bile birbirini anlamadıklarından söz etti.” (s. 81) “Dil hem zenginlik, hem karışıklıktır.” (s. 81) Ahmet Önel’in kıvrak, akıcı Türkçesiyle bize tanıttığı bütün karakterlerin korkuları ve takıntıları var. Örneğin Nuh, kocaman bir tekne yapsa bile komşusunun küçücük köpeğinden korkar. Topaç Amcanın dilinden de yansır bu konu: “Her insanın korkuları vardır küçüğüm.” (s. 91). Sahi mi Susam’da yazar yabancılaştırma öğesini başarıyla kullanmış. Bunu, zaman zaman okuruna kendi varlığını anımsatarak yapmış. “Kitabın sonuna yaklaştığımız şu sıralarda kendimi riske atmaktan da yana değilim inanın. Bir kitap kahramanıma bile, salonunda bir filin yaşadığı evin kapısını yalnızca bir kez çaldırabilirim! Şu an yaptığım gibi.” (s. 209) Okuru yadırgatarak, şaşırtarak gerçeğe davet ediyor böylece. Kitabın derinliğine varabilmek ciddi bir okuma eylemi gerektiriyor, bu nedenle on iki yaş üstü okurlara önermekte yarar var. Çocuk edebiyatını kazanç kapısı olarak görenlerin, yazarlara sorun odaklı çocuk/gençlik kitapları ısmarladıklarına tanık oluyoruz. Ismarlama yazanlar, sorun ve çözümlerini çocuklara/gençlere aktarma derdine düşüp karakter yaratmayı/ kurguyu gözden kaçırabiliyorlar. Ya da tam tersini yaparak kurguyu ve karakterleri gereğinden fazla derinleştiriyor, bu kez de ele alınan sorunu çocuğa/gence göre uyarlamayı göz ardı edebiliyorlar. Sahi mi Susam bu tür yapıtlardan değil, fantastik öğeler barındıran, sorun odaklı romanlar için iyi bir örnek. Yazar, kitabın kurgusu içinde, doğal olarak, satır arasında okuruna sunmuş iletisini, ille de sorun odaklı yazmak adına yazınsal niteliği harcamamış! Çocuklar için yazmanın sosyolojik, psikolojik, felsefik birikim de gerektirdiğini söylüyoruz hep; Sahi mi Susam, bu birikimlerle yazılmış bir roman. Herkesin hayatından eksilenler de olur, katılanlar da… Yaşam değişim ve dönüşümdür. Sahi mi Susam, her bireyin içinde kocaman boşluklar olabileceğini söylüyor; bu boşluklarla nasıl başa çıkılabileceğinin ipuçlarını düşle gerçek arasında gidip gelerek veriyor. İyi okumalar! ? www.maviselyener.com *Sahi mi Susam?/ Ahmet Önel/ İş Bankası Kültür Yayınları/ 2010/ 276 s./ 12+ S Nilay Yılmaz İstanbul Bilgi Üniversitesi İnönü Cad. No: 28 Kuştepe/ İstanbul Tel: 0216 381 17 50 www.nilayyilmaz.com sihirlidegnekcumhuriyet@gmail.com SAYFA 24 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1085