22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

A E yın Şiiri ARİF DAMAR çiziyorum insanlığın tekamül ve tahammül sınırlarını sen üzülme sakın bir daha gelişimde açarım perdeleri kalbimi çoktan kapattım taş altındayım şimdi aylar var çıkmadı odasından, öylece bakıp durdu kimseleri de almadı yanına, nişanlısını bile... kötü kader... n'apsak n'etsek olmadı, oysa arkadaşları hergün eksik olmasınlar, bilmiyorum aralarında ne vardı hastalıklar ki bizim, ne tuhaf değil mi anneciğim öncelik ben senin dersin oldum sonra da onun sonra da tüm tanıdıklarımın... apartmandan bir olup güç bela yatırdık la paix'ye; onaltı gün kaldı orda şok verdiler... yan odadaki daha ağırmış, pisliğini mi ne saklamış buzdolabında... hem de tabaklar içinde süsleyip hastalıklar ki bizim vicdani rahatsızlıklarımızdır aslında o da yardım alıyor kelebek tanrılarımızdan, bilinen metot insan pisliğinden yararlanma metotlarıhastalıklar ki bizim pisliğimizin tuzlanıp ya da şekerlenip tekrar sindirim sistemimize gönderilmesi olayızavallı anneciğim dijital kanallarımızdan ulaşıyoruz sizlere şu sıralar yeryüzüne enerji yüklüyoruz ondandır baş ağrılarınız ve ondandır hazırlanışı çocuklarımızın annelerini babalarını seçmeye... evet... çocuklarımız annelerini babalarını seçecek 2000 yılından önce ölenler tekrar bedenlenecek ama ondan sonra ölenler dondurulmuşturönce bebeklerini attı sokağa sonra kolyesini yüzüğünü kemerini babasının aldığı saati bile attı o çok güzeldir aslında ..siz onu saçlarını kazıtmadan önce görmeliydiniz..la paix de çok pahalıydı canım evinde ...daha iyi...zamanla...inanç sınırlarını aşmışım aştım mı taştım mı acaba... seni bana kimler gönderdi, ölümsüzler prensi, seni bana... en son orgazm olduğumda televizyonda erkek sesleri vardı sonra televizyonu attım sokağa, bilgisayarımı sonra odama sokmadım o soluğu çürümüş köy kokulu adamı anahtar deliğinden üflediğini biliyorum... biliyorum güneş öğretmenlerinin enerjimizin azaldığını bildirir mesajlarını... inanç sınırlarına çekilmem gerekiyormuş ya sokaktan geçen biri olsaymış o ara... şöyle... kafasına bilmiyorlar ki aslında yedi karıncanın öldüğünü onbir karıncanın sakat kaldığını ve o müthiş patlamada birçok karıncanın korkup göç edişini... gece yarısı... alt kattaki balkondaymış... hemen koşmuş Allah razı olsun ... bir battaniye getirmiş örtmüş üzerini çırılçıplakmış...üzerinde bir gecelik olsa...paraşüt gibi açılır...belki...belki debebeğim benim. ? Arif Damar’ı 20 Ekim 2010 tarihinde yitirmiştik. Kaybından hemen önce hazırladığı ‘Ayın Şiiri’ni bu sayımızda yayımlıyoruz. Bu sayfada yer alan yazı ve şiirler Damar’ın son calışmalarıydı sanırız. Damarı bir kez daha saygı ve sevgi ile anıyoruz. ylül/2010 ayında yayınlanan ve bu ayı da kapsayan, şiire yer veren edebiyat dergilerinden: AfrodisyasSanat, Akatalpa, Akbük, Akköy, Arkadaş, AZ Edebiyat, Berfin Bahar, BH Sanat, Deliler Teknesi, Denizsuyukâsesi, Dize, Edebiyat, Evrensel Kültür, Gediz, Gösteri, Hayal, Kertenkele, Kıyı, Kitaplık, Kurşun Kalem, Koridor, Lâcivert, Lonca, Sanat Cephesi, Sincan İstasyonu, Sözcükler, Şehir, Şiir Saati, Tay, Tavır, Turunç, Tütün, Varlık, Yazılıkaya, Yasakmeyve ve Yediklim dergilerindeki şiirleri okudum, inceledim. Sonuçta Mehmet Müfit’in Kitaplık dergisinde yayımlanan “Kelebelek Tanrılarının Ölüm Oyunları GENÇ KIZ” şiirini ayın şiiri olarak değerlendirdim. Mehmet Müfit yıllar önce 20 belki daha uzun zaman önce şiiri bırakmıştı. Bu olay Mehmet’in şiirini bilenler, okuyanlar yönünden (Ben de dahil) büyük bir üzüntüyle karşılanmıştı. O sıralarda kendisiyle sokakta karşılaşıp bu konuyu konuşmuştuk. Bana bu zamana kadar hiç kendini düşünmediğini ama şimdi biraz para kazanmak istediğinde olduğunu açıklamıştı. Bildiğime göre bu yıllarda “Antikacılıkla uğraşmış. Yeniden şiire döndüğüne göre yeteri kadar para kazandığını düşünüyorum. Eylülde çıkan bu şiirinden sonra Kitaplık’ın ekim sayısında yine uzun bir şiiri var. Anladığıma göre çok çalışmış, çok şiir yazmış. Sanırım, bu şiirleri yayımladıktan sonra bir kitapta tümünü toplayacaktır. Şunu söylemek, belirtmek isterim. Mehmet Müfit okuduğum iki şiiri de eskilerini aratmayacak güzellikte. Çizgisini koruduğunu giderek yükselttiğini bile söyleyebiliriz. “Hoş gelip safalar getirdin Mehmet Müfit.” Ah bir bilseniz ne kadar sevindim. Ortalık şairden değil şiir yazandan geçilmiyor. Oysa şair diyebileceğimiz şiir yazanlar o kadar az ki!.. Seni kutluyorum canım kardeşim. Mehmet MÜFİT Asıl adı Mehmet Erel. İlk şiirleri asıl adıyla çıktı. Şiirlerini 1978’den itibaren çeşitli edebiyat dergilerinde yayımladı. 1980 kuşağı şairleri arasında “kendine özgü sözcüklerle ince yergi öğelerinin egemen olduğu” şiirleriyle dikkat çekti. Yapıtlarından bazıları: İstanbul’un Ağır Sultanları (1984), Tekkede Bahar (1986). Kelebek Tanrılarının Ölüm Oyunları Genç Kız kadife kadar uysalmışım ben, bir o kadar da solgun titreyen kalçalarımdan sözediyor sanırım, karanfil kadar çılgınmışım üstelik, atlaslar kadar da uğultulu oysa küçücüktü benim göğüslerim, bir elektrik fişinin uçları gibi... her şey benimle iyi gidiyormuş, gidiyormuş ama masumiyetim hep cesaretimin ardında kalıyormuş bu da onu çok korkutuyormuş yesinler canım ne kadar duruşumda bir soyluluk gizlense de Catherine Deneuve gibi boşversene sen, seni bana kimler gönderdi, seni bana... ölümsüzler prensi eteğime sinmiş kelebek tanrılarım var benim, uçan kulelerim... renk hızına ayarlı, hiçliğe ve yokluğa kilitli karanlıklarım var benim, görünmez oyuncaklarım... örtme perdeleri diyor annem, örtme... biraz odana ışık, biraz... hayır anneciğim, üst katmanlardan yardım alıyorum ben değişik boyutlardan, bambaşka uğraşlar içindeyim şu an farklılaşmanın temel özelliklerini araştırıyorum ve Kenzaburo Oe’nin Kişisel Bir Sorun adlı yapıtı hiç umulmayan şanssızlıkla, genç yaşta özürlü bir çocuk sahibi olan Bird’ün hikâyesi. Güzel bir uykuyu bölen acı bir gerçek. Acının baştan çıkarışını, sürüklenirken insanın ne hale geldiğini, istekle vicdanın çatışmasını hissettiren bir roman. Araya giren kişiler ve olaylar hep aşırı, bu yüzden romana yaşamın arenası diyebiliriz. Kenzaburo Oe’nin romanı Kişisel Bir Sorun ama kafesin henüz açık olan kapısını doğacak olan çocuk sımsıkı kapatacak” (s. 15). Aşk iki kişilik bir kafes, bu doğru ancak insan aşkı yaşarken bunun farkına varamaz ister istemez şu soru akla geliyor: Bird evlenirken karısına âşık değil miydi? Aşk birçok şeyi gözü kapalı kabul eder, hüküm sürerken umut ve heyecan içinde her şey ona aittir, gerçeği göremez çünkü aşkla yaşanılan anın içindedir. Bu ayrıntıları düşünürsek Bird evlenirken karısına âşık değildi. Romanda aşk dışında çeşitli nedenlerle yapılan evlilik daha ağır basıyor: “Bird’ün arada sırada kriz ölçüsüne ulaşan, sinir sistemini altüst edecek düzeydeki temkinli hali de, korkudan çıldırmak üzere olan küçük kuşu akla getiriyordu. Neticede Bird lakabı ona yakışıyordu” (s. 14). Lisansüstü eğitimine devam ederken, ders çalışmayı boşlamış dört hafta boyunca viski içmişti, belki de başarı korkusu vardı, nasılsa hayatta kendini temkinli kılacak bir evlilik yapmıştı kayınpederi profesördü, ona bir iş bulurdu. “Neden yedi yüz saat boyunca durmadan içtiğini tekrar tekrar düşünmüş, makul bir neden bulamamıştı” (s. 17). Çalışıp başarı sağlamanın arifesinde düşülen içki tuzağı, zayıflıklarını perdeler, korkularını örtbas eder. Romanda Bird karakteri ağ gibi örülürken merak unsuru kemirici oluyor, bunca karmaşık duyguya karşın son perde ne olur sorusu okuyucuyu ağa düşürüyor. Ustalık romanın sonuna gelinceye kadar ağda çözülme olmaması. Mutlu bir bekleyiş acıya dönüşür, yuvarlanmaya hazır gölgesiyle Bird özürlü doğan çocuğuna bakar, hayatın acı sürprizi ona denk düşer. Henüz dünyaya gözlerini açmış suçsuz bir bebek, niye cezayla doğmuştur ki, birden kanı çekilir: “Kumarda bebeğinin ölümünü seçtiğinin net olarak bilincindeydi” (s. 102). Bird yaşam dengesini kaybeder, kendi gölgesine bile yabancı başka bir insan olur. Şeytandan ders almış ölüm saçan bir katil gibi bebeğin ölüsünün peşinden gider. Soluk kesen düşünceler içinde, kurban, kan ve küçük vicdan kırıntıKenzaburo Oe ları içinde ruhu derinden Ë Ceylan KORYÜREK aşımız gençse, tekdüze giden bir hayatın anlamını ancak tersyüz olunca anlarız. İlerleyen yaşlarda, zarlar atılmış oyun oynanmıştır, seçimlerimiz veya elimizde olmadan yazgımız bizi değişik yollara sürüklemiş, kimi zaman acının kimi zaman da sevinçlerin konuğu olmuşuzdur. Yapamadıklarımız, isteklerimiz her zaman ateşi besler. Bird’ün ise düşlerinde bir Afrika yolculuğu var. Evlenmiştir, askıya almıştır bu yolculuğu üstelik karısı hamiledir, özgürlüğü zincirlenmiştir, Afrika yitirilen bir umuttur şimdilik. İnsanların itişip kakışmasının kargaşası arasında farkına varamaz küçük sevinçlerin: “Zaten evlendiğim anda kafesin içine girmiştim Y yaralanmış bir hayvan gibi ortalıkta gezinir. Sanki yaşam bütün gözlerini ona çevirmiş aynalı bir dolap gibi ona bakar. Elbette burada vicdanın görüntüsü de vardır. Bird kötü bir kaderde sürgün edilmiş duygusunu taşır, acı ateşini besler, ruhunun ve gövdesinin inlemelerini sıra dışı bir kadın olan eski arkadaşı Himiko ile giderir. Baştan çıkan şehveti uyanmış, vahşi bir hayvan gibi zincirlerini kırar, gözlerine inen perde alev alev yanan yüzü, tekrar çocuk yapma korkusu yüzünden Himiko’nun verdiği cesaretle acılı sekse yönelir, dünyanın bütün hazları o karanlık kuyuda birikmiş gibi çılgınca patlar ve çığlıklar yükselir yankılanır dört duvar arasında. Yaşananlar aşağılayıcı, iğrenç, duyulan hazsa en doruklardadır. Sonrası parçalanmış gövdeleriyle yalnız ölüler gibi yatarlar yatakta. Bird yitip gitmiştir artık, bilinçdışı ölüm soluyup yaşıyordu. Trajedisini başına gelen felaketle, çocuğunu öldürüp kurtulma güdüsüyle bedellemiştir. Bird ve Himiko ortak yazgı edinmiş şeytanın tutsaklarıdır artık. Ne kadar üstüne toprak örtsek de gerçek her zaman parlar, dehşet sonunda ya ölümdür ya da boyun eğmektir. Sıra dışı karakterleri, keskin bıçak gibi düşünceleri, kafesin içindeki insan kalabalığı, ağır yazgıların taşınması gereken gerçekliği. Nobel ödüllü Kenzaburo özürlü çocuğunda yaşadığı acıyı bu romanında kusursuz yansıtmış. Hayatın sürprizleri bir girdap gibi yolun sonunda değişik görüntüler, anımsamalar gece uçuşu, gün doğuyor gerçek serildi gözlerimizin önüne. ? Kişisel Bir Sorun/ Kenzaburo Oe/ Çeviren: H. Can Erkin/ Can Yayınları/ 232 s. SAYFA 19 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1085
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle