28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. ÇOCUKGENÇLİK OKUMA Ë Mavisel YENER Sıradanlaşmadan, kolaycılığa kapılmadan yazılmış, iyi resimlenmiş çocuk kitaplarının, dilimize başarılı çevirilerle kazandırıldığını görmek sevindirici. Mantıksal temele dayanmayan inanç ve davranışları büyütece alan bir çocuk kitabı var elimde. Tilda Elmaçekirdeği serisinden “Herkes Çok Şanslı” alt başlığıyla yayımlanmış bu yapıt, kitap kurtlarının karnını tıka basa doyuracak. Ë Mavisel YENER ilda Elmaçekirdeği’nin “Ne Kadar Cesursun” ve “Herkes Çok Şanslı” adlı iki kitabı bile Tilda’yla dost olmamız için yeterli. Tilda, şirin mi şirin, beyaz bir fare. Tilda’nın yakın dostu Rupert ise bir kirpi. Onların serüvenleri hem komik, hem düşündürücü. Herkes Çok Şanslı, Rupert’in hiç de hoşlanmadığı bir günde, pazartesi günü başlıyor. Yüzünü yıkarken gözüne sabun kaçması yetmezmiş gibi evde süt kalmadığını fark ediyor. Çözüm aramak için dışarı çıkınca ayağı takılıp yere uzanıvermez mi. Arkadaşı Tilda’nın yanına vardığında sütünü yine içemiyor, çünkü bu kez de fincan elinden düşüp kırılıyor. Rupert o gün şanslı gününde olmadığına karar veriyor. Tilda’ya göre cam kırılması şans getiren bir olay ama Rupert’in daha çok şansa gereksinimi olduğunu düşünmeden de edemiyor. Belki de Rupert merdiven altından geçmiştir. Ah, karanlık olsa hemen kendine bir uğur yıldızı seçiverir, böylece şansını geri çağırır, ama ne yazık ki bunu da yapamıyor. Uğurlu bir taş, uğurböceği, dört yapraklı yonca… Acaba şanssızlığını hangisiyle yenebilir? Rupert sonunda en büyük şansının ne olduğunu fark edecektir. Tilda Elmaçekirdeği, arkadaşının kötü geçen gününü güzel bir güne çevirirken sıcacık öyküsüne okuru konuk ediyor. Herkes Çok Şanslı, aslı astarı bulunmayan, zamanla insanların uydurduğu asılsız şeyler olan batıl inançlarla ilgili iletisinin yanı sıra çocuklara çok eğlenceli bir okuma sunuyor. Kişileştirilmiş hayvan ve nesnelerin kahraman olduğu kitaplar özellikle üç yaş üstü çocukları gülümsetir. Tilda ve Rupert öylesine sevimli çizilmiş ki, özellik Adı: Tilda Soyadı: Elma Çekirdeği le okulöncesi dönem çocuklarının gözdesi olacağa benzer. Tilda Elmaçekirdeği serisinin Ne Kadar Cesursun alt başlıklı kitabında korku teması başarıyla işlenmiş. Tilda Elmaçekirdeği arkadaşı ayıya birkaç kurabiye götürmek için yola çıktığında gök gürlemeye başlar, şimşekler ardı ardına çakar. Tilda arkadaşına vardığında fırtına çoktan patlamıştır. Ayı gibi iri bir hayvandan hiç beklemezsiniz ama o, korkağın biridir. Fırtınanın gümbürtüsünden öyle çok korkmuştur ki, soluğu taburenin üstünde alır. Tilda, sesleri duymasın diye onun kulaklarına mendil tıkayıverir. Arkadaşına bir bardak çay yapmak için mutfağa gider. Salona döndüğünde bir de ne görsün, arkadaşı fark etmeden şemsiyesinin üstüne oturmuş ve onu eğri büğrü yapmıştır. Tilda bağırıp çağırır mı dersiniz? Hayır! Çünkü o çok sabırlı ve hoşgörülü bir faredir. Fırtınanın ardından havaya tatlı bir serinlik gelir, dışarı çıkmanın tam zamanıdır. Ne var ki, ayı gördüğü her su birikintisinden korkar, yüzme bilmediğini öne sürer. Tilda, korkularını yenmesi için ayıcığa yüzme kollukları takıverir. Fakat ayının korkuları bitmek bilmez. Önce ırmaktaki kurbağalardan, sonra karanlıktan ve koyunlardan korkar. Tilda arkadaşına nasıl yardım edip onun kendine güvenmesini sağladıysa bu kitabın okurları da dostlarına benzerini yapacak kuşkusuz. Ayının düştüğü komik durumun karşısında Tilda’nın onunla özdeşim kurabilmeyi başarması, ayrıntılara dikkat edip arkadaşını yüreklendirmesi öylesine başarılı bir kurgu içinde anlatılmış ki, kitabın öğreticilik amacı satır aralarında görünmez kılınmış. Ayının olaylar sırasındaki davranış ve eylemleri, konuşmaları, fiziksel görünüşü başarıyla aktarılmış, onun kişilik özellikleri verilmiş. Andreas H. Schmachtl, Tilda karakterini yaratırken onun yaşamdaki önceliklerini belirlemiş ilkin. Tilda uyum içinde yaşamayı, farklılıklara saygı göstermeyi, yol arkadaşlarının başarısını önemseyen bir tip. Tilda öyle sakin ki, acaba yazarı da mı böyle biridir, diye bir söyleşisinde sorulmuş. Schmachtl pek öyle sakin biri olmadığını vurgulamış ve yine de bir yazarın betimlemelerinde mutlaka kendinden de bir parça olduğunu söylemiş. Andreas H. Schmachtl bir hayvan dostu. Yarattığı karakterlerle arasındaki ilişki sorulduğunda bakın nasıl yanıtlamış: “Hayvan karakterlerim her yerde karşımıza çıkabilecek gerçek hayvanlar. Hayvanların, insanlar tarafından ne denli işkence gördüğünü, kötü muameleye maruz kaldığını anlatamam. Dayanılmaz bu. Sayısız hayvanının trafik kazala T rında nasıl katledildiğini öğreniyorum. Tek umudum çocuklarımızın bizden daha akıllıca davranmaları. Şöyle düşünmeliler: bugün arabamı almayacağım ki, sevgili kadim dostum Rupert yollara çıkabilsin!” (http://www.tildaapfelkern.de) Tilda Elmaçekirdeği’nin 1971 doğumlu yazarı Andreas H. Schmachtl’e öykü yazmak mı yoksa resimlemek mi daha zevkli, diye sorulduğunda şunları söylüyor: “Yazılarım ve resimlerim arasındaki ilişkiden keyif alıyorum. Her ikisini de yapabiliyor olmak da büyük bir ayrıcalık, bunun farkındayım. Her iki işim de beni daha özgür kılıyor ancak bir o kadar da stresliler. Bazı günler kendimi durduramıyorum ve sadece resim yapıyorum. Ama yazmayı yeğlerim.” Arkadaşlık ve birlikte var olabilmenin sevinci anlatılırken Tilda’nın sabrı, yardımseverliği ve hoşgörüsü onun idealize edilmiş bir kahraman olduğu kaygısını uyandırabilir. Belki dizinin sonraki kitaplarında onun da sabrının tükendiğini görürüz, kim bilir! Onun bununla nasıl başa çıktığını, nasıl direnebildiğini de öğrenmek ister Tilda hayranları. Doğum Günün Kutlu Olsun, Biz Ayrılamayız, İyi ki Geldin serinin Türkçeye çevrilen diğer kitapları. Kitabın boyutu, seslendiği yaş grubunun boyutuyla orantılı olunca ortaya pek şirin bir tasarım çıkmış. Andreas H. Schmachtl, Tilda, Rupert ve diğer kahramanlarla birlikte yepyeni öyküler anlatacağını da muştuluyor. Her gün yeni karakterler yarattığını, dizinin süreceğini söylüyor. Dileriz sevimli Elmaçekirdeği’nin serüvenleri dilimize çevrilmeye devam eder. Sevecen Tilda’nın eğlenceli, sevgi dolu dünyasına giren, onun felsefesini fark eden çocukların yakalayacakları güzellikler onları kitap dünyasına davet edecek. Tilda Elmaçekirdeği’yle tanışabilseydim, ona öyle çok şey sorardım ki… Ya siz? ? www.maviselyener.com * Tilda Elmaçekirdeği, Ne Kadar Cesursun!/ Yazan, resimleyen: Andreas H.Schmachtl/ Çeviren: İlknur Özdemir/ Genç Turkuvaz Yayınları/ 28 s./ 4+ * Tilda Elmaçekirdeği, Herkes Çok Şanslı!/ Yazan, resimleyen: Andreas H.Schmachtl/ Çeviren: İlknur Özdemir/ Genç Turkuvaz Yayınları/ 28 s./ 4+ SİHİRLİ KONUK “Güvercin’in Saati” Ë Tülin TANKUT eza Kutlar Aksoy’un “Güvercin’in Saati” adlı romanı (1. baskı 2003, Pencere – Sey) iki bölümden oluşuyor. Birinci Bölümde Güvercin beş yaşındadır. Küçük kızın saat tamircisi olan büyükbabası yeniliklere açık, çok okuyan, torunuyla diyalog kurabilen, bilge bir kişidir. Büyükbaba – torun birlikte deneyler yaparlar. Ancak Güvercin farklı etkileşimler altındadır. Ailenin diğer üyeleri Babaanne, Anne, Baba diyaloga kapalıdır; yalnızca onu eleştirmek için ağızlarını açarlar. Güvercin “sesini büyüklere duyurmak için” (s.35) bir buluş yapar. Beş yaşındaki bir çocuğun kendini ifade etmesinin zorluğu göz önüne alındığında bu girişim evdeki baskılara isyanın dışa vurumu olarak da okunabilir. Güvercin okula başladığında da değişen bir şey olmaz. Öğretmeni çocukların baskı yoluyla eğitilmesinden yanadır. Güvercin’den de “cici kız” olmasını bekler. İkinci Bölümde artık o on yaşındadır. Sınıf arkadaşı Reyhan, batıl inançlarını ona da aşılamıştır. Üstelik bundan kimseye söz etmemesini S tembihlediğinden sırrını büyükbabasına bile açamamaktadır. Ama öğretmeniyle ilgili sorunları büyükbabasıyla paylaşır. Onun yardımıyla sınıfını değiştirir. Gül öğretmen tam onun istediği gibidir. Öğrencilerine çok yönlü düşünmeyi öğreten, yaşamı değişik yönleriyle tanıtan… (Birlikte kenti keşfetme gezileri yaparlar) En önemlisi, çocuğa kendinde olanı dışa vurması için destek verir. Peki ya Güvercin’in korkuları? Batıl inancın yol açtığı bu çıkmazdan kurtulabilecek midir? Yeni çevresiyle yoğun etkileşimi onu sürprizlerle dolu serüvenlere sürükler. Ama o, batıl inançlara teslim olmuş eski arkadaşları Reyhan’ı ve Seden’i unutmaz; hep birlikte aşama yapmalarını arzular. Uluslar arası ALMA (Astrid Lindgren Memorial Award) ödülüne, 2011 yılında Türkiye’den aday gösterilen Aksoy, sorgulayıcı üslubuyla tanınan bir yazar. Bu kez zihinlerimizi tutsak eden batıl inançların üzerine gidiyor. Belli ki batıl inançlara, yanlış bilgilere yönlendirilen çocuklarımızın enerjilerini bunlarla boğuşmaya harcamasından rahatsız. Bu konuda medyanın sorumsuzluğuna da değiniyor. (“ ruh çağırmalar… medyumlara geleceği soran koskoca devlet başkanları.” s.65) Peki, batıl inançlar nasıl çürütülür? Yazarın buna yanıtı net: bilimsel düşünme alışkanlığının edinilmesiyle. Aksoy’u asıl kaygılandıran ise çocuklarımızın akıl ve bilime karşı giderek duyarsızlaşmaları. Bunda küresel kültürün de payı olduğunu vurguluyor. Dogmalarla, mistik korkularla bireyin çağdaş toplumdaki yerini alamayacağını hatırlatıyor. Aklı bir sorgulama aracı olarak değerli bulmakla birlikte, aklın kötüye kullanımını olumlamıyor; Güvercin’in sınıf arkadaşı Yavuz’un aklını gündelik çıkarları uğruna çalıştırması örneğinde olduğu gibi. Dünyayı sorgulamak için bilimin yol göstericiliğine güveniyor. Ama bilimsel ve teknolojik ilerlemelerden insanlığın refah ve mutluluğu için yararlanılmalı, silah sanayini geliştirmek için değil, iletisini veriyor. Yazarın Güvercin ve Büyükbaba’nın deneylerine gerçekçi yaklaşımı da toplumumuza bir uyarı niteliğinde. Ülkemizde teknolojik buluş yapmanın nesnel zeminin henüz yeterince oluşturulamamış olmasını üstü kapalı eleştiriyor. ( Yazara hak vermemek elde değil. OECD’ye üye ülkelerde kişi başına bilim ve teknoloji harcamaları istatistiğinde (2008) ortalama değer 738 dolarken Türkiye’de yalnızca 97 dolar) Eleştiri oklarını eğitime yöneltiyor. Zihnin gereksiz bilgilerle doldurulmaktan giderek atıl hale gelmesi; televizyonun çocuklar üzerinde merakı köreltici bir etki bırakması, kültürümüzde çocuğa sorumluluk verilmemesi vb. can alıcı sorunlara parmak basıyor. Eğitimdeki cinsiyet ayrımcılığıysa romanda ağırlıklı bir yer tutuyor. Aksoy, zihinlere çocuk yaşta kazınmış erkeğin üstünlüğü miti, kız çocuktaki özgüven eksikliği ( Oğlanlar kızları ders çalıştırıyor.), ders kitaplarının cinsiyetçiliği ( “ Anne, evi temizler, yemek yapar…” s.61), aynı zamanda yaşamdan kopukluğu ( “Benim annem ev işinden nefret eder.” S. 63) vb. örneklerden sonra, kız çocuklarının zayıf ve korunmaya muhtaç oldukları önyargısını kırmaya girişiyor. “Yavuz ne derse Güvercin onu yapar.” (s.71) Ama bu başlangıçta böyledir. Daha sonra “Ben heykeltıraş olacağım” der Alper’e (s.93). Güver cin’in esin kaynağının İlhan Koman’ın “ Akdeniz”adlı heykeli olması, yazarın kültür sanatı bireyi geliştiren dönüştürücü bir güç olarak önemsediğine işaret eder. Aksoy her şeye karşın çocuklarımızdan umutludur. Güvercin ve arkadaşlarının, Büyükbaba’nın yurttaşlık görevini yaparken başına gelenleri ( tehdit telefonları) , inşaat sektöründeki yozlaşmayı, doğa katliamını, yasadışı uygulamaları fark etmeleri, yazarın deyişiyle anlamaları, onların eleştirel bir bilinç geliştirmekte olduklarını göstermektedir. Öte yandan Aksoy’un özgürlüğü başına buyrukluktan, aylaklıktan ustalıkla ayırdığını, Gül öğretmen aracılığıyla, öğrencileri disipline sokacak etkinliklerin önemi üzerinde durduğunu görüyoruz. Bir diğer özelliği romanı karşıtlıklar üzerine kurmuş olması. Doğakültür, akıl akıldışı karşıtlığından aile birey, gerçekliğe yaklaşım konusunda yetişkin çocuk, emekçi büyükbaba patron (yanlışlıklar komedisi), Cangül Gül, Alper Yavuz karşıtlığına kadar uzanıyor. Böylece okuru ürkütmeden uyanık tutmayı başarıyor. Biçem özellikleri de kitabı ilginç kılıyor. “Akıl kutusu”, çelişkileriyle hoş bir buluş. İstanbul’un metaforlaştırılması, saatin simgeselliği, beş yaşındaki Güvercin için özel bir dil oluşturulması ( “ güneşi beynine depolayıp” s.26, “Hiçbir şey tatlı değildi. Limon sıkılmış gibi ekşiydi.”s. 36), saymakla bitecek gibi değil. “Güvercin’in Saati” 2003’te basılmış. Ama cinsiyet ayrımcılığının, muhafazakârlığın tırmanışa geçtiği günümüzde güncelliğini koruyor. ? Güvercinin Saati, Seza Kutlar Aksoy, PencereSey Yayınları, 2003 Nilay Yılmaz İstanbul Bilgi Üniversitesi İnönü Cad. No: 28 Kuştepe/ İstanbul Tel: 0216 381 17 50 www.nilayyilmaz.com [email protected] SAYFA 24 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1082
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle