27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Nüzhet Erman Şiir Ödülü Ahmet Oktay’ın Siyasal Bilgiler okulu öyle bir kültür ortamı oluşturmuştur ki, nice ünlü edebiyatçının yanı sıra, adı daha az anımsanan, belki unutulan edebiyatçıların da yetiştiği ocaktır. Oysa biz o ocağı “İkinci Yeni”nin doğduğu yer sanırız. Mücellitoğlu Ali Çankaya’nın 8 ciltlik “Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler” kitabı o kültür ortamından yetişenleri ayrıntılarıyla anlatır. Reşit Mazhar Ertüzün, Sabahattin Tahsin Teoman dönemine daha yakındır. Onları tanımak olanağını buldum. Teoman tam bir İstanbul efendisiydi. Şinasi Özdenoğlu ile birlikte “Kırk Kuşağı” içinde düşünülebilir. Nüzhet Erman, valilikler de yapmışolan Mülkiyeli bir ozandı. Onu belki de “Kırk Kuşağı” ile “İkinci Yeni” arasındaki “Ara Kuşak”tan saymak gerekebilir. NÜZHET ERMAN Mülkiye’de, nice edebiyatçının yetiştiği, gizli ozanlarıyla da anılan bir kültür ortamı vardı. Bugün 11 Kasım 2010. Nüzhet Erman 14 yıl önce 11 Kasım 1996’da Ankara’da ölmüştü. Çağdaş şiirimizle ilgilenenler onu ayrıntılarıyla anımsamayabilir. Oysa Ahmet Hamdi’den gelen hece şiirini kendince yorumlamış, Anadolu insanının yazgısını anlamaya çalışmış, insana tasavvufun güncel yorumuyla bakmaya istemiştir. Kaymakamlık, valilik görevlerinde masa başı insanı olmamış, halkı içinden tanımış, onların iç dünyasını anlamaya çalışmıştır. Nüzhet Erman’ın şiirinde böyle dönemler var mı? Bu duyarlıklar içi çe geçmiş bir bütün mü oluşturuyor? Bir Cumhuriyet valisinin şiirin yakınlığıyla Anadolu insanını sevmesi anlamlıdır. Ama bu yakınlık Anadolu doğasına bir “kartpostal” görünümüyle bakmasına yol açmamalıydı: “Buğulu uykumda nergis kokusu, En temiz, en taze, yayla uykusu, Dağılır bu garip gönlün korkusu, Değdikçe elime elin Taşpınar.” Anadolu insanını tanımak kolay değildir. Dış görünüşüne bakıp onu tanıdığını sanmak yanlışına düşmemeli. Âşık Paşa insanı üç kapılı bir kente benzetir: Diline, beline, eline sahip olma anlayışıyla bu üç kapı örtülür. Nüzhet Erman’ın şiirinden bakmalı bu insana: “İnsan bir şehir gibidir (Der, Âşık Paşa), Üç kapılı bir şehir! *** Boş ve kem sözden dili ve haram yemekten; Harama uçkur çözmekten beli; Eli halkı incitmekten... Yani üç kapısı da bağlı bir şehir.” Âşık Paşa kentle insanı bütünleştirirken şöyle bir yoruma varmaktadır: “Şehrin mülkü, canı ve hazinesinin bulunduğu yer gönül, hazinenin ölçeği akıl, kâsesi de anlayıştır.” Kentin savunması nasıl üç kapının tutulmasıyla gerçekleşiyorsa, insanın kurtulması da “nefis eğitiminden” geçmesine; eline, beline, diline çekidüzen vermesine bağlıdır. Nüzhet Erman Anadolu insanını tanıdıkça tasavvuftaki “gönül eğitimi”ne inandığını da anlamıştır. “HALK HALKTIR, Ahilik ve Yol Töresi” kitabını bu anlayışla yazmıştır. ANADOLU İNSANI Tanıdığım Nüzhet Erman, içinden gülümseyen, dingin bir ozandı. Mülkün yönetiminde, insanla barışık, onu anlamaya çalışan bir yakınlık içindeydi. Masa başı yöneticilerinin Anadolu insanını anlaması kolay değildir. Nüzhet Erman bunlar için “Akvaryum Aydınları” deyimini kullanıyor. Oysa Nüzhet Erman, günümüz sorunlarını anlamak için, “bugünlere nereden, nasıl geldiğimizi, tarihsel nedenleri, kalıtımla gelen özelliklerimizi bilmek gerektiğini; hangi açmazlarla ne gibi çıkmazlara düştüğümüzü görerek, gücümüzü öğrenmeye gereksinim duyduğumuzu” anlatmaya çalışıyor. Anadolu toprağında, birbiriyle uzlaşması kolay olmayan değişik insan toplulukları varken, bunları “Türk” kimliği altında toplamak gerçekçi bir yaklaşım olur mu? Nüzhet Erman “TÜRK” destanında bu gerçeğin de altını çiziyor: “Türk, Türkmen gelinceye dek, Sayısız kavme doğal köprü, zorunlu yol ‘Yol geçen hanı’ Olmuş, Homeros ozanının küçük ‘Asia’sı Emektar Anadolu.” Gene de aynı topraklarda yaşamak, insanları birbirine yaklaştırıyor. Sezilmeyen öyle özellikler var ki, bunlar Anadolu insanının kişiliğini oluşturuyor. Nüzhet Erman bu özelliklere biraz da gülümser gibi bakıyor: “Hem eline, beline, diline sahiplik.. hem el, dil, bel bereketi.. ser verip sır vermemek, aldırmazlık, suskunluk.. kılı kırk yarmak, mangalda kül bırakmamak, rüzgârdan nem kapmak.. kös dinlemişlik, ağır aksaklık.. dere tepe dümdüzlük.. şiir ve masal.. ince alay, taşı gediğine koymak, candan övgü, kantarlı kafiyeli sövgü.. sakin zevklenme, deryaca coşkunluk.. ahi, yörük ve zeybek..” Biz neyi unuttuk da yüzyıllar boyu süren bu birliktelik ayrılıklara dönüştü? Müzhet Erman bunun da yanıtını veriyor: “İnsanlar çiçeklere bakmayı unuttu mu Bütün bahçeler kurmuştur İnsanlar denize bakmayı unuttu mu Ümit karada boğulmuştur İnsanlar göklere bakmayı unuttu mu Bil ki yeryüzünde yaşanmaz olmuştur Çiçeklere, denize, göklere Bakmayı insanlar unuttu mu Çekiver gayri bu dünyanın kuyruğunu.” BİR ŞİİR ÖDÜLÜ Unutulmuş bir ozanı anımsamanın yollarından biri de onun adına şiir ödülü düzenlemekti. Nüzhet Erman Şiir Ödülü’nün 12.’si bu yıl Ahmet Oktay’a verildi. “Nüzhet Erman Şiir Ödülü” önceleri Kültür ve Turizm Bakanlığı eşgüdümünde düzenlenirken, “Mülkiyeliler Birliği”, eski bir Mülkiyeli’ye destek olma bilinciyle görevi üzerine aldı. Geçen yıl yaşayan bir Mülkiyeli ozana ödül verilmek istenince, doksan yaşına yaklaşmakta olan Şinasi Özdenoğlu ödüle değer görüldü. Seçici kurul bu yıl şiirbilime emek veren çağdaş bir ozanın bu ödüle değer görülmesine karar verdi. Nice aday arasından Ahmet Oktay’a öncelik tanındı. Ölüm yıldönümü nedeniyle Nüzhet Erman’ı anımsarken bu ödüle değer görülen Ahmet Oktay’ın şiire bakışına da değinmek gerekecek. Ahmet Oktay’ın hazırladığı “Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı” (19231950), sıradan bilgiler yerine, ozanların özgün değerlendirilmesiyle, önem verilen bir edebiyat tarihi oldu. Ahmet Oktay gibi kişilikli bir ozanın şiirbilime bakışı daha sağlıklıdır. Memet Fuat’ın yorumuna göre: “Ahmet Oktay destan ağzını çağdaşlaştıran bir şiirden ‘İkinci Yeni’ye doğru gelişmişti. Bu akım içinde de biçime, biçim oyunlarına ilgi duymadı. Dizelerle oyalanmayan soluklu söyleyişlere, uzun şiirlere ağırlık verdi.” Ahmet Oktay toplumcu şiirin örtük bir şiirden de etkilenebileceğini gösterdi. Böylece toplumcu şiiri savsöz anlayışından kurtarmış oldu. O hep şiirin geniş bir açılımı olmasından yanaydı: “Eğer şiir, en geniş metafizik kaygıları olduğu kadar en güncel politik istekleri de dile getirebiliyorsa, bu; hem toplumsal etkinliğimize hem de tinsel beklentilerimize ait oluşundandır.” Örtük şiirin kendini ele veren bir yanı vardır. Ahmet Oktay şiiri yorumlamak isteyene yol gösteriyor: “Şiir açıklanırken gizler, gizlerken de açıklar. İçe ve dışa, soyuta ve somuta, düşleme ve gerçeğe. Sadece karşıtlıklar vardır. Evetle hayır arasında diyalektik bir gidiş geliş. Şiir budur” (İMKÂNSIZ PORTİKA, Alkım Yayınevi, 2004). Aragon’un ünlü sözüdür: “Ben hangi şarkıyı söyleyebilirim içimdekinden başka?” Ama Ahmet Oktay da biliyor ki “iç” zamanla oluşur. Sözcüklerle “imge” oluşturmak, sözcüklere “ses”, “renk” kazandırmak gerekecektir. Bir şiiri oluşturmak kolay değildir. Ahmet Oktay’ın dediğine göre; “Evrenin oluşumu gibi şiirin oluşumunun kökeninde de ‘kaos’ vardır.” “Acı” da insanı kargaşaya düşürebilir. Ahmet Oktay’ın “Acı” şiirinden bir alıntıyla yetinelim: “Usandım taş basması günler yaşamaktan yalnızlığımı büyütüyorum korkunç yani bağırmak sana sulardan. Her gün yeniden ölmek elinden karanlık adamların yalanla, ekmekle, silahla. Üstümüze bakarken çağlar her çocuk başı okşadığımız suçlu bizmişiz gibi büyüyor avucumuzda.” “Nüzhet Erman Şiir Ödülü”nün 12 yıllık geleneği içinde; tek tek şiirlerden genç ozanların şiir kitaplarına, bir ozanın kişiliğinden şiir birikimine uzanan uzun bir yol var. Nüzhet Erman “Yol Töresi”ni öğretirken, Ahmet Oktay tinsel yeteneğimizden toplumsal sorunlara bakarken, kendimizi keşfetmemize yardımcı oluyor. Demek şiirin böyle bir gücü de var! ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: mekli edebiyat öğretmeni Nurettin Çalışkan, Ağustos 2010’da ölen Reşit Mazhar Ertüzün’ün terekesinden çıkan, ağabeyimin yazdığı bir şiiri gönderdi. Reşit Mazhar Ertüzün ağabeyim gibi Mülkiye’liydi. Yakın arkadaştılar. Erdek kaymakamlığı da yapmış, orayı benimsemiş, ölünceye dek orada yaşamıştı. Şiirle, müzikle uğraşan bu kültür insanı öldüğü zaman 92 yaşındaydı. E Ahmet Oktay Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 SAYFA 22 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1082
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle