06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y İ eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] Galilei’nin yapıtı 477 yıl sonra Türkçede nsanoğlu akıl ile inanç, bilim ile din arasındaki uzlaşmazlıkları yaşayadursun, bu yıl bilim dünyası, Charles Darwin’in doğumunun 200., evrim kuramını ortaya attığı Türlerin Kökeni adlı yapıtının yayımlanışının da 150. yılını kutluyor. Bu kadar da değil; 2009, Birleşmiş, Uluslararası Astronomi Birliği ve UNESCO tarafından Dünya Astronomi Yılı olarak belirlenmiş bulunuyor. Ama çok önemli bir yıldönümüne daha tanıklık ediyor 2009; 1608’de Felemenk’te icat edildiği sanılan teleskopun, İtalyan bilgin Galileo Galilei (15641642) tarafından geliştirilişinin 400. yılına. Evet, Galilei, 1609 yılında geliştirdiği teleskopu ilk kez gökyüzüne yönelterek, Jüpiter’in en büyük dört uydusunu, Güneş lekelerini, Venüs’ün evrelerini ve Ay yüzeyindeki tepelerle çukurları keşfetmişti. Bugün deneysel yöntemin kurucusu olarak kabul edilen Pizalı matematikçi, astronom ve fizikçi, göğü teleskop kullanarak inceleyen ilk bilim insanı olarak Yer’in, o zamana kadar inanıldığı gibi evrenin merkezi olmadığına, Güneş’in çevresinde dolandığına ilişkin kanıtlar ortaya koymuş, bu görüşleriyle dönemin egemen inancına köklü bir biçimde aykırı düştüğü için de Roma Engizisyonu tarafından sorgulanmış, nedamet getirmeye zorlanmış, yaşamının son sekiz yılını ev hapsinde geçirmişti. Galilei, gezegenlerin Güneş çevresinde dolandığına ilişkin Copernicus kuramına daha gençlik günlerinde inanmış, ama eleştirilirim korkusuyla bu görüşünü açıklamaktan çekinmişti. Astronomi gözlemlerinde teleskoptan yararlanılmasını başlatan Galilei, 1611’de Roma’ya giderek papalık sarayının yetkililerine teleskopuyla bir gösteri yapmış, gördüğü büyük ilgiden cesaret alarak 1613’te yayımladığı Güneş Lekelerinin Tarihi ve Kanıtları adlı yapıtında Copernicus kuramını ilk kez açıkça savunmuştu. Galilei’nin anatımındaki ustalık, Latince yerine halkın konuştuğu Latinceyi yeğlemesi, görüşlerinin ünversitenin dışına taşarak yaygınlaşmasını ve geniş yığınları etkilemesini sağlamıştı. Çıkarlarının tehlikede olduğunu gören Aristotelesçi profesörler Galilei’ye cephe almışlar, Copernicus kuramının kutsal metinlerle çeliştiğini vurgulayarak onu Kilise yetkililerinin gözünde karalamaya girişmişlerdi. Bu çabalarında onlara arka çıkan Dominiken vaizler, bir yandan kiliselerde “matematikçiler”in bu yeni dinsizliğine ateş püskürürken, bir yandan da dine karşı ve uydurma olduğunu söyledikleri sözlerini gerekçe göstererek Galilei’yi Engizisyon’a gizlice ihbar etmişlerdi. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın Galilei’nin 1616’da kendi çizdiği Ay’ın evreleri. Galilei’nun Ottavio Leoni tarafından çizilmiş portresi, üstte. Sağda Jüpiter’in uyduları hakkındaki ilk gözlemleri. MÜREKKEBİ KURUMADAN Eğriyi doğrudan ayıran okura alileo Galilei, üstünde yıllarca çalıştıktan sonra 1632’de yayımladığı İki Büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog adlı yapıtının başında yer alan “Eğriyi Doğrudan Ayıran Okura” başlıklı sunusunda, kitabını nasıl bir ortamda, hangi nedenlerle ve nasıl bir yöntemle kaleme aldığını anlatıyordu. Yüzyıllar sonra bile “mürekkebi kurumamış olan” bu yapıtın başındaki satırlardan tadımlık bir bölüm aktarıyorum: “Roma’da geçtiğimiz yıllarda, yaşadığımız çağın günah ve tahriklere teşne düşünce eğilimlerini önlemek amacıyla bir Huzur ve Sükun Kararnamesi yayınlandı. Bu kararname, Yerküre’nin döndüğünü öne süren ve yerinde hareketsiz durmadığını söyleyen Pythagorasçı görüşe bir sessizlik perdesi indirilmesi şartını getiriyordu. O kararnamenin akıllıca bir inceleme süzgecinden geçirilerek değil de bilgisizliğe dayalı bir ihtirastan kaynaklandığını söyleyen cüretkârlar orta G ya çıktı. (…) Böylesi cüretkâr yakınmalar karşısında, coşkulu huyum, suskunluk yolunu seçmedi. Kararnamedeki son derece temkinli olduğunu hissettiğim ısrarlı tutumu tamamen kavramış olarak içtenlikle inandığım bir gerçeğe tanıklık etmek için dünya sahnesine adım atmayı uygun buldum. (…) “Copernicus Sistemi’ne özgü fikirleri derleyip toparladıktan sonra bu fikirleri Roma Sansür Kurulu önüne getirerek, bu ortamın ikliminde, yalnızca ruhları huzur ve sükuna kavuşturan dogmaların yetişmeyeceğini, aynı zamanda, akıllı insanları zevklendirecek akıllıca buluşların da yeşerdiğini ortaya koymak istedim. Bu hedef doğrultusunda olmak üzere, açılan tartışmada Copernicus’un tarafını tuttum. Sırf matematiksel varsayıma dayanarak Copernicus’un görüşünü, tüm düşünce yollarını akıllıca tarayıp aştıktan sonra üstün göstermeye çalıştım. Üstün göstermek derken, Yerküre’nin hareketsiz durduğu görüşüne karşı çıkan Copernicus’un iddiasının geçerliliğini doğrudan doğruya savunmak için değil, Yerküre’nin hareketsiz olduğunu savunan ‘peripatetikçiler’ adıyla bilinen ekol taraftarlarınca iddia ediliş biçimine karşı koymak için. (…) “Bu fikir ve kavramları diyalog şekline sokup da anlatmanın daha uygun olacağını düşündüm. Diyalog şeklinde anlatım, matematik kanunlarının kuru anlatımı gibi sıkıcı ve dar bir kalıp gerektirmediğinden arada sırada zihin dinlencesine imkân tanır ki bu dinlenceli anlatım, asıl konunun izlenmesinden daha az eğlenceli olmayacak…” ? Klasikler Dizisi’nden Reşit Aşçıoğlu çevirisiyle yayımlanan İki Büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog, dilimizin bilim kitaplığına çok değerli bir katkı niteliği taşıyor. Kitap, 1632’de yayımlandığında, Avrupa’nın dört bir yanında büyük bir heyecan ve övgüyle karşılanmış, yazınsal ve felsefi bir başyapıt olarak kabul edilmişti. Papaya, kitabın tarafsız görünen başlığına karşın, aslında Copernicus sisteminin güçlü ve pervasız bir savunusu olduğu belirtilmiş; Cizvitler bu yapıtın, kurulu düzen için “Luther ve Calvin’in öğretilerinin toplamından” bile daha zararlı olacağını vurgulamışlardı. Papa, soruşturma açılmasını emretmiş, Kilise yetkilileri Galilei’yi heretiklikle suçlamışlardı. Yaşlı ve hasta olmasına karşın 1633 Şubatı’nda Roma’ya gelerek duruşmada hazır bulunmak zorunda bırakılan Galilei hapse atılmamış, ama Copernicus öğretisine bağlı olmak ve bu öğretiyi anlatmaktan suçlu bulunmuş, nedamet getirerek görüşlerinden dönmesi emredilmişti. Galilei bu yönde bir ifade vermiş, papa da bu cezayı ev hapsine çevirmişti. Bu önemli yapıtı büyük emekler vererek İtalyanca aslından dilimize kazandıran Reşit Aşçıoğlu, “İhtiyaç icatların anasıdır sözü bilinir ve çok sok tekrarlanır,” diyor. “Peki, Galileo için bir ihtiyaç mıydı Dünya’nın döndüğünü ispatlamak? 1961 yılında Sovyet kozmonotu Gagarin Yerküre’mizin döndüğünü uzaydan gözleriyle görüp bize haber verecekti nasıl olsa! 1630’larda gözleriyle değil de ‘akıl gözüyle’ Yerküre’mizin döndüğünü ispatlamaya kalkışmasından insanoğlu ne kazandı? Bu soruya, Galileo’dan yaklaşık 325 yıl sonra 1954’te Nobel Fizik Ödülü alan Max Born’un sözleriyle cevap verelim: ‘Deneysel ve kuramsal araştırmada bilimin tutumu ve metodu, Galileo’dan bu yana hep aynı kalmıştır ve öyle kalmaya da devam edecektir.’ İtalyanca orijinalinden çevirisi elinizde olan Dialogo’da Salviati şöyle der: ‘Bilimin ilerlemekten başka bir hedefi yoktur.’” Klasikler, yüzlerce yıl sonra da olsa, Türkçeye kazandırılıyor. Boccacio’nun Decameron’u, Dante’nin İlahi Komedya’sı, Cervantes’in Don Quijote’si onca zaman sonra da olsa, asıllarından ve eksiksiz olarak dilimize kazandırılmıştı. Şimde de Galilei’nin ünlü Diyalog’u Türkçede. Aşçıoğlu’ya hepimiz binlerce teşekkür borçluyuz. ? SAYFA 6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1001
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle