05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yusuf Alper’le ‘Giderim Giderim Dünya Yuvarlak’ üzerine ‘Acıyla hüzün yan yana yürür şiirimde’ Şiirlerinde, insanın bireysel, içsel sorunlarını, iletişimsizliklerini, hüznünü, toplumla olan çatışmalarını; toplumsal baskıların, zulmün insanı etkileyişini lirik ve özgün bir anlatımla işleyen Yusuf Alper’in toplu şiirleri yer alıyor Giderim Giderim Dünya Yuvarlak‘ta. Alper’le şiirlerini konuştuk. Ë Atalay SARAÇ iderim Giderim Dünya Yuvarlak (Toplu Şiirler) Şiirden Yayınları’ndan çıktı. Bütün şiirleri bir kitapta toplama gereksinimini neden duydunuz? Sevgili Saraç, öncelikle belirteyim, Giderim Giderim Dünya Yuvarlak (GGDY) bir toplu şiirler kitabı. Kapağa yanlışlıkla “Bütün Şiirleri” yazılmış. Biliyorsunuz ki GGDY önceden yayımlanmış 8 kitabımı içeriyor. Yaklaşık bir yıldır yazdığım, bir kısmı yayınlanan ve bir sonraki kitabımı oluşturacak şiirler yer almıyor. Onlar 9. kitap için birikiyorlar. Toplu şiirleri çıkarma gereksinimini öncelikle Metin Cengiz duydu. Biliyorsunuz şiir kitaplarımın yeni baskılarını yayımlıyordu. Beşinci kitabım Şimdi Hangi Irmakta ve 3. kitabım Yaldızlı Bir Yanılsama yayımlanmıştı. Diğerlerini de yayımlayacaktı. Benim yaklaşık 30 yıllık şiir geçmişimin olduğunu, yaşımın da kemale erdiğini, o nedenle piyasada bulunmayan (belki doğru dürüst okuyucuya da ulaşamayan) kitaplarımın tümünü bir arada basmanın daha uygun olacağını düşündü ve önerdi. Ben de artık toplu olarak şiirlerin okuyucuya ulaşmasının daha iyi olacağını düşündüm. Böylece yayımlanmış oldu. Bugüne kadar hakkımda yazılan yazılardan bir seçme yapılarak okuyucuyu aydınlatma amacına yönelik ek bölümle birlikte basıldı. Daha sonra bağımsız kitaplar ayrı ayrı yeni baskılar yapabilir. Zaman ne gösterecek bakalım. ‘SÖZ ACIDAN DOĞMUŞTUR’ İlk kitabın ilk şiirinde “Bir hüznü durmasız okşar/ Öper çoğaltır satarım” demişsiniz. Bütün kitaplarınızda da gerçekten çoğaltarak “hüznü” yazdınız. “Hüzün” neden bu kadar egemen şiirinize? O bölüm “Ben acılar tecimeni/ Acılar alır satarım” diye başlar. Acıyla hüzün yan yana yürürler benim şiirimde. İlk şiirlerimin oluştuğu dönemde insanın varlık ya da varoluş sorunuyla az da olsa ilgiliydim sanırım. Sonuçta istemeden “dünyaya fırlatılmış”, istemeden bir gün geçip gidecek SAYFA 4 dünyaya ilişkin hüzün duyacaktır. Ama daha az, daha seyrek. “Konuk gibi yeryüzüne/ Bir garip gelmiş giderim” dizelerinin çağrıştırdıklarıyla soruyorum: Şiirinizin Yunus Emre ile nasıl bir akrabalığı var? Bu anlamda gelenekle ilişkiniz nereden başlayıp nereye kadar uzanıyor? TÜRK ŞİİRİNİN KÖKENİ O şiiri bilinçli biçimde ilk şiir olarak seçmiştim. Bence Türk şiirinin kökeni Yunus Emre’dir. Çok daha eskilere götürülüyor ama ben daha çok Yunus’la başlatmaktan yanayım. Yunus’un dili, “süt dişleriyle Türkçenin”dir. Biçimsel, biçemsel, dilsel kaynak olmasının yanında hümanizmiyle beni ilgilendirir. Mistik, dinsel olan yönüyle değil insancıl ve dünyaya ilişkin yanıyla beni ilgilendirir. Gelenek benim için bir bakıma Yunus Emre’yle başlar. Halk şiiri, sözlü edebiyat vb. yönüyle. Öte yandan Divan Şiiri ile pek bir ilişkim olmamıştır. Bazı sevdiğim dizeler vardır ama derin bir ilişki değildir. Asıl beni ilgilendiren şiirsel geçmiş, gelenek Osmanlı’dan Cumhuriyete köprü şairler dediğim Yahya Kemal ve Ahmet Hâşim’le başlar. Hâşim’deki imge, hüzün, Y. Kemal’deki dili, Türkçeyi iyi kullanma önemlidir. O bir şiir teknokratıdır. Kötü şiirlerin nasıl iyi yazılacağını bile şarkı sözlerinin bir çoğunda gösterir. Sonra N. Hikmet, Dıranas, Tarancı, Necatigil, O. Rifat, Anday, Aksal, A. İlhan, A. Damar, başta Cemal Süreya olmak üzere İkinci Yeni’nin tüm iyi şairleri, Metin Altıok benim geleneğimdir. Hiçbirinden doğrudan fazla bir etki taşıdığımı sanmıyorum, usta çırak ilişkim yoktur ancak bütün iyi şairlerin iyi şiirleri benim geleneğimdir. Zaman zaman onlara çengel atarak, tabii tırnak içine almayı asla unutmadan dizelerini şiirimin içine yerleştiririm. Hem denk düşen bir şeyi anlatmamda yararlanmış olurum hem de onlara vefa borcumu öderim. Tabii kendimin kılarak: “‘Ölüm mü asude bir bahar ülkesi’/Yaşamak mı sevmek mi bilmiyorum” diyerek. Şiirlerinizde “hüzün” sözcüğünden sonra en yoğun kullandığınız sözcüklerden biri de “zaman”. Zamanın mı sizinle sorunu var, sizin mi zamanla? Sevgili Saraç, zamanın benle ne sorunu olabilir ki, o sadece geçiyor(!). Benim onunla sorunum var. “Zamanı durduramayız/ Yaşamı çoğaltmalıyız” derim az da olsa karamsar olmayan şiirlerimden birinde. Çağ karşılığı zamanın da bazen sorun olarak ele alındığı olur. “Bu öldürmeler çağında” zaman sorun olmaz mı? Ayrıca insanı temel alan bir şair olarak insan ilişkilerinin içler acısı hali, insanın soysuzlaş¥ ması, kendine yabancılaşması, G gibi. İşimin dışında insanlara psikiyatbir varlık olarak hüzün duymamak ristlik (dahası Polyannacılık) yapaolası değildir. Kimi insan farkındadır mazdım, yapmadım. Hem çalışmalar kimi bir panayırda gibi farkına bile en gerçekçi kişilerin (geleceğe ilişkin varmadan geçip gider. Son şiirlerimöngörüsü tutan) Polyannalar değil kaden birinde (Özgür Edebiyat, Kasımramsar bakan kişiler olduğunu kanıtAralık 2008) Cihan Oğuz ve Hüseyin lamıştır. İnsanlık tarihine baktığımızPeker’in severek andıkları (Akatalpa, da engizisyonlardan Auschwitz’lere, Sincan İstasyonu) bitiş dizeleri olarak oradan ne hazindir ki Filistin’lere, “Dünya kıçı kırık bir testiyse de/ Su Gazze’lere, Maraş’a, Sıvas’a bu dünkoyduk taşınacak” diyorum. Sonuna yada insana yaşatılanların bir şaire hükadar. Tabii testiyi elimizden geldikçe zün vermesinden doğal ne olabilir. onararak. Bir gün tümden kırılıp parUmarım bir gün bana bunları yazdıçalanıncaya (doğal ya da kurşunla, yaran dünya güllük gülistanlık olacak ve kılarak vb.) kadar. Sanatsal yaratı da ben ya da sonraki şairler böyle acı dobütünüyle insanların, toplumun testilu, hüzünlü şiirler yazmayacaklardır. lerini onarma çabası değil midir? Öte yandan, hiçbir dış kötülüğün olAncak benim ilk şiirlerimin oluştumadığı zamanlarda bile insanın varoğu yılların 12 Eylül öncesi, 12 Mart luşsal konumu, algısı geçip gideceği sonrası olduğunu da unutmamak gerekir. Bir çok insanın balyozla ezildiği bir dönemden başımızı çıkarıp bakmaya durduğumuzda ölüm her yandan üstümüze gelmeye başladı. İnsanların sabah çıktıkları evlerine akşam gelebilmeleri bir şanstı. Her köşe başında her gün insanlar öldürülüyordu. Sonra 12 Eylül düdüğü öttü. Ardından binlerce insan işkenceden geçirildi, içerde öldürüldü. Bu şartlarda “çiçek, böcek, güneş” içerikli şiirler mi yazacaktım? Hüznü yazdım. Bunu, Gültekin Emre, “Uğultuyu Duydunuz mu?” (Radikal Kitap, 23.06.2006) başlıklı yazısında şiirimi bir bütün olarak değerlendirirken çok iyi betimlemiştir. “Söz acıdan doğmuştur” dedim acıyı yazdım. Bunu eleştiren tanışlarım da oldu. Yaşamında 3 kitap okumamış insanlar “yahu sen psikiyatristsin de, böyle hüzünlü, karamsar niye yazıyorsun biraz neşeli şeyler yaz” diyebildiler. Ben ekmeğimi psikiyatrist olarak kazanıyordum, kazanıyorum. Tıpkı Cemal Süreya’nın maliyeci, darp “Gelenek benim için bir bakıma Yunus Emre’yle başlar. Halk şiiri, sözlü edebiyat vb. yönüyle. Öte yandan Divan Şiiri ile pek bir hane müdürü; Canseilişkim olmamıştır. Bazı sevdiğim dizeler vardır ama derin bir ilişki değildir” diyor Yusuf Alper. ver’in antikacı oldukları CUMHURİYET KİTAP SAYI 1001
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle