Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yunan tanrıları tarafından cezalandırılmaktadır. Sophokles’ten sonra bu lanetli(!) halkı İskender’in askerleri, daha sonra da Romalılar kılıçtan geçirirler. Günümüzde Bush’un tanrıdan mesaj alıp Irak’ın yöneticisini ve halkını cezalandırmasına benzer durumlar yaşanmıştır. SAVAŞ YERİNE KÜLTÜR... Önceleri daima savaştan yana olan Perikles ömrü boyunca süren savaşların bir fayda vermediğini görünce hâlâ bağımsız olan Yunan sitelerine Atina’nın hegemonyasını kabul ettirmek için barışçıl yöntemleri uygulama, kültür ve toplumsal alanlarda başarılar gerçekleştirme yolunu seçti. Yunan tiyatrosu bu yolda kullanıldı. Ödüller konuldu ve tiyatro teşvik edildi. Tiyatro da Yunan tanrılarını, kültürünü, ataerkil düşünce yapısını ‘barbarlara’ kabul ettirme işlevini yüklendi. O çağda sanat sanat için değil dünyanın her yerinde siyasi ve dini iktidar için kullanılmaktaydı. Bu nedenle Yunan tragedyalarına baktığımızda bu bakış açısının uygulandığını görürüz (Gerçekte Homeros’un destanlarıyla başlamıştır). Örneğin Kafkas kökenli Medeia ilk mitsel öykülerde bir koruyucu melek gibi anlatılırken sonra çocuklarını baltayla doğrayan canavara dönüşür. Euripides Bakkhalar’da Anadolu kaynaklı Kibele tapımlarının rahibelerini yırtıcı hayvanlardan da vahşi gösterir. Sophokles’in sanat ve estetiğinin büyüklüğü tartışılmaz. Sahneye getirdiği yenilikler (koroyu on beş kişiye çıkarması, üçüncü oyuncuyu katması, boyalı dekorlarla sahneyi canlandırması) ve tanrıların verdiği kaderi kabul etmekle birlikte bireyi, bireyin duygularını ele alması ile Sophokles, bugün bile bir deniz feneri gibi ışık saçmaya devam etmektedir. Benim amacım bu büyük adamın gölgesinde kalıp yok sayılan, hatta haksızlık edilen, Mezopotamya’nın uygarlığını ve yazısını Avrupa’ya taşıyan Fenikeli kral soyuna ve onların unutturulan hizmetlerine ışık tutmaktır. Sophokles, Eski Myken ataların vahşetinden, taht için işlenen baba oğul cinayetlerinden, Yunan mitolojisindeki ensest ilişkiden rahatsızdı. Yunanlılara bunların yanlışlığını yabancı bir kralın üzerinden açıklamak istedi. Ensestle ilgisi olmayan, ama her ilkbaharda yapılan kutsal evlilik şenliklerinde evrensel anne (Ay tanrıça / toprakana) adına kraliçesiyle yatan kral bu iş için uygundu. Kral kurbanı ritüeli ise oğulun babasını öldürmesi suçuna dönüşecekti. Fenike’den göç edenlerin uyguladığı bu Mezopotamya ritüellerinin simgesel olduğunu, gözle görünen dünyayla ilgilenen Yunanlılar anlayamamıştı.Yunan tanrısı Apollon bu günahlarından ötürü Oidipus’un peşine düşecek, onu en aşağı düzeye, onurlu, ama dilenci düzeyine düşürecekti. Böylece savaşılmakta olan Thebaililerin moralleri bozulacak; geçmişin güven vereni, gelecek için örnek kahraman yok olunca, halk korku duyacaktı. Sophokles işbirlikçi değildi, kendi kahramanının imgesini bozmadı. Bunları o dönemde iyi bir Hellen yurttaşı olmak için yaptı. Çünkü o dönemde böyle şeyler olağandı. Bugün ne Thebai kaldı, ne yazılı metinleri ne de kahramanına sahip çıkacak Thebaili. Yalan da olsa artık yalan olmasının önemi bile kalmamış: 2400 yıldır Thebai kralının baba katili ve anneyle yatma yaftası sürüyor. Babamın sözünü hatırlıyorum: “Herkes yanılabilir, hem de binlerce yıl; sen her şeyi yeniden düşün!” Thebai kralından alınacak çok dersler var. Söylem yoksa hatırlanmayı hak etmiş kahramanlar, olaylar, gerçekler unutulur. Söylem en iyi şekilde başarılı, kalıcı sanat yapıtlarıyla ve onların arkasındaki somut güçlerle sürer. Bu tür imge bozumları sanatta ve söy ¥ lemde her zaman oldu. Fakat kendi ülkesinin “bağımsızlık simgesi kahramanını” imge bozumuna uğratmak ancak, Türkiye gibi “saf insanlar” ülkesinde olabilirdi. Bunu yapan, dünyanın bir var oluş ya da yok oluş savaşları içinde olduğunun farkında değil. Herkesi bu konuda duyarlı olmaya çağırmak varken; okumayan ve görsel yoldan öğrenen bir toplum yapısında, ilkokulların Mustafa filmine götürülmeleri ülkeye hangi iyiliği sağlayacak? Kendini gerçekten ülkesine adamış, plan yapmış, planını uygulamış, başarmış, kurtarmış, kurmuş, uygarlaştırmış ve halkı için kahraman simgesi yapılmayı hak etmiş bir Mustafa Kemal Atatürk’ün yerine kimi koyacaksınız? Sahte devlet adamlarını mı, ABD’deki yapay ‘Superman’i mi, yoksa ABD’de yaşayan BOP marka Hoca Efendi’yi mi? Lacan, “Simgeniz yoksa siz yoksunuz” der. İnsanın bindiği dalı kesmesi, başka nasıl anlatılır. Batılılara hayranım. Çok zekiler ve çok sıkı çalışıyorlar. Bu gibi işleri de bize yaptırıyorlar üstelik! (Bir ara Metal Fırtına vardı.) ADAPAOİDİPUS BAĞLANTISI Adapa ile Oidipus arasındaki bağlantının kokusunu sözcükbağıntılarıyla aldım. Batılı yazarların bu bağı görmemesi olanaksız, fakat hiçbir kaynakta Adapa ile Oidipus arasında bağ kurduklarına ulaşamadım (Onlar söylemlerini gölgeleyecek, hiyerarşiyi bozacak olanı yok sayıyorlar). Sözcükbağıntılarıyla burada nasıl bir kodlama oluşturulduğunu örnekleyeyim: Edubba, Sumer yazı merkezinin adı, tablet kitaplıklarının olduğu, yazmanların, yazarların çalıştığı yer. Edubba’nın koruyucusu yazı ve bilgelik tanrıçası Nidaba’dır (=tabletin hanımı), bu ad Sumercede tablet anlamındaki dab/dub’dan gelir. Yazıyla ilişkili kişi, nesne ve geleneğin adı bu sözcük sesiyle kodlanıyordu. Bu kodlama geleneğinin içindeki imgelerin adları Adapa, Nidaba, edubba dışında şunlar: Adapu, Sumerce bilge demek. Yedi kapılı Adab kenti, yazıtların çok sayıda bulunduğu bir dünya kenti. Sumer’in yedi kentinden gelen rahipkralların her biri bir kapıdan girer ve tanrıça Ninhursag’dan kentleri adına şefaat dilerlerdi. Thebai kenti de surları yedi kapılı olduğu için “Yedi kapılı Thebai” diye anılmıştır. (Aiskhylos’un Thebai Önünde Yedi Kumandan adlı oyununda bu kumandanlar işgal için gelmişlerdir.) Ayrıca Thebai adı (Yunancalaşmış) aynı kodu korumaktadır. Nippur, inanca göre Sumer’de insanlardan önce tanrıların kentiydi. Sonra yazmanların, yazarların, şairlerin yaşadığı/çalıştığı bir entelektüel merkez oldu. Oidipus’un Fransızcadaki karşılığı Edipe Adapa’ya, adapu’ya (=Sumerce’de bilge) ve Arapçadaki edib’e (Türkçede edip) çok yakındır. Edib, edeb’den (1.edepli, terbiyeli, nazik, zarif kimse. 2.edebiyatla uğraşan.) Adap, edep, edebî, edebiyat sözcükleri edubba, Adapa, adapu’ya işaret ederler. Papirüs, parşömen, paper, book, kitab, kütüphane sözcüklerinde aynı kodlama var. HintAvrupa dillerinde ise bu ilişki epitaph (mezar yazıtı), epistle (önemli, uzun mektup), epigram (nükteli kısa şiir), episode (roman / öyküde bölüm), epilog (sonsöz) sözcüklerinde sürüyor. Türkçede betik (yazı) ve bediz (süsleme, gerçekte imlere işaret eder). ? Kaynakça: Samuel N. Kramer, Sumerlerin Kurnaz Tanrısı Enki, Çeviren: Hamide Koyukan, Kabalcı, 2000. / Samuel Noah Kramer, Sümerler Çeviren: Özcan Buze, Kabalcı, İstanbul, 2002, s. 246. / Ana Britannica, Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi (Fenike, Kadmos, Oidipus, Sophokles, Tragedya vb. maddeler). SAYFA 19 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1001