Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ deyişi de bu yüzden belki. Suç ortaklığı; doğrudan olmasa bile verdiği destekle dolaylı biçimde öldürüm makinesine arka çıkıştan ötürü, gaz odalarına giden insanlar tarafından affedilmek istiyor. Oğluna da aynı nedenle yazıyor mektubu: Bağışlanmak için. Oğlunun da onu affetmesi için. SESSİZLİĞE SIĞINMAYAN GENÇ BİR ADAM Romanın ikinci bölümü genç; oğul Müller’in hikâyesi. Martin Müller, Heidegger’e çok yalın bir soru ile yaklaşıyor tüm olup bitenlerin ardından: “Ne yapmayı düşünüyorsunuz?” Luger burada yine soluk alıp vermeye başlıyor; genç Müller, Heidegger’i öldürme niyetinde olmadığını, sadece onu tetikte tutmak amacıyla tabancayı ortaya çıkardığını söylüyor. Babasının ölümünden üç yıl sonra Heidegger’le yüzleşiyor. Foucault’nun yardımıyla “insanın ölümü” söylemini sorguluyor. Bir anlamda hümanizmin ölümünün, insanın ölümü demek olduğunu düşünüyor. Hümanizmin ve dolayısıyla insanın ölümü, öldürülüşü karşısında tavır almamakla eleştirdiği Heidegger’e önemli bir suçlama yöneltir genç Müller: “Sessizliğe sığındınız. Sessizlik bir tür ölüm değil midir? Sözünüzün ebediyen duyulmayacağı uçsuz bucaksız bir toprak, Üstat, sessizliğinizin ifadesi değil mi?” (s. 147). Sonraki satırlarda okuyucu, genç Müller aracılığıyla bir başka soruyla karşı karşıya bırakılır: Sessiz kalmanız, suçunuzu görmezden gelmek için mi? Oğul Müller, babasından kalan mektupla Heidegger’in peşine düşüp iz sürüyor ve “benim size yaptığım yolculuk, aslında babama yolculuktur” diyerek, ne tür bir keşif için yollara koyulduğunu duyuruyor; babasını anlamaya çabalıyor. Babasının, mektubunda gaz odasına götürülen bir adama ithaf ettiği son satırları genç Müller’i yaşananların ne anlama geldiğini sorgulamaya itiyor öte taraftan: “Çöpsün, çöpler arasında öleceksin. Senden bağışlanmayı diliyorum. Sana karşı suçluyum. Seni neye çevirdilerse ben oyum. Senin gibi ben de çöplükte çöpüm. Ya da daha kötüsüyüm. Çünkü kendini masum sanan, bilmemeyi, adıma, adımıza, Almanya’nın adına sana yapılandan haberdar olmamayı seçen biriyim. Öyleyse ben de seninle çöp gibi çöplükte öleceğim kurtuluş yok” (s. 159). Bu satırlar, genç Müller’e miras kalan ve babasının intiharında başrolü oynayan Luger’in neden hep sayfaların gizli kahramanı olduğunu da açıklıyor sanki: Luger, Heidegger’e doğru uzanıyor ve o soru yine tekrarlanıyor: “Ne yapmayı düşünüyorsunuz?” Genç Müller, yaşadığı Arjantin’de kurulan cuntanın insanları kaybedişini, öldürüşünü ve işkenceden geçirişini, Nasyonal Sosyalizmin eylemlerine benzetir. “Her şey Tanrı adına” veya “bozguncuları dize getirmek” için yapılıyordu! Tıpkı Nazilerin Almanya’da yaptığı gibi: “Kötülüğe karşı verilen savaşta yapılması gerekenler kutsaldır” deyişi de buradan türetilmişti. 1976’da Heidegger, Arjantin’deki en kanlı dönemde öldüğünde, genç Müller, ülkesinde gerçekleşenlerle 1930 ve 40’lı yılların Almanya’sında olanları Nasyonal Sosyalizmin devamı şeklinde nitelendirir. Baskı artınca Freiburg’a dönen Müller kazazede gibi karşılanır. Bir zamanlar babasının ders verdiği Tarih Felsefesi kürsüsüne atanır. Pardösösünün cebindeki Luger’i nehre fırlatır; yakın geçmişte dehşeti ve kıyımı sürükleyen o nehir, Luger’i içine alıp akar gider. İtiraflar, pişmanlıklar, kayıp ve hesaplaşmalar; yanıtı, alınmak istenen kişi tarafından verilmeyen o soru; “Ne yapmayı düşünüyorsunuz” sorusu kalır sadece. Sessizliğin ağırlığı, silahın nehre düşüşüyle çıkan ses sayesinde bozulur. Feinmann, romanı entelektüel yanılgı üzerine kurgularken, baba Müller’in itirafları, pişmanlıkları ve oğul Müller’in sorgulamaları; babasının ve Heidegger’in peşinden gidişini okuyucuya sunar. Bu sürükleniş onu, tarihsel gerçeklerle, zamanın yargılayıcılığıyla ve geçmişe dönük hesaplaşmalarla buluşturur. Babasını, Heidegger’i ve o dönem Nazi kültür politikalarına yenilmeyen, felsefesini de tam anlamıyla benimsemeyen Heidegger, Hitlerciliği sonradan “insanlığın yapısal bir hastalığının tarihsel bir patlayışı” şeklinde ifade etse de, rektörlük konuşması ve Hitler’e yazdığı mektupta yer alan “Führerim, siz bizim insanlığımızın ihtiyaç duyduğu kurtarıcısınız” satırları onu hep kovalar. gerçekleşen eylemleri anlamaya çalışan genç Müller, aynı zamanda tarihin akışını da kavramaya çabalar. Hataları ya da o zamanın “doğrularını” irdelemeye koyulur. Babadan kalan mektup ve silah, oğlun bunları sahiplenip yakın geçmişte; bir başka deyişle gölgede kalanları ve sessizlik ile mektubun satırlarında yükselen çığlığı eşelemesi romanın bam telinin yarattığı tınıdır. İnsanları “çöp”e dönüştürenlere yönelik önemli bir isyanı barındırır bu tını. Geç kalmış olsa da. Heidegger, her ne kadar kaçamak yanıtlar verse ve çoğu zaman sessiz kalsa da ona yakın birinden gelen, yanılgıyı ortaya koyan ve genç bir adamın geleceğe taşıdığı haklı bir yergi ve itiraftır karşımıza çıkan. ? Heidegger’in Gölgesi/ José Pablo Feinmann/ Çeviren: A. Cengiz Büker/ Doğan Kitap/ 172 s. SAYFA 11 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1027