Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
José Pablo Feinmann’dan ‘Heidegger’in Gölgesi’ Tarihsel yanılgının peşinde Ünlü bir filozof, Martin Heidegger; bir baba ve Heidegger’in çalışma arkadaşı, Dieter Müller; onun, Heidegger’den etkilenerek ismini Martin koyduğu oğlu; bir mektup, bir tabanca ve bir soru. İtiraflar, pişmanlıklar ve tarihin ağır havası. Boenos Aires Üniversitesi’nde felsefe dersleri veren, Arjantin’in en önemli felsefeci ve romancılarından biri sayılan José Pablo Feinmann, Heidegger’in Gölgesi’nde derin sorgulamaların kapısını aralarken, dehşetin akılla nasıl bir araya getirildiğini gözler önüne seriyor. Ë Ali BULUNMAZ “Yalnızca gelecek, 1933’te hakiki Almanya’nın hangisi ve gerçek Almanların da kimler olduğunu söyleyebilecektir: Zamanın az ya da çok materyalistmitik ırkçı önyargılarını onaylayanlar mı yoksa geçmişteki Almanların hürmet edip ebedileştirdikleri geleneklerin mirasçısı olan kalbi ve aklı temiz Almanlar mı?” Edmund Husserl, 4 Mayıs 1933 “Delirmesine ramak kalmak, delilikten beter. Deliren kaçar. Çekip gider. Delirmesine ramak kalansa, bir parçasını geride, gerçekler dünyasında bırakır. Bu kalan parça dehşetin varlığından haberdar eder onu. Onda dehşeti soruşturma arzusu uyandırır.” José Pablo Feinmann arih denilen koca kitap, biraz da yanılgıların; hata ve yanlışların satırlarını sunmaz mı kendisini okumak isteyenlere? Yaşanmışlıkların önemini ve yanılgı (tarihsel hata) olup olmadığını insanoğluna yine zaman gösterir. Varoluşçu felsefenin ağır toplarından Martin Heidegger’in yaptıkları da zaman mahkemesinde değerlendirilmiş, belli tartışmalarla beraber onunla ilgili kimi fikirlerin oluşmasını sağlamıştır. Heidegger’i felsefi söylemiyle birlikte tartışılır kılan, 1933’teki rektörlük konuşmasıdır. Bu konuşmayı anlamanın yolu, o dönem Almanya’da olup bitenleri kavramaktan geçer. yıllarda büyük fırtına koparır. Nazi kültür politikalarına yenilmeyen, felsefesini de tam anlamıyla benimsemeyen Heidegger, Hitlerciliği sonradan “insanlığın yapısal bir hastalığının tarihsel bir patlayışı” şeklinde ifade etse de, rektörlük konuşması ve Hitler’e yazdığı mektupta yer alan “Führerim, siz bizim insanlığımızın ihtiyaç duyduğu kurtarıcısınız” satırları onu hep kovalar. José Pablo Feinmann, Heidegger’in Gölgesi isimli romanında düşünürün tartışmalı yaşamı ve eylemlerinden bir kesitle birlikte, ondan etkilenerek Nasyonal Sosyalizme yönelen bir babayı, onun itiraflarını ve oğlunun, o dönemi ve babasını anlamak üzere savaş sonrasında Heidegger’e ulaşma çabasını okurla buluşturuyor. HER ŞEYİ DURDURAN FIRTINA Dehşetin sayfaları rektörlük konuşmasıyla açılır. Anlatıcı, oğluna Martin ismini koyuşunu da Nasyonal Sosyalist oluşunu da Heidegger’in o konuşmasına borçlu olduğunu belirtir. Ne de olsa Heidegger’in konuşmada geçen son sözü her şeyi açıklar: “Bütün büyük şeyler fırtınada durur.” O günler, Hitler’in “ulusal gurur” olarak görüldüğü günlerdir aynı zamanda. Büyük bir savaşta alınan yenilgi sonrası “umut” aranan ve bulunan; Nazizmin yayılıp insanları hipnotize ettiği zamanlar. Beri yandan Heidegger’in yükseliş dönemi. Felsefi söylemi, kitapları ve seminerleri gençleri peşinden sürüklüyor. Varlık ve Zaman, o günlerin kült eseri, elden ele dolaşır. Anlatıcı Dieter Müller oğluna yazdığı mektupta, Varlık ve Zaman’ın kendisini “kör ettiğini” söylüyor ve bu kitabı okumadan dünyadan göçüp gitmemesini öğütlüyor. Tüm bunlar olurken, Heidegger’in “Almanya’yı kurtaracak” hareketin “metafizik ruhu” biçiminde algılanışı da anlatıcı Müller’e göre aynı zamana denk geliyor. Romanın ilk sayfalarında geçen “Tarihin bu yol kavşağında insanları tanımak mümkün mü? (…) Hepimiz bizi aşan, sürükleyen olaylar ağında yaşamıyor muyduk?” (s. 26) sözü, fırtınalı günleri tanımlıyor gibi. “Üstat” Heidegger, Rainer, Müller… Tam anlamıyla tanınıyor muydu? Keşmekeşin içinde kimin kim olduğunu anlamak güç. Anlatıcı böyle diyor. Bir de şunu: 1930’lar Almanya’nın kaderinin sokaklarda çizildiği yıllardı. Rainer ve Dieter düşmanı iyi tanıyordu: Bolşevizm. “Ülkeyi kurtarmak” adına girişilen bir mücadelenin parçasıydı ikisi de. En azından öyle hissediyorlardı. Yahudi kapitalizminin Almanya’yı Sovyetlere teslim edeceğinden emindiler. Luger marka tabanca bu noktada devreye giriyor; okuyucu onu masanın üstünde dururken görüyor. Nefretin tetiğini çeken, Dieter Müller’in yol ayrımına gelişini gösteren ve Rainer’in SA’ları bir varlık olarak; nefretin meşrulaştırılma aracı biçiminde gördüğü bir silahlanmadır, öfke patlamasıdır büyüyen. Filozofların savaşçılara “gerçek var oluşu ve ölüme yönelik varlığı öğretecek öğretmenler” gibi görüldüğü bir ortam aynı zamanda gelip karşımıza dikilen (s. 38). Heidegger’in Nazizmin öncüsü; rektörlük konuşması ve partiye üyeliğiyle gerçek anlamda felsefi bir önder olarak görüldüğü anlaşılıyor. Hiç olmazsa Rainer ve belli oranda Müller için. Şu söz bunu gayet iyi açıklıyor: “Heidegger bizi köklerimize götürdü; Alman büyüklüğünün gerçek köklerine, Eski Yunan’a” (s. 53). Hitler “kurtarıcı” iken, Heidegger de “asalet” kazandırır Almanya’ya göre; manevi bir aristokrasi yaratır. Romanın ilk bölümü Müller’in oğluna itirafları, açıklama ve olayları sıralayışını yansıtır. Pek çok şey arka arkaya sıralanır: Nazilerin iktidara gelişi, Heidegger’in rektör seçilişi ve yaptığı konuşma, ertesi yıl rektörlükten ayrılışı; onun Nasyonal Sosyalizmin teorisyeni ya da “Freiburg Führeri” olarak görülüşü… “Üstat” Heidegger’in “ulusumuzun tarihsel misyonu Batı’nın merkezinde bulunmak” sözü, bu bakış açısını doğruluyor Müller’e göre (s. 99). Belli bir süre sonra Müller’in Nasyonal Sosyalizmin bayağılıklarından tiksinip, bunlara “felsefe” demekten vazgeçişi ve Almanya’yı terk edişi de sıraladığı olaylardan biri. Oğluna bıraktığı mektubun sonuna doğru Arjantin’de bulunduğu anlaşılan Müller, savaşın bitişini ve insanların o günkü koşullarının “ölüme âşık olma” durumunu gözler önüne serer; Nazilerin düşmanları değil, nesne haline getirilen insanları öldürüşünü vurgular. “Bağışlanmaya ihtiyacım var” ¥ T REKTÖRLÜK KONUŞMASI 1933’te Hitler iktidarı ele geçirdiğinde tüm kurumlarla beraber üniversite de baskı altına alınır. Nasyonal Sosyalist Parti, üniversitelerden “ulusal devrimi” desteklemesini isterken aynı zamanda Yahudi araştırmacı ve öğretilerden kurtulmasını da emreder. Freiburg Üniversitesi rektörünün protesto amaçlı istifası sonrasında öğretim üyeleri bu göreve oybirliği ile Heidegger’i seçer. Rektörlük konuşması, onun Nazizme destek konuşması biçiminde değerlendirilir. “Alman Üniversitesi’nin Kendini Doğrulaması” başlığını taşıyan konuşma, o dönem ve ileriki SAYFA 10 José Pablo Feinmann, Heidegger’in Gölgesi isimli romanında düşünürün tartışmalı yaşamı ve eylemlerinden bir kesit sunuyor okura... CUMHURİYET KİTAP SAYI 1027