05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Susanna Tamaro’dan ‘Luisito’ Yalnızlıkta değil, yollarda İnsan yaşamındaki gereklilikleri çok özel yollardan duyuran en temel noktaları, çarpıcı sorularla açığa çıkarmış Luisito. Çağdaş, teknolojik yaşamın ilerlemesi karşısında, insanlığın aynı oranda ilerlemediğine dair küçük ama önemli bir uyarıda bulunmuş. Bir anlamda mevcut ekonomik ilişkilerin insanı es geçen yapısını ister istemez karşısına almış. Egemen kültürün dayattığı zorunlulukları, kuralları sorgulamış. Ë Aysel SAĞIR usanna Tamaro, Luisito’da pratik yaşama yönelik bir tür sorgulama yapıyor. Bu nedenle Luisito, Tamaro’nun diğer kitaplarında olduğu gibi okuyanda sakinleştirici etkisi yaratıyor. Bir sığınak oluşturuyor, söz konusu sığınakta geçici de olsa ateş hattından uzak kalıyorsunuz. Verili moral değerlerin bir süre için de olsa dışına çıktığınızda ise yeni bir bakış açısı geliştirmek, oradan dünyaya yeniden bakmak sizin elinizde. Susanna Tamaro’nun Luisito’sunun, koşturmaca olmaktan çıkmış, tümüyle bir savaş alanı haline gelmiş yaşamsal alanlardan bir süreliğine sıyrılmanın doğal bir refleksi olduğu anlaşılmasın. Yapıtlarında, tam diplerde ve yitmek üzere olunduğu bir anda sevgi rezervini harekete geçirerek yaşama ve dünayaya bağlanmanın gücünü açığa çıkaran Tamaro, günümüz insanının unutmak zorunda kaldığı, belki de çoktan vazgeçtiği önemli bir yanına dikkat çekiyor. Sevgiyi aktif hale getirerek oradan yaşama bağlanmanın olanaklı olacağı, hatta yaşama bağlanmanın en sağlam ve gerekli yolunun orası olacağını söylüyor. Ana karakterini, uzunca bir süre yaşayıp artık yaşamının son yıllarına geldikten sonra kişinin yaşamla kuracağı bağların neler olması gerektiğini anlayan bir bilgeleşmiş kişi konumu üzerine kuran Tamaro, iki kutup, daha doğrusu iki yaşama bakış tarzı arasında çekim gücü yaratıyor. İlk olarak, Yüreğinin Götürdüğü Yere Git’le adını duyuran İtalyan yazar, hatırlanacağı gibi söz konusu temayla oldukça ses getirmişti. O dönemlerde yayımlanan Umberto Eco’nun Gülün Adı romanıyla Yüreğinin Götürdüğü Yere Git, çok konuşulan yapıtlardı. Yüreğinin Götürdüğü Yere Git’de 80 yaşındaki bir kadının genç torununa yazdığı ama göndermediği mektuplar aracılığıyla yaşamın öncelikleriyle ilgili aciliyeti iç sorgulama yolu ile açığa çıkaran Tamaro, Luisito’da da yine artık gençlik yıllarını geride bırakmış yaşlı bir kadın üzerinden benzer bir tema oluşturmuş. Ancak, söz konusu iç yolculuklardan kolay bir çıkarsama yapmamak gerekiyor. Her ne kadar Tamaro, ‘sevgi’ konusunu yaşama ve onun nesnelerine yönelik önemli bir bağlanma aracı olarak öne çıkarsa da bunun yaşama ve düşünme kavramına, bu kavramı kavrayışımıza neden olan nesnelerle ilişkimize de inceleme getiriyor. Ancak karşıtının gücü oranında açığa çıkan bir sevgi durumu, aynı zamanda bir eleştirellik üzerinde gelişiyor. Tamaro’nun yapıtlarında öne çıkan temayı ise oldukça uzun bir yaşam deneyiminden, söz konusu yaşamın sahte, düşmanlık ve kötülük dolu yanlarını tanıdıktan sonra tam da onun karşısına çıkarılan bir varoluş tarzı olaSAYFA 6 rak anlamak gerekiyor. S ÇÖPTE BULUNAN PAPAĞAN Luisito’da yaşlanmış, bir anlamda hayata küsmüş bir karakterle tanışıyoruz ilkin. Söz konusu karakter Anselma, kocası çoktan ölmüş, iki çocuğunu büyütmüş yalnız bir kadındır. Anselma’nın yalnızlığı çöpte bulduğu yaralı bir papağanla ilginç bir seyir alacaktır. Başlangıçta ne olduğunu anlayamadığı canlıyı evine götürerek, yardımcı olmak ister. Fakat bambaşka bir duygu edinecektir. Yani eve götürüp incelediğinde canlının bir papağan olduğunu, üstelik sıradışı bir papağan olduğunu anlayacaktır. Papağanın renklerinin çarpıcılığı değildir sadece onu etkileyen, onunla anında kurduğu bağ, içinde oluşan buzdağlarının çözülmesinin başlangıcı olur. Gençlik dönemlerinde çok sevdiği arkadaşı Luisito’nun ismini hiç düşünmeBARBARLIĞIN UÇURUMU... den vermesi ise onun bilinçaltı yaşamsal bağlarını harekete geçirmesinin bir gösİnsan yaşamındaki gereklilikleri çok tergesidir. özel yollardan duyuran en temel noktaGelişen süreçte Anselma’nın Luisiları, çarpıcı sorularla açığa çıkarmış Luito’yla ilişkisi vazgeçilmez bir hal almasısito. Çağdaş, teknolojik yaşamın ilerlenın yanı sıra, Anselma, hayal kırıklığına mesi karşısında, insanlığın aynı oranda uğrayan biri olarak kendini yeniden tailerlemediğine dair küçük ama önemli mir etmesi için bir zemin yaratacaktır. bir uyarıda bulunmuş. Bir anlamda Anselma’nın gerek ölen kocası, gerekse mevcut ekonomik ilişkilerin insanı es çocukları, onların eşleri ve çocukları, tegeçen yapısını iseter istemez karşısına mel kırılma noktasıdır. Karakteri gereği almış. Egemen kültürün dayattığı zoçevresine duvar örmede oldukça başarılı olarak tanıdığımız Anselma, Luisito sayesinde aynı keskinlikle karşı tarafa geçmeyi de başaracaktır: “Sabah, daha gözlerini bile açmadan Anselma yepyeni bir enerjiyle donandığını hissetti. Kollarını, bacaklarını uzattı, mutluluk içinde gerindi ve evde bir parti düzenlemeye karar verdi. Evlilik yılları boyunca hiç arkadaş edinmemişti ve dul kaldığında bunun acısını çelik bir pensenin sıkıştırması gibi hissetmişti. Parti vermek için davetliler gerektiğinden, eski meslekdaşlarını aramaya karar verdi. Öğle yemeği saatine gelindiğinde telefon rehberi sayesinde hâlâ hayatta olan pek çok öğretmen arkadaşıyla temas kurmayı İlk olarak, ‘Yüreğinin Götürdüğü Yere Git’le adını duyuran Tamaro, hatırbaşarmıştı. İlk bir lanacağı gibi oldukça ses getirmişti. kaç telefonda bocalamıştı: Acaba onu anımsıyorlar mıydı, anılarında olumlu bir iz bırakmış mıydı? Öte yandan, kendi verdiği adla ‘Ağustos Tatili Büyük Balosu’ partisini nasıl açıklayacaktı?” Anselma, hayatıyla yaptığı iç hesaplaşmada, yaşadığı hayal kırıklıklarının üzerinden bir kez daha geçerken, günlük yaşamda bir şeyleri kurtarmak adına es geçilen durumların ne derece önemli olduğunu hatırlatır: “Yeniden düşündüğünde hayatında gerçekleşmiş ve aklında kalmış bütün güzel şeyleri arkadaşı Luisito’ya borçlu olduğunu anlıyordu. Müzik, şiir, roman sevgisi, içtenlikle yapılan öğrentmenlik gibi. Luisito’ya göre insan rahatlığa teslim olmamalıydı çünkü bu, büyücülerin ikram ettiği iksir gibi bir şeydi. Kabul edersen seni felç ederdi; kendini hâlâ canlı sanırken çoktan bir mumyaya dönüşmüş olurdun...” runlulukları, kuralları sorgulamış. Bu anlamda içi boş bir sevgi öyküsü olmamış Luisito. İnsanın içine bakması, en samimi yanıyla ilişki kurması için kıvılcım etkisi yaratabilecek bir etkisi var romanın. Şiirin görünür olmamasından onun gerekli olmadığı sonucunun çıkarılmasının ne büyük bir eksiklik olduğu gibi, daha bir çok şeyin eksikliği konusunda çarpıcı bir rol üstlenmiş: “O gün kendi torunlarına karşı bile mücadeleyi kaybettiğini anlamıştı. İleri gitmiyor, geri gidiyor; barbarlığın uçurumuna sürükleniyoruz, diye haykırmak istiyordu ama ses çıkarmamıştı. Onlar için her şey gereklilik anlamı taşıyordu. Küstah gereksinimleri dile getirmek, günlerinin tek etkin davranışıydı. İyi ama gerçekten her şey bir zorunluluk muydu? Hayat bir minnet karıntısını dile getirmeden geçirilebilir miydi?.. Şiirin, ölümün ne anlama geldiğini asla merak etmeyeceklerdir. Onlar huzursuzluk, korku, kararsızlık nedir bilmeyeceklerdir; hayatları banyo küvetinin içinde yüzen plastik ördeğinkinden farklı olmayacaktır. Sakin, korunaklı ve ufuksuz. Kesinlikle benden, senden daha iyi yaşayacaklardır ama hayat gerçekten o mudur? Bu, arzu duyulacak bir yaşam mıdır? Ölüm döşeğinde ‘Bu olağanüstü bir serüven miydi’ diye sordurabilecek bir yaşam mıdır? Yoksa yaşam putu mudur? Gizemi olmayan ve bununla karşılaşma hevesi taşımayan hayat bitmek bilmeyen esnemelerden başka nedir ki?” Basit bir çıkarsamayla, yaşama tutunmak için bir şeye bağlanma gerekliliği duygusu üzerinde de düşündüren Luisito, psikolojik anlamda kişinin kendini güvende hissetmesi ihtiyacına da karşılık geliyor. Varlık ve hiçlik kıyılarında da yüzen kitabı, Sartre’dan bir alıntı yaparak bitirelim: “Kendimizi herhangi bir yalnızlıkta değil, yolda, kentte, kalabalığın ortasında, eşya varsa eşyada, insan varsa insanda ortaya çıkarıyoruz. Hiçleştirmenin varlık eksikliği olduğunu ve başka bir şey olmayacağını biliyoruz. Özgürlük özellikle kendini varlık eksikliği kılan varlıktır. Arzu varlık eksikliğiyle özdeş olduğu gibi, özgürlük de kendini varlık arzusu kılan olarak ortaya çıkacaktır yani kendindekendiiçin olmanın kendi için tasasırısı olarak ortaya çıkacaktır. Burada hiçbir zaman özgürlüğün doğası ya da özü olarak ele alınamayacak somut bir yapıya ulaştık, çünkü özgürlük varoluştur ve varoluş da kendinde özü inceler. Özgürlük doğrudan doğruya somut görünümdür ve görünümdür ve seçiminden yani kişi’den ayrılamaz. Ama ele alınan yapıya özgürlüğün doğru’su denilebilir, yani o özgürlüğün insani anlamıdır.” ? Luisito/ Susanna Tamaro/ Çeviren: Eren Cendey/ Can Yayınları, 2009/98 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 989
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle