25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN “Timsah”ın Karnı ya da 147’ler D ostoyevski’nin yarım kalmış bir öyküsüdür “Timsah”. Dostoyevski Günlüklerinde bu öyküyü Gogol’ün “Burun” öyküsünden esinlenerek yazdığını söyler. Öyküde timsahın karnındaki İvan, Sibirya sürgünündeki nihilist (yoksayıcı, yokçu, hiççi) Çernişevski’yi mi simgelemektedir? Timsah’ın Karnı Sibirya mıdır? Yaşadığı dönemin dedikoduları bir yana, Dostoyevski, Çernişivski’yi eleştirmediğini söylerken günlüklerine şu notu düşer: “Eski sürgün ve kürek mahkumu olan benim gibi birinin bir başka talihsizin sürgününe sevindiğimi, bu olay üzerine yergi tarzında bir öykü yazdığımı bile düşündüler demek.” Bu öykü, dolaylı bir anlatımla, 147’lerin uğradığı haksızlığı belirtmek için, Haldun Taner’in 1960’lı yıllarda bir radyo oyunu yazmasını sağlamıştır. Bu radyo oyununun iyi anlaşılmayan ses bandı çözülmüş, sonra da Selçuk Erez’in çalışmasıyla geliştirilmiştir. Selçuk Erez ile Demet Taner “Timsah”ın serüvenini anlatırken 147’lerle ilişkisini, Dostoyevski’nin öyküsüne benzemeyen bölümleri de açıklıyorlar. Böylece Haldun Taner’in unutulmuş bir çalışması yeniden gündeme getiriliyor, “Timsah” oyunu üzerine yapılan yorumlarla “60 Eylemi”ndeki kimi olaylar açıklanıyor (HALDUN TANER’İN TİMSAHI, Bilgi Yayınevi, 2008). 147’LER OLAYI Haldun Taner’in oyunu “Timsah”, 147 öğretim üyesinin üniversiteden uzaklaştırılmasıyla ilgili olaya eleştirel bir gözle bakılması için yazılmıştır. Bu “147 Öğretim Üyesi” hiçbir kanıta dayanmadan, birtakım yalan yanlış dedikodularla görevlerinden alınmışlardır. Çoğunluğu İstanbul Tıp Fakültesi ile Ankara Tıp Fakültesi’nde olan bu öğretim üyelerinin bir bölümünü yakından tanıyorum. Onlar kolay yetişmeyen, yeri doldurulamayan hocalarımızdı. Ama onlar uzaklaştırıldıktan sonra yerlerine konanların büyük bir bölümü, onlar geri döndükten sonra, kondukları yerden kıpırdamak istemediler. Prof. Dr. Zafer Paykoç geri döndüğü zaman, Prof. Dr. Hamdi Aktan önünü ilikleyerek: “Hocam, kilinik emrinize hazırdır” diyerek II. İç Hastalıkları Kliniği’ne hocasını buyur etmiştir. Haldun Taner’in oyunundaki Abulof tiplemesi Cihat Abaoğlu’nu çağrıştırmaktadır. Kendisi de bir hekim olan Selçuk Erez, babası Naşit Erez’in 147’lerden olması SAYFA 22 nedeniyle olayları yakından biliyor, şöyle anlatıyor: “Abulof tipi, başta adı, sonra tutumuyla, 147 öğretim üyesi ve yardımcısının, Milli Birlik Komitesi Üyeleri’ne verdiği asılsız bilgilerle üniversiteden uzaklaşmalarına yol açtığı ileri sürülen Doç. Dr. Cihat Abaoğlu’nu çağrıştırmaktadır. 147’lilerin üniversiteden uzaklaştırılmasında etkin rol oynadığı iler sürülen Abaoğlu, eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Cemil Bilsel’in damadıydı.” Oyunun anlatıcısı Aleksey “Timsah”ın karnındaki İvan’i kurtarmak için, İvan’ın timsahla birlikte kaçacağını söyler. Gereken önlemler askerce alınır. Haldun Taner oyunu Selçuk Erez’e anlatırken şu durumu da açıklar: “Askerler hayvanat bahçesini basarken baskını yöneten generalin ‘İçerdeki muhafız bizdendir!’ diyeceğini, bunun da 27 Mayıs darbesinde rol alan Cumhurbaşkanı Muhafız Alay Komutanı Osman Köksal’ı anımsatacağıdır.” (Deniz Kavukçuoğlu bir yazısında, Osman Köksal gibi, “60 Eylemi”ni hazırlayan bir albayın Demokrat Parti Hükümeti tarafından Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı’na nasıl atandığını anlayamadığını yazmıştır. 5. Zırhlı Tugay Topçu Taburu’nda kıta hekimliğimi yaptığım yıllarda Osman Köksal komutanımdı. Sonra ben Genelkurmay Kışla Hekimi’yken, o Kurmay Şubesi’nin başındaydı. Bana Muhafız Alayı’na atanma olayını şöyle anlatmıştı: “Etem Menderes’e aday olması gereken beş kurmay sundum. En alta da kendi adımı yazdım. Beni seçti.” Ben zorunlu hizmetimi tamamlayıp askerlikten ayrılınca da Osman Köksal’la ilişkilerimiz sürdü. Onu Şevket Süreyya Aydemir’le tanıştırmıştım. “İhtilalin Mantığı”nı yazarken ondan çok yararlandığını söylemişti. Haldun Taner, dolaylı anlatımla da olsa, umarım ona haksızlık etmemiştir. Osman Köksal az rastlanan dürüst insanlardan birisiydi). YANILMALARYANILTILMALAR Gülhane’de cerrahi uzmanlığına başladığım yıl daha “60 Eylemi” başlamamıştı. Suphi Karaman hastamızdı. Sanırım belirsiz yakınmalarını değerlendirmek için yatırmıştık. Ne çok arayanı vardı! O ilişkilerin eylem öncesi çalışmalar olacağını nereden bilecektim. Daha sonra Milli Eğitim Bakanlı Haldun Taner oyununda ömrü boyunca tanık olduğu bürokratik sığlıkları eleştirmektedir. Timsahın sahibi Alman olduğuna göre Timsah da yabancı sayılır. Yabancı mülküne karışmaya hakları yoktur. Bir askeri yönetim öğretim üyelerini haksız bir şekilde görevlerinden uzaklaştırmıştır. Meslektaşları onları yeterince desteklememiştir. Bir bölümü bu durumdan yararlanmaya çalışmıştır. Haldun Taner, Dostoyevski’nin öyküsünden yola çıkarak bu ilgisizliği kınamaktadır. Haldun Taner Timsah’la şu iletiyi duyurmaya çalışmaktadır: “İnsanların başkalarına, güç durumda olanlara bile, ancak çıkarları varsa yardım ettiklerini; çıkarları yoksa ya da güç durumda kalanın içinde bulunduğu durumun sürmesi kendi çıkarlarıyla bağdaşıyorsa, çeşitli gerekçelerin ardına sığınıp ona yardım etmediklerini vurgulamaktadır.” HALDUN TANER YAŞAMALI “147’ler” hukuk savaşını kazanarak haklarını elde ettiler. Hem de kamuoyu oluşmayan bir baskı döneminde bu savaşımı kazandılar. Haldun Taner de 147’lerden biriydi. Yalnız Timsah oyunuyla değil, köşe yazılarıyla da bu savaşımın içinde yer aldı. Milliyet gazetesinde pazar söyleşileri yazarak köşe yazılarını sürdürüyordu. Bir yandan Bilgi Yayınevi bütün kitaplarını basıyor, okurların sürekli ilgisine sunuyor, öte yandan Milliyet gazetesi her yıl “Haldun Taner Öykü Ödülü” düzenleyerek bu usta yazara gönül bağını canlı tutuyordu. Ama onu en iyi anımsamak, unutulmuş bir radyo oyununu, 147’lerin simgesi sayılan “Timsah”ı yeniden yayıma hazırlamakla gerçekleşebilirdi. Demet Taner diyor ki: “Eğer Haldun Taner yaşasaydı, geçmiş yıllarda kalan bu oyunu gün ışığına çıkarır mıydı? Yoksa değiştirip yeniden mi yazardı? Ya da geçmişin gölgesine mi bırakırdı?.. Artık bunu bilmeye olanak yok. Ama bir kez de olsa radyo yoluyla kamuya duyurulduğuna göre onun istemediği hiçbir şey yapmıyoruz.” Belki de Dostoyevski’nin Timsah’ı nasıl yarım kalan bir öykü olduysa, Haldun Taner’in radyo oyunu Timsah’ın da unutulmak gibi bir yazgısı vardı. Dolaylı bir anlatımla bile olsa, belki “60 Eylemi” döneminin baskı yıllarında söyleyemedikleri de vardı. Dostoyevski gibi onun da eli ermedi Timsah’ı tamamlamaya. Artık ona yeni bir biçim vermek gerekecekti. Haldun Taner çoktan bu dünyadan göçtüğüne göre Demet Taner, o birlikteliğin Selçuk Erez’le süreceğine inanıyordu: “Haldun Taner’in Timsah’ı Selçuk Erez’in çalışmasıyla yeni bir boyut kazanıp ikisine ait olunca ise, sanıyorum başarı, sevecen ilgisi ve kararlı tutumuyla, onu geçmişten alıp bugünlere taşıyan Sayın Erez’e ait olacaktır.” Baskı dönemleri değişir. Kadrolaşan yönetimler kendilerini güvenceye almak ister. Gün olur “Timsah” başka haksızlıklara da karşı çıkar. “Çünkü Haldun Taner bu oyunu, bir haksızlığın düzeltilmesi, hukuksuzluğun giderilmesi için yazmış, keskin bir mizahla yoğun bir eleştiri yapmıştır.” Haldun Taner’in gülümseyen biçemini magazin öykücülüğüne yakıştıran eleştirmenlerin yanlışına, “Timsah” etkili bir yanıttır. “Mizah haksızlığa karşı en etkili silahlardan biridir” diyen Haldun Taner, içi acısa da, edebiyatımızın yüzünü güldüren usta bir yazarımızdır. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: “Mizah haksızlığa karşı en etkili silahlardan biridir” diyen Haldun Taner, içi acısa da, edebiyatımızın yüzünü güldüren usta bir yazarımızdır. ğı’ndan sorumlu Milli Birlik Komitesi Üyesi olduğu zaman bana bir olay anlattı: “Bir gün bir dosya getirdiler. Kalın bir dosya. ‘Bu, bir başmüfettişimiz, komünist bir öğretmen. Karar size kalmış’. Dosyayı şöyle bir kurcalar gibi yaptım, fırlatıp attım. ‘Bu yalanlarla beni mi kandıracaksınız’ dedim. Dosya Cahit Külebi’nindi.” Suphi Karaman, Cahit Külebi’yi yakından tanıdığı için o yalanı yutmamıştı. Ama kadro oluşturamadan yönetimi ele geçirenler kim bilir tanımadıkları kimlerin defterinin dürülmesine yardımcı olmak zorunda kalmışlardı. “147’ler Olayı” yeterli bir örnek değil mi? Timsah’ın karnındaki İvan, üniversiteden çıkarılan 147’lerdir. Dostoyevski İvan’ın durumuna duyarsız kalan Rus bürokrasisini eleştirir. Onların davranışını alaysamalı bir incelikle ele alır. Haldun Taner de gülmece öğelerinden yararlanarak ipe sapa gelmez gerekçelerle İvan’ın yalnızlığa bırakıldığını anımsatır. 147’lerin arkadaşları da duyarsız mıdır? Onlar da İvan’ın memur arkadaşı gibi mi düşünür? “Ben bunlara hiç şaşmadım. Ben İvan İvanoviç’in başına günün birinde böyle bir şey geleceğini biliyordum.” “60 Eylemi” döneminde kamuoyu baskı altındadır. Hak aramak isteyenlere karşı görevliler gözdağı verir. Tıpkı Aleksey’e öğüt veren görevliler gibi: “B meseleyi fazla kurcalamayın. Bu hususlarda yasalarda bir açıklık bulmak zordur. Kanunlar, timsah tarafından yutulan memurlara ne yapılacağını belirtmemişlerdir.” Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 MUSTAFA ŞERİF ONARAN CUMHURİYET KİTAP SAYI 989
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle