05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA ENİS BATUR nın yayımından sonra, masasında kimisi iki yıldır, kimisi de kırk yıldır bekleyen öykülerine döndü. Bazılarını dergilerde yayımlamaya başlamıştı öykülerinin. Şimdi bu öykülerini “Şah Mahmet” başlığı altında bir kitapta topladı ve okurlarıyla buluşturdu. Geçmişten çıkıp gelen kahramanlar Binyazar’ın kurgu dünyasında yeniden şekilleniyor; aşkı, sevgiyi ve acıyı en yalın halleriyle insanın ruhuna nüfuz ettiriyor. Öykü sonlarında ise kahramanlar, tragedyalardaki yıkımın birer parçası haline geliyor. Binyazar’la yeni öyküleri üzerine söyleştik. Erinç Yeldan, yayınlarının etki değeri ve sayısıyla ülkemizin en tanınmış iktisatçılarından biridir. Ama onu bu akademik başarısından da daha değerli kılan, bütün toplumsal ve iktisadi gelişmelere hep “büyük insanlık”, yani emekçiler açısından bakan bir sosyalist, ilerici bir bilim insanı oluşudur. Dünyanın ve Türkiye’nin ağır bir çöküntünün öncü dalgalarıyla boğuştuğu günümüzde, son yıllarda bu gelişmeleri hazırlayan sorunların oluşumunu, niteliklerini, nasıl ve ne yönde çözülebileceklerini irdeleyen yazılarını topluca okuyabilme fırsatını Yordam Kitap’tan çıkan “Küreselleşme, Kim İçin? Dünyada ve Türkiye’de” adlı derlemesinde bulabiliriz. Nail Satlıgan, Erinç Yeldan ile bir görüşme yaptı. Susanna Tamaro, insan yaşamındaki gereklilikleri özel yollardan duyuran temel noktaları, çarpıcı sorularla açığa çıkarmış yeni kitabı “Luisito”da. Çağdaş, teknolojik yaşamın ilerlemesi karşısında, insanlığın aynı oranda ilerlemediğine dair küçük ama önemli bir uyarıda bulunmuş. Bir anlamda mevcut ekonomik ilişkilerin insanı es geçen yapısını karşısına almış. Egemen kültürün dayattığı zorunlulukları, kuralları sorgulamış. Kitabı Aysel Sağır değerlendirdi. Pervasız Pertavsız Adnan Binyazar romanları Portreler, şehirler, sorunlar zeslaw Milosz’un meğer bir Abecesel’i (“abécédaire”in bu karşılığı bilmem sözlüklerimizde yer alıyor mu?) varmış. Çok gecikmiş bir keşif sayılmaz benimkisi: Özgün metin 1997’de (Fransızca çevirisi 2004’te) yayımlanmış, her durumda benim Ansiklopedi’nin ataları arasında görülemez bu yaşlılık dönemi kitabı. Üçte ikisi insanlara, üçte biri kavramlara ayrılmış oylumlu bir cilt. İlk oturuşta, otuzkırk maddeyi seçip okudum. Portre kurmuyor çoğu zaman, tanıştığı kadarıyla çerçeveliyor seçtiği insanları. Tanımadığı, tanışmadığı (Edward Hopper gibi), etkilendiği kişilere de rastladım arada. Bir yanıyla, paramparça yaşamöyküsü de görülebilir Abecesel’de kendisine dönük bir yazı perspektifi egemen Max Frisch maddelerin çoğunda. Kurşunkalem Portreler’de genellikle geride durmayı yeğledim, tanıdıklarımla hayatımın kesiştiği dönemlere fazla uzanmak istemedim. Bilmem, en azından bazılarını (örneğin MKA’nu), yaşamöyküme mı sakladım? O zaman da işaret etmiştim: Daha uzun, ayrıntıya inen portre denemelerinden oluşacak bir ansiklopedi cildi için iştahlıydım hâlâ sıcaklığını mahfuz tutan bir tasarı. Arada, Maurice Sachs’ın yarıda kalmış girişimiyle karşılaştım ve başka bir iştah alanı açıldı içimde: Özellikle yaptığım işler nedeniyle binlerce insan girdi hayatıma, kimi kıpkısa, kimi uzunca süren, çoğu kez işle sınırlı ilişkilerim oldu: Kısa, vurucu metinlerle, genellikle sivri dille, bazen de lirik edayla, bir fihrist kurmayı aklımdan geçirdim. Milosz’un kitabını, Actes Sud için hazırlamayı düşündüğüm seçkiyi düzenlerken bir yardımı olabilir düşüncesiyle aldım; ama, her halükârda, tanışmam gereken bir kitaptı. Portre bağlamında, olumlu ya da olumsuz yönde, ayrıca denektaşı işlevi görecektir Abecesel. Savinio kadar lezzetli yazmıyor Milosz. Yer yer, ancak bir şairden beklenecek gözlemlerde bulunuyor ve dilsel karşılığını oturtuyor. Amerika’daki öğrencilerden birinden, uyuşturucu bağımlısı ama yetenekli birinden söz ederken olduğu gibi: “Çevrenin yıkıcı etkileri, iç pusulasına sahip bir bireyde kalıcı sonuçlar doğurmaya yetmiyor”. Bana, 1719 yaş kavşağımı anımsattı bu saptama. Yeteneklerimi bilemem de, içine girdiğim bir çevre (Mustafa Satır ve benzerleri) bugün yoklama yapılsa C cevap veremeyecek genç insanlardan oluşuyordu o dönemde: Bir gece banyodaydım, yarı yarıya ödüm boşaldı lavaboya, bir daha oraya dönmedim. * Alberto, ilginç bir antologya yayımlamış dizisinde: Oliver Lubrick’in titizlikle hazırladığı, III. Reich döneminde Almanya’ya gitmiş yabancı yazarların gezi metinlerin Czeslaw Milosz Beckett TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] Virginia Woolf İsherwood den bir seçme. İki bölümden oluşuyor kitap: 193339 ve 154045. Kimlerden seçilmiş parçalar? Beckett, Woolf, Frisch, Genet, Isherwood, daha nicesi. Berlin’e gidecekmişim gibi, böyle işlere takılıyor oltam. Gerçi kitap, Berlin’e gitme olasılığı söz konusu olmasaydı da ilgimi çekecekti: Hem ‘kaybolmuş’ bir şehre, yıkılmış bir ülkeye yolculuklar nedeniyle, hem de bugünün Türkiyesi’ne bir ucundan bağlanabileceği gerekçesiyle umarım o karanlığa batmayız. Bir nedenle değilse bir başkasıyla. Beni, bu arada, Beckett’in ilk kez parçalarıyla karşılaştığım, nicedir varlığından haberdar olduğum Alman Güncesi’nin yayımlanmayışı da kurcalıyor. Vasiyet sorunu sanıyordum, oysa Lubrick’e parçalar kullanması için izin verildiğine göre, öyle değil. Nedir peki? Genç Beckett. Almanya’da altı ay geçirmiş ve bir düzineyi aşkın şehirde kalmış. En çok vakti müzelere ve galerilere ayırdığı anlaşılıyor. Bir telgraf stili egemen günlüğünde. Kendi günlüğümde beni zamanla rahatsız eder olan, “Defterler”le birlikte bir ölçüde aştığım o özelliğe Beckett’de rastlamak içime su serpti! Milosz, Gombrowicz’in antolojiler hazırladığı için takıldığını aktarıyor: “Nietzsche’yi antoloji yaparken düşünebiliyor musun?” diye sarakaya alıyormuş onu. İyi ve özenliyse, niye bir şair, bir yazar antolojiler yapmasın oysa? Gombrowicz’i de anlıyorum, ama ona katılmak besbelli işime gelmiyor. En sıkı Fransız şiiri antolojilerinden birini Gide’e borçluyuz. Az bilinir: Beckett’in de, hayli oylumlu bir Meksika Şiiri Antolojisi vardır. Lubrick’inki bence yararlı, kalıcı iş. Böyle seçmelerde bir eleştirel çalışmanın devreye girdiği tartışılmaz, ayrıca. Nazi dönemi Almanyası’nın eleştirilmesinden söz etmiyorum, o işin kolay cephesi. Asıl sorun, yabancı yazarlardan bazılarında, sözgelimi Genet gibi kendini pis burjuva ahlakının sözüm ona üstünde gören birinde rastlanan aymaz ve kabul edilemez şaşılıkta değil mi? ? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 989 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle