05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Murat Özyaşar’ın ‘Ayna Çarpması’ üzerine Ayna Çarpması’nda metin içi geçişler Ayna Çarpması, öyküleri çeşitli dergilerde yayımlanan Murat Özyaşar’ın ilk kitabı. Hayatla hesaplaşmanın getirdiği sancıları işliyor Özyaşar öykülerinde. Yazarın bu ilk yapıtına metinler arası incelemeyle bakan bir yazı sunuyoruz. Ë Veysi ERDOĞAN yna camdır, can alır” cümlesi, Ayna Çarpması’nın temel izleğini oluşturur. “Cam” sözcüğü “ayna”nın gönderenidir ve birbiriyle örtüşen bir aynılık içinde yürürler. “Can” ise yansıtımdan (ayna) geçen yitirilmişliğin fenomenidir. Kayboluş hallerinin üzerine odaklanır. Aynaya yansıyan “can”, zihnin çetrefilliğine dair bir çıkmaz kisvesindedir. Bu, yokluğa mıhlanmış karakterlerin kendinden öteye gidememesidir. Çünkü aynaya bakıldıkça kendinin yitimine maruz kalınır. “Can” alması bu durumla açıklanabilir. Öyküler bu anlamda eksilmenin karşılığıdır. Bu eksilme, öykülerin iklimini kat ederek, karakterlerin mevcudiyeti üzerinden yürür. Ayna Çarpması’ndaki karakterlerin hayatına çevrilmiş söz, aynanın sarmalında bir ‘içmetin’ oluşturur. Karakterler ve kişilik özellikleri bu ‘içmetin’ eşliğinde öyküleri dolaşır. Göndermeler, geçişler öykülerarasılık ekseninde gezinir. Öykülerin sürerliği birbirine bakışımlıdır. Mana, bir tek öyküyle sınırlandırılmamıştır. İç içelik, karakterlerin ruhsal portresi üzerinden çatallanmıştır. Öyküler bir omurgaya ulaşmak için konumlanmıştır. Genişleme, merkezkaç yönündedir. Suya düşen bir taşın etrafına çizdiği şeritler gibidir yayılma. Bu doğrultuda öykülerin akışı, içeriye kıvrılmış değildir; dışa dönüktür. Dağılmışlığın imgesine bürünmüş karakterler üzerinden öyküler bir bütünselliğe kavuşur. Kubilay Aktulum, Metinlerarası İlişkiler kitabında, izah ettiğimiz ‘içmetin’ mantığına yakın “anlatı içinde anlatı” kavramsallaştırmasından bahseder: “Anlatı içine bir başka anlatı sokulurken, ilk anlatı, içerisine sokulduğu anlatıyı yansıtır. Anlatılan birinci öyküye koşut olarak metinde yer verilen ikinci metin ilk öyküyü yeniler. Sonuçta yeni metne sokulan bir başka metin yeni metnin yansısı olur bir bakıma”(1) Aktulum’un ifade ettiği “içanlatı” (la mise en abyme) bir öykünün bir başka öyküyle idame edilmesidir. Birbirini süren bir tahkiyeleştirme mantığı devrededir burada. Özyaşar’ın öykülerinde “Çift Kâğıt” sadece böyle bir özelliğe sahiptir. Öykü kişisi, anlatısını bir başka anlatının içinde yoğurur, hatta bu “içanlatı” bilgilendirmek maksadını güderek metne katılır. Diğer öyküler ise karakterlerin değişik açılarla başka öykülerde belirmesi ve ruhsal söylemleri üzerine kuruludur. CUMHURİYET KİTAP SAYI 989 ÜÇ ZAMANDA BİR KARAKTER Ayna Çarpması öyküsü bir berber dükkânında geçer. Tıraş olan ana karakter canından bezmiş, ikide bir aynanın hüsranına uğrayıp kendini unutan biridir. Berberin dürtmeleriyle kendine gelir hep. Öykü kişileri arasında, bir berber dükkânında olabilecek rutin konuşmalar geçer. Derken içeriye biri girer: Selim abi gel, dedi berber. Bu abinin tıraşı var, sırada başka kimse yok. “Tamam, birazdan gelirim” sesi, kulaklarını ısıttı. Aynadan görünmüyor kim olduğu. Kapıya döndüm. Benim dönmemle, kapıdan çıkması bir oldu. Kimdi o, dedim Selim abi mi? Hı hı, az önce içeri giren Yan tarafta kuşçu dükkânı var, komşuyuz. Sesi tanıdık geldi de. Güzel bi abimizdir, dedi (s. 17). Ayna Çarpması öyküsünde berber dükkânına kısa süreliği giren Selim, İtiraf öyküsünde karşımıza 125’ten müebbet Karşı mavi apartmanın sekizinci katını hangi oda görür? İtirafçı Koğuşu (s. 26). Berber dükkânında karşılaştığımız Selim’in uğraşı; kuşlarla ilgilenmesidir. Yani kuşçudur. İtiraf öyküsünde, Selim Işık’ın soyadı hafızaya takılır. Çünkü Ayna Çarpması’nda kuşçu olan Selim, İtiraf’ta “Işık” soyadıyla “Işık Kuş Cenneti” şeklinde bir tabelayla karşımıza çıkacaktır Yarışma öyküsünde. Üzerinde durduğumuz bu üç öykü bir ‘içmetin’ mantığıyla kurulmuştur. Karakter Selim, değişik zamanların değişik merhalelerinde yaşamıştır. Burada üç zaman söz konusudur. Berber dükkânı, hapishane ve kuşçu dükkânı. Bu üç zaman, geçirimli bir tabakanın katmanları gibi birbiriyle iç içe yürümektedir. Metnin gözü karakterin varoluş adımlarını izlemektedir. Üç perdelik bir oyunun ruhsal illüzyonuna odaklanmıştır ayna. Bakışın önünden hızla geçen karakterin hayat merhaleleri bir iç mekânda birleşir. Bu durum, Aktulum’un “içanlatı”sından apayrı bir yerde durur. BABA TEHDİT OĞUL TOPAL Ayna Çarpması’nın diğer önemli izleklerinden biri de babanın tehdit, oğlun topal oluşudur. Baba, bu öykülerde baş edilemez bir nefret unsurudur. Oğul içine sinmiş bir kabullenemezlik. Anne arada olandır. Baba ve oğlun köprüsü rolündedir ve hep siyahtır. Bu, babanın ve oğlun rengidir. Gelip annede durur. Anlatıcı durmadan babasına gider. İçe sinmemişliğin perdesinden konuşur. Yarım bırakılmanın azabına kilitlenir. “Beni topal bıraktı babam” der ve ona döner: “Babamı öldürebilirdim mesela.” Fakat yapamaz bunu, onu karşısına alamaz. Çünkü baba, yatağından doğrulabilir her an, cesedi bile bir tehdit barındırır. Bu nedenle “babam benim babamdır” söylemi, karakteri babasından uzak tutar. Oysa oğul topal bırakılmış, eksiltilmiş ve öteleştirilmiştir. Bu doğrultuda Ayna Çarpması, İtiraf, Gece Silgisi ve Kış Bilgisi öykülerinde sakat kılınmış bir yaralı bilinç vardır. Karakter, adını andığımız öykülerde topaldır. “Babam beni topal bıraktı” cümlesi diğer öykülerle bir ‘içmetin’ oluşturur. İtiraf öyküsünde “ben topal olduğum için alt katı vermişlerdi bana” der. Gece Silgisi’nde abisiyle kıyaslama yaparak “benim gibi topal değil” diyecek ve son olarak Kış Bilgisi’nde “lakabım çok: Topal, topaallll, mesela” ile azabını çevrimselleştirecektir. Açımlamanın merkezinde eksik bırakılmış öykü kişisi ve bunun baş müsebbibi bir baba vardır. Baba imgesi bütün öykülerin atmosferinden geçer. Baba bir gürültüdür. Sert sessizdir: FSTKÇŞHP’dir.(2) “‘sen kimin oğlusun’ diye sorsa annem, işte en çok bundan, bundan korkuyorum”un karşılığıdır. Bundandır ki topal olma babanın “A Murat Özyaşar bir siyasi kişilik olarak çıkar. Anlatıcıyla aynı koğuşta kalmakta ve aynı ranzanın üst katında yatmaktadır. Bu öykünün ilk cümlesi şudur: “Bu anlatacağımın Selim Işık ile bir ilgisi yok”tur. Halbuki birbiriyle bakışımlıdır. Selim Işık, Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” romanının karakterlerindendir. Hayata ve insanlara bakışı, ironi dolu bir radikalizm üzerinedir. Kayboluşun, zihnin karmaşık hallerine odaklanır. Toplumsal paradokslarla uğraşır Selim Işık. Bu öyküde de Selim’in yattığı yer, âşık olduğu kadının penceresine bakmaktadır. Fakat belli bir zaman sonra Selim’in yeri değişecektir. Selim, bundan hoşnut kalmaz ve gardiyanla konuşur: oğla yadigârıdır. Oğul görmezden gelinmiştir çünkü. Oğul babanın saltanatına boyun eğmiştir. Oğul kır edilmiş, sus bırakılmıştır. Ayna Çarpması bu anlamda bir huzursuzluk yeridir. O huzursuzluk aynada belirir. Ayna, hüsrandır. Sakatlanmış ruhun kayboluşudur ve kendinden geçenleri “sakat” kılar. “Sakat” sözcüğüyle kastedilen hayatı idame ettirememedir, yolda kalmışlıktır. Ayna bu “sakat”lığın portresidir ve fiziksel eksilmenin psikanalitik evresini temsil eder. Bu anlamda Ayna Çarpması’ndaki öykülerarası geçiş, sakatlanmış bir yaşantının metni kat etmesidir. Ki İtiraf öyküsünde geçen “ben topal olduğum için alt katı vermişlerdi bana” cümlesindeki “alt kat” ifadesi, aynanın gönderenidir. Yansıtım derine odaklanmıştır. Yaranın sarmalandığı mekândır ayna. “Alt kat” eksilenin belleğidir. Aynaya baktıkça bilincin kaybolması, “alt kat”ın boşluğundandır. Baba, oğlu “alt kat”a tıkmıştır; boşluğa. Oğlun bulunduğu yer, aynada belirir. Oğul, oradan babanın mirasına dokunur ve yokluğa karışır. Öykülerin bütünündeki bu eksilme ‘içmetin’ eşliğinde görünür ve birbiriyle geçişini baba, ayna ve topallık üzerinden ruhsal alana taşır. Yitim, içmetinsel geçişlerle ilerler. Ayna burada dışarı ile içeri arasındaki sondajdır. Oğlun aynasına yansıyanlar babanın karakterde biriktirdikleridir. Sondaj, “alt kat”takinin varlık sancısına odaklanır. Oradan sakatlanmış bir benlik çıkar. Aktulum, Metinlerarası İlişkiler kitabında “okurun belleğine yoğun olarak gereksinim duyan metinlerarası okuma ile bir yapıtın çizgiselliği kesilir, ayrışıklık, kopukluk, yapıcı özelliği olur” diyor. İçmetinsel okuma Aktulum’un izahından farklıdır ve Özyaşar’ın öykü anlayışıyla bire bir değildir. Çünkü Özyaşar’ın öykülerinde bir ayrışıklık ya da kopma yoktur, tam tersine bir bağlaşıklık etrafında olma vardır. Mesela, Gece Silgisi’ndeki anne ile Kış Bilgisi’ndeki Türkçe bilmezler ve hep siyahtırlar. Ayna Çarpması, Kış Bilgisi ve Sus Dersleri’ndeki karakter “kaleci “olmaya mahkum kalmıştır. Kış Bilgisi’ndeki “biri gelsin ve kurtarsın beni bu yezidi çemberinden” cümlesi Çift Kâğıt öyküsünde “biri gelsin ve kurtarsın beni bu yezidi çemberinden demişsin bir öykünde” şeklinde karşımıza çıkar. Hakeza Kış Bilgisi’ndeki anne Kevok, Kara Sayfa öyküsünde bir bebeğe isim olur. Bu iç geçişler, Özyaşar’ın öykü zihnidir. Öyküyle arasındaki diyalog, zincirlenmiş bir bilinçle bağlıdır. ? Ayna Çarpması/ Murat Özyaşar/ Doğan Kitap/ 94 s. (1) Aktulum, Kubilay. Metinlerarası İlişkiler. Öteki Yay. Ankara, Mayıs 2000. s. 159 (2) FSTKÇŞHP, Türkçe dilbilgisinde unutulmasın için kodlanmış bir formüldür. FıSTıKÇıŞaHaP şeklinde belirtilir. Ünlüleri çıkardınız mı geriye sert sessizler kalır. Özyaşar burada babamın karakterini böyle bir göndermeyle anlatmaya çalışır. SAYFA 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle