08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ferhan Şaylıman’ın yeni kitabı ‘Kırılma Noktası’ Kırılmak ya da kırılmamak... İşte bütün mesele! Türkiye’de baş döndürücü bir hızla süregelen siyasi, toplumsal olaylar… Akıl almaz bir bilgi kirliliği teyakkuzu altında gerçeğe ulaşma çabaları... 20052007 yılları arasında seçimlere giden sürecin güncesi... Dönemin aktörlerinin büyük kısmının bilinmeyen yönleri... Ortalama vatandaşın giremediği resepsiyonlarda, özel toplantılardaki ilişkiler... Gözlemler... Politikanın cadı kazanının hararetinde mutfaktan bir bakış... Gazeteciyazar ve televizyon programcısı Ferhan Şaylıman’ın “Kırılma Noktası”nda sadece bunlar mı var? Gerçekleri edebi dille sunan bir yapıya da hazırlıklı olun. Şaylıman ile ‘Kırılma Noktası’nı konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR ırılma noktasında Türkiye son üç yılını kapsayan güncenize başlarken “Ülkeler kadar o topraklar da yaşayan bireyler de kırılır. Ben de onlardan biriyim. Kırıldım ve sözcüklere sığındım” diyorsunuz. Neydi bu “kırılma noktaları”, neydi “kıran”? 1975’lerde üniversitede öğrenciydim, her yanımız kan içindeydi. 1995’lerde, aydınlarımızın sistemli biçimde katledildiği dönemde televizyoncu, yazar kimliğimle olayların en yakından tanığıydım. 2008’lere ulaştık, akan kan artan şiddet, hayatımızın ayrılmaz parçası olmaya devam ediyor. İnanılmaz bir çaresizlik duygusu bu. Toplum acıya alıştırıldı; bölündü, bölüştürüldü. Kürt sorunu ve başörtüsü üzerinden gerginliği tırmandıranlar, ülkenin rotasını karanlık bir yöne çevirmeyi başardılar. 22 Temmuz seçimlerinden çıkan sonuç bunun somut göstergesi. Öte yandan ekonomik yapıda, pastanın bölüşülmesindeki adaletsizlik uçuruma dönüştü. Bölüşüm ve paylaşımdaki hastalıklı göstergeler, ülkede gerginliği tırmandıranların ustaca girişimleriyle dikkatlerden uzak tutuluyor. HABABAM KIRILMAK! Bütün bunların yansıması olarak, büyük kentleri kuşatan varoşlar, oyunu kurup yönetenlerin insafına terk edildi. İşte çok kaba hatlarıyla kırılma noktalarımız. Yaşanan acılar üzerinden rant sağlanıyor. Acı tüccarları ellerini ovuşturarak bunu siyasi söylemlere, gazete haberlerine, köşe yazılarına, televizyon programlarına dönüştürüyorlar. Medyanın derinlerinde yaşayan biri olarak “Kırılma Noktası”nda, epeyce içerden bir bakışla tüm bunların güncesini tuttum. Akla hemen çarşaf çarşaf belgelerden oluşan, dipnotlarıyla dolu bir çalışma gelebilir. Hayır, benimki insana yolculuktu. “Kırılma Noktası” iki uç arasında asılı kalmış birisinin güncesi. Tüm bunları gözlemledikten sonra sırtımı dönüp gidemeyecek kadar içimde hissettiğim kırıntıların toplamı. Özelimi anlattığım sayfalarda bile ilişkilerimden yola çıkarak toplumdaki alt üst oluşun, dönemin aktörlerinin fotoğraflarını çektim. Medyadan siyasete, askerlerden sanatçılara, geniş yelpazede, ülkenin kaderine yön verenleri insani boyutlarıyla yakalamaya çalıştım. SAYFA 8 K Sabah olup kentlerin uğultulu ortamlarına doğru yola çıkıldığında, herkes sorunlarıyla yüzleşmek zorunda. Her ikisini de yakından gözlemleme şansına sahip birisiyim. Televizyoncu kimliğimle gırtlağıma kadar işin içindeyim. KIRAN KIRANA! Peki ya kitabınıza tepkiler… Kırılanlar oldu mu yazılanlara… İsim verilmekten kaçınılmamış dobra dürüst eleştiri yüklü hayli satır var… Kırılanlar elbette oldu. Bekliyordum zaten. Tüyap’taki imza günümde hesap soranlar, yazıklar olsun diyenler, yaptığı iyilikleri anımsatıp nankörlükle suçlayanlar, tehditler… Hiçbirisine şaşırmadım. Bu meslek insana şaşırmamayı da öğretiyor. İnsanlar gerçekleriyle yüzleşmek istemiyorlar. Onlara, ayna tutmaktan başka bir şey yapmadım. Toplum olarak hafızamızın, bazen ülkeye zarar verecek boyutlarda dibe vurduğu bir aşamada ‘unutmamak’, ‘gerçeği anımsamak ve anımsatmak’ son derece önemli. Güncemde unutmadıklarımı sözcüklere döktüm. Yıllarca devletin tepe noktalarındaki resepsiyonlarda, toplantılarda yazılmayanlara, gösterilmeyenlere projektörleri çevirmek, birbirlerinin değirmenine su taşıyanları gözlemlemek olağanüstü bir duyguydu. Gazetecilerin, televizyoncuların dünyasında atılacak adımlar dengeler üzerine kurulur. Karşısındakinin ayağına basmadan önce doğacak sonuçlar inceden hesap edilir. Bu hesaplara hiç dahil olmadım. Kitaba bunları da aktardım. “Kırılma Noktası” hem edebiyatçı, hem de haber programcısı olarak okura, izleyiciye karşı boynumun borcuydu. ‘TUTUNABİLECEK TEK DAL EDEBİYAT’ Kitabınızda, roman tadında, edebi bir öznellik çerçevesinde anlatılıyor yaşananlar, olaylar… Ayrıca edebiyat yolunuz da adım adım; günce yer yer edebiyat güncesi niteliğine bürünüyor.. Hatta adım adım “Zaman Geriye Dönmez” adlı romanınız, adım adım Mi şon… Günce de bizlerle konuşuyor sizden rol çalarak… Neden böyle bir biçemi tercih ettiniz? Kullandığınız dil, sözcükleriniz hayata karşı duruşunu da belirler. Onca gazeteye, onca televizyona bakıp sözcüklerin yaratıcı gücüne dayalı, alabildiğine özgür bir ortama girdiğinizi düşünüyorsanız, yanılırsınız. Son derece sığ, kendini ifade etmekte zorlanan, kalıplaşmış tümcelerle düşünüp yazanların, konuşanların dünyasında tutunabileceğiniz tek dal, edebiyattır. O nedenle günceyi, edebiyatın süzgecinden geçirerek yazdım. Oradaki kişilerin insani boyutlarını başka nasıl verebilirdim? ‘MİŞON FERHAN DER Kİ…’ ‘Zaman Geriye Dönmez’ adlı romanım, günceyi yazdığım sıralarda piyasaya çıkmıştı. Etkisi altındaydım. ‘Mişon’ çarpıcı kişiliği ile insanı sarsan bir karakter. Bu söyleşide dillendirdiğim düşüncelerin çoğunu zaten o kitapta da Mişon’un yaşam biçimine yedirerek anlatmıştım. Metin Celal, Ömer Türkeş, Talat Halman, M. Şerif Onaran gibi önemli edebiyatçılar, eleştirmenler çok değerli yaklaşımlar sundular. Hayata hep yazarak tutundum. İnsan sıcaklığı hem bu romanda, hem de önceki öykü kitaplarımda anlatım biçimimin ayrılmaz parçasıydı. Dolayısıyla “Kırılma Noktası”nda da, Mişon’un rol çalmasına gönül rahatlığıyla göz yumdum. MESLEĞİN UNUTULMAZ ANLARI Ankara merkezli gazetecilik, yayıncılık… Meclis, bürokratlar, kulisler, resepsiyonlar… Zorlu, nefes nefese bir maraton… Sadece 20052007 döneminin değil aslında meslek yaşamınızın rutininin dahi hayli yoğun olduğunu anlıyoruz. Bu kitap yazılıp, yayımlanmayan; siz yakın temastakiler dışında pek bilinmeyen; yalın, çıplak hallerin, anların da bir toplamı paylaşımı değil mi? Okurlarımız için böylesi anlara birkaç örnek verir misiniz? Medya neyi söylüyor ve gösteriyorsa gerçek orada yatmaktadır düşüncesi artık safsatadır. Medya geniş kitlelerin gözünde güvenilirliğini yitirmiştir. Bilgi kirliliği, yanlış yönlendirme akıl almaz boyutlarda. Bu toz duman arasında, tüm dengelerin dışında kalarak masum ve yalın fotoğraflar çekmeye çalıştım. Evet, ‘Yaşam anlar toplamıdır’ sözünü doğrularcasına o karmaşanın içinden tek tek ayrıntıları cımbızladım. İşte hemen aklıma takılıverenler: Başbakan’dan yediğim okkalı fırça, canlı yayındaki kılığıma, kıyafetime kızan hızlı ‘Atatürkçü’nün kulağıma küpe olan sözleri, Adalet Ağaoğlu ile Köşk’te bir gece, Attilâ İlhan’la ölümünden önceki son söyleşimiz ve saçı sakalı ağarmış Fikret Otyam’ın rakı sevgisi… Sezer döneminde onarılan Çankaya’daki Bağevi’nin ziyarete açıldığı ilk gün, Mustafa Balbay, Murat Yetkin ve Hulki Cevizoğlu’yla, Mustafa Kemal’in çalışma masasının başında konuştuklarımız, insan ‘Mustafa’ya yönelik unutamayacağım bir yolculuk… Büyükanıt’ın Gül ve Erdoğan’ın karşısında eşiyle yaptığı son dans, Kırca ve Birand benzeri yaşını başını almış ‘haberci’lerden ‘ders’ çıkartılacak tavırlar, Uğur Dündar’dan 22 Temmuz gecesi Baykal’a istifa çağrısı… ? [email protected] Kırılma Noktası / Ferhan Şaylıman/ İmge Kitabevi/ 342 s. Feyhan Şaylıman, medyanın geniş kitlelerin gözünde güvenilirliğini yitirdiğini söylüyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI 988
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle