08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

er” sözcüğü zamanla değişik anlam yükleri kazanmış. Yaşadığımız dünya, öğrenim gördüğümüz kent, yuva kurduğumuz ev, oturduğumuz odanın yüzeyi, içinde bulunduğumuz durum, kazandığımız orun hep birer “yer” sayılır. Dar bir ayrıntıdan belirsiz bir alana kadar nice nesne “yer” olarak anlam kazanır. “Y da tartışılmıştı.” Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN “Sonbahar”ı, ölümün ayak seslerini duyduğumuz bir üzgünlük mevsimi olarak tanımlarız. Yahya Kemal Beyatlı’nın duyduğu ölümün sesidir: “İnsan duyar yerin dile gelmiş sükutunu.” Oysa seslerin ölmezliği söz konusu olunca, gökyüzünün belirsiz bir yerinde yankılandığına inanılır. Biz “Yer’in Sesi”ne kulak verelim. “Yer”, Ankara Ulus İşhanı. Zafer Anıtı’nın hemen yanında yükselen yapı. Ulus İşhanı yalnızca bir alışveriş yeri değildir. Kent insanı, kentli olma bilincine burada nasıl varır? Buraya kimler, ne için geliyor? Kent insanıyla İşhanı nasıl bir uyum içinde yaşıyor? Bir kentin gerçek sahibi o kentte yaşayan insanlar olduğuna göe, Ulus İşhanı dediğimiz “Yer’in Sesi”ni duymak için bu sorulara yanıt aramamız gerekecektir. Kuşkusuz bir gecekondunun kapısını açtığınız zaman bile, yaşamanın bir başka yüzüyle karşılaşabilirsiniz. Ama yaşamanın devinimi çarşılarda soluk alır. Artık o yapılar bir taş yığını olmaktan çıkar, insan ilişkisinin sıcaklığıyla yeni bir kişilik kazanır. Cahit Sıtkı Tarancı gibi kendi içinde yaşayan bir ozan bile şöyle düşünüyordu: “Müzeden hoşlanmam, Mezarlıkta işim olmaz, Çarşı pazar dururken, Nerde hareket ben orda.” Gerek hafta içi, gerek hafta sonu alışve “Yer’in Sesi” rişlerde Ankara’nın uzak yerlerinden Ulus İşhanı‘na gelenler var. Bu kapsamlı çalışmada, Ulus İşhanı’na, alışverişe gelenlerin ya da Akman’da boza içenlerin anılarından da bakılıyor. KENTİN SAHİBİ KİM? Kentler de canlı bir varlık gibidir. Geceleyin uzaktan bir kente baktığınızda, irili ufaklı ışıklarıyla bir söylence yaratığına benzetebilirsiniz. İnsan uyur, kent uyumaz. Nice dar sokaklarda yeni bir yaşama serüveni başlar. O dar sokağın belleğinde de anılar vardır. Kepenkleri indirilmiş bir iş yerinin duvarları konuşabilir. Bir evin kapısı açılayım diye sabahı bekler. Kent dediğimiz canlı varlık nice değişimlerle yaralanmıştır. Her kentin bir “kentsel dönüşüm” serüveni vardır. Eskimiş kent bölgeleri ile yapıları yeniden değerlendirilerek, belli bir süreç içinde değişime uğrar. Ulus İşhanı’nın sesine kulak veren yazarlar, kentsel dönüşümün “eziyet” haline gelmemesi için bir alan çalışmasına girişmişler. Yalnız bilimsel verilere göre değil, kent insanının duyarlığına göre de çalışmalarını değerlendiriyorlar. Kitabın yazarları Ali Cengizkan ile Didem Kılıçkıran “Önsöz”e şöyle başlıyor: “Bir dostumuzun, bugün artık bütün Ankaralıların diline pelesenk olan ‘Ankara böyle eziyet görmedi’ deyişindeki ‘eziyet’in, çeken kadar çektiren bir öznesi de var elbet” (Yer’in Sesi: Ulus İşhanı’nın Söyledikleri VEKAM “Vehbi Koç ve Ankara Araştırmaları Merkezi” Yayınları, 2008) Önce şu sorunun yanıtını bilmemiz gerekir: Bu kentin sahibi kim? “Eziyet”i çektiren özne mi, “eziyet” çekenler mi? Yazarlar kentin sahibini şöyle tanımlıyor: “Kentin sahibi, o kenti kullanan, sokaklarında dolaşan, mağaza ve beslenme mekânlarını işleten ve oralara hizmet götüren, dükkânlarında alışveriş eden, meydanlarında güneşlenen, ulusal bayramlarında ya da protesto günlerinde mitinglere katılan, hiç değilse her gün sokağından yaya ya da arabalı olarak geçerken, ‘kenti deneyimleyen” kişi, grup ve topluluklar değil midir? Eğer kentin sahibi onlar ise, bu sahiplenmenin düzeni, arkasındaki ilişkilerin mekaniği, bu düzenin sürdürülebilir olmasının olanakları nelerdir?” Ali Cengizkan iyi bir ozan olmanın ötesinde, “Edebiyatçılar Derneği”nde birlikte çalıştığımız, bir bayrak yarışı gibi sürdürdüğümüz bu etkinliği, Başkanlığı benden devralarak yaşatan, dürüst kişiliğine saygı duyduğum bir arkadaşımdır. Ankara’yı anlatan kitaplarla ilgili yazımda sözü Ulus İşhanı’na getirerek demiştim ki: “Ankara’yı tanımak biraz da çarşılarını tanımak anlamına gelir. O cıvıltı, insan ilişkilerindeki yakınlaşma, çarşıların ışıltılı dünyası ayrıca anlatılmaya değer” (Cumhuriyet Kitap, “Ankara, Ey İyi Kalpli Üvey Ana”, 18 Aralık 2008). Ali Cengizkan bu çalışmasıyla ilgili bir yazı hazırladığımı öğrenince, kitabın satışa çıkarılmayan asıl baskısını getirdi. Karşılaştırınca, yerel yönetimi eleştiren bölümlerin kitaptan çıkarıldığını gördüm. “Ankara, Ey İyi Kalpli Üvey Ana” yazımda Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın, “Atatürkçü anlayışla başkente yaraşan bir yönetici, bir siyasetçi gelmediğini” anımsatan sözlerine de değinmiştim. Kitaptan çıkarılan bölümlerde Ali Cengizkan ile Didem Kılıçkıran yerel yönetimi şöyle eleştiriyor: “Bu ‘eziyet’in yüzde 95’i, yerel yönetimin ‘y’sinden anlamadığı, hatta ‘yöneticilik yaparak’ kamu yaşamına zararlı olduğu daha önceki icraatlarıyla kanıtlandığı halde, yine ‘başkentin bakımı, donanımı, kültürü, imarı ile yükümlü olan’ makama getirilen kişiden kaynaklanıyor olabilir.” “Kentsel dönüşüm”den ne anlıyorduk? “Eskimiş kent bölgelerinin ve yapılarının yeniden değerlendirilmesi için özellikle kurgulanmış bir değişim ve canlandırma süreci.” Oysa Ali Cengizkan “Aşındırma Girişimleri” başlıklı bir dizi yazıda “kentsel dönüşüm”ün nasıl yozlaştığını anlatmış, “Önsöz”de kısaca değinmekle yetinmişti: “En sıradan yerel yönetici algısında anlamı ‘kentsel topraklar üzerinde yeni rantlar yaratıp üleştirilmesi’ haline gelen ve aç gözlü merkezi ve yerel yöneticiler elinde giderek ‘kentte uygulanan hukukdışı ve ölçüsüz mülkiyet talanı’na dönüşen ‘kentsel dönüşüm’ uygulamalarının hangi değerleri aşındırdığı, hangi birikimleri yok ettiği ve hangi çevre ve kültür oluşumlarını yeniden bir kez daha yaratılamayacak derecede ‘soysuzlaştırarak’ sonsuza kadar yok ettiği, kamuoyu ile paylaşılan bir yazı ALAN ARAŞTIRMASI Alan çalışmasında yalnız yapının durumu üzerinde durulmuyor. O yapıyla ilgili değişik ilişkiler de ele alınıyor. O yapıyla ilgili ne gibi öyküler var? O ‘yer’le ilişki kuran insanların durumu. O Yer’e içerden bakarken İşhanı’nın nasıl bir işlevi olduğu. Uzaktan bakarken İşhanı’ndaki kamusal yaşamının özellikleri. İşhanı sahiplerinin gözüyle esnafın düşündükleri. Nasıl bir güvence içinde olacakları kaygıları. Bilenlerin gözüyle İşhanı’nın değerleri... “Yer’in Sesi” çalışması yeni bir “kentsel dönüşüm”de bu sorunların nasıl çözümleneceğini düşündürüyor. Ali Cengizkan ile Didem Kılıçkıran şu gerçekleri ilgimize sunuyor: “Burada amacımız Ulus İşhanı üzerinden Ulus ve çevresindeki olası dönüşümün neleri hangi ‘yer’leri, mekânları, insanlarıtehdit ettiği, risk altındaki toplumsal hafıza parçalarını; yok olmasına göz yumacağımız tarihselliğin ve sürekliliğin yüklediği simgeleri tartışmaktı. Bu tartışma, 21. yüzyılda ‘kentsel dönüşüm’ projelerinin ön araştırmasının ne olması gerektiğini; yaşadığımız kentlerin bölgelerinin önyargılarla ya da genel izlenimlerle anlaşılamayacağını; bir bölgedeki görece küçük bir yapı topluluğunun bilimsel olarak kent yaşamına nasıl katıldığını, kentli hafızasında nasıl yer ettiğini, kentin ve kentlinin nasıl ayrılmaz parçası olabileceğini, ortaya koymak için küçük bir adım oluşturmaktadır.” VEKAM VEKAM, özellikle “Ankara Araştırmaları” üzerine çalışmalarını yoğunlaştıran bir kurum. Yeni bir “kentsel dönüşüm”ün getirdiği kaygıları böyle bir araştırmanın gündeme getirmesi de olumlu bir çalışmadır. Ancak yerel yönetimin yanlışları gösterilmezse, yeni bir oldubittiyle dönülmez bir yanlışa düşülürse VEKAM görevini yapmamış olur. Sorumluluk alan, bu işin uzmanı yazarlar da “töhmet” altında kalır. VEKAM’ın bir başka yayını, “Eğitimin Başkenti Ankara”yı, nice eğitim kurumunu kuruluş halinde anlattığı, geçirdiği değişim evrelerine değinmediği için, amacına ulaşmayan bir çalışma olduğunu da anlatmıştım. (Ankara, Ey İyi Kalpli Üvey Ana). Gerçek bir aydın olduğuna inandığımız Ömer Koç “Ankara Araştırmaları”nın bu kitaplardaki eksik yanını biliyor mu? Hele, yazarların izni olmadan, “Yer’in Sesi” araştırmasındaki eleştirel bölümlerin cımbızla çekilmiş gibi çıkarılmasını uygun buluyor mu? VEKAM, enindesonunda bir sivil toplum kuruluşudur. Çoğulcu demokrasilerde sivil toplum kuruluşları çalışmaları denetleyen ayrı bir güç oluşturur. Bu güç demokrasimizin güçlenmesine yarar. VEKAM’ın bir özel kurum olması bu gerçeği değiştirmez. Ayrıca Zeynep Önen, VEKAM’a umutla bakmamızı düşündüren nitelikli bir yöneticidir. Vehbi Koç halkın içinden gelen, geçirdiği yaşama deneyimiyle bilge bir kişilik kazanan başarılı bir işadamıydı. Ellili yılların Ankara’sında Adnan Menderes’in ona şöyle dediği söylenir: “Vehbi Bey, şu “1” lirayı görüyor musunuz? Sizi buna muhtaç hale getiririm.” Çünkü Vehbi Koç yalnız “iktidar” partisine değil, “muhalefet” partisine de destek olmayı onurlu bir görev sayıyordu. Bugün bir Kültür ve Turizm Bakanı çıkıyor, kendi partisinden gelen yerel yönetim başkanı ile öteki siyasetçileri eleştirebiliyor. Bu davranışı kamuoyunda olumlu bir iz bırakıyor. Neden VEKAM gibi bir kurum böyle bir eleştiri görevini yerine getirmesin? “Yer’in Sesi” o zaman daha güçlü, daha inandırıcı bir çalışma olmayacak mıydı? VEKAM’ın başında olan Vehbi Koç’un kızı Semahat Arsel’i TÜYAP’ın bir Kitap Fuarı toplantısında tanımıştım. İnceliğine, ilgisine saygı duymuştum. Umarım VEKAM gerçek değerleri arayarak Ankara Araştırmaları’nda yanlışları düzeltmek olanağını bulur. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 MUSTAFA ŞERİF ONARAN SAYFA 22 CUMHURİYET KİTAP SAYI 988
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle