06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Şiir Atlası CEVAT ÇAPAN Kobus MOOLMAN/ Şiirler/Çeviren: İlyas Tunç “sızıverdim unutulmuş anıların derinliğine” K obus Moolman, şair, oyun yazarı, editör, aynı zamanda bir eğitimci; 1964’te Pietermaritzburg’da doğdu. KwaZulu Natal Üniversitesi’nde İngilizce alanında Master, drama alanında Doktora dereceleri aldı. İngilizce öğretmenliği yaptı. The Natal Witness’de editör yardımcısı olarak çalıştı. Pietermaritzburg’daki Tatham Sanat Galerisi’nde on üç yıl boyunca eğitim bölümü başkanlığı görevinde bulundu. 1987’de BBC African Radio Theatre Ödülü sahibi oldu. 1991’de Macmillan Güney Afrika Oyunyazarlığı Ödülü’nü kazandı. 1992’de Amstel Playwright of the Year Ödülü yarışmasında ikincilik aldı. 2000’de, yine oyun yazarlığı alanında Noupoort liyakat ödülüne değer görüldü. 1998’de Helen Martins Derneği Ödülü sahibi sıfatıyla bir bozkır olan Karoo’da bir ay kaldı. NieuBethesda’da geçirdiği bu günlerde Time like Stone (Taş Gibi Zaman) adlı bir şiirler toplamı yazdı. Bu şiirler, 2000’de Natal Üniversitesi yayınlarınca kitaplaştırıldı. Şair, bu kitapla, bir yıl sonra, 2001’de Ingrid Jonker Ödülü aldı. Kobus Moolman’ın şiirleri, başkalarıyla ve kendimizle etkileşimimizin içsel sesini yansıtır. İyi bir gözlemcidir; esin kaynağı, eksik ve aracısız gerçekleşen olaylardır. Bu yüzden, onun dizelerinde, gündelik yaşama farklı gözlerle nasıl bakmamız gerektiğinin ipuçlarını buluruz.Fidelities şiir dergisinin editörlüğünü yapan şair, Fidelities Şiir Projesi kapsamında, yaratıcı yazarlık, okuma, kitap yayımlama gibi çalışmalar da yürütmektedir. Portakal Ağacı Haziran sonu, paslı çubukları, sarkmış teliyle, çamaşır kurutucunun durduğu köşede, bahçenin dibindeki portakal ağacımız dopdolu meyvelerle; alçak dalları nerdeyse yere değdirecek parlak, ağır, süs toplarıyla. Koparıp, toplarız Savlonrenkli meyveyi, veririz herkese, kuruturuz güneşte: ailelere, arkadaşlara, işteki meslektaşlara, her hafta temizliğe gelen ve patlamış torbalarla sendeleye sendeleye taksi durağına giden çamaşırcı kadına. (Emsal oluşturur korkusuyla kısa keseriz hemen komşu çocukların davetini.) Ancak boşuna. İmkânsızdır, sert koyu yapraklı bu ufacık ağaçtan akan meyvelerin seline ve onun çetrefil bir gizem gibi, kendisinin basit bir simgesi hariç her şeyden koruyan bir büyü gibi çimenler arasında çatallaşıp titreyen kaba, siyah dallarına ayak uydurmak. Ama, geçicidir aldanmak. Dün sabah erkenden süründüm altında plastik çamaşır sepetlerimizle eğilmiş dalların, doldurmak için onları meyvelerle. Ucu ucuna yakaladığım, yüksekteki, iri bir portakal kanıtladı, zincirleri kırmanın güçlüğünü. Burkup çevirdim onu bütün kuvvetimle, ve birden kayıp gitti asıldığı dal. Hemen, köşesine çekilmiş ağacın tatlı kokusuyla doluverdi hava. Dökülüp dağıldı, özsuyun derin gizlerinin parfümü, portakal ağacının, ağır, taze bir gerçeklikle görünmez olanın arasında yaptığı gölgelik üzerinden. Sonra, sızıverdim unutulmuş anıların derinliğine. Kısa pantolonlu, başımda mor, plastik bir tolga, çocukluğuma döndüm yeniden; büyüdüğüm evin özlenen bahçesinin dibinde: No 82, Greyling Caddesi, yürümeyi, konuşmayı öğrendiğim, ve ömrümün ilk yirmi beş yılını geçirdiğim yer. Çok ağaç vardı o bahçede: bir köknar ağacı (yılbaşı ağacı derdik, ona, biz ), kardeşimle yakalamaca oyunlarımızda sığınak olarak kullandığımız yaşlı bir amber ağacı, öfkeli rüzgârlarda korsan gemim olan, budaklı, yamuk yumuk bir erik ağacı, ve uzun bahçenin tam dibinde, arkadaki oluklu sac levhadan çiti aşan, gizemli bir portakal ağacı. Usul usul sarkardı ışıksız dalları, dikkatle yaklaştığım bir bölgeden. Örümcekler ve korku üretirdi kocaman, eski bir tuğla yığını. Oluklu sac levhadan ufacık bir barınakta, irili ufaklı, paslanmış direkler, kalın tahtalar vardı, babamın bir yerden söküp, biriktirdiği. Dinleyebilirdim, öğleden sonraları, Afrikaans radyo dizilerini, arka çitin diğer tarafındaki evden, yitik, yapayalnız öksüzler gibi tepemde çığlık atan iri, kara kuşlar, yürüyorken sakarca portakal ağacında ya da diplerindeki solgun ve aşınmış çimenler üzerinde. Gizemli ve uzaktı, hatta, daha da gizemli gelirdi bana, çünkü yuvamdı, kendi arka bahçemdi askercilik ve saklambaç oyunlarımız kadar içtenlikle duyumsadığım. Ama, yıllar önceydi bütün bunlar. Bu portakal ağacı israr ediyor hâlâ sadeliğinde, israr ediyor kendisinin, kaba ve kara dalların, ve bahçenin dibindeki parlak, ağır süs topları gibi meyvelerin basit simgesi olmakta, köşede, çamaşır kurutucunun, paslanmış, sarkarak durduğu yerde. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 963 SAYFA 23
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle