19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ nin, belki de kadın olmanın karşılığı ve bedeli unutkan paçavralar haline dönüşmektir, haklısınız. Gönül Kıvılcım Öykünüzde tanıklık ön planda! Hayata ve geçmişe! Ve tabii, koca çınarla birlikte yeşeren, sonra da betona yenik düşen, hanımellerinin ayrı bırakılışı … Gene de umut vaat eden bir son yaratmışsınız, var mı gerçekten, hayatların eski güzelliklerine kavuşması kabilinden bir umut? Evet, tanıklık... O sırada tanıklık eyleminin farkında olmadan edilen tanıklık. Hep bazı “nişane”ler kestiririz gözümüze; yaşamda bize eşlik eden kimi varlıkları kendimize kişisel simge ediniriz. Bu tutum pek eski zamanlardan beri insanların içine işlemiş kültleştirme eğiliminden kaynaklanıyor belki de. Bu simgelerden biri, öykümdeki gibi bir ağaç olabilir, üstelik önünden yıllar yılı yalnızca bir göz atarak, hatta kimi zaman “görmeyerek” geçmekteyken, ondan yoksun kalma durumu gelip çatınca yaşamda kapladığı yer anlaşılan. Ve tüm bir yaşamı yükleyecek kadar güçlü görünen... Yaşam boyunca ayrıntıları biriktiririz. Onları içimizdeki tümüyle kendimize ait, kimselerin göremeyeceği, bilemeyeceği, ulaşamayacağı o gizli yerde tutarız. Sonra, bir biçimde yerleştikleri o saydam ve kırılgan kaplarına sığmama zamanları geldiğinde, anılar tek tek ya da el ele, bazen kabın kenarından damla damla taşarak, bazen kabı çatlatıp sızarak, bazen de sırça kabı bir anda patlatıp kırarak dalga dalga yayılır içimize. Tam bu yayılma anını yakalayıp yazıya dönüştürme olanağı olduğunda, içten bir anıöyküye uzanabilirsiniz... Ağaç’ı yazmaya o kesilirken, gözyaşlarıyla başladım sahiden. O sırada bu kısa metni yayımlamayı düşünmeksizin, anılarla bezeyerek, yalnızca kendim için yazdım. Yıllar sonra, annemi yitirdiğimde, öykünün sonunu bağladım. Yani her aşamada anıları ve yaşanmakta olanı birleştirerek aktardım. Bu tür bir öyküyü yazarken yaşam sürmektedir. O halde öykünün sonu? Umut, değişmez yanıttır. Umut benim içimde daima vardır, vazgeçilmezi olan hayal ile birlikte. Bunlar olmazsa yaşamın anlamı kalmaz bana göre. Zaten “devam etmek” için hep bahanelere gereksiniriz. Bahane yoksa, o zaman da uydurmaktır çare. İnandıkça gerçekleşir ya da zenginleşir. Yazmak bunun için keyifli işte... Size iki sorumuz var aslında! Birincisi; Üsküdar’a kahramanınız “Üsküdar’ım” derken ve hikâye anlatılırken müthiş bir bağlılık sergiliyor, neden? Ve ikincisi, savrulup giderken tüm ahali, tutunacak neden yok tek bir dal, o da mı alıp götürüldü denizin sularına? Üsküdar’a olan bağlılıkta çocukluğumun orada geçmesinin etkileri vardır muhakkak. Bir de Üsküdar her zaman diğer İstanbul semtlerine kıyasla daha naif bir semt olarak ayrı durmuş. Asya kıtasında yer alması itibarıyla belki, modern zamanlarda da insan ilişkilerinde samimiyeti Avrupa’ya kıyasla daha iyi koruyabilmiş gibi geliyor bana. Ve öykünün sonunda evet onun için de tutunacak bir dal yok. Büyük depremle birlikte bütün ayrılıklar bir oluyor çünkü. Asya, Avrupa, zengin, fakir, iyi, kötü ne varsa birleşiyor. Bize siz, öykünüzü anlatmayın ya da onun içinde geçen bir durumu, bir olaSAYFA 20 Gül İrepoğlu Gül İrepoğlu Jale Sancak Karin Karakaşlı Berrin Karakaş yı… Bize öykünüzün yazımının başını ve sonunu birkaç cümleyle anlatın; öykünün tam da ortasına denk düşen ‘hayat’ı gözardı etmeden ama!.. Kadın Öyküleri’nde İstanbul projesi benim için kelimenin tam anlamıyla bir sırat köprüsü oldu. Hrant Dink’i yitirdiğim günü, tüm sürecin acı, öfke ve isyanından bağımsız olarak çok tuhaf bir an eşliğinde yaşamak zorunda kaldım. O gün başıma gelenleri yazmaya kalksam “ne kadar da zorlama bir metafor” kullandığıma hükmedilebileceğini düşündüm. Oysa, yazdığım kurgu bile değil hayatın ta kendisi olacaktı. Bu düşünce beni, edebiyatı, hayatın tüm sınırsız olasılıklarını kapsayan en üst konumundan indirerek “Demek ki hayat edebiyata beş basarmış” demeye götürdü. O noktada da kalemim kilitlendi. Ama bir söz vermiştim. Üstelik bu söz şimdi edebiyata ve hayata dair beklenmedik bir yüzleşmeye dönüşmüştü. Sonuçta bir gece içimdeki ses “Hayat edebiyata beş basıyorsa, sen de altından başlarsın...” dedi. Altından başlayarak İstanbul’u benim için hece hece unufak eden bir süreci Anbulist haliyle anlattım. Sonra bir de baktım. İstanbul, aayaklarımı sevinçten yerden kesen kaldırımlarıyla da süzülüvermiş öykünün içine. Acıyla sevinç, korkuyla umut sarkacında hakkı verilen anların ve emek verilen yazının vicdan rahatlığıyla bir an için gülümsedim. bep olduysa, yani biz ölüme yaşamlaBerrin Karakaş rımızda yer açmayı unuttuysak, soru tekil bir soru değildir. Yani anneannemin öyküsü hepimizin öyküsüdür: Nasıl oldu da biz yaşamın ve ölümün şehrinde ölümü, yani yaşamın öbür ucunu es geçer olduk. Çünkü ölüm, yaşamın manası hakkında düşünmek için bir vesiledir de. Zamansız bir şehir mi artık İstanbul? Hoyrat ve insafsız bir şehir mi? Manayı kaybetmek üzere olduğumuz bir şehir mi? Sıralanabilecek pek çok soru var.... İstanbul’a annesinin öykülerini dinleyerek gelen kız, yeni şehirde yeni öyküler yaşıyor; peki anneye ne oluyor sonrasında? Geleneksel sandıktan çıkmış öyküleri reddederek kendi öykülerini kendisi yazmaya çalışan kızların annelerinin yaşadığı benzer travmaları yaşadı. Bu reddedilir olmaktan çok kendisinin retçi olmayışına karşı duyduğu bir hayıflanmanın travmasıydı. Çünkü o annesinin öykülerini dinlemiş ve bunun bedelini baskılarla, bastırmışlıklarla ödemişti. Başına buyruk küçük kızın toplumsal kötülükler açısından tehlikeye en açık olduğu yaşlarda bütün bunları elinin tersiyle bir kenara itmeyi başarması gerçeği karşısında o anne, en çok da bu konularda kendi ödediği bedellerin, çektiği çilelerin boşu boşuna olduğunu anlayınca yıkıldı. Asırlık namus masallarının küçük kızı tarafından bir anlamsızlaştırılması annenin, zaman Tanrı’ya olan inancının sarsılmasına bile yol açtı. Kızının, ona bu anlamda çektiklerinin boşu boşuna çekmiş olduğu duygusunu yaşatması zeki bir kadın olduğu için bana kalırsa kızının namusunu koruyamama korkusundan çok daha önemli bir etki yapmıştı. Nur içinde yatsın.... Sizin kahramanınız bu şehrin hızına ayak uydurmuş, her şeye yetişmeye çalışıyor; ailesine, işine, etrafında dönüp duran bütün telaşeye kulak kabartabiliyor, peki bu kadın ve bu şehir daha ne kadar dayanacak her şeyi kucaklamaya? “Bu şehir neyin üzerinde yüzüyor?” Bu şehir büyük bir sırrın üzerinde yüzüyor. Hikâyedeki kadın her şeye sahip ama bir şeye sahip değil. Yaşamın nihai anlamının bilgisine. Bu sırrın perdesini aralayacak güç onda yok. Modern zamanların mutluluk tanımı içinde epeyce yol almış kahramanımız, sahip olma ve tüketmenin sonu gelmez ve ucu görünmez sularına açılmış başarıyla ilerliyor. Burada kadın özne aslında tam cinsiyetli bir özne değil. Neredeyse ete kemiğe bürünmüş kadın diye görünmüş. Kadınlar güzel bir evle, doğru zamanda karşılaşılan doğru bir kocayla, iyi bir işle, çocuklarla kuşatılmayı korunaklı ve mükemmele yakın bir durum olarak görürler. Burada kahraman bu korunaklılığın içindeki ıssızlığı ve emniyetsizliği fark etme sıkıntısı yaşıyor. Farkındalık acısı. Varoluşun tek ve bireysel oluşunu görmenin, şehrin oyalama şiddetinin, bu mutluluk cazgırlığı içinde bedeninin ve ruhunun hakikatine eğilmekten alıkonulduğunu anlamanın iç burkuntusu. Metropol sancısı bir bakıma. Büyülü ama tekinsiz bir şehirde modern kadının ev ve ev dışı alanda ikiye ve sonra da sayısız parçalara bölünme macerası. İnceldiği yere kadar azimle giderken, birden kırılganlaşması, en ince yere gelmesi Berrin Hanım’ın ve yaşamından kuşkuya düşmesi. Diyorsunuz ki, İstanbul: akışkan bir nehir, hercai bir menekşe, etnik bir espri. Peki öykünüzün kahramanı (sizin gibi) neden burada yaşayamadı, neden gitmek istedi, tek sebep özlem miydi? Tek neden özlem değildi elbette. İnsan ne denli üst varoluş düzleminde olursa olsun, kendine ait dokunun içinde olmak ister; hele yaşadığı coğrafya acı çeken bir coğrafyaysa… Küresel köylerde yok olmak yerine, acının içinde eriyip yeniden dirilmek için memleketine dönmek ister Ayten. Geriye dönüş: Acı ve umut dolu zamanmekân boyutudur. Kurgulanmış doğruların farkına varanlar, gerçekliğe yüzlerine döner, onunla soluk alıp verirler, bu sıcak dostluk, sorumluluk ve vicdani duyguları gelişkin kılar. Sabahları acı ve suçluluk duygusuyla uyanmamak, yabancılık ve yalnızlığını anımsamamak için memleketini tercih eder. Bu tercih daha çok unutmamak ve şeyleşmemek için; çünkü trajedi ve ölüm korkusu yaşamı daha çok derinleştirir. Gerçek özgürlük insanın kentinin özgürlüğüdür, gerisi yanılsamadır… Ayten onca yıl cezaevinde kaldıktan sonra İstanbul’un barlarında demlenemezdi. Coğrafyasında günler Moğollar gibi yakıp yıkıcıyken Mr. Bloom gibi modern dünyanın gerçekliğine daha çok isyan etmemek, dalgın ve şaşkın olmamak için memleketine dönmeliydi. “Öteki”nin gözünde büyük kentlerin gözü çirkindir, homurdanan sinsi bir devdir. İnsan kendi olamadıktan sonra ne anlamı var denizin ve o muhteşem güzelliğin. O yüzden İstanbul Ayten’in gözünde, bütün sesleri içine çeken bir girdaptır, etnik bir espri ve hercai menekşedir. Aristoteles ne güzel söylemiş: “Önemli olan büyük kentte doğmuş olmak değil, büyük kente yaraşır olmaktır.” Uzaklardan gelen Dilan’ın başı yerden nasıl kaldırılır sizce? Onun için mutlu bir son yazmak isteseniz neler söyleyebilirsiniz? Ben yazarak gösteren olmayı yeğliyorum daha çok. Özetle Dilan öyküde ¥ şehre doğudan göçle gelen, berbat, CUMHURİYET KİTAP SAYI 951 Suzan Samancı Handan Öztürk Gönül Kıvılcım Karin Karakaşlı Öykünüzde bir anneannenin yaşamının son kesitine tanık oluruz; daha doğrusu Şişmananne’nin hikâyesi, onun ölümle ilişkisini anlatıyorsunuz. Öykünün son cümleleri şöyledir: “Meğerse dedi sonra içinden, meğerse severken, cafcaflı kıyafetlerini giyinirken, hırslarını bir dağ gibi önüne yığarken ölüme de bir yer düşünmeliymiş insan.” Ben de şunu sormalıyım öyleyse: Peki ya buna İstanbul müsaade eder mi? İstanbul aslında ölümün ve yasamın kucak kucağa olduğu, mezarlıkların şehrin içine serpiştirildiği bir şehirmiş. Çay bahçeleri hâlâ musalla taşlarıyla komşudur çok yüzlü bu şehirde. Şimdi, eğer modernite ve modernitenin bize dayattıkları böyle vahim bir açmaza se Yıldız Ramazanoğlu Jale Sancak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle